Çağımızda Esen Bilişim Rüzgarı

Günümüzde televizyonsuz, bilgisayarsız, cep telefonsuz bir ev düşünemeyiz. Yaşamımızı kolaylaştıran ama bir o kadarda bizleri ve çocuklarımızı kendilerine bağımlı hale getirme riski olan bu araçlarla aramızdaki ilişkiyi nasıl dengelememiz gerekiyor? Bunun ne kadarı zarar ne kadar karar? Bu tarz sorularla çok sık gündeme gelen “Teknoloji Bağımlılığı” konusunu sizler adına irdeledik. Bağımlılık Tam ve Tedavi Merkezi’nin ve Yeniden Derneği’nin kurucusu olan Sayın Psikiyatrist Prof. Dr. Kültegin Ögel ile görüştük.

  • “Teknoloji Bağımlılığı” ifadesi yazılı ve görsel basında çok sık kullanılıyor. Bu, uygun bir ifade midir? Teknoloji bağımlılığı konusunda sizin görüşleriniz nelerdir?

Aslında tanımlamakta gerçekten bir sıkıntı var. Bilgisayar bağımlılığı mı diyeceğiz, oyun bağımlılığı mı, teknoloji bağımlılığı mı? Yoksa buna “patalojik bağımlılık mı, aşırı kullanım mı, sorunlu kullanım mı diyeceğiz?” Genel olarak teknoloji bağımlılığı gibi görünse de, o teknolojiyi kullanarak başka bir nesne veya duruma bağımlı olunuyor. Örneğin, bir oyunu ister bilgisayarda ister cep telefonunda oynayalım, orada teknolojiyi kullanarak oyuna bağımlı hale geliyoruz. Konuşmak yerine yazışıp, mail atıyoruz. Bankaya yapılacak ödemeleri de, alışverişi de internet üzerinden yapıyoruz. Ben buna tamamen kendi ifademle “sanalizm” diyorum. Çünkü burada ister oyun oynayalım ister chat yapalım istersek seks sitelere girelim her ne yapıyorsak bu sanaldır. Sanalizmin karşılığı “realite” mi? Ondan emin değilim. Buradaki sorun şu: Bu yeni bir çağ. Nasıl romantik çağ, modern çağ vardı, şimdi de yeni bir çağdayız. Fakat bu yeni çağın getirdikleri kaygı yaratabiliyor. Önceden ne güzel mektup yazardık. Şimdi yazmıyoruz. Çocuklar bilgisayarın başından hiç ayrılmıyorlar. İnsanlar ne olacak bu durum diye düşünüyor. Bu artık çok nostaljik bir yaklaşım. Yeni bir çağdayız ve bu çağın kuralları var. Bu çağda bazen televizyonu tercih edebilirim, yüz yüze konuşmak yerine bazen e-mail atabilirim. Çağı özellikleri ve getirdiği problemlerle kabullenmek gerekiyor. Bu çağdaki sorun, teknolojinin çok kullanılmasına bağlı gelişen bir bağımlılık sürecidir.

  • Net bir ifade kullanmak zor olsa da, röportaja “teknoloji bağımlılığı” ifadesini kullanarak devam etmek istiyoruz. Bir kişiye “teknoloji bağımlısı” demek için kriterlerimiz nelerdir?

Bu da bir tartışma konusu. Aslında DSM4’te (Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı) yer alan kumar bağımlılığının bir türü olarak düşünülüyor ve daha çok o kriterlerle açıklanabiliyor. Genel olarak baktığımız zaman bağımlılık kriterleri şunlardır:

  • Kullanılan nesne her ne ise -alkol olur internet olur- giderek bunun kullanım süresinin artması.
  • Kullanmadığı zaman kişilerin huzursuz, rahatsız olması yani yoksunluk belirtilerini bir şekilde yaşıyor olması.
  • Zamanının önemli bir bölümünü buna ayırması.
  • Sorumluklarını yerine getirmemesi.
  • Sık başarısız bırakma girişimlerinin olması.
  • Zarar vermesine rağmen kullanmaya devam edilmesi.

Bunlardan sadece üçünün olması kişiye “bağımlı” demek için yeterli. Ama biz genelde kişiyi “bağımlı” olarak tanımlamak için psiko-sosyal ilişkilerin bozulmasını kriter olarak ele alıyoruz. Eğer çocuk- genç sosyal ilişkilerini sürdürebiliyorsa, arkadaşları ile görüşüyor, basketbol oynuyorsa, ders başarısı orta seviyedeyse ve anne-babası ile ilişki kurabiliyorsa, günde 4 saat internet kullansa bile biz buna “bağımlılık” demiyoruz.

Ergenlerde aşırı teknoloji kullanımının kişilikten çok aile yapısı ve aile içi ilişkilerle bağlantısı vardır.

  • “Çocuk ne kadar süre televizyon veya bilgisayar başında kalmalıdır?” sorusu ebeveynler tarafından sıkça soruluyor. Ama sizin konuşmalarınızdan anlıyoruz ki, kullanım süresi ile bağımlılık arasında anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır.

Çocuk veya genç her akşam dört saat internette oyun oynuyor. Bilgisayara giriyor. Örneğin, Cuma akşamı geç saatlere kadar bilgisayarda kalıyor, ertesi günde neredeyse öğlene kadar uyuyor, basketbol oynuyor ve dersleri de sınıfta kalmayacak kadar iyi durumda. Perşembe akşamları da ailesi ile birlikte dışarı çıkıp aile yemeğine katılıyor. Bu bağımlılık değildir ama tehlikeli, her an bağımlılığa kayabilecek bir durumdur. Öyle vakalar var ki, zaman kaybetmemek için kişi tuvalete bile gitmeyip bilgisayarın yanına aldığı pet şişeye tuvaletini yapabiliyor. Bu bağımlılıktır.

  • Hangi kişilik yapısındaki insanlar aşırı teknoloji kullanımına eğilimlidir veya ne tür ihtiyaçlar kişiyi teknoloji bağımlısı yapar?

Ergenlerde aşırı teknoloji kullanımının kişilikten çok aile yapısı ve aile içi ilişkilerle bağlantısı vardır. Internet veya bilgisayar aile içi çatışmaların bir nesnesi haline geliyorsa, o zaman o aile içinde biri bilgisayar bağımlısı haline dönüşüyor. Gördüğümüz genelde bu.

  • Teknoloji bağımlılığının depresyonla ilişkisi var mıdır?

Ergenlerde depresyondan çok imaj algısı ve kendine güven sorunları ile ilişkisi vardır. Bir ergen için nasıl göründüğü çok önemlidir. O yüzden kendi beden imajından memnun olmayan ergenler dışarıda kendilerini göstermek yerine internette olmayı tercih edebilirler. Kendine güven duygusu da çok önemlidir. Çocuğa okulda bir güç alanı verdiğiniz zaman internet sorunu azalmaya başlıyor. Örneğin, çocuk okulda sportif etkinliklerde başarılı oluyor ve akranları tarafından fark ediliyorsa internet kullanımı azalmaya başlıyor. Bunun tam tersi bir örneği düşünelim. Kendine güveni olmayan, çok rahat konuşamayan bir çocuk, bakıyorsunuz internetteki bir oyunda birinci oluyor ve tüm arkadaşları onu arayıp “Ne olur bana şu oyunu öğret” diye yalvarıyorlar. Sonuçta bu durumdaki bir çocuğa “Sen internette çok oyun oynuyorsun. Bunu bırak!” demekte doğru olmayacaktır. Bu, o çocuk için güven alanıdır.

  • Bu anlamda internetin olumlu bir tarafı da var demek ki…

Tabii var. Bu çocuğa bilgisayarı bırak dediğimiz zaman, ona aslında “Sen var olma. Herkes seni küçük görsün, hor görsün.” demiş oluruz.

Eğer çocuk- genç sosyal ilişkilerini sürdürebiliyorsa, arkadaşları ile görüşüyor, basketbol oynuyorsa, dersleri orta seviyedeyse ve anne-babası ile ilişki kurabiliyorsa, günde 4 saat internet kullansa bile biz buna “bağımlılık”’ demiyoruz.

  • Ergen ve yetişkin sosyal yaşamdan kopmuyorsa, teknoloji bağımlılığı anlamında bir sorun olmadığını söylediniz ama küçük yaşlarda teknoloji çocukların yaşamını esir alabiliyor. Bu noktada anne-babalara neler önerebilirsiniz?

