İnsanlar bir ilişkiler ağı ile sarmalanmış şekilde hayatlarını sürdürürler. Ailede, okulda, iş yaşantısında, sosyal çevrede onlarca kişiyle kurulan ilişkilerin toplamıdır bu ağ. Etkileşimde bulundukça gelişen, değişen, dönüşen dinamik bir yapıya sahiptir. Her ne kadar bu birbiriyle bütünleşik haldeki ilişkiler yumağını bir arada tutan ortak değerler, fikirler, zevkler olsa da yakından bakıldığında bireysel farklılıkların da çokça olduğu görülmektedir. Bu farklılıkların kimi zaman ters düşmelere, anlaşmazlıklara ve yoğun bir şekilde yaşandığında çatışmalara neden olduğu görülür. Aslında her insanın bakış açısının, kişisel özelliklerinin, istek ve ihtiyaçlarının, aile yapısının, bulunduğu sosyo-ekonomik grubun vb. farklılıklar gösterdiği göz önünde bulundurulduğunda, bu durumun hayatın doğal ve kaçınılmaz bir parçası olduğu söylenebilir. Bu noktada önemli olan karşıdaki ile çatışma yaşandığında bu durumla nasıl baş edildiğidir. Görmezden gelip yokmuş gibi davranmak mı? Öfkeyle hareket edip tüm bağları kopartmak mı? Yoksa uzlaşmak mı?
Çatışma, kişinin herhangi bir konu üzerine kendisiyle, bir başka kişi ya da grupla yaşadığı anlaşmazlıktır. Bunun yanı sıra birbirine denk seçenekler arasında karar verirken güçlük yaşaması da çatışmadır. Aslında hayatın olağan akışı içerisinde sıklıkla yaşanan bir durumdur. İnsan, bazen kısıtlı zaman içinde birden fazla isteğini yerine getirmeye çalışırken kendi içinde yaşar bu durumu ve hangi isteğinden vazgeçmesi gerektiğine karar veremez. Bazen de karşısındaki ile önemli bir karar alma vakti geldiğinde hayata aynı yerden bakmadıklarını fark ettiğinde yaşayabilir bu durumu. Birbirlerine olan kızgınlıklarının asıl nedenini paylaşmaktan sakınan iki arkadaş da kendini bu noktada bulabilir, çocuğunun söylediklerine yeterince kulak vermeyen anne baba da… Gerginlik, kırgınlık, hayal kırıklıkları eşlik edebilir bu duruma.
Her şeyin hızlıca yaşandığı, kolayca tüketildiği, insan olmaya dair değerlerden gün geçtikçe uzaklaşıldığı günümüz dünyasında rekabet, bireysellik, mükemmellik gibi özellikler fazlasıyla ön plana çıkartılmaktadır. Bu duruma ayak uydurma çabasında olan bireyler farklılıklarını törpüleyerek, eksikliklerini görmezden gelerek, kendilerini hayatın merkezine koyarak, kendi öz benliklerinden uzaklaşıp “ideal” olana yaklaşma çabası gösterirler. Bunu gerçekleştiremediklerinde hissettikleri duygu genelde hayal kırıklığı, durdukları yerin kendilerine uzaklığının yarattığı gerilimin adı da çatışmadır. Kendi içlerinde yatıştıramadıkları bu savaş, aynı zamanda başkalarıyla yaşayacakları çatışmaları çözüme ulaştırma noktasında da zorlanmalarına sebep olacaktır.
Barınma, beslenme, korunma, üreme insanların hayatlarını sürdürebilmelerini sağlayan temel yaşamsal gereksinimlerdir. Sevmek sevilmek, ilgi ve değer görmek, sıcak ve güven dolu ilişkiler kurmak, toplumda arzu edilen yere ulaşmak, saygın biri olmak ise psikolojik gereksinimlerdir. Hayat boyu bu ruhsal ve bedensel gereksinimlerini doyurma amacıyla hareket eden bireyler, bu amacı gerçekleştirmek için kendi hayat deneyimleri, fikirleri, değerleri, istekleri, inançları ve ilgileri rehberliğinde yol almaya çalışırlar. Bu yolculuk sırasında yapılan manevralar, bir başkasının gereksinimleriyle ters düştüğünde ya da benzer şekilde karşı tarafın sergilediği tutumlar kişinin kendisinde bir engellenme hissi oluşturduğunda çatışma ortaya çıkar. Gündelik yaşamda bu ihtiyaçlarını karşılayamamış olmak kişiyi daha gergin ve tahammülsüz biri haline getirebilir. Çatışmanın nedenlerinden bir diğeri de mevcut kaynakların sınırlı olmasıdır. Bazen zaman yetersiz gelir kişiye, bazen de sahip olduğu eşyalar.
İnsanlar, çocukluktan yetişkinliğe ailelerinin, sahip oldukları sosyal çevrelerinin, aldıkları eğitimin, içinde bulundukları toplumun etkisiyle kendilerine bir değerler sistemi oluştururlar. Hedeflerini gerçekleştirirken, neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda karar verirken nasıl davranmaları gerektiğini inanç ve ilkelerinden oluşan bu sisteme göre belirlerler. Kimliklerinin bir parçası olması, insanların diğer kişilere karşı kendi değerlerini koruma refleksi göstermelerine neden olur. Bu da kişiden kişiye farklılıklar gösteren değerleri, çatışmanın en önemli kaynaklarından biri yapar.
Çatışma Her Zaman Olumsuz mudur?
Çatışma kavramının insan zihninde yarattığı çağrışımlar genelde negatif yöndedir. Yüksek sesle birbirine bağıran insanlar, fikirsel uyuşmazlıklar dolayısıyla yaşanan ayrılıklar, geri dönüşü olmayan küslükler, öfke patlamalarıyla neticelenen tartışmalar, ruhen yaşanan zorlanmaların bedende yarattığı etkiler… Öyle ki kimileri çatışmaya atfedilen benzeri olumsuz yargılardan ötürü sahnede hep “Her şey yolunda, hiçbir problem yok.” rolünü oynar. Her bir birey birbirinden bu kadar farklıyken, peki böyle bir durum ne kadar mümkündür? Aslında pek çok şeyde olduğu gibi çatışmada da kişinin kendini konumlandırdığı yer ve olaylara bakış açısı oldukça önemlidir. Kişi çatışmayı çözmek için kendi çıkarlarını ön plana koyar, karşı tarafın isteklerini önemsemez ve hatta baskı kurmaya çalışarak kendi isteklerinin olması için zorlarsa çatışmayı yıkıcı tarafıyla ele almış olur. Bu da doğal olarak olumsuzlukların baş göstermesine sebep olur.
Yazarlar, romanlarını kaleme alırken vermek istedikleri mesajları, paylaşmak istedikleri düşünceleri oluşturdukları karakterlerin kendi içlerinde ve diğer karakterlerle yaşadıkları çatışmalar üzerinden aktarmaya çalışırlar. Olay örgüsüne atılan bu düğümleri çözmekle geçer okuma serüveni. Okuyucular karakterlerin pişmanlıklarını, kendileriyle olan yüzleşmelerini, tereddütlerini, olaylar karşısında verdikleri tepkileri sayfalar arasında ilerlerken öğrenirler ve kendi algılayışlarına göre durum değerlendirmesi yaparlar. Aslında kişinin çatışmayı olumlu tarafından ele alması da bu duruma benzerdir. Çatışmanın verdiği gerginlikle gözden kaçırılan en önemli noktalardan biri, kişinin kendini ve karşısındakini gerçek anlamıyla görememesidir. Oysa yeri geldiğinde durup sakinleşmek, sanki dışarıdan bir gözmüş gibi hissedilenleri, düşünülenleri okumak kişinin kendisini açıkça görmesini, çatışmayı çözüme kavuşturmak için nelere ihtiyacı olduğunu fark etmesini sağlar. Süreç yapıcı bir şekilde yönetilebilirse çatışmanın kişinin kendisini tanımasına fırsat veren, bağlarını kuvvetlendiren, çözüm üretme becerisini geliştiren yönlerinin de olduğu görülür. Karşıdaki ile gerçek bir diyalog ve iş birliği kurularak çatışmanın zarar verici yanı aşılmış olur.
Çatışmayı Çözerken…
İnsanlar gerçekleştirmek istedikleri amaçların ve başkalarıyla kurdukları ilişkilerin önem derecesine bağlı olarak farklı çatışma çözme yolları kullanırlar. Başka bir deyişle kişi, kendine çatışmaya neden olan amacın ne kadar önemli olup olmadığını, anlaşmazlığa düştüğü kişi ile olan yakınlığını sorgular. Kendine verdiği cevaplara göre yol almaya çalışır. Kişiler hissettikleri yetersizlik duygusu nedeniyle, bazen sadece sorumluluktan kaçmak için, genelde ise kendilerince basit olduğunu düşündükleri sorunların çözümünde ya da yakın ilişkiler kurmadıkları kişilere karşı kaçınma davranışı sergiler. Çatışma çözümünde bu yolu tercih edenler sorun yokmuş gibi davranabilir ve karşı tarafın olayları büyüttüğüne dair suçlamalarda da bulunabilirler. Karşı tarafla bir arada, aynı ortamda bulunmak istemeyebilirler. Bu durum iletişimin kesilmesine, karşı tarafta daha yoğun duygular yaşanmasına, dolayısıyla da ilişkinin bozulmasına sebep olabilir. Bu yol olumsuz duyguların yoğunluğu fazlaysa, ortamın atmosferi gerginse ve çözüm yolu bulmak zamansal açıdan doğru değilse kullanılabilir. Ancak genel olarak bir çözüm yolu olarak benimsenmesi yeri geldiğinde küçük sorunların büyük problemlere dönüşmesine yol açabilir.
İlişki kurdukları kişiye ve aralarındaki bağa kendi isteklerinden daha fazla önem verenler, çatışma yaşadıklarında karşı tarafın taleplerine uyum gösterme yolunu tercih ederler. Aralarındaki bağın yıpranıp kopmasından korktukları için kendi duygu ve düşüncelerini ifade etmekten kaçınırlar. Bu yolla sorun çözülmüş gibi görünse de uyum sağlayan kişinin kendi beklentilerini gerçekleştirememiş olması süreç içerisinde olumsuzluklar yaşamasına sebep olabilir. Bu yüzden etkili bir çatışma yöntemi olduğu söylenemez. Kişi, probleme neden olan davranışın kendi hatası olduğunu düşünüyorsa, gerçekleştirilmek istenilen şey karşı taraf için gerçekten büyük önem taşıyorsa tercih edilebilir.
Tam tersi şekilde bazı kişiler içinse kendilerinin amaç ve istekleri, kurdukları ilişkiden çok daha önemlidir. Karşılarındaki kişinin ihtiyaç ve isteklerine aldırmazlar. Savaşın tek bir galibi vardır, o da kendileridir. Bu sebeple de kendi buldukları çözüm yolunun doğru olduğunu düşünür, karşı tarafın da uymasını beklerler. Hatta bunun için baskı uyguladıkları da görülür. Bu uzun vadede ilişkilerin bozulmasına neden olabilen bir yoldur. Konunun kişinin kendisi için önemi çok büyükse, hızlı bir şekilde karar alınması gerekiyorsa, haklı olunduğuna tam anlamıyla inanılıyorsa tercih edilebilir. Ancak bu noktada ilişkiye zarar vermemek adına karşı tarafa ihtiyaç ve amaçların ne olduğu açıkça anlatılırsa, kırıcı olmadan karşılıklı olarak görüşler paylaşılırsa yıpratıcılık azaltılabilir.
Yaşadıkları çatışmayı yapıcı bir şekilde çözmek isteyen taraflar, birbirlerine karşı üstünlük kuramadıklarında ya da iş birliği sağlayamadıklarında uzlaşma yolunu tercih ederler. Ne tam bir reddetme ne de kabullenme, bir çeşit “orta yolu” bulma halidir. Her iki taraf da görüşlerini ve çözüm yollarını dile getirip vazgeçilecek noktalar konusunda birbirlerini ikna ettikleri için ihtiyaçların bir kısmı bu çözüm yoluyla karşılanmış olur.
Taraflar hem kendi amaçlarını hem de ilişkilerini önemsediklerinde ise iş birliğini seçerler. Çatışma, üstesinden gelinmesi gereken bir sorun olarak addedilir ve bu sorun her iki tarafı da tatmin edecek şekilde çözülmeye çalışılır. Sorunun temelinde yatan sebepler detaylıca ortaya konduktan sonra birlikte çözüm yolları üretilir, aralarından en uygun olan seçilir ve hayata geçirilir. Saldırgan bir iletişim modeli kullanmaktansa, empatiye dayalı diyalog kurmak, niyetlerin açıkça ortaya konmasına olanak sağlar. Böylece taraflar olabilecek en etkili şekilde çözüme ulaşmış olurlar.
Çatışma Çözme Becerileri
Kişiler içinde bulundukları durumlara göre farklı çözüm yollarını seçseler de hayatlarında iş birliğine, hoşgörü ve anlayışa ne kadar çok yer verirlerse o kadar sağlıklı bir biçimde çatışmanın üstesinden gelebilirler. Bu noktada kişinin bazı temel becerileri kullanması ve yapıcı bir bakış açısı edinmesi çözüm sürecini olumlu bir şekilde yönetmesine yardımcı olacaktır.
Kendi içindeki fırtınayı dindiremeyen birinin denize çıktığında rotasını bulmakta zorlanması son derece normaldir. Bu yüzden de öncelikle insanın kendini tanıması, duygularını fark etmesi, asıl ihtiyaçlarının ne olduğunu belirlemesi gerekir. Kişi, kendini tanımaya başladıkça, eksik, yetersiz gördüğü taraflarını kabul ettikçe, söylenilenin aksine mükemmel olmadığını fark ettikçe, kısacası kendisiyle barıştığında içindeki fırtınayı dindirebilir. Böylelikle kişinin kendi içindeki yoğunluğun dinmesi, etrafındaki insanların duygularını daha net şekilde görmesini sağlar.
Çatışmaların yapıcı bir şekilde çözülememesinin altında yatan nedenlerden biri de iletişimin etkili bir şekilde kullanılmamasıdır. Karşı tarafı suçlayıcı şekilde konuşmak, eleştiriyi ön planda tutmak, karşıdakinin kişiliği hakkında genellemeler yapmak, kışkırtıcı ifadeler kullanmak fikir alışverişi yapmayı zorlaştırır. Bu noktada iş birliğinin sağlanması için karşılıklı duygu ve düşüncelerin açık ve net bir şekilde ifade edilmesi ve bunların dikkatle dinlenmesi gerekir. Konuştukça ve anlaşıldıkça gerilim azalır, gerilimin azalması kişilerin sorunu detaylı bir şekilde ele alma isteklerini artırır, bu pozitif enerji de çözüm bulma noktasında üretkenliğe katkı sağlar. Tüm bu çabalar dolayısıyla aradaki bağlar güçlenir, güven duygusu gelişir.
Çatışmanın en yıkıcı tarafı, anlaşmazlık yaşandığında soruna odaklanmak yerine hissedilen olumsuz duygulara teslim olmaktır. Böyle zamanlarda hissedilen öfkeyi kontrol edebilmek ve saldırgan tepkilerden kaçınmak, sakinleşmeyi beklemek gerekir. Duyguların yoğunluğunun azalması ile beraber karşılıklı diyalog kurabilmenin ve uygun çözüm yolları üretmenin zemini hazırlanmış olur.
Analitik ve yaratıcı düşünme becerisi; kişilerin sorunları farklı açılardan ele almalarını, karşılıklı çıkarları da göz önünde bulundurarak birden fazla çözüm yolu üretebilmelerini sağlar. Bu beceriyi kazanmak kişinin kimi zaman tıkanıp kaldığı, problemlerini aşamadığı durumlarda “Bundan başka da yapılacak bir şey yoktu zaten.” çaresizliğini ya da bahanesini yaşamasını önleyebilir.
Ailede Çatışma Çözme
Aile, anne baba ve çocukların sürekli etkileşim içinde oldukları bir ortamdır. Çocuklar, ilişki kurmayı ilk burada deneyimler. Bu sebeple aile içindeki iletişim biçimleri, çatışmanın ele alınışı, sergilenen tutumlar çocuk için referans noktasıdır. Çocuk; aile içinde gördüklerini, deneyimlediklerini dışarıya çıktığında başkalarıyla kurduğu ilişkilerde uygular. Bu sebeple çocuğun çatışma çözme becerileri geliştirebilmesi için öncelikle anne babanın bu davranışları benimsemesi ve uyguluyor olması gerekir.
Aile içinde pek çok konuda çatışma yaşanabilir. Anne babaların, bu durumu doğal karşılaması gerekir. Çünkü yokmuş gibi davranılan, görmezden gelinen ya da çözümü ertelenen çatışmalar daha sonra kemikleşmiş sorunlara, krizlere, öfke patlamalarının sıkça yaşanmasına, kısacası aile dinamiğinin bozulmasına yol açabilir. Bu yüzden öncelikli olarak kimi zaman basit olduğu düşünülse de bir sorun yaşandığında bunun üzerine konuşulması, karşılıklı duygu ve düşüncelerin paylaşılması gerekir. Çocuğa “Seni dinliyorum ve hissettiklerini önemsiyorum. Ne olursa olsun yanındayım!” mesajı bu sırada verilmelidir ki çocuk da duygularını dürüstçe, açıkça ifade edebilsin. Baskı, kontrol ve kızgınlık, çocuğun adım atmasına engel olabilir. Bu nedenle çocuğa kendini güvende ve rahat hissedebileceği bir ortam sunulmalıdır.
Anne babanın, kendi aralarında ya da başkalarıyla yaşadıkları sorunları çözerken birbirinden farklı çözüm yollarını denemesi çocuklar için örnek teşkil eder. Böylece çocuk, hayatta sorunlar yaşanabileceğini ancak denenecek alternatif yollarla bunların üstesinden zamanla gelinebileceğini düşünür. Bu beceriyi öğrenmesi adına ona çeşitli sorular sorarak kendi alternatiflerini düşünmesi sağlanabilir. “Arkadaşına karşı sesini yükseltmek yerine başka neler yapabilirdin?” gibi. Çocuk bu sorunun cevabını ararken kendine uygun bir çözüm bulursa, çözüm kendisine ait olduğu için uygulama konusunda da daha hevesli davranabilir. Çocukla benzer şekilde kurulan diyaloglar çocuğun hem iletişim becerilerinin gelişmesini hem de kurduğu ilişkilerde farkındalığının artmasını sağlar.
Bazı anne babalar çocuklarının hayatını kolaylaştırmak adına onların her şeyini yapmaya hazırdırlar. Çocuğun tek başına halledebileceği sorunlarda bile duruma müdahil olurlar. Ancak çocuğa kendi yeterliliklerini test etme imkânı verilmediğinde ya da bunun için sabır gösterilmediğinde, çocuk kendisinden şüphe duyabilir ve sonrasında karar vermesi, tercih yapması, sorun çözmesi gereken durumlarda zorlanabilir. Bu nedenle çocuğa günlük ev işlerinde yaşına uygun görevler vermek veya bir işi halletmek için onun da yardımını talep etmek son derece önemlidir. Çocuğun aile içinde kimi zaman tek başına kimi zaman da birlikte bu tarz sorumlulukları yerine getirmesi, özgüveninin artmasını ve sorumluluk bilincinin gelişmesini sağlar. Çocuk; iş bölümü, yardımlaşma, dayanışma, iş birliği gibi önemli değerleri öğrenir.
Çocuğa küçük yaşlardan itibaren empati yapmayı öğretmek, farklılıkların insan hayatını zenginleştiren yönlerinin olduğunu vurgulamak yaşadığı anlaşmazlıklarda karşı tarafın neler hissettiğini, istek ve ihtiyaçlarının neler olduğunu görmesi ve farklı bakış açıları geliştirmesi açısından önemlidir. Tüm bu becerilerin edinilmesi çocuğun yaşadığı çatışmaları yapıcı bir şekilde çözebilmesi adına faydalı olacaktır.
Yazan:
Gülseren Kaya
Uzman Psikolojik Danışman
Kaynakça
Aygün, Serap ve Araz, Arzu (2018). Anlaşmazlıklarımızı Çözebiliriz. Çatışma Çözümü Eğitim Programı. Ankara: Nobel Yayınevi.
Bilgin, Asude (2008). Okullarda Şiddeti Önlemede Bir Yöntem Çatışma Çözme. Bursa: Ezgi Kitapevi.
Dökmen, Üstün (1994). İletişim Çatışmaları ve Empati. İstanbul: Sistem Yayıncılık.
İnternet Alıntısı:2020 Ekim, https://sites.google.com/site/rehberinsesi/ailede%C3%A7ocuklara%C3%A7ati%C5%9Fma%C3%A7%C3%B6zmey%C3%B6ntemlerinin
İnternet Alıntısı: 2020 Ekim, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/365327