Öğrenmenin Temelleri

İnsan, yaşamı boyunca çeşitli etkileşimler ve deneyimlerle kendisi, çevresi hakkında birçok şey öğrenir. Edindiği bilgi ve becerilerle daha önce yapamadıklarını yapabilir hale gelir. Öğrenilen her yeni bilgi insanı geliştirir, zenginleştirir ve insanda bir farklılık yaratır. İnsanın okuma, izleme, eğitim ve yaşantılarla bilinçli, bilinçdışı süreçlerle meydana getirdiği değişiklikler öğrenme olarak tanımlanabilir. Öğrenme, bilinçsel, fiziksel ve duygusal süreçleri içerebilir. Öğrenmenin bir uyum süreci olduğu söylenebilir. İnsan, öğrenme sayesinde çevresine uyum sağlayabilmek için yeni davranışlar gösterir. Tekrar ve yaşantılar sonucu davranışlarda meydana gelen kalıcı değişiklikler öğrenmedir.

Bir bilgi ve becerinin öğrenme olabilmesi için öncelikle davranışta bir değişikliğin olması ve bu değişikliğin de uzun süre görülmesi gerekmektedir. Bu değişiklik olumlu olabileceği gibi olumsuz da olabilir. Öğrenme, bazen bilinçli bazen de farkında olmadan kendiliğinden gerçekleşir. Örneğin bir çocuk fırının sıcak olduğunu fırına dokunarak öğrenebilir. Bilgisayar ya da tablet kullanan kişi, bir süre sonra harflerin yerine bakmadan rahatlıkla yazı yazabilir. Yazı yazma davranışını tekrarlama eylemleri harflerin yerini öğrenmesine yardımcı olur. Evcilik oyunlarında bazı çocuklar, oyuncak bebeklerine modelleme yoluyla anneden öğrendiği davranışı gösterir.

Bir bebek dünyaya geldiği andan itibaren çevresini keşfetmeye, öğrenmeye başlar. Çevresiyle etkileşimler yoluyla çeşitli bilgi, beceri ve tutumlar kazanır. Çocuk ilk öğrenme deneyimlerini evde anne babası ya da kendisine bakım veren kişilerle gerçekleştirir. Bion (1962) bebeklerin dış dünya ile ilgili deneyimlerine anlam verebilmek ve bunlar hakkında düşünebilmek için annenin kapsayıcı işlevine ihtiyacı olduğundan bahseder. Anne ilk başlarda bebeğin ihtiyaçlarını anlamaya, ilişkilendirmeye ve bu ihtiyaçları deneme yanılma yoluyla gidermeye çalışır.  Bebeğin ilk temel ihtiyaçlarıyla ilgili kaygıları kapsayan anne, bu ihtiyaçları karşıladığında bebeğin bunu deneyimlemesini sağlar.  Bebek, bu ihtiyaçlar karşılandıkça annenin zihninde yer aldığını, düşünüldüğünü ve anlaşıldığını hisseder. Annenin kapsayıcı işleviyle yaşanan deneyimlerin tutarlı ve iyi olması düşünme kapasitesinin temelini oluşturur. Bu sebeple öğrenebilmenin ve düşünebilmenin kökleri anne ve bebeğin zihinlerinin arasındaki karşılaşmalarda yatar (Youell,2015).

Çocuğun evdeki öğrenme deneyimlerinden sonra okul hayatıyla birlikte öğrenme süreci devam eder. Okullar, öğrencilerin yaşlarına uygun olarak beklenen öğrenmelerin gerçekleşmesini sağlayan kurumlardır. Çocuk, okulda bir müfredat ve yapılandırılmış bir eğitimle karşılaşır. Okul, çocuğa akademik bilgi ve becerileri vermenin yanında sosyal, duygusal becerilerin, değerlerin gelişmesinde çok yönlü destek sağlar. Bu becerilerle birey öğrenmeye, sahip olduğu donanımları artırmaya ve kendini geliştirmeye devam eder. Çünkü öğrenme sadece okul hayatı ile sınırlı olmayıp okul dışında da hayat boyu devam eden dinamik bir süreçtir. Çevreyle etkileşim devam ettikçe öğrenilen bilgiler de artar.

Öğrenme konusu uzun yıllardır bilim insanlarının ve psikologların ilgilendikleri bir alandır. Öğrenmenin ne olduğu ve nasıl gerçekleştiği çeşitli deneylere, sayısız araştırmalara konu olmuştur. Dünyadaki değişimlerin etkisiyle yenilikler yaşanmaya, bilgi ve teknoloji hayatımızda daha çok yer kaplamaya başlayacaktır. Bu da yeni araştırmalara, öğrenmeyle ilgili bakış açılarının da farklılaşmasına alan açacaktır. Bugün bile gelinen noktada, öğrenme konusunda ortaya konulan görüş ve teoriler birbirinden epey farklılıklar taşımaktadır. Uzmanlar kendi bakış açılarına göre öğrenme sürecini daha etkili hale getirmeye çalışmışlardır. Öğrenmenin belli yönlerine odaklanma eğiliminde olup öğrenmeyi ve öğrenme ilkelerini açıklamışlardır. Öğrenmenin gerçekleşmesi için hangi faktörlerin neden önemli olduğu teorilere göre değişmektedir. Davranışçı öğrenme teorisi, bilişsel öğrenme teorisi, yapılandırmacı öğrenme teorisi, sosyal öğrenme teorisi en bilinen teorilerdir.

Davranışçı Öğrenme Teorisi

Davranışçı öğrenme teorisi, öğrenme teorileri içinde en eskiye dayanan teoridir. Üzerinde çalışan kuramcılar da öğrenme konusunda her zaman fikir birliğinde olmamışlardır. Farklı yaklaşımlarla öğrenmeyi açıklamışlardır. Bu teoride en bilinen, öğrenmenin klasik ve edimsel koşullanma ile gerçekleştiğidir. Rus bilim insanı I. Pavlov tarafından deneysel olarak incelenen ilk koşullanma türü klasik koşullanmadır. Pavlov, bu deneyiyle bir köpeğe, doğal uyarıcıya gösterdiği tepkiyi yapay uyarıcıya da göstermesini öğretmiştir. Köpeğin bir yiyecek gördüğünde salya salgılaması doğal bir tepki olup, öğrenilmiş bir davranış değil doğuştan gelen reflekstir. Pavlov, zil sesine herhangi bir tepki vermeyen köpeğe zil sesi ile birlikte yiyecek vermeyi tekrarlayarak köpeğin sadece zil sesini duyduğunda da salya tepkisi göstermesini sağlamıştır. Daha önce herhangi bir tepkide bulunulmayan bir uyarıcıya belirli koşullar gerçekleştikten sonra tepkide bulunma, klasik koşullanma yoluyla öğrenmedir. Örneğin daha önce doktor korkusu olmayan çocuğun doktor iğne yaptıktan sonra doktordan korkması da klasik koşullanma yoluyla gerçekleşen bir öğrenmedir. Eğitimde klasik koşullanma teorisi öğrencilerin öğrenme motivasyonlarını artırmak, istenilen olumlu davranışları pekiştirerek motive etmek için kullanılır. Çok çekingen olan öğrenciye öğretmenin, bir soru sorduğunda onu yüreklendirici bir yaklaşımı olursa ve bunu tekrarlamaya devam ederse öğrenci sınıfta kendisini daha rahat hissedebilir. Öğretmenin, matematik dersinde güçlük yaşayan öğrencinin bir problemi çözmesinde sonucu bulamamasına odaklanmak yerine problemi çözerken gösterdiği küçük adımlarında onu motive etmesi matematikle ilgili yeni olumlu yaşantılarının oluşmasına destek olabilir. Nöbetçi öğretmen koşullandırma yoluyla önceden belirlenmiş olan el hareketi ile teneffüsün bitmesine yakın bir zamanda elini kaldırdığında öğrencilerin sınıflarına girmelerini sağlayabilir.

Klasik koşullanma yoluyla öğrenmenin olumlu yanlarının yanında olumsuz yanları da vardır. Öğrencinin sadece dışardan gelen uyarıcıya tepki vermesi, aktif olamamasına sebep olabilir. Basit öğrenme süreçleri için kullanılıp bilişsel öğrenmeler için yetersiz kalabilir. Evde ve okul ortamında, klasik koşullanma ile birçok öğrenme gerçekleştiği için yetişkinlerin davranış ve söylemleri öğrenme için önemlidir. Yanlış ya da uygun olmayan şekilde gerçekleşen koşullanma, öğrencide kaygı ve korku gibi olumsuz duyguların gelişmesine sebep olabilir.

Amerikalı psikolog B. F. Skinner, edimsel koşullanmayla ilgili ilk deneyleri gerçekleştirmiştir. Skinner, içten gelerek kendiliğinden yapılan hareketlere edim adını vermiştir. Bu, yapılan davranışın sonucuna göre şekillenen bir öğrenme sürecidir. Edimsel koşullanmada öğrenilen bilginin kalıcılığını sağlamada tekrar, ödül, ceza ve pekiştirmenin önemi vardır. Örneğin anne baba; çocuğun ağlayarak her istediğini yaptırmasına olumlu karşılık verirse çocuk, ağlayarak isteklerini yaptırabilmeyi öğrenir. Odasını toplayan bir çocuğa, anne babanın olumlu geri bildirim vermesi çocuğun bu davranışı tekrarlamasına yardımcı olur.

Edimsel koşullanma uygulamaları okullarda öğrenci davranışlarını yönlendirmek için kullanılmaktadır. Örneğin öğretmenin sınıfta derse katılımını beğendiği öğrenciye olumlu geribildirimler vermesi, bu geri bildirimin öğrenciye akranları arasında verilmesi, öğrencinin motivasyonunu arttıracak ve derse katılma davranışını devam ettirmesine yardımcı olacaktır. Öğretmenlerin, daha küçük yaşlardaki öğrenci grupları için, “alkış”, “yıldız”, “gülen yüz resimleri” gibi ödüllendirmeler yapması; büyük yaş gruplarında ise sözel olarak ya da beden dili ile olumlu geri bildirimler vermeleri, öğrencilerin olumlu davranışlarının pekiştirilmesine katkı sağlayacaktır. Olumlu davranışları pekiştirmek kadar olumsuz davranışları söndürme konusuna da odaklanan edimsel koşullanma kuramcılarına göre, öğretmenin olumsuz davranışlar sergileyen öğrenciye geri bildirimde bulunması, bu davranışın azalması ve sönmesi için yararlanılan bir yöntem olabilmektedir. Bununla beraber geri bildirimin, öğrenciyi rencide edecek şekilde uygun olmayan yaptırımlara dönüşmesi, öğrencinin akranları arasında zor durumda kalmasına sebep olabilir. Teorinin bir diğer olumsuz yanı ise dışsal ödül ve cezaya çok fazla odaklanmasıdır. Bu durum gelişim dönemindeki öğrenciler için öz denetim ve iç motivasyon gibi çok önemli kavramları gözden kaçırmaya neden olabilmektedir.

Bilişsel Öğrenme Teorisi

Bilişsel öğrenme teorisi, davranışçı kurama tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bilişsel teoriye göre öğrenme, doğrudan gözlemlenemeyen zihinsel bir süreçtir. Bu teoriye göre öğrenmelerin çoğu bilişsel şekilde gerçekleşmektedir. Bilişsel öğrenme teorisi; anlama, algılama, dikkat, hatırlama, hafıza, akıl yürütme kavramlarının öğrenme üzerindeki etkileriyle ilgilenir. Bilginin işlenmesi, zihinde depolanması ve bilginin geri çağrılması bilişsel öğrenme teorisinde üzerinde durulan konulardır. Bilişsel öğrenme teorisi bireylerin, yeni bir bilgiyi ezberlemelerinden çok düşünme becerilerinin, problem çözme becerilerinin geliştirilmesine ve öğrenme süresince aktif katılımına odaklanır.

Bilişsel öğrenme teorisinin birçok uygulaması eğitim öğretim ortamlarında kullanılmaktadır.  Eğitim öğretim ortamlarında kullanılan görsel ve işitsel materyaller bu kurama dair eğitim uygulamalarıdır. Öğretmenin dersin başında önceki konuyla ilgili sorular sorması öğrencilerin konuya bir ön hazırlık yapmalarını sağlar. Böylelikle eski bilginin üzerine yeni bilginin inşa edilmesine yardımcı olur. Kavram haritaları oluşturmak da bilişsel öğrenme teorisinin önemli bir uygulamasıdır. Kavramların ve birbirleriyle ilişkilerinin görsel olarak gösterilmesi bilginin daha iyi öğrenilmesini destekleyebilir. Problemlerin işlem basamaklarına ayrılarak ve günlük hayatla ilişkilendirilerek anlatılması da bilişsel teoriye dair bir uygulama örneği olarak ele alınabilir. Bu da öğrenmenin kalıcı olabilmesi için teorinin sağladığı yararı göstermektedir.

Bilişsel öğrenme kuramının eğitimde uygulanmasının bazı olumsuz yanları da vardır. Öğrenmelerin daha bireysel gerçekleştirilmesi, grup çalışmalarının ve sosyal etkileşimlerin daha az olması öğrencilerin sosyal gelişimini olumsuz etkileyebilmektedir. Bilişsel öğrenmede; analiz etme, anlama, soyut ve derinlemesine düşünme gibi üst düzey bilişsel becerilerde bazı öğrenciler zorlanabilir. Öğrencilerin öğrenme hızlarının farklı olmasından dolayı her öğrencinin öğrenme ihtiyacını karşılamakta zorluk yaşanabilir.

Yapılandırmacı Öğrenme Teorisi

Yapılandırmacı öğrenme teorisi temelde bilişsel öğrenme teorisine benzese de bazı farklılıklar vardır. Öğrenmede zihinsel süreçlerin önemli olması ve bireylerin bilgiyi aktif olarak işlemesi, eski bilgilerin üzerine yeni bilgilerin inşa edilmesi özelliği bilişsel öğrenmeyle aynıdır. Bu teori, bilginin pasif bir şekilde öğrenilmediğini savunur. Teorisyenlere göre, sosyal etkileşimler ve çevrenin etkisiyle bilgi keşfedilir, yorumlanır ve anlam oluşturulur.

Yapılandırmacı öğrenme teorisinin birçok uygulaması eğitimde kullanılmaktadır. Bu teori, öğretmenin rolünün sadece bilgi aktarmak olmadığını, onları soru sormaya, düşünmeye, grup çalışmaları aracılığıyla iş birliği yapmaya ve birbirleriyle etkileşimlerinin sağlanmasının önemine vurgu yapar. Yapılandırmacı öğrenme teorisi, öğrencilerin soru sormalarına ve eleştirel düşünebilmelerine olanak sağlar. Öğretmenin öğrencilerin öğrenmesine rehberlik eden rolde olup onlara soru sorarak, onların sosyal etkileşim yoluyla aktif bir şekilde konuyu keşfetmelerine, anlamlandırarak öğrenmelerine teşvik etmesi bu teorinin avantajlarındandır. Yapılandırmacı öğrenme teorisinin eksi yanları da vardır. Bu teoriye göre öğrencinin öğrenmeye aktif bir şekilde katılımı ile bilginin keşfedilmesi süreci, bireysel farklar nedeniyle tüm öğrenciler için uygun olmayabilir.   Bir bilginin öğrenilmesi için uzun zamana ihtiyaç olması, müfredatla uyum sorunu ve dersin yapılma şeklinin sınıf yönetiminde getirdiği bazı zorlukları olabilir.

Sosyal Öğrenme Teorisi

Sosyal öğrenme teorisine göre insanlar başkalarını gözlemleme, model alma, taklit ve etkileşim yoluyla öğrenir.  A. Bandura’nın bu teoriyle ilgili çalışmaları bilinmektedir. Öğrenmede aile, arkadaş, okul ve medyanın önemi vardır. Ev ortamında sosyal öğrenme yoluyla birçok öğrenme gerçekleşir. Evde anne babanın birbirleriyle kurdukları iletişim dili çocuğun da modelleme yoluyla iletişim becerilerini etkiler. Çocuk, evde anne babanın bir zorluk karşısında sakin kalarak problemi çözme davranışını gözlemlediğinde bunu öğrenebilir, karşılaştığı zorlukla baş edebilir. Sosyal öğrenme teorisinin eğitim öğretim ortamlarında uygulanmasının birçok yararı vardır. Öğrenciler, okulda öğretmenlerinin davranışlarını gözlemleyerek onları rol model alırlar. Öğretmenin olumlu davranışları, problem çözme becerisi öğrenci için iyi birer örnektir. Öğrenciler, sınıflarında başarılı olan bir öğrencinin sorumluluklarını nasıl takip ettiğini, ders ortamında ne yaptığını, nasıl çalıştığını da gözlemleyerek öğrenebilir. Öğrenciler sınıf ortamında katıldıkları projeler, gerçekleştirdikleri grup çalışmaları ile birbirlerini gözlemleyebilir ve iş birliği geliştirebilirler. Böylelikle akran öğrenmesi ve sosyal etkileşim ortamı da sağlanır. Tüm bunlar öğrencilerin kendi davranışlarının sonuçlarını fark etmelerine, kabul gören ve görmeyen davranışları anlamalarına, sosyal becerilerini de geliştirmelerine yardımcı olur. Öğretmenin sınıfta gördüğü olumlu ya da olumsuz davranışlar için öğrencilere geri bildirimlerde bulunabilmesi ve öğrencilerin davranışlarının sonuçlarını gözlemleyerek öğrenmesine fırsat vermesi bu teorinin olumlu yanlarındandır. Derslerde öğretici amaçla kullanılan resim, video gibi materyaller gözlem yoluyla öğrenmelerini destekler. Sosyal öğrenme teorisinin soyut ve bilişsel öğrenmelerde yeterli olmayabileceği söylenebilir. Aynı zamanda rol modelin olumsuz özellikleri öğrencinin istenilmeyen davranışları da öğrenmesine sebep olabilir.

Sosyal öğrenme teorisinde ve diğer öğrenme teorilerinde de yer alan öğrenciye geri bildirim verilmesi öğrenme konusunda çok önemli bir pekiştireçtir. Öğrencilerin motivasyonlarının azalmaması için çok zaman geçirmeden geri bildirimin verilmesi gereklidir. Geri bildirim, öğrenciyi öğrenmeye motive edecek şekilde destekleyici olmalıdır. Geri bildirimin, öğrenciye öğrenme sürecinden haz almasını, tekrar denemelerde bulunmasını, karşılaştığı güçlükten yılmamasını ve vazgeçmemesini sağlayabilecek içerikte verilmesi uygun olacaktır. Anlamlı bu geri bildirimler sayesinde öğrenci, geliştirmesi gereken yerleri, durum ve davranışları daha sağlıklı bir şekilde görebilecektir.

Aktif öğrenme, bilişsel öğrenme teorisi ve sosyal öğrenme teorisinin ilkelerinden biridir. Bununla beraber daha yoğun şekilde yapılandırmacı öğrenme teorisiyle ilişkilendirilir. Aktif öğrenme; öğrencinin öğrenme sürecine aktif bir şekilde katılması, öğrenme sorumluluğunu almasıdır.  Son yıllarda aktif öğrenmenin etkili ve kalıcı bir öğrenme deneyimi oluşturmasının anlaşılmasından dolayı eğitimdeki uygulamalarda kendisine daha çok yer bulduğu söylenebilir. Sadece öğretmeni dinleme şeklinde olan derslerde öğrenci pasif olduğu ve etkileşim olmadığı için öğrenme tam gerçekleşememektedir. Aktif öğrenmenin; beyin fırtınası, proje çalışmaları, grup çalışmaları, eğitsel oyunlar, oyunlaştırılmış ders içerikleri şeklinde çeşitli uygulamaları vardır.