Bunun tek bir cevabı yok. Kendimden örnek verirsem. En çok oynanan ve bağımlılık yapan bilgisayar oyunlarından biri nedir? WOW. Oğlum 11 yaşında. “Bütün arkadaşlarım WOW oynuyorlar, bana da o oyunu alır mısın?” dedi ve ben de aldım. Sınıfta 12 tane erkek arkadaşı var. 12’si de aynı oyunu oynuyordu. Ben almasam ne olacaktı? Hepsi onu konuşurken oğlum onlardan uzak kalacaktı. Onun sosyal ilişkilerini bozmuş olacaktım. Oyunu almakla yanlış mı davrandım? Aslında onun sosyalliğini güçlendirmiş oldum. Bu, bilgisayar oyununu aldın almadın sorunu değildir. Oyunu yaşantısının odağı haline mi getirdim yoksa yaşantısının küçük bir parçası olmasını mı sağladım? Bazı aileler çocuğuna sadece tahta oyuncaklar alıyor veya teknolojik araçların sadece hafta sonları kullanımına izin veriyor. Acaba uzun süre teknoloji ile çocuğu karşılaştırmamak doğru mu? Hiç izin vermeyince de onu özendirmiş oluyorsunuz. Burada dengeyi iyi kurmak gerekiyor. Anne-babalara “bu yaşta şunu yapın, bu yaşta bunu yapın” deme şansımız yok. Evet, WOW 11 yaşın oyunu değil ama ben çocuğumla bir “sözleşme” yaptım. Nasıl oynayacak, ne zaman oynayacak, ne kadar oynayacak? Küçük yaşta olduğu için bu çok net bir sözleşmeydi. Ben hayır deyince oyun oynamayı bırakacaktı.

  • Sanal ortamdaki kahramanlarla özdeşim kuran bir çocuk için teknoloji bağımlısıdır diyebilir miyiz?

Özdeşim kurmak, çocuk ve ergen için doğaldır. Bilgisayarda oyun oynarken kişi kendini oyundaki kahramanlarla özdeşleştirebilir. Teknoloji kullanımında asıl sorun, reel ile sanal dünya arasındaki farkın kaybolmasıdır. Sanal ortamda gördüğüm bir durumu reel zannetmemdir. Bu, özellikle çocuklarda oluyor. Örneğin, birisi sanal ortamda uçuyorsa bazı çocuklar “Ben bunun aynısını gerçek yaşamda da yaparım” diye düşünebiliyor. Asıl sorun bu noktada başlıyor. Dolayısıyla özdeşleştiği kişinin davranış ya da düşüncelerini realiteye taşıyıp taşımadığına bakmak gerekir.

  • Çocuk bilgisayar başında ne kadar zaman geçirirse bunu teknoloji bağımlılığı açısından risk olarak değerlendirmeliyiz?

3-4 saatin üzerinde bilgisayar başında zaman geçiren kişiler bizim hedefimiz olmalıdır. Bu çocukların özelliklerine bakmak gerekir. Bilgisayar başında bu kadar uzun zaman geçirip sorumluluklarını ve sosyal ilişkilerini de aksatıyorlarsa, bu çocuklar ciddi olarak ele alınmalıdır.

Teknoloji kullanımında asıl sorun, reel ile sanal dünya arasındaki farkın kaybolmasıdır.

  • Teknoloji bağımlılığında tedavi süreci nasıl oluyor? Sonuca ulaşılabiliyor mu?

Yaşa göre çok değişen bir süreç. Ebeveyn kendini değiştirmezse ergende başarılı olamıyoruz. Asıl sorun aslında ebeveynler. Baktığınızda ergen ebeveynle çatışmıyor, ebeveynin ergenle çatışması oluyor. Ailelerle çalışırken şunu görüyorsunuz; ebeveyn çocukla rekabet ediyor, yarışıyor, çatışma nesnesi arıyor. Küçük yaş grubunda da aslında ergenlik döneminde ortaya çıkabilecek problemleri önleme süreci yaşanıyor. Küçük yaşlarda bilgisayar veya internet kullanım kurallarını belirlerken çatışma olabiliyor. Örneğin, bilgisayar odasında mı olsun, ortak alanda mı olsun? Bu klasik bir sorudur ve cevabı da ortak alanda olmasıdır. Eğer bilgisayarı odasına koyduysanız, artık ortak alana alma şansınız yoktur. En baştan bu kuralı koymanız uygundur. Bilgisayar ortak alanda olduğunda da müziği açtığını ya da yazışırken küfürlü bir ifade kullandığını gördünüz diye kızmanız doğru olmayacaktır. Aksi halde yazdıklarını sizden saklayacaktır. Oğlum bilgisayar kullanırken arkasında oturuyorum ve yazdıklarını görüyorum. Ona karışmamak için kendimi zor tutuyorum ama karışmanın doğru olmadığını bildiğim için de müdahale etmiyorum. Ben baskıcı olmadığım için arkadaşları ile konuşuyor, arkasında olmamdan da hiç rahatsızlık duymuyor. Bilgisayarda kullandığı küfürleri gerçek yaşamda kullanmıyor. İşte bu realite ile sanalitenin sınırını bilmekle ilgili bir durumdur.

