Çocuk İstismarı

Çocuk istismarı karmaşık bir sorundur. Bu davranışın dinamikleri ve onları harekete geçiren faktörler ile etkili önleyici stratejiler, kurbanın yaşı, olayın meydana geldiği yer, zaman ve kurban ile failin arasında olan ilişkilere göre değişkenlik göstermektedir. Birçok şekli görülmesine karşın fiziksel istismar aile içinde gerçekleştiği için en az fark edilendir; ancak toplumlarda en yaygın görülen istismar türüdür. Zorlama ve yarattığı sonuçların şekli ve şiddeti çok çeşitli olabilir. Aşırı şiddet, ölüme bile yol açabilir. Şiddetin uygulandığı çoğu durumlarda, çocukta yaratılan akut psikolojik -psikiyatrik sonuçlar, onun gelişmesini etkileyen, sağlığını tehdit eden sinirsel, algılama ve duygusal bozukluklar, fiziksel zarardan daha önemlidir. Araştırmalar erken yaştaki çocuklarda beynin gelişmesinin uzun, şiddetli, beklenmedik stres ve istismara bağlı olarak olumsuz etkileneceğini göstermektedir. Beyin gelişmesindeki bu değişiklik çocuğun fiziksel, duygusal, sosyal gelişmesini ve algılamasını, olumsuz etkilemektedir.

Beynin değişik bölümleri, o bölgeyi tetikleyen uyarıyı alarak gelişir. Zamanla büyüyerek ve yoğunlaşarak gelişen beyin, yetişkin çağı beyninin % 90’ına üç yaşında ulaşır. Eğer olumlu uyaran eksik ve beslenme kötü ise – örneğin, ebeveyn veya bakıcıların düşmanca davranışı veya çocukla ilgisizliği – çocuk beyni bozulma gösterir. Ortama uyum sağlayan beyin, olumlu çevreye zorluk çekmeden alıştığı gibi, kötü ortama da kolayca adapte olur. Bebeklikte ve erken çocukluk çağında yaşananların beyin gelişimindeki etkileri, zekâ, duygu ve kişiliği şekillendirir. Hayatta yaşanan bu ilk olumsuz deneyimlere karşı gereken müdahaleler yapılmazsa çocuklar yaşamları boyunca duygusal, davranışsal ve öğrenme sorunları yaşarlar. Örneğin, yaşamının ilk yıllarında kronik tacize uğrayan veya ihmal edilen bir çocuk, her yönden sürekli tehdit edildiğini düşünüp aşırı tedirginlikle dolu bir yaşam geçirir. Sosyal, duygusal algılama kabiliyeti zayıflar.

Meydana gelen kötü muameleye karşı yoğun ve erken müdahale, beyinde gelişen kronik travmaları en aza indirgeyebilir; ancak müdahaleler bu çocuklarda istismar ve ihmalin etkilerini azaltsa da, doğru olan, kötü muameleyi, meydana gelmeden önleyebilmektir.

Türkiye’de ülke genelinde yapılmış bir çalışma olmamasına karşın yapılan kesitsel çalışmalarda istismar oranının çok yüksek görüldüğü, %60-75’lere varan oranlarda olduğu dikkat çekmektedir; ancak konuyla ilgili verilerin yeterli olmadığı görülmektedir.

Çocuğa uygulanan kötü muameleyi önleme stratejilerinin hedefi, kötü muamelenin temelini oluşturan nedenleri ve risk faktörlerini azaltmak ve böylece, yeni olguları önlemektir. Bireyin sorumluluğu bu tip bir olguyla karşı karşıya kaldığında bunu yetkililere bildirmesidir. Yasal olarak da birey bildirmekle yükümlüdür.

İstismar eğer eğitimci ya da sağlık personeli tarafından tespit edilirse bunun hemen en yakın polis ya da savcılığa bildirilmesi gerekir. Burada önemli nokta çocuktan olayın nasıl meydana geldiğini sadece bir kez anlatması sağlanarak örselenmesini önlemek ve hem fiziksel hem ruhsal açıdan tedavi ve destek çalışmalarının bir an önce başlamasıdır.

Çocukların kendilerini tehdit eden durumları fark etmelerini öğretmek ve buna karşı korunma becerilerini geliştirmek önemlidir. Çocuklar bedenleri hakkında bilinçlendirilmeli ve onlara dokunuş ve fiziksel temasların tipleri anlatılmalıdır. Onları rahatsız eden bir şey istendiği veya önerildiği zaman, yetişkinlere bunu nasıl söyleyecekleri öğretilmelidir. Çocuğun mutlaka vücudunun kendisine ait olduğu ve istemediği hiçbir davranışı kimden gelirse gelsin kabullenmek zorunda olmadığı öğretilmelidir.

Yazan:
Prof. Dr. Oğuz POLAT
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi