Yaralayan Ve İz Bırakan Çocukluk Deneyimleri

Çocuklar doğdukları andan bağımsız bir yetişkin olana kadar kendilerine bakım veren, ilgi gösteren, başta fiziksel olmak üzere sosyal, duygusal ve bilişsel ihtiyaçlarını gözeten ebeveynlere ihtiyaç duyarlar. Aile ile erken yaşlardan itibaren kurulan etkileşimler çocukların ruh sağlıklarının ve kişilik yapılarının temellerini oluşturur. Bu nedenle aile ortamındaki olumlu veya olumsuz yaşantılardan, eşitsizliklerden de en çok etkilenen yine çocuklar olur. Ne yazık ki hiçbir çocuk kendilerine bakım verecek kişileri yani ebeveynlerini seçme şansına sahip değildir. Bazı çocukların içinde bulundukları koşullar onların sağlıklı bir şekilde gelişmelerini engelleyici olabilmektedir. İstismar veya ihmal edilen çocuklarda olduğu gibi…

Önleyici olabilmek, yerinde ve zamanında müdahalede bulunabilmek için fiziksel ve ruhsal sağlığı olumsuz yönde etkileyen ihmal ve istismar kavramlarının bilinmesinde fayda vardır. İhmal ve istismar Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre şu şekilde tanımlanır: “Çocuğun sağlığını, fiziksel gelişimini, psiko-sosyal gelişimini olumsuz etkileyen bir yetişkin, toplum veya ülkesi tarafından, bilerek veya bilmeden yapılan davranışlar çocuk istismarı olarak kabul edilir” (Mitrani, Erenel, Özkan, 2011).

Çocuk ihmali ve istismarı birbirinden farklılık gösterir. İhmal ve istismar arasındaki en temel fark, ihmalin pasif eylemlerden, istismarın ise aktif eylemlerden oluşmasıdır. Fiziksel, duygusal ve cinsel olarak yaşanan istismar ve ihmal tanımlarını daha detaylı bir şekilde ve Iwaniec (2006) tarafından ele alınan örnek vakalarla inceleyebiliriz.

Fiziksel İstismar

Belirlenmesi ve anlaşılması en kolay ve çok yaygın rastlanan bir istismar şeklidir. Fiziksel istismar, herhangi bir kaza olmaksızın çocuğun yaralanması veya çocuğun ihmal edilmesi, yeterli ilgi gösterilmemesi nedeniyle oluşan kazalarla sonuçlanan her türlü davranışı kapsar. Vurma, sarsma veya herhangi bir şekilde çocuğun bedenine zarar veren diğer davranışları içerir (Bahar, Savaş ve Bahar, 2009).

Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki çocukların %14 ile %87’si fiziksel istismara uğramaktadır. Aile içinde çocuğa yönelik şiddet, çocukta sadece fiziksel yaralanmalara yol açmakla kalmaz, ayrıca çocuğun bilişsel, davranışsal, sosyal-duygusal gelişimi ve işlevlerini de olumsuz etkiler (Güner, Güner, Şahan, 2010). Fiziksel istismara uğrayan çocukların davranışları incelendiğinde, bu çocukların yetişkinlerle iletişim kurarken ürkek tavırlar gösterebildiği, ağlayan başka çocukları gördüklerinde çok endişelenebildikleri, aşırı saldırgan veya aşırı itaatkâr olabildikleri, sosyal ortamlardan kaçınabildikleri, ebeveynlerinden ve eve gitmekten korktukları, ebeveynleri tarafından rahatlatılma ihtiyacı duyabildikleri gözlenmiştir (Mitrani, Erenel ve Özkan, 2011).

Fiziksel istismar uygulayan ebeveynlerin çocukların ihtiyaçlarını karşılamakta ve ilgi göstermekte çok gecikebildikleri ve duyarsız kalabildikleri, çocuğun yaşına ve hatalarına uygun olmayan aşırı sert disiplin yöntemleri kullanabildikleri görülmektedir (Mitrani, Erenel ve Özkan, 2011).