Aile ile çalışırken, ilk olarak çocuğunun bilgisayarda ne oynadığını bilip bilmediğini soruyorum. Nasıl oynuyor, oyunda hangi düzeye gelmiş, çocuğu birisi ile yazışıyorsa nerede chat yapıyor, daha çok hangi konularda sohbet ediyor? Aileler genellikle bu soruların yanıtlarını bilmiyor. Fakat anne babanın hakim olduğu oyunlar çatışma nesnesi olmayabiliyor. Ayrıca çocuğun yaşadığı her sorunu da internetle ilişkilendirmemek gerekiyor. Dersleri kötü ise sorun okulla veya başka bir durumla ilgili de olabilir. Her zaman internetle uğraşmamız, interneti çatışma nesnesi yapmamız gerekmiyor.

Bir başka seçenek sözleşme yapmak ve kuralları net olarak belirlemektir. Bu sözleşme karşılıklı maddeleri içermeli ve detaylı olmalıdır. Örneğin, çocuk bir günde kaç saat bilgisayar oynayabileceğini bilmelidir. Aynı zamanda hafta sonları, bayramlar ya da yaz tatillerindeki sınırlılıklarını da bilmelidir. Sözleşmeye uymadığında sonuçlarının ne olacağı sözleşmede yer almalıdır. Sözleşmeler değişken olabilir. İki ya da üç aylık periyotlar da yenilenebilir.

En son yöntem ise bilgisayarı kaldırmaktır. Ancak bunu da sözleşmenin bir sonucu olarak yaşatmak uygun olacaktır. Eğer bu tarz bir yaptırım uyguladıysanız, geriye dönmemeniz gerekir. Genelde biz şunu görüyoruz; anne baba kızgınlıkla bilgisayarı kaldırır, iki ay sonra da yenisini alır! Aslında yaşanan sorun, yine aynı noktada durmaktadır. Tüm bu önlemlere rağmen, hala sözleşme kurallarına uymakta sorun yaşanıyorsa, burada sorun internet değil, aile içi ilişkilerdir.

  • Ebeveyn çok bilgisayar kullanıyorsa, çocuğunda bilgisayar kullanma süresinin de arttığı ile ilgili bir araştırma var mıdır?

Model olmak önemlidir. Çok fazla televizyon izleyen, bilgisayar başında zaman geçiren anne babanın çocuğu da bilgisayar ve televizyon başında uzun süre kalabilir. Oysa ki, kişinin yaşamında başka hobileri varsa, örneğin spor yapıyorsa, dışarıdaki aktivitelere zaman ayırıyorsa, bu ailelerin çocukları çok fazla bilgisayar başında oturmuyor. Çünkü çocuk bilgisayar dışında zamanını nasıl değerlendireceğini biliyor. Aile bu konuda ona model oluyor.

  • Çocuğun internette hangi sitelere girdiğini, sanal ortamda neler yaptığını anne babanın bilmesi gerektiğini söylediniz. Ergenlik döneminde bu durum ergenin mahremiyetine girmek anlamına gelmiyor mu?

