Dayanıklı Çocuklar Yetiştirmek

Hayat bize mutlu yaşantılar getirdiği gibi, bazen de aşılması zor güçlükleri ile karşımıza çıkar. Her şey yolunda giderken, birden daha önce hiç yaşamadığımız, bizi telaşa düşüren, elimizi ayağımızı bağlayan sorunlarla yüz yüze kalabiliriz. Bazılarımız bu zorlukları göğüslemede güçlü ve dayanıklı iken, bazılarımız da bu zorlukların altında ezilip kalırız. Çünkü herkesin zorluklarla başa çıkma gücü farklıdır. Zorluklarla başa çıkma kapasitemiz bizim dayanıklılığımızı oluşturur. Bu da mutlu bir birey olabilmemiz için önemlidir.

Sağlıklı, yaşamdan zevk alan, üretken, mutlu bireyler yetiştirmek için çaba sarf eden, çocuklarının sosyal ve akademik beceriler kazanması için çalışan anne babalar, yaşamdaki zorluklar, terslikler, sıkıntılar karşısında çocuklarının dayanıklılık düzeylerini nasıl geliştirebileceklerinin arayışı içine girmektedir.

Dayanıklı Olmak Ne Demektir?

Her birey güncel yaşamı içerisinde olumsuz, kendisini derinden sarsan zor olaylarla karşı karşıya kalabilir. Fakat yaşanan olayların her zaman derinden yaralayan ya da büyük olaylar olması gerekmez. Kimi çocuk için takıma seçilmemek ya da iyi not alamamak ne kadar baş edilmesi güç bir durumsa, kimi çocuk için de arkadaşları tarafından düzenlenen bir partiye davet edilmemek o derece zor bir durum olabilir. Önemli olan, karşılaşılan bu zorlukla, çocuğun nasıl baş edeceğidir. Onun adına problemi başkaları mı çözmelidir? Yoksa kendi başına mı bu güçlüklerin üstesinden gelmelidir? Anne baba çocuğa nasıl yaklaşmalıdır?

Dayanıklılık, hayatın her alanında karşılaşılan olumsuz yaşam koşullarının ve/veya olayların insanlar üzerindeki zararlı etkilerini önlemeye, azaltmaya ve durumun üstesinden gelmeye olanak sağlayan evrensel bir kapasitedir.

Anne-Baba ve Çocuk İlişkisi

Çocuğun dayanıklılık kapasitesinde, güçlü olmasında şüphesiz anne babasının rolü büyüktür. Anne bakım veren kişi, baba dış dünyaya açılan kapıdır. Çocuk bu ilişki içinde kendini ve kapasitesini tanımlar. Özellikle anne-çocuk ilişkisinde annenin aşırı korumacı bir tutum sergilemesi, çocuğun becerilerini geliştirmesine engel oluşturur. Şefkatli, çocuğun ihtiyaçlarının önemsendiği bir aile ortamında ise çocuk, kendini daha güvende hissedecektir.

Annenin bebeğine karşı sevgi ve şefkat göstermesi onu daha dayanıklı ve özgüvenli yapar.

ABD ‘nin Rhode Island eyaletinde bilim adamları tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada, annenin doğumdan sonraki ilk aylarda bebeğine şefkat göstermesinin, bebeğin yetişkin hale geldiğinde sorunlarla daha iyi başa çıkabilmesine, stres ve hastalıklardan korunabilmesine katkı sağladığı görülmüştür. 482 anne ve 8 aylık bebekleri arasındaki bağın araştırıldığı bu çalışma, annenin bebeğine karşı sevgi ve şefkat gösterilerinin çocuğu daha dayanıklı ve özgüvenli yaptığını kanıtlaması açısından oldukça önemlidir. Bebekken araştırmaya katılan kişiler, 34 yaşına geldiklerinde yeniden teste alındıklarında, 8 aylıkken annelerinden fazla şefkat gören kişilerin kaygı, stres ve saldırganlık düzeyinin diğerlerinden az olduğu görülmüştür. Ayrıca bu kişilerin kalp-damar hastalıklarına daha az yakalandığı ve hayatla daha iyi mücadele edebildiği belirlenmiştir.

Dayanıklı Çocukların Özellikleri

Çocuklarda ve ergenlerde dayanıklılık konusunda yapılan araştırmalarda cinsiyetin dayanıklılık üzerinde etkili olduğunu dair bulgulara rastlanmıştır. On-ergenlik döneminde, kızların erkeklere göre daha dayanıklı oldukları, ancak bu durumun ergenlik döneminde tam tersine döndüğü görülmüştür. Ev ortamının değişik özelliklerinin kız ve erkek çocuklar üzerinde farklı etkileri olduğu gözlemlenmiştir. Kız çocukları aşırı koruyuculuğun olmadığı, risk alabilecekleri ve güvenilir bir duygusal desteğin olduğu ortamlara ihtiyaç duyarken, erkek çocukları plan ve kurallara, yetişkin gözetimine, örnek alabilecekleri olumlu bir erkek modeline ve duygusal ifadelerinin desteklenmesine daha çok ihtiyaç duyarlar.

Dayanıklı olmayı gerektiren bir durumla karşılaşmadan, kimlerin daha dayanıklı olduğu bilinmemekte fakat dayanıklı çocuklarda gözlemlenen birtakım ortak özellikler bulunmaktadır. Bazıları genetik ve biyolojik yapıları nedeniyle daha dayanıklı olarak dünyaya gelmiş olsalar da, çevresel faktörler de bu dayanıklılık üzerinde rol oynamaktadır. Unutmamak gerekir ki, yaşadığımız çevre ile bağlantılı olarak kişisel özelliklerimiz ön plana çıkar. Bazen olumsuz bir özellik ancak 5 olumsuz bir çevrede kendini gösterirken, bazen de olumlu bir özellik ancak olumlu bir çevrede ortaya çıkar.

Hem genetik hem de çevresel faktörlerle şekillenen kişilik yapımızdaki bazı özellikler bizi daha dayanıklı kılar. Bu nedenle aşağıda yer alan özellikleri çocuğunuzda desteklemeniz önemlidir. Bunlar;

  • Espri ve gülmece, gerçeklerden kopmadan gerçeğin içeriğini yumuşatmaya yarar. Gerçeğin kabulünü kolaylaştırır. Bu nedenle çocuğunuz komik olmaya çalıştığında onu utandırmayın.
  • Başkalarına güven duyan, bağlanma sorunu yaşamayan, başkalarından yardım isteyebilen çocuklar daha dayanıklıdır.
  • Çocuğunuzun karşılaştığı zorlukları çözebilmesi için, onun bu becerisini fark ettiğiniz noktalarda ödüllendirin. Onun adına, ondan habersiz çözümler üretmeyin.
  • Çocuğunuzun ahlaki, kültürel ve aile değerlerine sahip olması için ona yardımcı olun. Değerler, olayları anlamlandırmak için bir çerçeve oluşturur. Bu da onun zorluklar ve mücadeleler karşısında dayanıklılığını artırır.
  • Başkalarına karşı hoşgörü sınırı yüksek olan çocuklar, kendileri bir engelle karşılaştıklarında mücadele etme konusunda daha başarılı olurlar. Onun, başkalarına karşı hoşgörü geliştirmesinde yardımcı olun.
  • Akademik başarıya odaklanmayarak, yetenekli olduğu farklı alanlarda başarılı olması için de çocuğunuzu destekleyin. Bu alanlardaki başarılarının, akademik alanın gölgesinde kalmasına izin vermeyin. Yeteneğine değer verin.
  • Değişim ile baş edebilen bir aile ortamı oluşturmaya çalışarak çocuğunuzun esnek, değişikliklere açık bir yapı geliştirmesine yardımcı olun. Tutarsız ya da aşırı katı kurallar ve yaptırımlar uygulamaktan kaçının.

Çocuklarımızın Dayanıklı Bir Birey Olmasını Engelliyor muyuz?

Çocuğumuz yetişkin bir birey olduğunda da, karşılaştığı zor durumlara göğüs germesini, yaşından beklenen başetme becerilerini kullanmasını isteriz. İşten atıldığında, patronu ile konuşmaya gitmeyi düşünmeyiz ya da kız/erkek arkadaşı onu terk ettiğinde hemen telefona sarılıp çocuğumuzu üzen kişiyi aramayız; çünkü biliriz ki, çocuğumuz artık büyümüş, bir yetişkin olmuştur. Kendi problemlerini kendisi çözecek yaştadır. İlişkilerine müdahale etmemiz onu kızdıracaktır belki de. Peki onu büyütürken de acaba karşılaştığı zorluklarla baş başa bırakmaya kıyabiliyor muyuz? Diyelim ki, okulda arkadaşı ile sorun yaşadı, hemen telefona sarılıp, sorunun çözümü için öğretmenini mi arıyoruz? Ya da en sevdiği oyuncağı kırılınca o üzülmesin diye yenisini mi alıyoruz? Düşünelim, onlar adına hangi sorunları çözüyoruz. Listemiz uzun mu? Eğer uzunsa, çocuğumuzun yetişkin olduğunda kendi problemleri ile baş edebilen bir birey olması güç olacaktır.

