Ayna Ayna Söyleme Bana

Ayna ayna söyle bana, var mı benden güzeli bu dünyada?

Masallar, kültürümüzün önemli bir parçası olarak ağızdan ağıza, nesilden nesile aktarılarak gelir. İçinde olağanüstü ögelerin yanı sıra önemli hayat dersleri ve mesajları da taşır. Masallarda yer alan önemli konulardan biri de güzellik konusudur. Güzellik kavramı masallarda daha çok zayıflıkla bağdaştırılır; çirkin olanların cadı olduğu, şişmanlığın kabul görmediği, zayıflamak için türlü uğraşların verildiği bu masallardaki asıl olağanüstülük çocuklara erken yaştan itibaren idealize edilmiş beden algısına dair mesajlar vermesi olabilir mi?

Beden imajı nedir?

Beden imajı, kişinin kendi bedeni hakkında sahip olduğu algı, duygu, düşünce ve davranışlarını kapsayan çok boyutlu bir kavramdır. (Cash, 2004). Beden imajı kişinin fiziksel görünümüne dair kendini değerlendirmesi olarak da tanımlanabilir ve kişinin hayatı boyunca yaşadığı deneyimlere göre değişebilir. Amerikan Psikoloji Derneği (APA), beden algısını, ‘’kişinin fiziksel özellikleri ile bu özelliklere dair tutumlarının beraber yarattığı zihinsel resim’’ olarak tanımlar.

Beden Algısının Oluşumu

Bebeklik döneminden itibaren çocuklar bedenlerinin farkında olmaya, kendi bedenini diğer bedenlerden ayırmaya başlar. Beden algısı, çocukluk döneminden itibaren çeşitli etmenlerin etkisiyle şekillenen bir yapılanma sürecidir. Ergenlikten yetişkinliğe geçiş ise, sağlıklı bir beden algısı gelişimi için kritik bir evre olarak kabul edilir. (Voelker, Reel, ve Greenleaf, 2015). Dünya Sağlık Örgütü tanımına göre insanın, yaşamı boyunca en hızlı gelişim gösterdiği dönemlerden biri olan ergenlikte, fiziksel, bilişsel ve duygusal birtakım değişiklikler yaşanmakta ve bu dönem 10-19 yaş aralığını kapsamaktadır. Beden algısı, genellikle ergenlik döneminde meydana gelen boy, kilo ve vücut şekli ile vücut kompozisyonu gibi fiziksel görünüşe dair ani ve sarsıcı değişimlere yönelik hissedilen olumlu ve olumsuz değerlendirmeler bütünüdür. Bu dönemde bedensel değişimler yaşanır ve ergen bunu kabullenme sürecindedir. Beden memnuniyetsizliği, kişinin dış görünüşüne yönelik sahip olduğu olumsuz tutumlar ile kişinin sahip olduğu görünüm veya kilosu ile arzu ettiği görünüm veya kilosu arasındaki farktır. (Grogan, 2017) Ani fiziksel değişimlerin yaşandığı bu dönemde beden memnuniyetsizliği doğal karşılanabilir. Ergenlik döneminde beden imajıyla ilişkilendirilen araştırmalar, genellikle bu dönemde sıkça ortaya çıkan beden memnuniyetsizliğinin kaynağı olan beden imajını incelemektedir. (Birbeck ve Drummund, 2003). Ergenlik öncesinde beden algısıyla ilgili yapılan çalışmaların sayısı sınırlı olmakla birlikte, 6 yaşındaki çocuklarla yapılan bir araştırma, kız çocuklarının çoğunluğunun ideal bir beden olarak daha ince bir vücudu tercih ettiklerini göstermiştir. (Tiggemann ve Dohnt, 2006). Bu çalışma bize beden memnuniyetsizliğinin ergenlik öncesi dönemde oluşabildiğini göstermektedir.