Duygusal İstismar

Yaygın bir şekilde görülmesine rağmen belirlenmesi ve tanımlanması zor olan bir istismar çeşididir. Duygusal istismar çocukların gelişimsel ihtiyacına uygun, destekleyici bir çevreden, ilgi ve sevgiden, gerekli bakımdan sistemli olarak yoksun bırakılarak çocuğun reddedilmesi, aşağılanması, tehdit edilmesi, yaşı ve kapasitesine uygun olmayan beklentiler yüklenmesi gibi çocuğu psikolojik hasara uğratan davranışlar olarak nitelendirilmektedir (Bahar, Savaş ve Bahar, 2009).

Kimi zaman ebeveynlerin bir öfke anında çocuklarını istemeden de olsa incittikleri, ihtiyaç duydukları ilgi ve alakayı gösteremedikleri durumlar olabilmektedir; fakat bu durumlar duygusal istismar ile karıştırılmamalıdır. Duygusal istismar tek bir olayla sınırlı kalmaz, süreklilik arz eder ve çocuğu psikolojik olarak inciten davranış örüntülerini içerir. Bu davranış örüntüleri çocuğa bağırma, reddetme, kardeşlerinden farklı davranma, aşağılama, kötü sözler söyleme, değer vermeme, duygusal gereksinimleri görmezden gelme, taşıyabileceklerinden fazla sorumluluk ve beklentiler yükleme, aşırı baskı ve otorite kurmanın yanı sıra aşırı koruma ve bağımlı kılma gibi davranışlardır. Türkiye’de çocuk istismarı kapsamında yapılan çalışmalar, en yaygın istismar çeşidinin %78 oran ile duygusal istismar olduğunu göstermektedir. Duygusal istismar tek başına görülebileceği gibi fiziksel ve cinsel istismar durumlarına da eşlik edebilmektedir (Bahar, Savaş ve Bahar, 2009).

Psikolog Jonice Webb duygusal istismarın aslında gözle görülmediğini fakat çocukların dünyasını unutulamayan bir şekilde yalnızlık ile doldurduğunu belirtmekte ve bu yönüyle de duygusal istismar için “İnsanın içindeki kara delik” şeklinde bir benzetmede bulunmaktadır. Aşağıda yer alan örnekler duygusal istismarın çocuklarda yarattığı olumsuz etkilerin bir kısmını gözler önüne sermektedir.

D: 3 yaşında annesi tarafından terk edilen D., anneannesi tarafından büyütülmüştür. Daha sonra annesi onu yanına almak istese de anneannesi buna izin vermemiştir. Anneanne onun bakımını üstlenmiş; fakat bunu yaparken gelişimini kısıtlayacak şekilde çok fazla koruyucu bir tutum içerisine girmiştir. Kendi başına yemek yemesine, giyinmesine, temel temizliğini yapmasına bu koruyucu tutumuyla engel olmuştur. D. aynı zamanda okulda da arkadaşları ile nasıl iletişim kuracağını bilememekte, çok az konuşmaktadır. Diğer çocuklardan zarar görmemesi için mahallelerindeki çocuklarla oynamasına da anneanne izin vermemiştir.

D.’nin yaşantı örneğinde görüldüğü gibi aşırı korumacı bir yaklaşım da duygusal istismar niteliği taşımaktadır; çünkü bu çocuklar tüm etkinliklerden kısıtlandıkları için mutsuzdurlar; sosyalleşme süreçleri ciddi zarara uğramıştır. Bu da öz güvenlerinin olumsuz yönde etkilenmesine neden olabilmektedir.

F: Otuzlu yaşlarının sonunda olan F. duygusal istismar konulu bir konferansa katıldıktan sonra geçmişte yaşadığı istismar nedeniyle yardım talebinde bulunmuştur. Çocukluk yılları çok mutsuz, sürekli korku ve endişe içinde geçmiştir. En ufak hatasında bile annesi ona bağırmış, tehditler savurmuş, aşağılamış ve çok sert cezalar vermiştir. F. sıklıkla arkadaşları ve komşularının önünde küçük düşürülmüş ve azarlanmıştır.

Bütün bu davranışlar ve tutumlar nedeniyle kendini işe yaramaz hissetmeye başlamış ve artık tanıdığı birini gördüğünde binaların arkasına saklanarak ya da caddenin öbür tarafına kaçarak insanlardan kaçar hale gelmiştir. F. babasının vefatından sonra polis okuluna giderek evden ayrılmış, kendisine ilgi ve şefkat gösteren ilk kişiyle evlenmiş ve iki çocuk sahibi olmuştur. Düşük özgüveni ve her zaman kendini savunma eğilimi ailedeki uyumu bozarak geçimsizliklere yol açmıştır. En sonunda F. kendisiyle ilgili gerçekten bir sorun olduğuna ikna olmuş ve annesine hak vermeye başlamıştır.

Bu yaşantı örneğinde görüldüğü gibi çocukluk çağında yaşanan duygusal istismarın etkileri yetişkinlikte de devam edebilmektedir. Çocukluk çağında duygusal istismar yaşayan 156 yetişkinin evlilik ilişkileri incelendiğinde, yaşadıkları tartışmalarda eşlerinin olumlu ve agresif duygularını anlamakta, empati kurmakta zorluk yaşadıkları ve bunun da evliliklerindeki doyumsuzluk hissiyle ilişkili olduğu görülmüştür (Maneta, Cohen, Schulz ve Waldinger, 2014).

Duygusal istismara maruz bırakan ebeveynlerin, çocuklarına karşı suçlama, reddedici tavırlar gösterme, bağırma, toplum içinde aşağılama, sevgiden yoksun bırakma, sıklıkla terk etmekle tehdit etme, eşit muamelede bulunmama, problemlerine ilgisiz kalma gibi davranışlarda bulundukları görülebilmektedir (Mitrani, Erenel ve Özkan, 2011)

Cinsel İstismar

Dünya sağlık örgütünün tanımına göre cinsel istismar, çocuğun tamamen kavrayamadığı, rızası olmadan, gelişimsel olarak hazır olmadığı, yasalara aykırı veya içinde yaşanılan toplumun tabu gördüğü cinsel bir eylem içine sokulmasıdır. Cinsel istismara kızların erkeklere göre daha fazla maruz kaldığı veya erkeklerin mağduriyetinin daha fazla gizlenebildiği, 4- 8 yaş arası erkekler ile 10- 12 yaş arasındaki kızların daha fazla cinsel istismara maruz kaldığı bilinmektedir. Amerika’da 1993 yılında yapılan bir araştırma kız çocuklarının (%58) erkek çocuklara göre (%52) istismarla biraz daha fazla karşılaştıklarını ortaya koymaktadır. İstismarı gerçekleştiren kişilerin ise % 77 olasılıkla aile, % 11 olasılıkla diğer akrabalar, % 5 bakımla ilgisi olmayan kişiler, % 2 ise çocuğun bakımı ile ilgilenen diğer kişiler arasında olduğu saptanmıştır (Kara, Biçer, Gökalp, 2004).

Çocuğun, ailenin bir bireyi tarafından cinsel doyum için kullanılmasına ise ensest denmektedir. Toplumda cinsel istismar sık yaşanan bir durum olmasına rağmen çoğunlukla gizli tutulduğu için belirlenmesi çok zordur. Üstelik cinsel istismar durumlarının %90’ı çocuğun bildiği bir kişi tarafından gerçekleştirilmektedir.

G: Çok zayıf sağlıksız ve mutsuz olan 6,5 yaşındaki G. ortada bir sebep yokken arkadaşlarına, kardeşlerine ve kendine yönelik zarar verici davranışlar sergilemeye başlamıştır. Kıyafetlerini kesme, birkaç kez yatak çarşaflarını, perdeleri ve duvar kağıtlarını yırtma gibi davranışlar göstermiştir. Annesi ona kardeşine vurduğu için odasına gitmesini söylediğinde kendisini tırnaklarıyla yaralamıştır. Stresli olduğunda bebeksi konuşmaları annesini korkutmuştur. Bu yoğun davranış sorunlarının altında G.’nin 4,5 yaşlarında üvey babası tarafından cinsel istismara maruz bırakılması yatmaktadır. G.’nin uyku ve yeme düzeninde davranışlarında oluşan farklılıklardan dolayı anne şüphelenmeye başlamış, olanları anlayınca çocuklarıyla birlikte evi terk etmiştir. G. daha sonra profesyonel yardım almaya başlamıştır.