Öğrenmede Teknolojinin Kullanımı / Eğitim Uygulamalarında Teknolojinin Kullanımı

Teknolojideki hızlı ve sürekli gelişimler, hayatın birçok alanında değişim sağladığı gibi eğitim hayatında da bazı değişikleri zorunlu kılmaktadır. Öğrenmeyi daha etkili ve ilgi çekici hale getirmek için teknolojik gelişmelerin de eğitim hayatına adapte edilmesi önemlidir. Öğrenmeleri gerçekleştiren ya da destekleyen çeşitli yapay zeka modelleri günümüzde gittikçe artmaktadır. Tablet kullanımı, akıllı tahtalar, dijital sınıflar ( Zoom, Google Meet), online eğitim platformları (Moodle, Google Classroom, School All), Kahoot, Quizlet, QuestionWell gibi eğitici oyunlar, STEM eğitim setleri, kodlama eğitimleri gibi teknoloji destekli ortamların ve çalışmaların her biri öğrenmeyi destekler. Öğrenciler bu dijital kaynaklarla bilgiyi bulma, keşfetme, analiz yapabilme davranışlarıyla hem bireysel olarak hem de sınıf çalışmalarıyla akademik öğrenmelerini artırabilirler.

Son olarak…

Öğrenme konusundaki teorilere bakıldığında öğrenmeyle ilgili tüm soruları cevaplamaya hiçbirisinin tek başına yeterli olmadığı görülür. Bu teoriler etkili eğitim öğretim uygulamalarını geliştirmek için birer kaynaktır. Her bir teorinin eğitim öğretim uygulamalarında yeterli olan yanları olmasına rağmen yetersiz yanları da bulunmaktadır. Bu teoriler tek başına düşünüldüğünde sadece belli alanlara odaklanılmış olunduğu da görülmektedir. Bu nedenle her bir teorinin tek başına eğitim öğretim sürecinde kullanılması doğru değildir. Program geliştirme süreçlerinde öğrencilerin özellikleri, öğrenme türleri, öğrenilen bilginin özelliğine ve niteliğine göre her teorideki ilkeler göz önünde bulundurularak her birine mümkün olduğunca yer verilmeye çalışılmalıdır. Öğretmenin sınıfta bir konuyu işlerken bütüncül yaklaşması, farklı öğrenme şekillerini de göz önünde bulundurması, öğretim yöntemlerini ve stratejileri zenginleştirmesi, teknoloji temelli çalışmalara da yer vermesi, tüm sınıfı kapsayacak biçimde dersi şekillendirmesi öğrencilerin daha iyi öğrenmesine yardımcı olabilecektir.

Yazan:
Melek Atakul
Uzman Psikolojik Danışman

Kaynakça

Kaya, U., Eğitim Psikolojisi ve Temel Öğrenme Kuramcıları. Erişim adresi http://www.antalyaozelegitim.com/blog/ogrenme-problemleri/egitim-psikolojisi-ve-temel-ogrenme-kuramcilari.html

Ormrod, J.E. (2022). Öğrenme Psikolojisi, (Çev. Baloğlu, M). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık

Öğrenme Nedir? Psikolojide Öğrenme Türleri Nelerdir? Erişim adresi https://www.psikolojibilimi.gen.tr/ogrenme-nedir-psikolojide-ogrenme-turleri-nelerdir/

Öğrenme Türleri Nelerdir? (2020). Erişim adresi https://konuanlatimi.org/ogrenme-turleri-nelerdir/

Schunk, D.H. (2014). Öğrenme Teorileri, (Çev. Şahin, M). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık

Senemoğlu,N. (2018). Gelişim Öğrenme ve Öğretim, Kuramdan Uygulamaya, Ankara: Anı Yayıncılık

Youell, B. (2015). Öğrenme İlişkileri, Eğitimde Psikanalitik Düşünce, (Çev. Uğuzalp, E., Tilki, E., Şahin, A). İstanbul: Bağlam Yayıncılık