Ne oynadığını bilmek onunla konuşabilmek için gerekli. Yazışmalara gelince aslında bu konuda kanun çok nettir; 15 yaşın altında çocuk kanunen suçlu bulunamaz. Dolayısıyla 15 yaşın altındakiler için mahremiyet yoktur. 15-18 yaş aralığındaki mahremiyet ise kritik bir konudur. “Annem bilgisayarımdaki yazışmalara bakacak mı?” konusu ergenleri endişelendirebilir. Eğer çocuğun yararına ise bu kontrol yapılabilir. Çocukta bir değişim gözlemliyorsanız, örneğin artık hiç okula gitmiyorsa ya da gitmeye korkuyorsa bir bakıyorsunuz, okuldan tehdit aldığı, zorbalıkla karşılaştığı ortaya çıkıyor. Burada çocuğun mahremiyetini düşünerek kontrol etmezsek, bu da doğra bir yaklaşım olmayacaktır. Bazı anneler de var ki, her sabah çocuk evden çıktıktan sonra tüm yazışmalarını kontrol ediyor, sonra fenalık geçiriyor. Kısacası kontrol çocuğun yaşamının tehlike altında olduğu kritik noktalarda zorunlu olmalıdır. Örneğin izlediğim bir vakada, kız çocuğunu videoya çekmişler ve başka biri ile cinsel ilişkiye zorluyorlardı. Bu noktada mahremiyetten söz edilemez, anne baba olarak müdahale etmek gereklidir.

Anne-babanın yaşamında hobileri varsa, örneğin spor yapıyorsa, dışarıdaki aktivitelere zaman ayırıyorsa, bu ailelerin çocukları da çok fazla bilgisayar başında oturmuyor.

  • Çocuklar bazen zararlı sitelere girebiliyor. Anne babalar da bu konuda çok tedirginlik yaşıyor. Özellikle ergenlik döneminde bu tip sitelere girmemeleri konusunda nasıl bir tutum izlemeliyiz?

Bu sitelere giriş ne okulun ne de velinin engelleyebileceği bir durumdur. Sorun yaşandığında “Benim çocuğumda aslında bir sorun yoktu, internette satanizmi araştırdı, satanist oldu.” demek sorunu sadece ötekileştirmektir. “Sorun bende değil, onda” demektir. “Çocuğum çok iyi biriydi ama onu uyuşturucuya alıştırdılar” demekte doğru değildir. 1995 yılından beri bağımlılarla çalışıyorum, hiç böyle bir vaka görmedim. Hep bu tarz sorunların altında başka bir problem yatar. Ya aile içi bir çatışma ya da anne-baba ilişkisinde bir sorun vardır. Dolayısıyla sorunların nedenini çocuğumuzun girdiği sitelerde değil, kendimizde ve aile içi ilişkilerimizde aramak gerekiyor. Çocukla ilişki kurabiliyor muyuz? Çatışmanın farkında mıyız? Aile olarak kendimizi değiştirebiliyor muyuz? Sorgulamamız gereken konular bunlardır.

  • Teknolojik aletlerin çok fazla kullanımı beyin üzerinde organik bir deformasyon yaratıyor mu? Dikkat dağınıklığı, hiperaktivite ya da duygu durum bozukluklarını buna bağlayabilir miyiz?

Çok çalışma var ama net olarak kanıtlanmış bir şey yok. Bilgisayarın karşısında çok oturmaktan dolayı duruş bozuklukları, bedensel bozukluklar, kolla ilgili rahatsızlıklar görülebiliyor. Fakat bilgisayar oyunlarından dolayı dikkat eksikliği, hiperaktivite başlıyor ya da duygu durum bozukluğuna ortaya çıkıyor gibi çalışmalar olsa da netleşmiş bir veri yoktur.

  • İnternet kullanımı ile ilgili yasal düzenlemelerin öğrenciler çok farkında değiller. Arkadaşının resmini çekip internet ortamında yayınlıyor ama bunun yasal olup olmadığını bilmiyor. Bu konuda bilgilendirme yapıyor musunuz?

Bu, okulun görevi diye düşünüyorum. Aile yasak sitelere girmesin diyor ama çocuğa fotoğraf gönderimi, mahremiyetin nasıl korunacağı ile boyutu ile ilgili bilgilerin okulda bir şekilde çocuğa verilmesi çok daha doğrudur.

  • Bazı sitelere giriş yapmak için yaşı küçük olan çocuklar kimlik bilgilerini değiştirerek üye oluyorlar. Çocuklar, “annem adımı değiştirerek” ya da “ağabeyimin yardımıyla” üye oldum gibi açıklamalarda bulunuyorlar. Bu noktada çocuğa ahlaki yönden yanlış mesajlar verilmiş olmuyor mu?