Cinsel istismara maruz bırakan ebeveynlerin; aşırı korumacı, çocuğu cinsel davranışlar sergilemesi için cesaretlendiren tutum ve davranışlar sergileyen, cinsel istismar yaşantısı olan, evlilik ilişkilerinde zorluklar yaşayan, alkol veya madde kullanan, ebeveyn olmalarına rağmen çocuk rolüne giren ve sosyal izolasyon yaşayan kişiler oldukları görülebilmektedir (Mitrani, Erenel ve Özkan, 2011).

Çocuk İhmali

Çocuğa kötü davranmanın en yaygın şekli çocuk ihmalidir (De Panfîlis, 2006). Çocuk ihmali, ebeveynin kaynakları olduğu halde çocuğa bu kaynakları sunmaması şeklindeki pasif eylemleri içeren kötü muamele türüdür. İhmal, fiziksel ve ruhsal sağlık, gözetim, bakım, beslenme, ev kazalarına neden olan tehlikeler, ev ortamının hijyeni, kişisel temizlik, eğitim olanağı sunulması konularında ilgisiz ve duyarsız kalma olarak örneklendirilebilir.

Çocuğun yaşadığı duygusal veya davranışsal sorunlarda gereksinim duyduğu psikolojik desteğin sağlanmaması da bir ihmaldir. Çocuğun ihtiyacı olan sevgiyi göstermemek duygusal ihmalin en önemli göstergesidir.

E: Ailenin en büyük çocuğu olan E. 10 yaşındadır. Anne ağır bir depresyon geçirmekte, E.’nin ve iki küçük kardeşinin ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. E. annesinin güvenliği ve sağlığı konusunda çok endişelenmektedir. Yapılan detaylı değerlendirmeler doğrultusunda annesinin kendi sağlık problemleri konusunda onunla konuştuğunu, çok mutsuz olduğunu, çaresiz hissettiğini ve ona destek olacak olan tek kişinin E. olduğunu anlattığı ortaya çıkmıştır. Annesinin yoğun depresyonu nedeniyle o ve kardeşleri ihtiyaç duyduktan duygusal ilgiyi annelerinden görememişlerdir. Babaları da annelerinin sağlık sorunu ve işiyle ilgilendiği için hem E. hem de kardeşleri evde hem fiziksel hem de duygusal ihmale maruz kalmışlardır. Bunun sonucunda yaşadığı yoğun güvensizlik duygusu E.’nin okulda birçok davranışsal ve duygusal sıkıntı yaşamasına neden olmuştur.

Çocuğu ihmal eden ebeveyn-bakıcı davranışları incelendiğinde ise bu kişilerde alkol veya kötü madde kullanımı, düzensiz, kaotik bir ev yaşamı sürdürme, kayıtsız kalma, ruhsal ve zihinsel sağlık sorunları yaşama, uzun süreli kronik bir hastalık öyküsüne sahip olma, çocukluk döneminde ihmal edildiğine dair geçmiş öyküye sahip olma gibi özelliklere rastlanabilmektedir (Mitrani, Erenel ve Özkan, 2011).

Çocuk İstismarı ve İhmalinin Etkileri

0-6 YAŞ 6-10 YAŞ ERGENLİK YETİŞKİNLİK
  • Saldırgan davranışlar
  • Bağımlılık
  • Korku ve kaygı
  • Kafa vurma davranışları
  • Aşırı uyanıklık hali
  • Göz temasından kaçınma
  • Geri çekilme/ hissizlik
  • Yeme zorluğu
  • İçe kapanıklık
  • Cinselleştirilmiş davranışlar
  • Gerginlik, uyumakta ve sakinleşmekte zorluk yaşama
  • Aşırı halsizlik
  • Sallanma davranışları
  • Saldırgan davranışlar
  • Dikkat çekmeye çalışma
  • Başarısızlık korkusu
  • Okulda zorluk yaşama
  • Kendine zarar verici davranışlar sergileme
  • Öğrenme sorunları yaşama
  • Kaçma davranışı gösterme
  • Geri çekilme/ hissizlik
  • Dikkat sorunları
  • Yeme bozuklukları
  • Arkadaş ilişkilerinde sorunlar
  • Yaşına uygun olmayan “büyümüş” gibi davranışlar
  • İçe kapanıklık
  • Cinselleştirilmiş davranışlar
  • Bağımlılık
  • Ürkek olma
  • Öğrenilmiş çaresizlik
  • Gerçekçi olmayan özgürlük duygusu
  • Parmak emme, kafasını vurma vb. gibi gerileyen davranışlar gösterme
  • Anti-sosyal davranışlar
  • Alkol veya ilaç bağımlılığı
  • Yeme – okul problemleri
  • Çetelere katılma
  • Arkadaş ilişkilerinde sorunlar
  • Kontrolsüz cinsel ilişkiler
  • Geri çekilme/ hissizlik
  • Yasa dışı davranışlar
  • Evden kaçma eğilimi
  • Aşırı karşıt tepki veya itaat
  • Korku ve kaygı
  • Dışlanmışlık hissi yaşama
  • Temizlik takıntısı gösterme
  • Erken yaşta ‘Yetişkin” gibi davranışlar sergileme
  • Kendine zarar verici, riskli davranışlarda bulunma
  • Cinselleştirilmiş davranışlar
  • Aşırı kızgın veya korkulu olma
  • Şiddetli ortamlarda bulunma eğilimi
  • Uzun süreli ilişkiler kurmakta zorluk yaşama
  • Sıkça taşınma
  • Dışlanmışlık hissi
  • Güven sorunları
  • Alkol -madde bağımlılığı
  • Cinsel sorunlar yaşama
  • Kendi bedeninden utanç duyma
  • Kendi haklarını savunmakta zorluk yaşama
  • Depresyon
  • Kendine ve başkalarına karşı ilgisizlik gösterme
  • İlişkisel sorunlar yaşama

 

Çocuk istismarı aslında insanlık tarihinin başlangıcı ile birlikte ortaya çıkmasına rağmen dünya genelinde ancak yakın bir geçmişte bir sorun olarak algılanmaya başlamış ve buna yönelik çalışmalar başlatılmıştır. Türkiye’de ise bu konu ile ilgili çalışmaların başlaması çok yeni olup daha çok adli tıp, sosyal pediatri, çocuk ve ergen ruh sağlığı uzmanlarının öncülüğünde yürütülmektedir. Özellikle son yıllar göz önünde bulundurulduğunda istismar ve ihmal vakalarının giderek arttığı gözlenmektedir. Bu durum istismar ve ihmale uğrayan çocuk sayısındaki artıştan kaynaklanabileceği gibi bildirilen vaka oranındaki artıştan da kaynaklanabilmektedir.

Yaygınlaşmakta olan çocuk istismarı ve ihmalinin önlenebilmesi için erken teşhis ve müdahalenin önemi yadsınamaz. Buna yönelik koruyucu önlemlere ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bunun için alanda gerekli birikime sahip çeşitli disiplinlerden uzman kişilerin işbirliği içinde olması ve ekip çalışmasına ihtiyaç vardır.

Her yönden sağlıklı bireylerin yetişmesi başta aileler olmak üzere tüm toplumun sorumluluğudur. Dileriz herkes bu konuda üzerine düşen görevi yerine getirir ve Alman yazar Jean-Paul Richter’in “Anılanınız asla kovulamayacağımız cennetlerimizdir.” sözündeki gibi her çocuk ve her birey için anıları mutluluk ve huzur bulacakları ve gitmekten korkmayacakları bir yer olur.

Uzman Görüşü : Prof. Dr. Oğuz POLAT

Yazanlar:
Meltem Erdinç Cingöz
Psikolog

Sevcan Ayaş Köksal
Uzman Psikolojik Danışman