Çocuklarımızın hayatlarını planladığımızda, onları herhangi bir sıkıntıdan korumak için uğraştığımızda, güçlü bir birey olmalarını engellemiş oluyoruz.

Çocuklarımızın güvenliğini sağlamak ve kendi kaygılarımızı gidermek adına onların hayatlarını planladığımızda, onları herhangi bir sıkıntıdan korumak için uğraştığımızda, onlara güçlü bir birey olmayı nasıl başaracaklarını öğretmemiş oluyoruz. Onlara “Sen aslında problemlerini kendin çözecek kadar güçlü değilsin” mesajı veriyoruz. Çocuklarımıza “Hayır” dediğimizde, kötü anne-baba olduğumuzu düşünüyoruz. Dolayısıyla hem dayanıklı çocuklar yetiştirmek istiyoruz hem de çocuklarımızı mümkün olduğunca mücadeleden, zorlayıcı görevlerden, kişilerarası çatışmalardan, sıkıntı ve hayal kırıklıklarından, sorumluluk almaktan ve kendi hatalarının sonuçlarıyla yüzleşmekten kurtarıyoruz.

Çocukların mücadele etmesine izin vermek, zor, zahmetli ve zaman alan bir iştir. Günümüzde zaman darlığı da bizim çocuklar adına pek çok işi yapmamıza, çocuklarımızın sorunlarını yalnız çözmelerini bekleyemememize neden oluyor. Bu korumacı tutumumuz çocukların, otokontrol geliştirmesine engel olurken, aynı zamanda aşırı bir hak sahibi olma duygusunu da pekiştirir.

Bunun sonucunda da;

  • Davranışlarının sorumluluğunu almayıp sözlerini yerine getirmeyebilirler.
  • İşler zorlaştığında başka bir yol bulup çaba harcamak yerine vazgeçmek eğiliminde olurlar.
  • Hayal kırıklığına karşı sabırsız olup bağımlı davranışlar sergileyebilirler.
  • Problem çözme ve otokontrol becerilerinde yetersiz olurlar.

Cesaretlendirici Anne Baba Tutumları

Çocuklar, olmak ve yapmak istedikleri her şeyde başarılı olabileceklerini kendilerine aktaran, kendi gelişim ve potansiyellerinin farkına varmalarına yardımcı olan cesaret verici mesajlar sayesinde başarılı ve dayanıklı olurlar.

Bir ailenin, onları tehdit eden ve düzen bozan bir durum karşısında nasıl bir tavır takındığı, stresle nasıl mücadele ettiği, hedefleri için nasıl manevra yapıp yeni çözümler bulabildiği, tüm aile üyelerinin uyum becerisini etkiler.

Dünyada sorun yaşamış çocuklar üzerinde yapılan çalışmalar şunu gösteriyor ki bu çocuklar üzerinde en olumlu etki, onlarla yakın, sıcak bir iletişim kuran, onlara inanan, örnek alabilecekleri ve zorlukları aşmak için güç alabilecekleri bir yetişkin sayesinde gerçekleşir.

Peki böyle bir anne baba olmak için neler yapılmalıdır?

Güçlü bir güven ilişkisi oluşturun. Çocuğunuzu yaşama hazırlarken, onu destekleyip cesaretlendirirken en önemli dayanağınız, onunla kurmuş olduğunuz güvene dayalı ilişkidir. Çocuklar sizin onlara inandığınızı bilirlerse, onlar da kendilerine daha çok inanıp güvenirler.

Cesaret kırıcı kelimeleri kullanmayın. Genelleme, kıyaslama içeren cesaret kırıcı sözler, sizin, çocuğunuzun bir şeyi beceremeyeceğine inandığınızı gösterir, bu da onun cesaretini kırar. Bunun yerine “Yapabilirsin”, “Bravo”, “Çok iyi bir iş başardın”, “Seni seviyoruz”, “Senin yanındayız” gibi ifadeler kullanmanız, onları zorlandıkları görev ve işlerde motive edecektir.

Beklentilerinizi ifade edin. Anne babaların beklentileri, çocuğun kendisi ile ilgili inancının bir parçasını oluşturur ve çocuklar genellikle anne babalarının beklentileri paralelinde yaşarlar. Yapabileceği ve başarabileceği yönündeki gerçekçi beklentinizi ifade ettiğinizde, o da bunu yapabileceğine dair bir inanç geliştirecektir.

Baskı yapmak yerine teşvik edin. Çocuğun güven duyduğu kişiden aldığı cesaretlendirme, başarı için istekli olmasını sağlar. Ancak bu cesaretlendirme, çocuğun yetenekli olmadığına inandığı bir konu ile ilgili olursa, o zaman zorlamaya dönüşür. Çocuğunuzun yapmak istediği ve yapabilme kapasitesine sahip olduklarıyla ilgili beklentileriniz, onda yapıcı bir güç oluşturacaktır.

“Yapabilirim” yaklaşımınızla örnek olun. Kendi deneyimleriniz ve yaşantın da, zorlukla mücadele etmeniz gerektiğinde siz, “Yapabilirim” tavrınızla çocuğunuza model olabilirsiniz. Çünkü yeni zorluklarla başa çıkma şeklimiz, bulaşıcıdır. Sizin zorlukla mücadele konusunda kendinize olan inancınız, çocuğunuz için rol model olacaktır. Çocuklarınız için de gösterecekleri çabayı teşvik etmeniz, çabalarından dolayı onları cesaretlendirmeniz ve gösterdiği azmi övmeniz, onlarda da ‘yapabilirim” inancının oluşmasına yol açacaktır.

Hatalardan ders alın. Çocuklarınıza hata yapmanın doğal olduğunu ama önemli olanın, hatalardan ders almak, aynı hatayı tekrarlamamak olduğunu anlatabilirsiniz. Çocukların mükemmel olmanın mümkün olmadığını bilmeye ihtiyaçları vardır. Bununla birlikte, kendileriyle ilgili aldıkları yanlış kararların sorumluluğunu almayı da öğrenmeleri gerekir. Anne babaların, çocukların hataları karşısında gösterdikleri ilk tepkiler genelde duygusaldır Burada en olumlu yaklaşım, çocuklarımızın hatalarını, önemli öğrenme fırsatları haline getirmek şeklinde olmalıdır.

Başkalarına güven duyan, bağlanma sorunu yaşamayan, başkalarından yardım isteyebilen çocuklar daha dayanıklıdır.

Çocuğunuzun olumlu tutumlar edinmesine yardımcı olun. Yapılan araştırmalar, iyimser insanların kötümserlerden çok daha sağlıklı, mutlu, uzun ve başarılı bir hayat sürdüklerini ortaya koymuştur. Bizler, çocuklarımızın bakış açılarını biçimlendirirken iyimser ve neşeli bir tutum sergilersek, onların olumlu ve umut dolu olmanın-önemini kavramalarına yardımcı oluruz. Yaşam karşısında daha güçlü ve dirençli durabilmesi, dayanıklı olabilmesi için en kötü olaylardan bile iyi yönler çıkabileceğini ona öğretebiliriz. Bu anlamda bizim sergileyeceğimiz örnek davranışlar çocuğumuza çok şey anlatacaktır.

Çocuklarınızı motive etmek ve cesaretlendirmek amacıyla onlara notlar yazın.

Banyonun aynasına doğru zamanda asılmış bir not (Yapabilirsin!), günün ilerleyen saatlerinde gireceği bir sınav ya da göstereceği performans için çocuğa cesaret verir.

Yapılmış ve bitirilmiş ev ödevinin üzerine iliştirilmiş ufak bir not (Bravo!) her şeyi ifade edecektir.

Çocuğunuz odasını temizledikten sonra yastığına iliştirilen bir mesaj (Çok iyi bir iş başardın!) çok şey anlatacaktır.

Çocuğun okul çantasındaki gülen yüz ifadesi ona mükemmel bir gün sunacaktır.

Çocuğunuz kitabından, bir gece önce üzerinde çalıştığı bir bölümü açtığında, şöyle bir mesajla karşılaşabilir, “Seni seviyoruz!” ya da “Senin yanındayız.” Çocuğunuzun sınavı çok daha iyi geçecektir.

Yazan:
Meltem Erdinç Cingöz
Psikolog