Beden Algısını Etkileyen Faktörler

Akranlar

Hem çocukluk hem de ergenlik döneminde akran grupları beden algısını etkiler. Çocuklukta kurulan akran ilişkileri, kişinin ileride oluşturacağı sosyal ilişkiler için temel oluşturmaktadır. Çocuğun kabul görmesi, sosyal bir çevreye aidiyet hissi, özellikle bu yaşlarda ilişkilerinin devamı ve gelişimi için çok önemlidir.  Çocuğun akranları tarafından bedenine, kilosuna ve görünüşüne dair alay konusu olması, reddedilmesi olumsuz beden algısı oluşturmasına neden olabilir. Ergenlik ise gencin aileden bağımsızlaşma arzusunun ön planda olduğu bir dönemdir. Ergen artık kendi kararlarını alabildiği, kendi seçtiği sosyal çevreyle etkileşime girebildiği bir maceraya atılmıştır. Ergen, anlaşılmak, kabul görmek ve onaylanmak ihtiyacı hisseder. Bu ihtiyaçlarını ailesinden daha çok arkadaşlarından karşılayacağına inanır ve arkadaşlarından gelecek geribildirimlere büyük önem verir. Bu dönemde akran dinamikleri ve arkadaş çevresinden kabul görmek genç için çok önemlidir. Buna bağlı olarak, gencin beden algısı oluşumu arkadaşlarından gelen geri bildirimlere göre şekillenebilir ve vücutlarına dair inançlarını oluşturmada etkili olabilir. Araştırmalara göre, arkadaş grupları arasında dalga geçme, dış görünüşüne göre eleştirme ve dışlama gibi davranışlar ergenlerin beden memnuniyetsizliği geliştirmelerini etkilemektedir. (Holmqvist, 2013)

Ebeveynler

Ailelerin tutum ve davranışları, okul öncesi dönemde oldukça önemlidir. Çocuk temel bilgi ve becerilerini ebeveynlerden öğrenir. Ebeveynlerin davranışları, söyledikleri çocukta bir karşılık bulur. Çocuk, anne ve babayı model alır. Okul öncesi dönem ile ilgili yapılan araştırmalar, çocukların bedenle ilgili düşünce ve tutumlarının erken çocukluk döneminde ebeveynlerin yaklaşımlarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu ortaya koymaktadır. Yapılan bir araştırmada, 4 yaşındaki çocukların zayıf bedene sahip bireyleri olumlu kişilik özellikleriyle, obez bireyleri ise olumsuz kişilik özellikleriyle eşleştirmelerinin, aile tutumlarından kaynaklandığı ortaya konmuştur. (Damiano, Paxton, Wertheim, McLean, ve Gregg, 2015).

Zayıf olmanın güzellikle ilişkilendirilip övüldüğü toplumlarda, çocuklar ve gençlerin beden algısının oluşumunda, güzellik standartlarının dolaylı veya açık bir biçimde dayatıldığı görülebilmektedir. Özellikle de çocukluk döneminde çocukların kişileri ‘güzel, çirkin, şişman, kilolu, zayıf’ gibi sıfatlarla nitelendirmeleri ancak maruz kaldıkları mesajlarla ilintili olabilir. Aile ortamında bu mesajlara doğrudan veya dolaylı olarak iştirak etmemek oldukça önemlidir. Örneğin, bir ebeveynin çocuğunun yanında kilolu bir kişi hakkında olumsuz değerlendirmede bulunmaması, aynı şekilde bir kişiyi zayıflığını ön planda tutarak övmemesi önemlidir. Bir kişinin kilosuna vurgu yapılması, özellikle de kilolu bir kişiyi sadece kilolu olduğu için eleştirmek, çocuğun ‘kilo almamalıyım, kilo alırsam değersizleşirim’ gibi düşüncelere sahip olmasını kolaylaştırabilir.

Ebeveynlerin herhangi bir konuda çocuklarını uyarırken veya onlara birtakım alışkanlıklar kazandırmaya çalışırken kurdukları cümleler ile davranışlarının arasında paralellik olması gerektiğini fark etmeleri önemlidir. Örneğin, bir ebeveyn çocuğuna yemek seçmemesi ve sağlıklı besinleri ayırt etmeden yemesi yönünde uyarılarda bulunuyor olabilir. Ebeveynlerin çocuklarına bu uyarıları yaptıkları esnada bulundukları ortamda diyet veya kilo kontrol programları izliyor olmaları çocuklarda bu uyarıların etkisini ve inandırıcılığını sorgulatabilir. Çocuk ‘annem de zaten zayıflamak istiyor, demek ki bu önemli, ben de yemek yemesem ne olur ki?’ diye düşünebilir. Çocuk bilinçli olarak kilo verme ihtiyacı içinde olmasa bile, örtük şekilde maruz kaldığı bu mesajlar bedenine dair duygu ve düşüncelerine etki edebilir. Bu nedenle çocuğa herhangi bir konuda uyarıda bulunurken, çocuğun model aldığı ebeveyn davranışlarının söylemlerle de aynı doğrultuda desteklenmesi önemlidir.

İnternet Etkisi

Bilgi çağı olarak da adlandırılan 21. yüzyılda, teknolojik gelişmelerin ivme kazanmasıyla birlikte geleneksel medya yavaş yavaş popülerliğini kaybederken, dijital medya araçları hayatın vazgeçilmez bir parçası oldu. Bilgiye hızlıca ulaşma, kişilerle iletişim kolaylığı sağlama gibi birçok faydası olan bilgisayar, akıllı telefon ve tablet gibi dijital araçlar, çocukların da ellerinden düşürmediği, faydası kadar zararlarıyla da kendinden söz ettiren platformlar haline geldi. Telaşlanmadan, korkmadan, ebeveyn çocuk ilişkisini zedelemeden, çocukların teknolojik aletlerle ilişkisini sağlıklı hale getirmek mümkün mü? Serge Tisseron tarafından geliştirilen ‘3-6-9-12’ kuralı, çocukların sağlıklı dijital alışkanlıklar geliştirebilmeleri ve yaş dönemi özelliklerini gözeterek teknolojiyle uygun bir ilişki kurabilmeleri için ebeveynlere öneriler sunmaktadır.

Çocukların 3 yaşından önce herhangi bir şekilde ekrana maruz bırakılmaması gerekir. Çocukların bu yaş döneminde teknolojik alet kullanmaması, televizyon izlememesi önemlidir. Aynı şekilde, arka planda televizyonun veya dijital cihazların açık olduğu ortamlarda da çocukların bulundurulmaması önemlidir. Ebeveynlerin bu dönemde çocuklarıyla konuşması, onlara hikâyeler anlatması çocukların hayal dünyasını zenginleştireceği gibi, bilişsel ve duygusal gelişimlerine de katkı sağlayacaktır. Ayrıca, bu dönemde çocukların oyun oynamaya teşvik edilmesi, küçük ve büyük kas gelişimleri için oldukça faydalıdır.

Ebeveynlerin, çocukları sakinleştirmek veya yemek yerken onları oyalamak için elektronik cihazları kullanmaktan kaçınmaları gerekmektedir. Bu, özellikle çocuğun huzursuz olduğu zamanlarda anlık yatıştırıcı bir önlem olarak düşünülse de, ileri dönemlerde ekran bağımlılığına sebebiyet verebilir.

3-6 yaş arasında, çocukların teknolojik aletlerle ilişkisi yavaş yavaş başlar, fakat kontrol tamamen ebeveyndedir. Çocuklar bu yaş döneminde gerçek ile kurgunun farkını tam anlamıyla ayırt edemezler ve maruz kaldıkları içeriklerin yaşlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi için ebeveyn rehberliğine ihtiyaç duyarlar. Bu dönemde çocukların ekran süreleri de ebeveynler tarafından belirlenir. Teknolojik aletlerin çocuğun odasında bulundurulmaması gerekir. Bu düzenleme, çocuğa henüz kendisine ait bir telefon, tablet veya bilgisayar sahibi olamayacağı mesajını pekiştirmek açısından önemlidir.

Çocuklar yaşları ilerledikçe teknolojik aletlere ve oyunlara daha fazla ilgi duyarlar. Çocuklar 6 yaştan itibaren bilgisayar oyunları oynamak ve sanal dünyada daha fazla vakit geçirmek isterler. 6 – 9 yaş arasında ilkokul çağının başlaması ile birlikte, çocukların yaş seviyelerine uygun olarak oynadıkları birtakım oyunları arkadaşlarıyla paylaşmaları ve ortak ilgi alanlarını bu sayede fark etmeleri doğaldır. Bu dönemde çocuğun teknolojik cihazlarla oyun oynama isteğinin tamamen kısıtlanmaması önemlidir fakat bu oyunların içeriklerinin ebeveynler tarafından takip edilmesi, oyun sürelerinin sınırlarının ebeveynler tarafından çizilmesi ve kontrol altında tutulması gerekmektedir. Bu yaş döneminde teknolojik cihazları çocukların odasında bulundurmamak önemlidir, çünkü bu çocuğa kontrolün hala tamamen ebeveynde olduğu mesajının iletilmesini de sağlayacaktır. Bu yaş döneminde, çocuklara kişisel hakları ve mahremiyeti anlatmak önemlidir. Çocukların, internet ortamında paylaşılan bilgilerin herkes tarafından erişilebilir olduğu, kişisel bilgilerin gizli tutulması gerektiği, paylaşılan bilgilerin kalıcı olduğu ve her bilginin doğru olmadığı konularında bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Çocuklarla teknoloji kullanımı konusunda iletişim kurmak ve sınırları belirlemek, önemli bir sorumluluktur. Çocuklar 9 yaşından itibaren belirli ihtiyaçlar doğrultusunda kendilerine ait bir cep telefonuna sahip olmak isteyebilir. Bu dönemde, çocuğun bir telefon sahibi olma zamanını beraber kararlaştırmak için çocukla konuşmak önemlidir. Teknolojik aletlerle geçirecekleri zamanı belirlemek de bu süreçte önemli bir adımdır. Çocuklarla internetin potansiyel tehlikelerini tartışmak, uygunsuz durumlar yaşadıklarında veya zararlı olduğunu düşündükleri içeriklerle karşılaştıklarında ebeveynlerden yardım isteyebileceklerini ifade etmek onları rahatlatacak ve yalnız olmadıkları duygusunu hissettirecektir. Bu, ebeveynle çocuk arasında güvene dayalı bağ oluşturmak için bir fırsat olarak görülebilir. Bu yaş döneminde çocuklara teknolojiyle olan ilişkilerinde bir miktar özgürlük alanı sağlanmış olsa da, onlarla rutin olarak ekran başındaki aktiviteleri hakkında konuşmak önemli ve gereklidir. Sınırların net olarak çizilmesi çocuğun sahip olduğu özgürlük alanını da daha sağlıklı kullanmasına olanak tanır.

12 yaşından itibaren, çocukların internet ve teknolojiyi bireysel kullanım alanları daha da genişler. Bununla birlikte önceden belirlenmiş zaman sınırlamalarına uyum sağlamaları gerektiğini bilmeleri gerekmektedir. Çocukların bu yaş döneminde, uyumadan önce cep telefonu ve internet ağının kapatılması yönünde ebeveynlerle işbirliği içinde olmasının sağlanması önemlidir. Ayrıca çocuklarla mahremiyet, bilgi hırsızlığı, siber zorbalık ve siber suçların hukuki yaptırımları gibi konuları konuşmak onların hem özgürlük alanlarının sınırlarını, hem de haklarını bilmeleri için faydalıdır. Bu, çocukların internet kullanımıyla ilgili sorumluluklarını anlamalarına ve dijital dünyada karşılaşabilecekleri olası riskleri öğrenmelerine yardımcı olacaktır.

Sosyal Medya Etkisi

Sosyal medyanın günlük yaşamda önemli bir yer edinmesi, internet kullanımının yaygınlaşmasıyla beraber ortaya çıktı. Kullanıcıların, fotoğraf ve video gönderileriyle anlık yayınlar yapmasına izin veren, her türlü paylaşımın beğeni tuşları ve yorum yapma özellikleri aracılığıyla etkileşim getirdiği sosyal medya mecraları genellikle gençler tarafından tercih edilmektedir. Özellikle gençler,  sosyal medyada kendi düşüncelerini özgürce ifade edebildiklerinden dolayı bu mecraları yoğun bir şekilde tercih edebilmektedir.

Sosyal medya, geleneksel medya araçlarının (televizyon, dergi vb.) aksine, kullanıcılarına sanal dünyada birbirleriyle karşılıklı etkileşim kurabildikleri aktif bir katılım olanağı sağlar. Geleneksel medya genellikle tek yönlü bir iletişim biçimine sahip olduğundan, izleyici/okuyucu ile etkileşim sınırlıdır. Sosyal medya platformlarında ise limit kullanıcıların kontrolündedir ve ‘limit-sizlik’ mesajı hakimdir. Bu mecralarda içerik paylaşımı yapan veya etkileşimde bulunan kullanıcıların, ne kadar içerik paylaşabileceği, ne tür içeriklere erişebileceği veya kimi engelleyebileceği gibi konularda belirli sınırlamalar olsa da kullanıcılar için bu sınırı aşmak çok da zor değildir. Bu limitsizlik mesajı kullanıcılara, kurallara meydan okumanın iyi olduğu, müdahaleden uzak güvende bir alanda olduğu, sınırsız bir kullanım ve yoğun paylaşım ile pek çok şeye sahip olabileceği gibi yanılsamaları iletir. Özellikle çocuklar ve gençler, paylaştıkları veya maruz kaldıkları içerikleri kontrol etme veya sosyal medya platformlarında geçirdikleri zamanı sınırlama konusunda zorluk yaşamaktadır. Yaşanan bu kontrol eksikliği stres, endişe, huzursuzluk gibi duyguları tetikleyebilir.