Bu doğru olmayabilir ama daha önce belirttiğim gibi çocuğun sosyal gelişimi açısından düşündüğümüzde Facebook’a girmesini engellersek sosyal ortamdan onu uzaklaştırmış oluruz. Bütün arkadaşları Facebook’a annelerinin veya bir başka yetişkinin yardımıyla girmiş olabilirler. Tabii ki yasal olmayan bir uygulama yaparak dürüstlük adına hatalı bir mesaj vermiş oluyoruz. Bunu ona anlatabiliriz. Bu, ilköğretim çağındaki çocukların anlayamayacağı bir açıklama da olmayacaktır. Açıklamayı yaparken anne babalar çocuklarına “Ben seni bu siteye üye yapıyorum ama karşılığında kontrol ederim” demelidir.

  • 10-11 yaş düzeyinde internet üzerinden arkadaşlara yönelik zorbaca davranışların daha fazla olduğunu, ilerleyen sınıflara doğru ise azaldığını görüyoruz. Bunu neye bağlayabilirsiniz?

Sorunuzun bilimsel bir yanıtının olup olmadığım bilmiyorum ama kendi görüşüme göre şu şekilde cevaplayabilirim: Küçük çocuklarda ben-merkezci yapı çok fazladır ve sosyallik o kadar önemli değildir. Bu nedenle karşısındaki kişinin uğrayacağı zararın pek önemi yoktur. Sınıf içi ilişkilerine de baktığımızda birbirlerine çok acımasız davranabiliyorlar. Çünkü sosyalleşme gibi bir kaygıları yok. Ergenlik dönemi ise, ben-merkezciliğin çok fazla olduğu ama sosyalleşmenin de önemli olduğu bir dönemdir. Arkadaşların olması, bir gruba ait olmak ve bu sosyalliğin getirdiği kurallara uygun olarak davranmak da çok önemlidir. Bu nedenle 10-11 yaş düzeyinde sanal ortamda zorbalık yapmanın daha çok görüldüğünü düşünüyorum.

  • Genelde bağımlı kişileri uzman yardımına aileleri götürüyorlar. Teknoloji bağımlılığında kendi kendine başvuran kişiler oluyor mu?

Bu şekilde başvuru hiç olmadı. Her zaman başka birisi getirir. Ancak görüşmeler ilerledikçe kendileri gelmeye başlarlar. Bir örnek vereyim. Zorla getirilen bir danışanım sonradan gelmemeye başladı. Biz anne babayla görüşmeye devam ettik. Bu arada danışan üniversiteyi kazandı fakat bilgisayar nedeniyle devamsızlık yapmaya başladı. Sonra bir gün kendisi geldi. “Ne oldu, niye geldin?” diye sordum. “Sorunum bilgisayar değil, ben otobüse binmeye korkuyorum” dedi. Agorafobik bir durum anlattı. Bu danışana baktığımızda bilgisayar bağımlılığının arkasında agorafobinin (açık alan korkusu) olduğunu görüyoruz. Danışan dışarı çıkamamasından dolayı bilgisayarla meşgul oluyormuş. Danışan bilgisayarı bir tedavi aracı gibi kullandığını kabul ettiğinde, bilgisayar kullanımından da vazgeçmeye başladı. Eğer ben bu danışanı zorla getirseydim, 4 ya da 5 yıl sonra bana tekrar gelmeyecekti.

Anne-babalara öneriler:

  • İnternet filtresi ekleyin.
  • Bilgisayar açık alanda olsun, ekranı görünsün.
  • Bir sözleşme yapın.
  • Kendinizi internet konusunda eğitin.
  • İyi örnek olun ve televizyon bağımlılığınızı gözden geçirin.
  • Sizin yaşamınızda renk yok ise, çocuğunuzun yaşamında da olmayacaktır. Hobi sahibi olarak ve etkinliklere katılarak ona model olmaya çalışın.

Röportaj:
Prof. Dr. Kültegin Ögel

Prof. Dr. Kültegin Ögel
1964 yılında Ankara’da doğdu. TED Ankara Koleji’nden sonra Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Psikiyatri uzmanlık eğitimini Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde 1992 yılında tamamladı. 1995 yılında Bakırköy’den AMATEM’e geçiş yapan Kültegin Ögel depresyonun yanında bağımlılıkla da ilgilenmeye başladı. Uzun bir dönem AMATEM’in sorumluluğunu üstlendi. Bağımlılık Tanı ve Tedavi Merkezi’nin ve Yeniden Derneği’nin kurucusu olan Sayın Ögel, Acıbadem Hastaneleri’nde psikiyatri ve psikoloji grubunun kuruluşunu üstlendi. Halen Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesinde Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanıdır.