Dikkat! Ebeveynliğinize Güncelleme Gerekiyor…

Her şey bir soruyla başlamıştı… “Makine düşünebilir mi?” Sahi ne kıymetli bir beceridir düşünebilmek. Oldukça uzun bir zaman boyunca sadece insana ait varsayılan, hatta onu diğer canlılardan farklı kılan biricik özellik. “Peki makine düşünebilir mi?”…

Bilgisayar bilimcisi ve fizikçi Edward Fredkin’e göre,  tarihte üç büyük olay vardır: Bunlardan ilki kâinatın oluşumudur. İkincisi yaşamın başlangıcıdır. Üçüncüsü de yapay zekânın ortaya çıkışıdır. Yapay zekâ, bilgisayarların insan gibi öğrenme, düşünme, karar verme ve problem çözme yeteneklerini taklit eden bir teknolojidir. Bu teknoloji; verileri analiz eder, öğrenir, yeni durumlara uyum sağlar ve süreç içerisinde kendini geliştirebilir. Bir zamanlar sadece bilim kurgu filmlerinde yer alan bir teknoloji olsa da, günümüzde Siri, Alexa gibi sanal asistanlar, sağlık, otomotiv ve finans sektörüne kadar birçok alanda aktif olarak kullanılmaktadır. Sadece yetişkinler değil çocuklar da dijital oyunlar, çevrim içi eğitim platformları ve sosyal medya aracılığıyla yapay zekâ teknolojileri ile sıkça karşılaşmaktadır.

Yapay Zekâ Ne Zamandır Hayatımızda?

Zekâ; bireyin düşünme, anlama, öğrenme, problem çözme ve yeni durumlara uyum sağlama yeteneğini ifade eden bilişsel bir kapasitedir. Doğuştan getirilen unsurları olduğu gibi, süreç içinde çevresel faktörlerle geliştiği ve şekillendiği kabul edilir. Peki zekânın “yapayı” nasıl olur?

Her ne kadar adı son yıllarda sıkça geçse de yapay zekâ fikri, 1950’lerin başlarında İngiliz matematikçi ve bilgisayar bilimcisi Alan Turing’in makinelerin insanı taklit edip edemeyeceği merakıyla ortaya atılmıştır. “Yapay Zekâ” tanımlaması ise 1956 yılında ilk kez düzenlenen yapay zekâ konferansı olan “Dartmouth Konferansı”nda bilgisayar bilimci John McCarthy tarafından kullanılmıştır. Temeli 50’li yıllara dayanmasına rağmen, yapay zekânın gerçek anlamda hız kazanması 2000’li yıllara denk gelmektedir. Özellikle 2010 yılından itibaren teknoloji şirketleri yapay zekâ araştırmalarına büyük yatırımlar yapmış ve bu teknoloji günlük hayatımızın her alanına girmeye başlamıştır. E-ticaret sitelerinden dil çevirilerine; navigasyondan akıllı ev sistemlerine kadar yapay zekânın hayatımızı kolaylaştırıcı pek çok yanı vardır.

Yapay Zekanın Hayatımıza Katkıları ve Dezavantajları

Her şeyden önce yapay zekâ, gerek gündelik işlerimizde gerekse iş dünyasındaki otomasyonla zamanı etkili bir şekilde yönetmemize büyük katkı sağlamaktadır. Sanal asistanların hatırlatmaları sayesinde günlük yaşam akışımızdaki önemli detayların atlanmıyor oluşu, şirketlerdeki iş süreçlerini hızlandırması ve maliyetlerin azalması yapay zekânın faydalarının başında gelmektedir.

Yapay zekâ sağlık sektöründe de büyük dönüşüm yaratmış, verilen hizmetin hızını ve doğruluğunu arttırmıştır. Tıbbi görüntüleme cihazlarındaki kullanımı, küçük detayların gözden kaçmasını önlemekte; akıllı saatler ve sensörler gibi giyilebilir cihazlar sayesinde ise kişinin durumu sürekli izlenip raporlanarak sağlık sorunlarının erken tespit edilmesine yardımcı olmaktadır. Örneğin, diyabetli bir çocuğun kan şekeri seviyesini düzenli olarak izleyen yapay zekâ uygulamaları, çocuğun sağlık durumu ile ilgili önerilerde bulunabilmektedir.

Trafik yönetimi ve toplu taşıma sistemlerinde yapay zekânın kullanılması trafiği rahatlatmakta ve bizlere zaman kazandırmaktadır. Henüz tam yaygınlaşmasa da yakın bir gelecekte otonom sürüş teknolojisi ile daha güvenli bir yolculuk deneyimine sahip olunması da kaçınılmazdır.

Evlerde kullanılan yardımcı teknolojiler yapay zekânın hayatımızı kolaylaştırdığı bir diğer alandır. Akıllı termostatlar sayesinde ev içi enerji tüketimi ayarlanabilmekte; uzaktan programlanabilen temizlik robotları ile evin günlük temizliği sağlanabilmekte; kameralar, sensörler ve alarm sistemleri ile güvenlik arttırılabilmektedir.

Son olarak, konuşma tanıma ve göz hareketleri ile kontrol edilen sistemler sayesinde yapay zekâ, engelli bireylerin daha bağımsız bir yaşam sürdürebilmelerine yönelik de önemli fırsatlar sunmaktadır. Tüm bu avantajların yanında, yapay zekâ teknolojisinin, sağlığımız ve psikolojimiz üzerindeki olumsuz etkileri de dikkate alınmalıdır.

Öncelikle veri güvenliği ve gizliliği konusunda endişeler söz konusudur. Yapay zekâ sistemleri büyük veri havuzlarından öğrenir ve bu verilerin bir kısmı kullanıcıların kişisel bilgilerini içermektedir. Bu verilerin kötü niyetli kişilerin eline geçmesi durumunda, özel hayata dair bilgilerin ifşa olması riski söz konusudur. Benzer şekilde, ses ve görüntü taklidi ile kişilerin dolandırılma olasılığı vardır. Bu ve benzeri sorun durumlarına karşı dijital vatandaşlık bilinci kazanmak, yani dijital dünyada sorumlu, etik ve bilinçli bir şekilde davranmak büyük küçük herkes için son derece önemlidir. Yapay zekânın bir diğer dezavantajı da, birçok sektörde insan gücüne duyulan ihtiyacın azalmasına yol açabilecek olmasıdır. Özellikle mavi yakalı çalışanlar için iş kaybı riskini arttırabilir.

Yapay zekâ algoritmaları kişileri daha fazla ekran karşısında tutmak üzerine programlanmıştır. Aynı zamanda sosyal medya ve video oyunları gibi kişiye keyif veren hızlı uyarıcılar beyindeki dopamin salgısını arttırmaktadır. Bu da tek başına bağımlılık yapmasa da, kişinin ekran karşısından ayrılmasını güçleştirmektedir. Ayrıca, ekranlardaki mavi ışık uykuyu düzenleyen melatonin hormonu üretimini baskıladığından, özellikle akşam saatlerindeki kullanımı biyolojik saati bozmasının yanında kişilerde yorgunluk, dikkat eksikliği ve duygusal dalgalanmalara da neden olabilmektedir.

Konuyu çocuklar açısından düşündüğümüzde de ilk akla gelen, dijital içeriklerin uzun süre ekran başında zaman geçirmelerine neden olması ve bu durumun da fiziksel ve ruhsal sağlığa zarar vermesidir. Yapay zekâ destekli oyunlar ve uygulamalar, çocukları hareketsiz bir yaşam tarzına teşvik etmekte; obezite, postür bozuklukları, baş ağrısı, uyku sorunları ve göz sağlığı problemleri gibi sağlık sorunlarını beraberinde getirmektedir. Bunun yanında ekran, hareketli içeriklerle dolu olduğundan, çocukların dikkatlerini odaklama ve sürdürebilme becerilerini de olumsuz yönde etkilemektedir.

Yapay zekânın bir diğer dezavantajı ise, çocukların düşünme ve problem çözme becerilerinin yapay zekâya bağımlı hale gelmesi riskidir. Dijital dünya bilgiyi hazır sunar. Çocuklar, yapay zekâ sayesinde anında çözümler bulmaya alıştıkça, hızlı düşünme ve karar alma yetileri gelişirken; sabırlı olma, bekleyebilme, sorunlara çözüm üretebilme ve sebat gösterebilme becerileri körelme riski taşır. Zaman yönetimi becerileri olumsuz etkilenebilir. Oysa bizim hedefimiz; düşünen, sorgulayan, bilgiye kendinden bir şeyler katabilen ve sorunlar karşısında yaratıcı çözümler üretebilen nesiller yetiştirmektir. Sonuçta hayatı kolaylaştırmakla tembellik yaratmak arasında ince bir çizgi vardır. Anne babaların, çocuklarını yapay zekâ teknolojileriyle dengeli bir şekilde tanıştırarak onların bütünsel gelişimlerine olanak tanımaları önemlidir.

Yapay zekânın kullanıldığı sosyal medya platformları, çocukların duygusal gelişimlerini ve sosyal ilişkilerini de olumsuz etkileyebilmektedir. Her çocuğun ve ergenin yüz yüze etkileşime ve yeterince fiziksel temasa ihtiyacı vardır. Özellikle ergenlik dönemindeki çocuklar, sosyal medya algoritmalarının sunduğu içeriklerle kendilerini başkalarıyla kıyaslayabilir, bu durum benlik algıları üzerinde olumsuz etki yaratabilir, özgüvenleri zedelenebilir. Ayrıca, 13 yaş altındaki çocuklar, çevrimiçi ortamda karşılaşabilecekleri içeriklerin zararlı olup olmadığını ayırt edebilecek olgunlukta olmadıklarından, sosyal medya kullanmamaları gerektiği unutulmamalıdır!

Yapay Zekânın Eğitimdeki Yeri

Yapay zekânın eğitime belki de en büyük katkısı, bilgiyi daha ulaşılabilir hale getirmiş olmasıdır. İnternet alt yapısı sağlandığı takdirde, dünyanın neresinde olunursa olunsun eğitimde fırsat eşitliği yaratmak mümkündür. Dil çeviri özelliği sayesinde de farklı dillerdeki eğitim içeriklerine erişim sağlanabilmektedir. Bunun yanında teknolojinin içine doğmuş “dijital yerliler” olarak tanımlanan çocuklar karşısında, güncellenmesi gereken sadece ebeveynlik tarzı değildir, bu hızlı değişim, dönüşüm sürecinde öğretmen rolünün de yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Günümüz öğretmenlerinin teknolojik gelişmeleri takip ederek hem öğrencileriyle aynı dili konuşabilmeleri, hem de öğretim yöntemlerini dijital araçlarla zenginleştirip keyifli hale getirerek onların kendi öğrenmelerinin sorumluluğunu alabilmelerine rehberlik edebiliyor olması önemlidir.

Kişiselleştirilmiş eğitim teknolojileri sayesinde yapay zekâ, her öğrencinin güçlü ve zayıf yönlerine göre eğitim materyalleri sunarak her birinin kendi hızında öğrenmesini mümkün kılar. Örneğin, matematik problemlerini anlamakta zorlanan bir öğrenciye, bu sorunun neden kaynaklandığını analiz ederek o öğrenciye özel çözüm önerileri sunabilir. Aynı şekilde okuma yazma konusunda zorluk yaşayan çocuklar, yapay zekâ ile geliştirilen uygulamalar sayesinde sesli okuma pratiği yapabilir, kelime kavram donanımlarını geliştirebilirler. Ancak, çocukların öğrenme sürecinde dijital araçların gereğinden fazla yer alması, onların geleneksel öğrenme yöntemlerinden uzaklaşmasına da neden olabilir. Dokunarak, hissederek, gerçek dünyada deneyimleyerek öğrenmenin yeri ayrıdır. Gerek eğitimcilerin gerekse anne babaların, dijital ve geleneksel öğrenme yöntemlerini çocuklara dengeli bir şekilde sunması, onların daha kapsamlı bir eğitim deneyimi yaşamasını sağlar. Bu da çocukların teknolojiye bağımlı olmadan bütünsel gelişimlerine yardımcı olur.

Yapay zekâ ayrıca, çocukların gelişimsel dönemlerini daha yakından izlememize yardımcı olur. Örneğin, bir çocuğun bilişsel gelişimini takip eden yapay zekâ araçları, olası öğrenme güçlüklerinin erkenden tespit edilmesini sağlayabilir. Hatta tespit etmekle kalmayıp çocuğun güçlü olduğu öğrenme alanlarını da kullanarak desteklenmesi gereken alanlar ile ilgili günlük egzersizler sunabilir, gerekli müdahalelerin eğlenceli bir formatta yapılmasına olanak tanıyabilir.

Yapay Zekâ ve Ruh Sağlığı

Yapay zekâ teknolojileri, özellikle sosyal medya ve kişiselleştirilmiş dijital deneyimlerle, kullanıcıları platformda daha fazla zaman geçirmeye teşvik eder, arzularını tatmin edebilecekleri bir alan yaratır. Bu durum bir yandan kişilerin zamanı etkili kullanmalarını engellerken, diğer yandan sosyal izolasyona meyillerini arttırabilir. Yapay zekânın sağladığı sanal gerçeklik ve dijital kimlikler, bireyin gerçek benliğine yabancılaşmasına neden olabilir. Kullanılan aplikasyonlar bireyin kendini idealize etme, beğenilme ve takdir görme ihtiyaçlarına yanıt verirken, bir başka açıdan bu kullanımın kontrolsüzce artması narsistik yapının aşırı şişmesine neden olabilir. Kişinin kendilik algısına dair gerçek bir doyum yaşaması yerine, onu dışsal geribildirimlere bağımlı hale getirebilir. Yapay zekânın hata yapmayan ve her şeyi bilen “mükemmel hali” kişinin kendi sınırlılıklarını kabullenmekte zorlanmasına ve yetersizlik duygularının artmasına neden olabilir. Yapay zekâya duyulan güven ve bağımlılık arttıkça da kişinin kendine olan güveni azalabilir. Bu durum da narsistik kırılmalara ve kaygı bozukluklarına zemin hazırlayabilir, eleştirilerle baş etmek güçleşebilir. Narsistik yaralanmalara karşı daha kırılgan hale gelen birey, gerçeklik algısı ile dijital dünyanın sunduğu sahte idealleri ayırt etmekte zorlanabilir. Çevremizde sıklıkla gördüğümüz, bazı kişilerin filtresiz fotoğraflarına yabancılaşma hali de bu durumun bir sonucudur.

Bambaşka bir perspektiften baktığımızda ise, yapay zekâ destekli terapi uygulamaları ruh sağlığı hizmetlerini daha erişilebilir hale getirmiştir. Örneğin bu uygulamalar kullanıcıların ruh hallerini izleyerek, kaygı ve depresyon gibi ruhsal zorlukları erken teşhis ederek, kişiyi profesyonel yardım alması konusunda yönlendirebileceği gibi çevrimiçi terapi hizmeti sayesinde onların hiçbir yere gitmeden, güvenli alanları olan evlerinde ruh sağlığı desteği almalarına olanak sağlamaktadır.

Yapay zekâ teknolojilerinin çocukların psikolojisi üzerindeki etkileri, giderek daha fazla tartışılmaktadır. Yapay zekâ ile şekillenen dijital oyunlar, çocukların hayal güçlerini olumsuz yönde etkileyebilir. Çocuklar, hazır çözümler sunan oyunlar yerine, kendi yaratıcı düşüncelerini kullanarak oyun kurmayı öğrenmelidir. Bunun en basit örneği, yapı blokları ile ilgili oyunlardır. Bu oyunlar piyasaya ilk çıktığı zaman sadece hayal gücü ve yaratıcılık kullanılarak oynanabiliyordu. Günümüzde ise dijital ortamda yapım talimatlarının verildiği, çocuğun sadece o talimatlara uyarak ürün ortaya çıkardığı bir oyun halini almış ve yaratıcılığa katkısı görece azalmıştır.

Çocukların sosyal duygusal gelişimine bir katkı da yapay zekâ tabanlı bazı oyun ve uygulamaların çocuklara empati, duygusal farkındalık, dürtü kontrolü ve problem çözme gibi sosyal becerileri kazandırıyor olmasıdır. Ancak, sosyal medya platformlarında algoritma, çocuklara sürekli olarak ilgi alanlarına yönelik içerikler sunarak onları bağımlı hale getirebilir, gerçek dünya ile olan bağlantılarını zayıflatabilir ve onları çevrimiçi dünyada yalnızlaştırabilir. Her ne kadar biliş düzeyinde bazı öğrenmeler gerçekleşse de, sosyal becerilerin gelişimi için yüz yüze etkileşim çok önemlidir ve yapay zekâ, bu tür etkileşimlerin azalmasına neden olabilir. Bu nedenle çocukların yaşlarına uygun içeriklerle, yeterli sürede temas etmeleri sorumluluğunun anne babalarda olduğu unutulmamalıdır.

Anne babalar olarak, çocukların yaşamına doğru rehberlik edebilmek için yeniliklere açık olmak, baş döndürücü hızla gelişen teknolojiyi yakından takip etmek ve uyum sağlamak için çaba sarf etmek büyük önem taşımaktadır. Çocukların gelişiminde yapay zekâ teknolojilerinin nasıl bir rol oynadığını anlamak, onların bu teknolojiyi bilinçli bir şekilde kullanmalarını sağlamada kritik bir adımdır.

Bir diğer önemli nokta, çocukların merak duygularını canlı tutmak ve yaratıcı düşünme becerilerini desteklemek gerektiğidir. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, en başta da vurgulandığı gibi her yenilik bir hayalle başlar ve anne babalık bazen de hayallere eşlik edebilmek demektir.

Yazan:
Yelda Arslan
Psikolojik Danışman

Kaynakça

Russell, S., & Norvig, P. (2016). Artificial Intelligence: A Modern Approach. Pearson Education.

Horvitz, E. (2017). Artificial Intelligence and the Study of Human Cognition. Journal of Cognitive Science, 21(2), 189-202.

Smith, P. K., Cowie, H., & Blades, M. (2015). Understanding Children’s Development. Wiley.

Turkle, S. (2011). Alone Together: Why We Expect More from Technology and Less from Each Other. Basic Books.

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1483237

https://cbddo.gov.tr/sss/yapay-zeka/