Ergenin Dünyasında Aile

Aile, bireylerinin tek tek hareket ettiği ama birlikte yol aldığı, derin bağlarla birbirine bağlı bir yapıdır. Her aile, yaşam döngüsü içerisinde iç ya da dış birçok gelişmenin etkisiyle irili ufaklı değişimler yaşar. Aile yaşamında ortaya çıkabilecek gelişmelerin neler olacağı ve etkileri önceden bilinemezken, çocukların büyümesiyle yaş dönemi özelliklerine bağlı etkiler nispeten tahmin edilebilir gelişmelerdir.

Çocukluğun bitişine bağlı değişimlerle, yetişkinliğe geçişin bilinmezlikleri arasındaki köprü dönemi olan ergenlik, her iki dönemin düşünce ve davranışlarının ergen üzerinde gözlenmesine neden olur. Dönemin bu farklı yapısı, uzun süreli olması ve baskın özellikleri, ergenlik döneminin insan gelişimindeki diğer yaş dönemlerinden daha özel ve önemli olmasına yol açar.

Ailelerin yapılan ve yaşam şekilleri bakımından farklı olmaları, yaşanacakların yoğunluğunu ve etkilerini farklı kılsa da sorun ve çatışma konuları benzer başlıklarda toplanabilir. Ergenlik dönemi boyunca yaşanacak gelişmeler karşısında çoğu zaman nasıl davranılması gerektiğinin zorluğu, yaşanan stres ve kaygıların aile ilişkileri içerisinde çözümlenmesini gerektirir.

Değişimin kaçınılmaz olduğunu ve her değişim döneminde belirli oranda zorluk ve stresi beraberinde getirdiğini bilerek, ergenlik döneminin aile yaşantısına ve ilişkilere nasıl yansıdığına, hangi konuların ön plana çıktığına ve neler yapılabileceğine gelin birlikte bakalım.

Eskisi Gibi Görüşemiyoruz

Ergen evin içinde olsa da yok gibidir. Odası onun en çok bulunduğu yer haline gelmiştir. Evin içerisinde aileyle geçirilen süreyi bir hayli azaltan bu durum, ergen aile ilişkilerinde gözle görülür bir daralma yaratır. Merak ve rahatsızlık hisseden anne babalar çocuklarının odalarında geçirdikleri süreye zaman zaman müdahale eder, oda kapısının açık bırakılmasını ister ya da çocukları evde yokken odanın sağını solunu gözden geçirirler. Genellikle elle tutulur bir şeyle karşılaşmazlar; çünkü ergen gözle görülür bir şeyle değil, yeni yeni filizlenmekte olan mahremiyetiyle meşguldür. Mahremiyetin içerisi kişisel ve özel olanlarla doludur. Ergen, yetişkin olma yolundaki tüm acemiliğiyle işine yarasın yaramasın birçok şeyi kişiselleştirir ve özel olmasına gayret eder. Ergenin odası da özeldir ve kişiliğinin bir uzantısıdır. Bu nedenle odasına sürekli girip çıkılmasından, eşyalarının alınmasından veya yerlerinin değiştirilmesinden, kardeşinin gelip gitmesinden ve odada ne yaptığı ile ilgili sorulardan rahatsızlık duyar. Odasının sınırları içerisinde yalnız kalmak ve çok fazla müdahale edilmemek ergenlerin iyi hissetmesini sağlar.

Dış dünyaya açılan, zevk ve beğenileri değişen ergen, aile etkinliklerine daha az katılmaya başlar. Ailece yapılan sinema, tiyatro, yürüyüş gibi birçok faaliyette yer almak istemez. Eskiden maçlara babasıyla giden ergen, kendi başına ya da arkadaşlarıyla gitmeyi tercih eder. Yaz tatilini ailesiyle geçirmek yerine evde kalmayı isteyebilir. Dinlediği müzik, beğendiği sanatçılar, izlemek istediği film türleri ve genel olarak eğlence anlayışı değişen ergen anne babayla uyuşamaz hale gelir. Paylaşacak fazla şey bulamadığı için de aile etkinliklerinin çok azına dâhil olur. Sonuçta yapılan birçok etkinlikte anne babalar çocuklarını eskisi kadar yanlarında göremezler. Bu, ergenin anne babasını sevmediği, beğenmediği, ailesiyle mutlu olmadığı gibi düşüncelerin oluşmasına neden olabilir. Aslında durum öyle değildir. Yeni alınan oyuncağıyla daha çok oynayan çocuk misali, ergenler de değişen zevk ve düşünceleriyle* gelişmekte olan kişilik ve dünyalarıyla zaman geçirmekten fazla haz almaya başlarlar. Düne kadar ailesinin düşünce, ilgi, seçim ve kararlarına dâhil olup, ortak bir bilinç içinde yaşayan ergen, her şeyi sorgulayıp, kendisine göre doğru ya da yanlışları bulmakla daha fazla meşgul olur.

Bir yandan kendisine özel olanları saklama ve koruma isteği, diğer yandan evin dışında daha fazla vakit geçirmeye başlamaları, ergenle ailesi arasında iletişim kurulacak zamanların ve konuşulan konuların azalmasına neden olup anne babaların çocukları ile ilgili bilgilenme şansını azaltır. Aile giderek çocuklarının düşünceleri, duyguları ve yaşantılarıyla ilgili daha az bilgiye sahip olmaya başlar. Bu durum bir miktar kaygı, korku ve merakın anne babalar tarafından ergenlik dönemi boyunca sürekli hissedilmesine neden olur.

Ergenlerin iletişimden kaçınmalarına neden olan diğer bir faktör de, yargılanmak, beğenilmemek ve küçük düşmekle ilgili korkularıdır. Bahsettiğimiz durumlar, aile içi konuşmalarda sıklıkla dile geliyorsa, ergenin ailesiyle paylaştığı konu ve konuşmalar azalır ya da çok yüzeyselleşir. Ergenler için korku veren bu durumlarla karşılaşmak, güçsüz ve gelişmekte olan kişiliklerine saldırı olarak algılanır. Kendilerini değersiz ve önemsiz hissederler. Anne babalar bu tip yaklaşımlar gösterdiklerinde çocuklarıyla aralarında iletişim engeli yaratıp, çocuklarının kendileriyle iletişime girmekte daha az istekli olmalarına yol açtıklarını bilmelidirler. Size ters ya da yanlış gelse de ergenlerin düşüncelerini eleştirmek, küçük görmek, değersiz bulmaktan kaçının. Bunun yerine düşüncelerine katılmadığınızı söylemek, kendi düşüncelerinizi dile getirmek daha doğru bir davranış olacaktır.

Olan Biteni Ne Kadar Anlatıyor?

Ergenler yanlış veya kuraldışı bir şeyi yapmayı planlamazlar. Sınırları aştıklarına dikkat etmemeleri, yaptıktan sonra hatalarının farkına varmaları ve uçlarda olma arzuları sonucunda istenmeyen davranışlar sergilerler. Ergenlerin bu özelliklerini dikkate almadan, yaşanan olumsuz durumlar karşısında katı ve anlayışsız tutumlar sergilemek, onların sıklıkla gerçekleri tam olarak anlatmamalarına, kızılacağından korktukları durumlara hiç değinmemelerine neden olur. Yaşanan gerçeğin yerine bambaşka bir şey anlatmak, yani yalana başvurmak ise en sıkıntılı durumdur. Yalan söyleyerek zor bir durumdan kurtulan ergenlerin, bu davranışı tekrarlama ihtimalleri yükselir. Er ya da geç söylenen bazı yalanlar anne babalar tarafından öğrenilir. Aile ilişkileri açısından da en büyük problem böylece başlamış olur. Yalan, insan ilişkilerinde olması gereken güveni ve saygıyı büyük oranda zedeler.

Bu durum çocuklarının gittiği, görüştüğü, anlattığı her konu ve durumla ilgili olarak anne babaların şüphe duymalarına, sık sık çocuklarını sorgulamalarına, bazen takip etmelerine bile neden olur. Yalanla baş edilmek kontrol ihtiyacını zaman zaman da yasak ve kısıtlamaları gündeme getirir. Bu durum daha çok çatışmaya, ergenin kıstırılmış ve boğuluyormuş gibi hissetmesine yol açar.

Hiç kimsenin istemeyeceği bu tipteki gelişmeleri yaşamamak için, hatalı veya istenmeyen bir davranışla ilk kez karşılaştığınızda, sakin olup var olan durumu öğrenme ve bilinçlendirme malzemesi olarak değerlendirmek atılabilecek en doğru adım olacaktır. Açık bir iletişim ortamında ortaya çıkan durumun nedenleri üzerinde konuşmak, olumsuz durumun ortaya çıkmaması için yapılabilecek farklı davranış, tutum ve düşünce seçenekleri üzerinde tartışmak, çocuğunuzun farkındalık kazanmasına katkı sağlayacaktır. Diğer yandan olumsuz durumlar karşısında yargılanmadığını gören ergenler, ailelerinden destek alabileceklerini görüp anne babalarına karşı daha açık ve yakın davranacaklardır.

Yaptırımlar ya da cezalar tekrarlayan durumlar söz konusu olduğunda gündeme gelebilir. Burada da dikkat edilmesi gereken nokta, yaptırım ya da cezaların davranışı değiştirecek nitelikte olması ve belirli bir süreyi kapsamasıdır. Ayrıca bir ceza uygulanmaya başlandığında taviz verilmeden uygulanmalı, davranış değişikliği oluşturup oluşturmadığına bakılmalıdır.

Anlaşılmak İstiyor

Hepimiz aldığımız kararlar, yaptığımız davranışlar ve sahip olduğumuz düşüncelerle ilgili olarak onaylanmaya ihtiyaç duyarız. Bu psikolojik sağlığımızı korumak, kişilik bütünlüğümüzü sürdürmek, karar ve davranışlarımızı anlamlı kılmak için gereklidir. Anlaşılmış olmak bizlere haklı, doğru ve yalnız olmadığımız duygularını yaşatır. Ergenlik dönemi de kafa karışıklığı ve çelişkilerin yoğun yaşanmasından dolayı, anlaşılma ihtiyacının fazlaca olduğu bir dönemdir.

Öncelikle anne babası tarafından anlaşılıyor olmak ergenler için önemli ve oldukça rahatlatıcıdır; ancak bir ergeni anlamak görüldüğü kadar kolay değildir. Kuşak farklılığının etkileri, yaşama ve düşünce şekilleri bakımından ergenlerle anne babaları arasında büyük ayrımlar yaratır. Bu durum ergenlerin davranış, düşünce ve tutumlarını kavramakta güçlük çıkartır. Benzer şekilde, anne babalarının düşüncelerini beğenmeyen, geleneksel veya çağdışı bulan ergenlerin, anne babaları tarafından anlaşılmayı istemeleri de hem çelişkili hem de güçlük yaratan diğer bir durumdur.

Başkası tarafından anlaşılıp anlaşılmadığınızı belirleyebilmek, kendinize ait özellikleri, düşünceleri veya tutumları bilmenizle mümkündür. Ergen kendisiyle ilgili bireysel özelliklerini tamamlama sürecinde olduğu için karşısındaki kişinin onunla ilgili neyi, ne kadar anlaması gerektiğini çok iyi bilemediği gibi yeterince ifade de edemez. Bu durum da ergenin anlaşılması ile ilgili zorluklardan biridir. Ergenin kendisiyle ilgili çok fazla bilgiye sahip olmadığını ya da kendisiyle ilgi var olan bilgilerin henüz oturmadığını gösteren bir durumdur.

Ergenlerin göstermiş oldukları tavır ve düşüncelerin kısa zaman aralıklarında ve ortamlara göre değişebileceği göz ardı edilmemelidir. Yani ergenlerin bir olayla ilgili düşünce ve davranışları o zaman dilimi ve o ortam için geçerlidir. İlerleyen zamanla benzer bir olaya öncekinden farklı düşünceler üretip farklı tepkiler verebilirler. Genellikle anne babaları şaşırtan bu durum “Bu çocuğu anlayamıyorum.” cümlesiyle dile gelir. Bir maçta yerin dibine soktukları bir oyuncuyu, başka bir maç sonrası göklere çıkarabilirler. Başkasının üzerinde görüp beğenmedikleri bir kıyafeti, daha sonra satın alıp giyebilirler. Bir arkadaşını kıskanç, cimri ya da dedikoducu olarak nitelendirip benzer davranışları gösterebilirler. Tutarsızlıkları, zamana ve duruma göre değişen düşünce ve davranışlarından dolayı, ergenleri yeterince anlamak mümkün olmayabilir. Bu nedenle onları anlamak yerine anlayışlı olmaya çalışabiliriz. Anlayışlı olmak, birçok şeye göz yummak ya da taviz vermek anlamına da gelmemelidir.

Çelişkili Davranışları Sorguluyor

Ergenler kendi düşünce ve davranışlarında tutarlı olmasalar da çevrelerinde olup bitenlerle ilgili olarak bu konuda çok hassastırlar. Özellikle yetişkinlerin tutarsız düşünce ve davranışlarını yakalama konusunda da oldukça iyi sayılırlar. Çelişkili ya da tutarsız durumları unutmaz, anne babayla yaşadıkları sorun durumlarında üstünlük sağlamak için kullanırlar.

Ergenler idealist yapılara sahiptirler. Tasarladıkları hayat pürüzsüz, doğru, dürüst ve samimidir. Çevrelerindeki bazı kişileri de ideal yapılar olarak belirleme eğilimindedirler. İdeallerindeki bu kişilerin sergileyecekleri tutarsız ve çelişkili davranışlar, ergenlerde inanç, değer ve anlam kaybı yaratabilmektedir. Benzer durum adil ve adaletli olmakla da ilgilidir. Bu nedenle adil olmayan, eşitliği bozan durumlar karşısında aşırı tepkiler verebilirler. Ailelerin yapmış oldukları çelişkili durum ve adaletsiz yaklaşımları da kabullenip olumlu sonuçlar yaratarak ergenlerin kabul ve anlayış becerilerini geliştirmelerine, herkesin hata yapabileceğini öğrenmelerine yardımcı olmaktadır. Samimi ve açık davranışlar ergenlerin her zaman güven ve takdir duygularını besler.

Çatışmalı Durumlara Nasıl Yaklaşılmalı?

Çatışma, ergen-aile ilişkilerinin ana başlıklarındandır. Ergenlik dönemi süresince birçok durum çatışma konusu olmaya adaydır. Aile kurallarına uymamak, yaşantısına karışılmasını istememek, giyim-kuşam tercihi, okul başarısındaki iniş çıkışlar, cep telefonu veya bilgisayar kullanımı, arkadaş seçimi, izinler, harçlık, oda vb. Çocukluktan yetişkinliğe giden yolculuğun doğal bir sonucudur bu. Ergen kendi ve yaşantısıyla ilgili değişimleri planlamaz. Ergenin yaşantısındaki birçok şey ortam ve ilişkiler sonucu gelişir ve ergen de bunların çoğuna hayır demez. Anne babalar da var olan gelişmeleri kontrol etmekte güçlük çektiklerinde veya endişe duymaya başladıklarında bazı kısıtlama ve yasaklar koymaya başlarlar. Çatışma dediğimiz durum da tam bu noktada ortaya çıkar. Ergenler yaşam ve tercihleri ile ilgili yaptırım ve sınırlamalara karşı oldukça dirençlidirler. Onlar için bu durum kişilik hak ve özgürlüklerine açık bir saldırıdır.

Kuşaklar arası farklılığın yarattığı bakış açıları da ergenlerle anne babalar arasında çatışma yaşanmasına neden olan diğer bir faktördür. Ergene göre anne babasının düşünceleri, yaşam şekli ve beklentileri durağan, basmakalıp ve oldukça gelenekseldir. Kendisinin fikirleri ise yeni, çağdaş ve farklıdır. Anne baba için doğru olanlar, ergen için ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak, daraltıcı ve boğucu olabilir. Bu nedenle anne babaların yönlendirme ve önerileri ergenler tarafından kolayca kabul edilmez; komik, bazen de saçma bulunabilir. Ergenler tarafından gösterilen bu tavırlar, anne babaların sinirlenmesine veya kırılmasına neden olabilir. Ergenin hayata dair edindikleri yaşadıklarından çıkarılmış, üzerinde düşünülmüş ve işlenmiş bilgiler değildir. Ergenler daha çok içinde bulundukları jenerasyonun düşünce ve tutumlarına göre hareket ederler. Anne babalarının birikim ve deneyimlerinin yıllar içerisinde, birçok yaşantı sonucu oluştuğunu çok iyi algılayamazlar. Zaman zaman haddini aşan davranışların arkasındaki neden budur.

Anne baba olarak büyük ya da küçük fark etmez, çatışmaya sebep olan konuları iyi yönetmemiz gerekmektedir. Yapılacaklar, alınması gereken kararlar, sergilenecek tutumlar yaşanan olayın özelinde farklılıklar sergilenmesine neden olabilir. Bu durum çelişkili davranmakla karıştırılmamalıdır. Çatışma anlarında anne baba olarak sakin kalabilmek en önemli unsurdur. Ergenler kendileri üzerinde kontrol sağlamakta zorlanırlar. Sorun anlarında anne baba olarak siz de kontrolünüzü kaybederseniz, ergenlerin taşkın davranışlar göstermesine neden olursunuz. İkinci nokta dinleyebilmektir. Anlattıklarını olabildiğince tarafsız bir şekilde dinlemek, anlayamadığınız yerlerde sorular sormak onları hem rahatlatacak hem de onlara verdiğiniz önemi gösterecektir. İşin zor kısmı çözüm bulma noktasındadır. Çözümler her zaman iki taraf için de tatminkâr olamayabilir. Olabildiğince orta noktalarda kalmaya çaba göstermek gerekir. Çözüm olsun diye kural ve prensiplerinizi bozmamaya dikkat etmelisiniz. Kural ve prensiplerinizde bir miktar esneme yapmanız gerekirse, bilin ki o kural ve prensibin ilk haline artık geri dönemezsiniz. Örneğin daha önce izniniz olmayan durumlar için “Bu seferlik arkadaşında kalabilirsin”, “Bir kereye mahsus 11’de gelebilirsin.” şeklinde bir esneme, ilerleyen zaman içerisinde benzer bir durumla karşılaştığınızda, “Ama izin vermiştin.” şeklinde size karşı kullanacaklardır.

Uzman Desteği Ne Zaman Alınmalı?

Anne babanın gördüğü şekliyle; içe kapanmış, odasından çıkmayan, çok az iletişim içerisinde olan bir gencin psikolojik bir sorunu olduğu düşünülebilir. Bu tip bir şüphe oluştuğunda, bir uzmana başvurmadan önce çocuğunuzun ev dışındaki yaşantılarıyla ilgili bilgiler almanız yararlı olacaktır, öğretmenleri onu nasıl görüyor? Arkadaşlarıyla ilişkileri nasıl? Derslere katılımı ne durumda? gibi. Topladığınız bilgiler evdeki görünümüne benziyorsa, gecikmeden bir uzmana başvurmakta yarar vardır.

Diğer yandan, çocuklarının değişen davranışlarının etkisiyle farklı bir hale gelen aile içi ilişkiler, anne babaları “Hatalı bir şeyler mi yapıyoruz?” şeklinde kendilerini sorgulamaya yöneltebilir. Benzer durumları yaşayan eş ve dostlara, bazen uzmanlara danışmak ihtiyacında olabilirler. Ergenin değişimi doğal bir süreç olan büyümeyle ilgili olduğu için, anne babaların bu noktada doğru ya da hatalı yaptıktan bir şey olamaz; ancak davranış ve yaklaşımlarıyla çocuklarının içinden geçtiği dönemi şiddetli ya da makul şekilde yaşamalarına neden olabilirler. Tutarlı olmak, istek ve yasaklarınızı nedenleriyle onlara aktarmak, anlattıklarını dinlemek, göz ardı etmemek, verdiğiniz sözleri tutmak, kaba ve kinci sözlerden kaçınmak hatalı sayılacak davranışlardan sizi koruyacaktır. Demokratik bir tutum içerisinde olmak öncelikle düşünce ve yaşam şekilleri konusunda anlayışlı olmayı gerektirir. Anne baba olarak demokratik tutumunuzu koruduğunuz sürece, çocuğunuzun daha rahat bir ergenlik dönemi geçirmesine destek sağlamış olursunuz.

Ergenle kurulacak ilişkilerde kuralların net, açık ve işlevsel olması onlara iyi gelen diğer bir durumdur. Kural ve sınırların olmadığı, izinlerin ve kabullerin bolca sunulduğu bir ortamda ergenler gelişim dönemi ödevlerini tamamlamakta güçlük çekerler. Özellikle çatışma veya sorun yaşamamak için ergenlerin her isteğine olur diyen, hiçbir konuda kısıtlama getirmeyen ebeveynler, duracağı yeri bilemeyen ergenlerin hazırlıksız biçimde yetişkinliğe geçmelerine zemin hazırlamış olurlar. Bu tip ortamlarda ergenler ne bilişsel ne de duygusal olarak hazır olmadıkları yetişkin yaşamına ani bir giriş yapar, yetişkinlikle ergenlik dönemi arasına sıkışıp kalırlar.

Ergenler zor zamanlarında yaslanacak sağlam dayanaklara ihtiyaç duyarlar.

Bir şeyler yolunda gitmediğinde veya mutsuz zamanlarımızda hepimiz başımızı yaslayacağımız bir omuz ararız. Ergenlik de iç dünyadan gelen zorluklarla mücadele edilen, dış dünyadan gelenler karşısında da ne yapılacağının çok iyi bilinmediği bir dönem olması nedeniyle, sık sık yaslanacak sağlam dayanakların arandığı bir dönemdir. Çoğu zaman arkadaşlarına yaslanan ergen, kendisiyle aynı durumda olanlardan ihtiyacı olanı yeterince alamaz. İstediği onay ve destek bir üst kuşaktan yani anne babadan gelmelidir. Bu nedenle zaman zaman uzak dursa da, anne babayı ret eden tavırlar gösterse de ergenler, ailelerinin arkalarında olduğunu bilmek isterler. Aile, ergenin referans noktasıdır. Nasıl ki bir gemi yönünü ve rotasını bulmak için deniz fenerinin ışığına ihtiyaç duyarsa, ergen de kendini bulabilmek için ailesinin yansıttığı ışığa muhtaçtır.

Anne babalık sadece ergenlik dönemi için değil, çocukların dünyaya geldiği andan itibaren birtakım zorlukları barındıran rollerdir. Bu rollerin yarattığı zorlukları, ilişkisel bir ortamda çözümlemek her zaman daha kolay ve pratiktir. Eşler arasındaki ilişki aile ortamının huzurlu, yapıcı ve işlevsel olmasını belirleyen ana unsurdur. Bu nedenle aile içi ilişkileri her zaman ayakta ve sağlıklı tutmak anne babaların esas görevi olmalıdır. Ergenlerin içinden geçtikleri zor dönemi kolaylaştıran yegâne unsur da budur.

Yazan:
Mehmet Artıran
Uzman Psikolojik Danışman