Sosyal medyayı geleneksel medyadan ayıran en önemli özelliklerden biri de sosyal medyada sadece ünlülerin değil, sıradan insanların da bu platformlar aracılığıyla ünlü olabilmesidir. Kişilerin herhangi bir üretim, yaratım, sanatsal katma değer veya bir başarı hikâyesine ihtiyaç duymadan, yalnızca yaptıkları paylaşımlarla ünlü olması, sindirilmesi güç bir buhranı tetikleyebilir. Bununla birlikte, sosyal medya platformlarında photoshoplu veya birtakım filtreler aracılığıyla, bedenlerini ‘edit’leyen, yüz çizgilerini gizleyen,  yaşlanmayan, kilo almayan fenomenlerin popülaritesi, çocuklar ve ergenlerin zihninde yaş almanın doğal seyrini bozarak ve kendi bedenlerine dair huzursuzluk ve tetiklenmelere sebep olabilir.

Sosyal Karşılaştırma Kuramı

Festinger (1954) tarafından geliştirilen Sosyal Karşılaştırma Kuramı, kişinin fikirlerini ve yeteneklerini doğru bir şekilde değerlendiremediği ve bunun yerine bir değerlendirme oluşturmak için kişinin kendisini diğer insanlarla karşılaştırarak yeterli olup olmadığına karar vermesidir. Genellikle insanlar kendilerini daha üstün gördükleri kişilerle kıyaslama eğilimindedir. ‘O benden daha mutlu.’, ‘O matematikte benden daha başarılı.’, ‘O benden daha güzel.’ gibi karşılaştırmalar yaparken insanlar kendilerini daha alt bir yerde konumlandırırlar ve bu kıyaslamalar olumsuz duygular yaşamalarına neden olur.

Kişilerin sosyal hayatlarında tanıdıkları veya idealize ettikleri kişilere dayanarak yaptıkları bu karşılaştırmaların benzerini sosyal medyada maruz kaldıkları fenomenlere dayanarak da gerçekleştirdikleri görülmektedir. Gençler, sosyal medyada güzellik kavramının zayıflıkla eşitlendiğine dair yanlış bir mesaj bombardımanına maruz kalmaktadır. Sosyal medyada gençlerin karşılaştıkları paylaşımlar, yapay ve gerçek dışı bir güzellik standardı oluşturarak idealize edilmiş bedenleri gerçeklikmiş hatta kuralmış gibi algılamalarına neden olmaktadır. Bu durum, gençlerin sosyal medyada takip ettikleri kişilerle kendilerini kıyaslamalarına ve kendi bedenlerini beğenmeme algısında artışa sebep olmaktadır (Rousseau, Eggermont, Frison (2017).

Gençler çoğunlukla sosyal medyada kendilerinin ideal görünümde oldukları fotoğrafları paylaşma çabası içine girer. Fotoğrafları düzenlemeye, filtrelemeye ve doğallıktan uzaklaştırmaya olanak sağlayan bazı fotoğraf uygulamaları sayesinde ideal görünümü elde ettiklerini düşünerek bu fotoğrafları etkileşime açarlar. Gençler için bu yapay fotoğraflara gelecek her ‘like’ ergenlikte büyük önem atfedilen onaylanma arzusunu besler. Öyle ki, aslında birtakım filtrelerle kusursuzlaştırdıkları ve gerçek görünümlerinden uzak olan bu fotoğraflar sayesinde etkileşim alınması, gençlerin bu idealize ettikleri görünüme benzemeleri için onlara baskı oluşturabilmektedir. Gençler bazen ergenlik döneminde bedenlerinde meydana gelen fiziksel değişimleri kabul etmekte zorlanır. Bu sancılı kabul süreci devam ederken, sosyal medyada gördükleri ve kendilerini karşılaştırdıkları yapay ideallere ulaşabilmek onlar için çok daha önemli bir hale gelir ve birtakım estetik operasyonlara yönelmelerine sebebiyet verebilir.

Onlara dayatılan bu gerçeklikten uzak beden algısını ne derecede karşılayıp karşılayamadıklarına bağlı olarak kendilerini yetersiz hissedebilirler. Günümüzde zayıf olmanın güzellikle bağdaştırılması, gençlere bu yanlış mesajı iletirken onların kontrolsüz bir şekilde kilo verme davranışlarını desteklemektedir. Gençler, zayıf olmanın norm kabul edildiği sosyal medya evreninde ideal bedene kavuşma arzusuyla diyet yapma ve yediklerini kısıtlama davranışlarına yönelmektedir. Gençlerin dengesiz beslenme alışkanlıkları edinmesi, uzman gözetiminden uzak yanlış inanışlara dayalı hızlı kilo kaybı çabaları yeme bozuklukları gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır.

Sosyal medyadaki tehlikelerden çocukları korumak için nelere dikkat edilmeli?

  • Ebeveynlerin, ergenlik dönemindeki çocuklarıyla aralarında güven ilişkisi oluşturması çok önemlidir. Bu dönemde ebeveynlerin çocuklarından kendileriyle arkadaş olmasını beklemeleri doğru değildir. Önemli olan, gencin internet ortamında maruz kalacağı herhangi bir tehlike ve risk durumunda, çekinmeden ve yargılanma endişesi taşımadan bunu ebeveynlerine anlatabilmesidir.
  • Çocuklar dijital medyada gördükleri ile gerçeklik arasındaki farkı yetişkinler kadar net bir şekilde ayırt edemezler, teyit edilmesi gereken bilgileri doğrulamadan kullanabilirler. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarıyla doğru araştırma yapma, güvenli kaynaklara erişim, bilginin teyidi gibi konularda bilinçlendirici konuşmalar yapmaları önem taşır.
  • Sosyal medyada yayılan yanıltıcı güzellik algısına karşı gençleri bilinçlendirmek son derece önemlidir. Filtreler ve fotoğraf düzenleme programlarıyla oluşturulan, idealize edilen güzellik standartlarının gerçeklikten uzak ve yapay olduğunu anlamaları gerekmektedir. Bu şekilde, gençlere sosyal medyada gördükleri kusursuz görünümlerin sadece birer yanılsama olduğu anlatılmalıdır. Bu bilinçlendirme gençlerin, kendilerini bu sahte algılarla kıyaslamaktan kaçınmalarına yardımcı olacaktır.
  • Çocukla iletişim kurarken iletişim tarzı büyük önem taşır. Ebeveynler, çocuklarının sosyal medya tuzaklarına düşebileceğini anlayarak, onlara kızmadan ve olumlu bir dil kullanarak yaklaşmaları önemlidir.
  • Ebeveynlerin çocuklarının fiziksel özellikleri ve kilosuyla alay etmekten veya olumsuz geri bildirimde bulunmaktan kaçınması önemlidir. Eğer çocuğun kilo alma endişesi varsa onu bir uzmana yönlendirerek spor yapması konusunda teşvik etmeleri gerekir. Çocuğun alacağı negatif yorumlar, ebeveynle kurulan güven ilişkisini zedeleyebilir ve çocukların özgüvenini etkileyerek ileride yeme bozuklukları oluşumuna zemin hazırlayabilir. Bu olumlu tutum, çocuğun yargılanmayacağını bilmesini sağlayacak ve gerçek tehlike durumlarında ebeveynlerinden yardım istemesi noktasında onu cesaretlendirecektir.

Yazan:
Buse Ünlü
Uzman Psikolojik Danışman

Kaynakça

American Psychological Association. (n.d.). Body images. In APA dictionary of psychology. https://dictionary.apa.org/body-images adresinden 2 Kasım 2023 tarihinde alınmıştır.

Baz, E. (2021, 23 Kasım) Çocuk ve Adölesanlarda Medya ve Beden Algısı https://dijitalmedyavecocuk.bilgi.edu.tr/2021/11/23/cocuk-ve-adolesanlarda-medya-ve-beden-algisi/

https://www.who.int/health-topics/adolescent-health#tab=tab_1 adresinden 6 Kasım 2023 tarihinde alınmıştır.

Birbeck D, Drummond M. (2006). Very young children’s body image: bodies and minds under construction. International Education Journal, 2006, 7(4), 423-434

Brown, Z., Tiggemann, M.

Zoe Brown, Marika Tiggemann (2018). Attractive celebrity and peer images on Instagram: Effect on women’s mood and body image. Body Image, 2016,19 37-43 https://doi.org/10.1016/j.bodyim.2016.08.007.

Cash TF. Body image: past, present, and future. Body Image. 2004;1(1): 1–5.

Damiano, S.R., Gregg, K.J., Spiel, E.C. et al. Relationships between body size attitudes and body image of 4-year-old boys and girls, and attitudes of their fathers and mothers. J Eat Disord 3, 16 (2015). https://doi.org/10.1186/s40337-015-0048-0

Dohnt, H.K., Tiggemann, M. Body Image Concerns in Young Girls: The Role of Peers and Media Prior to Adolescence. J Youth Adolescence 35, 135–145 (2006). https://doi.org/10.1007/s10964-005-9020-7

Franchina, Vittoria & Lo Coco, Gianluca. (2018). The Influence of Social Media Use on Body Concern.

Gerbner, G., Gross, L., Morgan, M., Signorielli, N., & Shanahan, J. (2002). Growing up with television: Cultivation processes. In J. Bryant, & D. Zillman (Eds.), Media effects: Advances in theory and research (2nd edition) (pp. 43-67). Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum.

Grogan, S. (2017) Body Image Understanding body dissatisfaction in men, women and children. Routledge.

Hayes, Sharon, “Am I Too Fat To Be A Princess? Examining The Effects Of Popular Children’s Media On Preschoolers’ Body Image” (2008). Electronic Theses and Dissertations. 3747. https://stars.library.ucf.edu/etd/3747

Holmqvist, Gattario, K. (2013). Body Image in Adolescence: Through the Lenses of Culture, Gender,

and Positive Psychology. Department of Psychology, University of Gothenburg, Sweden

Kale, M. , Hurşidi, S. & Balcı Karaboğa, A. (2021). Okul Öncesi Dönemde Beden Algısı . OPUS International Journal of Society Researches , 17 (34) , 1408-1435 . DOI: 10.26466/opus.829749

Koral, I. (2020, Mart 11) 3-6-9-12 Kuralı: Yaşa Uygun Elektronik Cihaz Kullanımı.

https://dijitalmedyavecocuk.bilgi.edu.tr/2020/03/11/3-6-9-12-yas-kurali-cocuklarin-yasina-gore-uygun-elektronik-cihaz-kullanimi/ adresinden 9 Kasım 2023 tarihinde alınmıştır.

Roussea, A., Eggermont, S., Frison, E. (2017) The reciprocal and indirect relationships between passive Facebook use, comparison on Facebook, and adolescents’ body dissatisfaction. Computers in Human Behavior. 73. 336-344. https://doi.org/10.1016/j.chb.2017.03.056.

Strong, K., & Huon, G. F. (1998). An evaluation of a structural model for studies of the initiation of dieting among adolescent girls. Journal of Psychosomatic Research, 44(3–4), 315–326.

Sukamto, M., Hamidah, H., & Fajrianthi, F. (2019). “Can I Look Like Her?”: Body Image of Adolescent Girls who Use Social Media. Makara Human Behavior Studies in Asia, 23(1), 60-72. https://doi.org/10.7454/hubs.asia.1120519

Tiggeman, M. (2002). Media influences on body image development. In T. F. Cash & T. Pruzinsky (Eds.), Body Image (pp. 91-98). New York, NY: Guilford Press.

Van den Berg P, Thompson JK, Obremski-Brandon K, Coovert M. The Tripartite Influence model of body image and eating disturbance: a covariance structure modeling investigation testing the mediational role of appearance comparison. J Psychosom Res. 2002 Nov;53(5):1007-20. doi: 10.1016/s0022-3999(02)00499-3. PMID: 12445590.

Voelker D.K., Reel J.J. & Greenleaf C. (2015). Weight status and body image perceptions in adolescents: current perspectives. Adolescent Health, Medicine and Threapeutics, 6, 149-158.

World Health Organization. Adolescent health. https://www.who.int/health-topics/adolescent-health#tab=tab_1