Sanal Dünyadan Gerçek Yansımalar

Gerçek, Sanal ve Sanal Gerçeklik Kavramları

“Gerçek”, “hayal” ve “sanal” kavramları, yıllar boyunca birçok filozof tarafından incelenmiş, sorgulanmış ve tartışılmıştır. Bireyin deneyimlediği gerçeklik ile algı sisteminden kaynaklanan yorumlar arasındaki ilişki, tarih boyunca çeşitli düşünce akımları tarafından ele alınmıştır. Gerçeklik ile gerçek olmayan arasındaki belirsizlik, insanların düşünsel zenginliğini besleyen bir kaynak olmuş; bu konu, felsefe, sanat, edebiyat, tiyatro ve sinema gibi birçok sanat dalında sıklıkla işlenmiştir. Şu anda ise, ilerleyen teknolojinin meydana getirdiği ürünler, insanların gerçekle gerçek olmayan arasındaki ilgiyi, eğlence, eğitim, kültür ve savunma ihtiyaçlarına yönelik olarak beslemeye devam etmektedir. Gerçek, “bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan” olarak tanımlanırken; gerçeklik, “gerçek olan, var olan şeylerin tümüdür” (TDK Büyük Türkçe Sözlük). Sanal kelimesi köken olarak “sanmak” sözcüğünden gelmektedir fakat sahte, yanlış ya da gerçeğin zıttı olarak düşünülmemelidir. Sanal, gerçekte yeri olmayıp zihinde tasarlanan, mevhum, farazi, tahminî biçiminde tanımlanır (TDK Büyük Türkçe Sözlük). Sanal çevre, sanal dünya ve yapay gerçeklik sanal gerçeklik kavramı yerine kullanılan farklı ifadelerdir.

Duyu ve Algı Sistemimiz Nasıl Çalışır?

Gerçek dünyayı anlamak ve sanal ortamları açıklamak ihtiyacı, insanın bilgi toplama yollarının anlaşılmasını zorunlu kılmaktadır. İnsanın bilgi toplama yolları denildiğinde de akla şüphesiz “algılar” gelir. Duyu sistemi, vücudu çevreleyen sinir sisteminin beyindeki nöronları elektriksel sinyallerle uyararak algıları etkinleştirmesiyle çalışır. İnsan vücudundaki bir organın hareket edebilmesi için, beynin nöronları uyararak elektrik sinyalleri üretmesi ve bu sinyalleri hedef organa yönlendirmesi gerekir. Duyuların ve sinir sisteminin beyinde değerlendirdiği bilgiler ve işlemler sayesinde algı mekanizması, hayatın gerçeklerini hissetmeyi sağlar.

Algılama, duyumların farklı biçimlerde örgütlenip anlam kazanması ve yorumlanması sürecini ifade eder. Fizyolojik bir süreç olan duyumlar ile psikolojik bir olay olan algı arasında ayrım bulunmaktadır. Algılama anında, geçmiş deneyimler, diğer duyu organlarından gelen duyumlar, o anki beklentiler, toplumsal ve kültürel etmenler ile değerler de rol oynar. Aslında gördüğümüz veya algıladığımız şeyler, algılama sisteminin hedefledikleri arasından seçilmiş olanlardır. Algılama sistemi, dış dünyadan gelen görsel bilgileri, zihinsel olarak mevcut diğer bilgilerle karşılaştırarak mantıklı sonuçlar çıkarmaya çalışır. Bu sonuçlar mantıklı olabilir ancak her zaman gerçeği tam anlamıyla yansıttığı söylenemez. Bu durum, görsel bilgilerin algılama sürecinde zihinde geçirdikleri süreçten kaynaklanır. Algılama sistemi, sonuçları oluştururken her zaman zihinsel olarak mevcut olan bilgileri temel alır.

Ekrandaki Şiddet Bizim Duyarlılığımızdan Güçlü mü?

H. G. Wells’in aynı adlı romanından uyarlanan “Dünyalar Savaşı” (The War of the Worlds) adlı radyo oyununda, Orson Welles dünyayı istila eden uzaylıları ve onlarla mücadele eden insanları seslendirerek dinleyicilere anlatır. Bu oyun o kadar etkili olur ki yayımlandığı dönemde radyo dinleyicilerinin çoğu, hikâyenin gerçek olduğunu düşünmüştür. Kurguyu gerçek hayatla karıştıran kalabalıklar, panikle kendilerini sokağa atmıştır. Radyo oyunundaki ses efektleri ve etkileyici sunum, insanları sanal bir korku ortamına çekerek gerçek hayattan koparmaya yetmiştir.

Albert Bandura’nın 1961 yılındaki “Oyuncak Bobo” deneyi, çocukların şiddet davranışlarına seyirci kalmalarının, şiddet eğilimlerini nasıl etkilediği hakkında önemli sonuçlar ortaya koymuştur. Bu deney, “sosyal öğrenme kuramı”nın gelişmesine katkı sağlamıştır. Deneyde, bir grup çocuk, bir yetişkinin “Oyuncak Bobo” ile saldırgan davranışlar sergileyerek oynadığını gözlemlemiş, yetişkinin oyuncağa vurarak nefret söylemleri kullanmasını izlemiştir. Diğer bir grup çocuk ise aynı yetişkinin “Oyuncak Bobo” ile saldırgan olmayan bir oyun içinde olduğunu gözlemlemiştir. Ardından her iki grup çocuk da oyuncaklarla dolu bir odaya alınmıştır.

Deneyin sonuçları, şiddet içeren davranışları gözlemleyen çocukların, diğer gruptaki çocuklara oranla “Oyuncak Bobo” ile daha fazla şiddet içeren oyunlar oynadığını göstermiştir. Hatta bu çocuklar, şiddet yöntemlerini çeşitlendirerek oyuna katmıştır. Bu sonuçlar, çocukların şiddet içeren görüntülere maruz kalmamasının kritik önemini vurgulamaktadır. Albert Bandura, yapılan bu deneyle ilgili düşüncelerini şöyle özetlemiştir: “Ekran karşısında şiddet içeren içeriklere maruz kalmak, temelde dört ana etki yaratır: Saldırgan davranış biçimlerini öğretir, saldırganlık üzerine kurulu davranışsal kontrolü azaltır, izleyen kişileri insanın acımasızlığına alıştırır, duyarsızlaştırır ve izleyenlerin gerçeklik algısını şekillendirir.” (Bandura, Ross & Ross 1961.)

İyi olan haber ise yapılan benzer çalışmalarda, çocukların sadece olumsuz davranışları değil, aynı zamanda olumlu davranışları da taklit edip öğrendikleri ortaya konmuştur. Başka bir deyişle, izlenenlerden etkilenmeyi pozitif bir yöne dönüştürmek de mümkündür.

Ekrandaki Şiddete Çocuklar Neden Daha Duyarlıdır?

Çocuklar, davranışları gözlemleyerek öğrenme eğilimindedirler. Gerçek ile fantezi arasındaki ayrımı yapmakta zorlanabilirler. Ayrıca, genellikle erişkinlerin sahip olduğu yargılama ve neden-sonuç ilişkisi yeteneklerine tam anlamıyla sahip değillerdir.

Ülkemizde ve dünya genelinde internet teknolojisinin yaygınlaşması, seyir alışkanlıklarını sinema salonları ve televizyondan farklı alanlara hızla taşımıştır. Mobil cihazların izleme eylemine olanak sağlaması ve internetin sınırsız içeriğini kullanıcılara ulaştırma yeteneği, günümüz seyircilerinin geçmişten farklı bir izleme deneyimi kazanmasını sağlamıştır. Bu değişikliklerden en çok etkilenen kesimler ise şüphesiz ki teknolojiyi yakından takip eden çocuklar ve genç kuşaklar olmuştur.

Ekrandaki şiddetin en kritik etkisi, çocukluk döneminden ergenliğe kadar olan süreçte ortaya çıkmaktadır. Televizyondaki parlak, canlı unsurlar ve hızlı değişen, hareketli karakterler, güçlü ses ya da ışık, özellikle çocukları etkiler. Ergenlik döneminde, televizyon karakterlerinden etkilenme ve kimlik oluşturma diğer yaş dönemlerine göre daha az olsa da, bu yaş grubundaki gençler, televizyondaki şiddet ya da suç davranışlarını taklit edebilir. Bu etkileşimin olumlu ya da olumsuz olmasında, izlenen programın niteliği, içeriği, izleme süresi ve programın sunumundaki yönlendirmeler önemli bir rol oynamaktadır. Erişkinlerin daha bilinçli tercihler yaptıkları veya daha az etkilendikleri düşünülse de, programların yetişkinleri de etkilediği bilinmektedir.

Dizi ve filmlerde karşılaşılan kahramanlar, gençler ve çocuklar için birer özdeşim figürü haline gelebilir. Zaman zaman bu karakterlerin yaşadıkları çaresizlik, çözümsüzlük, yalnızlık gibi durumlar izleyici koltuğunda oturan genç ya da çocuğu depresif duygulara yönlendirebilir. Bir diğer etkilenme biçimi ise duyarsızlaşmadır; korku ve kaygı veren uyarıcılardan kaçınmak veya etkilerini en aza indirmek amacıyla, bilinçli ya da bilinçsiz olarak benimsenen bir tepkidir. Şiddet ve cinsellik, sık ve yoğun bir şekilde ekranda görüldüğünde, bu görüntülerden kaçınmak ve rahatsızlık veren duygulardan uzaklaşmak için duyarsızlaşma ortaya çıkabilir.

Ekrandaki Şiddet Çocukları Nasıl Etkiler?

Türe ve Velipaşaoğlu (2022) tarafından yapılan çalışmaya göre, çocuklar ve gençlerin ekran karşısında geçirdikleri süre günde 2-5 saat arasında değişmektedir. Bu da yılda 365 günle çarpıldığında 730-1460 saate denk gelir. Bu süre, çocukların okulda geçirdikleri yılda 1260 saatlik süre ya da aileleriyle baş başa geçirdikleri süre, oyun, spor ve hobiler için ayrılan süre gibi diğer aktivitelerden daha uzundur. Yani günümüzde çocuklar ve gençler, uyku dışındaki her şeyden daha fazla zamanlarını ekran başında geçirmektedirler.

Çocukların okuldan sonra ilk yaptıkları etkinlik genellikle bilgisayar, internet gibi dijital ortamlarda vakit geçirmektir. Ancak dijital ortamlarda uzun süre vakit geçirmenin çocuklar üzerinde bir dizi olumsuz etkisi olduğu bilinmektedir. Dikkat süresi kısa olan çocukların, hızlı akışlı görüntülerle karşılaştıklarında dikkat dağınıklığı ve konsantrasyon eksikliği yaşamaları, fiziksel ve sosyal aktivitelerin azalması en sık karşılaşılan problemlerdir. Ayrıca, kitap okuma ve ders çalışma gibi akademik faaliyetlere karşı motivasyonun düşmesi ile düşünsel anlamda pasifleşen çocuğun yorum yeteneğinin azalması gibi olumsuz etkiler de bu duruma eşlik edebilir.

Bir sünger gibi çevrelerindeki duygu, düşünce ve davranışı emen ve bu sayede kişilik gelişimini uzun vadede tamamlayan çocuklar, yetişkinlere kıyasla daha savunmasız olduklarından dolayı şiddetten daha fazla etkilenirler. Şiddet, bazen açık ve doğrudan bir şekilde karşımıza çıkabilir; vahşice öldürme, yaralama, saldırı, savaş gibi, ancak bazen de sevimli çizgi film karakterlerinin arkasına gizlenerek korkutma, yıkma, patlama şeklinde gizli ve dolaylı olarak ortaya çıkabilir, tıpkı Tom ve Jerry gibi. Çocuklar kulağıyla değil, gözleriyle öğrenirler ve bu nedenle gördüklerini taklit etme eğilimindedirler. Sürekli şiddeti gören çocuklar, farklı şiddet biçimlerinden haberdar olabilir ve bu saldırgan davranışları model alabilirler. İzlenen şiddetin artmasıyla birlikte sergilenen şiddet de artar. Şiddet, zamanla öğrenilmiş ve kabul edilebilir bir davranış haline gelir.

Bir sonraki aşama, şiddetin sıradanlaşmasıdır. Özellikle bu şiddet davranışları, toplum tarafından beğenilen karakterler aracılığıyla sergilendiğinde, taklit edilme oranları artmaktadır. Ayrıca, şiddetin tanınmış kahramanlar tarafından işlenmesi, şiddetin haklı görülmesine katkıda bulunabilir. Bu durumda, şiddet eylemiyle ilgili bir kanıksama oluştuğu gibi, şiddeti görenin çektiği acı ve zorluklara karşı duyarsızlaşma da meydana gelmektedir. Günümüzde birçok çocuk ve genç, oynadıkları internet oyunlarında şiddet içeren sahnelerle karşılaşmaktadır. Hatta birçok oyunda amaç, rakibi öldürerek etkisiz hale getirmektir. Çocuklar, pasif bir şekilde (televizyon izleme) ya da aktif bir şekilde (oyun oynama) şiddet ve cinsel içeriğe maruz kaldıklarında, içe kapanma, saldırganlık, yabancılaşma, duygusal ve psikolojik uyarılmışlık gibi etkilere maruz kalabilirler. Bu etkiler, çocuklarda şiddete başvurma eğilimini artırabilir.

İnternet üzerinde oynanan şiddet içerikli oyunların, geleneksel medyadakilere göre daha olumsuz etkileri olabileceği ileri sürülmektedir. Bu iddiayı destekleyen nedenler şu şekilde sıralanabilir:

  1. Ödüllendirilme Sistemi: İnternet oyunlarında, şiddet içeren davranışlar genellikle ödüllendirilir. Yani, ne kadar çok şiddet davranışı gösterilirse, oyuncu daha fazla puan alır ve bir üst seviyeye çıkabilir. Bu durum, şiddetin oyunun amacı ve başarısının bir gereği haline gelmesine neden olabilir, bu da şiddet içeren davranışların sürekli ve istekle tekrarlanmasına yol açabilir.
  2. Özdeşleşme ve Sanal Tecrübe: Oyun sırasında çocuk, kendini saldırgan karakterle özdeşleştirerek, oyun karakterini kendisi gibi algılayabilir. Şiddet içeren davranışlar, sanal da olsa, çocuk tarafından bilfiil deneyimlenir ve davranışın tüm aşamaları (tasarım, hazırlık, uygulama) gerçekleştirilebilir.
  3. Toplumsal Algı ve Gerçeklik: Kısıtlı yaşam tecrübesine sahip olan çocuk, ekran dünyasını toplumsal gerçeklik olarak algılayabilir. Bu algı, zamanla çocuğun sosyal gerçekliği olarak benimsemesine ve bu sanal dünyaya uyum sağlamasına neden olabilir.
  4. İlişkilendirme: Gerçek yaşamda saldırgan davranışlar sergileyen çocuklarla, televizyon veya internet üzerinde şiddet içeren içerikleri izleyen çocuklar arasında bir ilişki olduğu kabul edilmektedir. İzlenen şiddet içerikleri, çocukların davranışlarını etkileyebilir ve şiddet eğilimlerini artırabilir.

Güvenli Ekran Kullanımı için Neler Yapılabilir?

Çocuklar ve gençler, şiddet içeren diziler ve benzeri zararlı içeriklere sıkça okul dışı ortamlarda ulaşıyorlar. Bu durum, ebeveyn kontrolü ve takibinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu nedenle evdeki internet erişimini sağlayan teknolojik cihazları ortak alanlarda bulundurmak ve kontrollü bir şekilde kullanımını sağlamak büyük bir öneme sahiptir.

Sakince dinlemek: Çocuğunuz bir şekilde şiddet içerikli oyunlara dahil olduğunu ifade ettiğinde öncelikle onun bu oyundan nasıl bahsettiğini ve oyuna dair düşüncelerini dinlemeniz önemlidir. Çocuğunuza sakin bir şekilde bu dizideki içeriklerin yaş düzeyine uygun olmadığını ve bazı insanların çocukları olumsuz etkilemek için buna benzer içerikler üretebileceklerini, bunun kurgu olduğunu anlatabilirsiniz.

Değerlerinizi paylaşmak: Değerleriniz doğrultusunda bir canlıya zarar vermenin eğlenme şekli olmadığını, şiddetin oyun sayılmayacağını, gerçek dünyada şiddetin her türlüsüne karşı olduğunuzu açıklayabilirsiniz.

Destek istemesi için çocuğunuzu yönlendirmek: Çocuğunuz bu oyunu oynamıyor ancak oynanan ortamda bulunup bunu normalleştiriyor olabilir. Bu durumlarda okulda veya dışarıda mutlaka bir yetişkinden destek istemesi gerektiğini, kendisini riskli durum ve etkilerden koruma sorumluğu olduğunu ve anne babanın da bu sorumlulukta ona ortak olduğunu söyleyebilirsiniz.

Sosyal medyada gizlilik ayarlarına dikkat etmek: Sosyal medya kullanım yaşı 13 yaş olarak belirlenmiştir. Çocuğunuz 13 yaşından büyükse ve sosyal medya hesapları varsa, hesaplarının herkese açık olmadığından ve sadece belirli kişilere görünür olduğundan emin olmak önemlidir. Çocuğunuza, sadece güvendiği kişilerden gelen arkadaşlık taleplerini kabul etmesi gerektiğini öğütleyebilirsiniz. Tanımadığı kişilerin arkadaşlık taleplerini reddetmesini ve bu taleplere dikkatli yaklaşmasının önemini anlatabilirsiniz. Çocuğunuza, kişisel bilgilerini (ad, adres, okul bilgileri vb.) sosyal medyada paylaşmamasını ve gerekirse paylaşması gereken bilgiler konusunda size danışmasını anlatmak önemlidir. Çocuğunuza, çevrimiçi davranış kurallarını öğretebilirsiniz. Diğer insanlara saygılı ve nazik olmasını, hoşgörüsüz içerikleri rapor etmesini ve çevrimiçi tacize karşı nasıl korunabileceğini öğrenmesini sağlayabilirsiniz

Yaş ve içerik sınırlarına dikkat etmek: Bilgisayar, tablet ve telefon gibi cihazların kullanımını sınırlayarak, çocuğun yaşına uygun uygulamaları kullanıp kullanmadığını denetleyip küçük yaş grubunda teknoloji kullanımına eşlik edebilirsiniz.

İnternet kullanımı sürelerini belirlemek: Çocuklara teknolojik cihazları sınırsızca kullanabilecekleri hissiyatını vermemek önemlidir. Belirli saatlerde, belirli günlerde ve belirli şartlarda bilgisayar, tablet veya oyun konsolu kullanma hakkı olduğu konusunda kendisiyle yapılan ikna edici ve karşılıklı uzlaşmaya dayalı bir diyalog her zaman faydalı olacaktır.

Olağandan farklı belirtileri önemsemek: Çocuğunuzun duygusal durumunda ya da davranışlarında değişiklik gözlemliyorsanız bu belirtileri dikkate almalısınız.

Karşılaştığı olumsuz durumlarla ilgili sizinle konuşması yönünde çocuğunuzu cesaretlendirmek: Zaman zaman ebeveyn olarak teknoloji kullanımına dair bazı kontrolleri yapmanız gerektiğini, gelebilecek uygunsuz uyaranlarda onun bir suçu olmadığını belirtebilirsiniz.

Çocuğunuzla her türlü konuyu konuşabileceğinizi ve buna açık olduğunuzu ona göstermek: Dışarıdan gelen tehditleri sizinle paylaşarak, destek isteyecek yakınlıkta hissetmesi faydalı olacaktır. Ayrıca, düzenli olarak çocuğunuzla sosyal medya kullanımı hakkında açık iletişim kurarak deneyimlerini paylaşmasını sağlayabilirsiniz.

Gerekirse destek istemek: Çocuğunuzun çevrimiçi geçirdiği süre ve onu etkileyebilecek içerikler hakkında endişeleriniz varsa çocuğunuzun okulundaki ilgili birimlerle (Psikolojik Danışma ve Rehberlik, IT vb.) iletişime geçin. Çocuğunuzun onu rahatsız eden bir durumla karşılaştığında nereden yardım arayacağını ve güvenilir yetişkinlerin kim olduğunu bilmesi çok önemlidir.

Yazan:
Halime Güven
Uzman Psikolojik Danışman

Kaynakça

Aday, O. (2022). Alfa Kuşağının Değişen İzleme Eğilimleri Çerçevesinde YouTube Kids Uygulamasının Analizi, (Ed. Can, A. Aytaş, M, Aker, H.) Sinema ve Çocuk-2, Tablet Yayınevi: Konya.

Google (2023, August, 27) Ailenizin interneti daha güvenli kullanmasına yardımcı olun https://families.google/intl/tr/familylink/ adresinden Kasım 2023 tarihinde alınmıştır.

Savaş Ferhat, Dijital Dünyanın Gerçekliği, Gerçek Dünyanın Sanallığı Bir Dijital Medya Ürünü Olarak Sanal Gerçeklik https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/218567 adresinden Kasım 2023 tarihinde alınmıştır.

American Academy of Pediatrics. (2016). Media and Young Minds. https://www.aap.org/en/patient-care/media-and-children/ adresinden Kasım 2023 tarihinde alınmıştır.