Cinsellik, çocuklarımıza nasıl ve ne kadar anlatacağımızı bilmediğimiz, zaman zaman çekindiğimiz, bazen güç, bazen de hiç girilmemesi gereken bir konudur. Gelişiminin doğal bir parçası olarak çocuk, konuşmaya çekindiğimiz bu konuya karşı meraklıdır; “Kendisi bu dünyaya nasıl gelmiştir?” Bu soruyu da onu dünyaya getirenlere sorması en doğal hakkıdır. Leylekler sağ olsun, bu konuda anne babalarımıza yıllarca yardımcı olmuşlardır. Ancak bizim çocuklarımız bilgi ve iletişim çağı çocuklarıdır ve leylek açıklaması onlar için çok da tatmin edici olmayacaktır.
Çocuklarımıza cinsellik konusunda doğru bilgileri, nasıl, ne zaman ve ne kadar aktaracağımız konusunda aydınlatıcı kitaplar, makaleler bulunmaktadır. Konuyla ilgili olarak bu yayınlardan birini yazmış olan Çocuk-Genç ve Erişkin Psikiyatristi Prof. Dr. Bengi Semerci ile “Çocuklarımızla Cinsellik Hakkında Nasıl Konuşalım?” adlı kitabı üzerine sizin için sohbet ettik. Merak ettiğinizi düşündüğümüz soruları yönelttik. İşte bize verdiği cevaplar…
- Cinselliği nasıl tanımlarsınız?
Cinselliğin tanımı insanların kadın ya da erkek olmasından ve seksten daha çok şeyi ifade eder. Biyolojik olarak cinsel organlar ve hormonlarla belirlenen cinsiyet, cinselliğin bir parçasıdır. Cinsel organlar ve hormonlarla ilişkili üreme, cinselliğin diğer bir parçasını oluşturur. Çocukluk döneminde gelişmeye başlayan cinsel kimlik cinselliğin önemli bir bölümüdür. Bedensel temasın getirdiği haz duygusu da cinselliğin içindedir. Cinselliğin sosyal ve manevi tarafı da göz önüne alınmalıdır. Çevreyle ilişki, cinsiyete toplumun bakışı, duygular, cinsel roller, toplumun kadınlığa ve erkekliğe nasıl baktığı, cinsel eğitim yolları bunların hepsi cinselliği ve yapılacak tanımı belirleyecek faktörlerdir. Cinselliği oluşturan tüm bu yönlerin ağırlığı herkes için farklı olabilir. Bazı yönlerin etkisi ise, bazı kişilerde hiç görülmeyebilir. Bu nedenle cinselliğin tanımını herkes kendi adına gerçekçi bir şekilde yapmalıdır.
- Kitabınızda sevginin altını çok çizmişsiniz.
Çocuklar cinselliğin sadece bedenleriyle ilgili olmadığını öğrenmelidirler. Bu nedenle, cinsellikle birlikte onlara sevgiyi de anlatmalıyız. Çocukların cinselliği aynı zamanda sorumluluk, yakınlık ve sevgi ilişkisi olarak öğrenmesi önemlidir. Cinselliği bu şekilde öğrenen çocuk sağlıklı gelişecektir. Cinselliği bu şekilde öğrenmek, çocuğunuza, gelecekteki deneyimleri için olumlu zamanlama ve doğru eş seçimi yapabilme şansı verecektir.
- Ailelerin kendi cinsel değerlerini çocuklarına aktarmaları doğal mıdır?
Herhangi bir konuda ailelerin kendi değerlerini çocuklarına aktarmaları normaldir. Hepimiz böyle büyüyoruz. Aile bir sistem ve bu aile sisteminin çok kapalı veya çok açık olması, çok girdi alması çocuk yetiştirme şeklini etkiliyor. Fakat bu sistemi ne kadar kapalı tutsanız da, dışarıdan gelen hiçbir etkiyi ailemin içine almam deseniz de, çocuk büyüdükçe sistemi ister istemez dışarı açmak zorunda kalırsınız. O zamanda sizin o kapalı yerde tuttuğunuz değerler çok gerçekçi değilse, dıştaki değerlerle çatışırsınız.
- Cinselliği konuşurken utanan yetişkinler, sizce çocuklarına nasıl bir mesaj verir?
Çocukla cinsellik konusunda konuşmayı engelleyen iki neden vardır. Öncelikle aileler neyi, ne kadar bildikleri konusunda tedirginler. %90’ı da haklı. “Bilmiyoruz, bilmediğimiz şeyleri de nasıl aktaracağız?” diyorlar. Bir diğer nedende şu; “Biliyor olsak da nasıl aktaracağız?” diye soruyorlar. O anne babalara da yetiştirilirken cinselliğin ayıp, kendiliğinden oluşan ve üstü kapalı tutulması gereken bir süreç olduğu öğretilmiş. Dolayısıyla bilmedikleri bir konuyu aktarmak onlara zor geliyor. Bu duygular içerisinde olan bir yetişkinde “Bu konuşulabilecek doğal bir konu değil, ben bile konuşamıyorum.” alt mesajını çocuğuna vermiş olur.
- Anne-baba cinsellikte ilgili bilgileri aktaramıyorsa, kim aktarmalı?
Eğer anne-baba doğru bilgiyi aktaramayacaksa veya ne aktaracağını tam bilmiyorsa, bu konuda yetkin, nasıl aktaracağını bilen başka bir erişkinin anlatması doğru olacaktır. Böyle deyince de, anne-babalar bazen bir uzmana gidip şunu yapıyorlar; “Çocuğumuzu getirdik, hadi oğluma/kızıma cinselliği anlatın.” Çocuğu ilk defa görüyorsanız, uzman bile olsanız, bu bilgi uzmanın anlatması gereken bir bilgi değildir. Cinsellik içinde duygu boyutu da vardır. Doğal olarak, çocuğun duygusal bağı olan tanıdığı, güvendiği, inandığı biri tarafından bu bilgilerin aktarılması gerekir.
- Aileler cinsellikle ilgili olarak çocuklarıyla konuşurken neyi, ne kadar anlatmalı? Nelere dikkat etmeli ve nerede durmalı?
Çocuğun gelişimine göre bu değişir ama temel birkaç kural vardır:
- Anlatacağım bilgi mutlaka çocuğun gelişim yaşına uygun olmalı. Fazlasını anlatmakta, azını anlatmakta sorundur.
- Çocuğun merak ettiği kadarını anlatmak uygundur. Bu, aslında birinci maddeyle de bağlantılıdır. Çocuk zaten siz anlatırken sizi durdurur. Çocuk sorar, “Anne ben dünyaya nasıl geldim?” Siz anlatırken bir süre sonra bakarsınız ki, “ayakkabım sıkıyor, düğmem koptu.” gibi sözler söylemeye başlar. Bu size bir mesajdır. Çocuk “tamam, bundan fazlasına ihtiyacım yok” demektedir. Çocuğun bu sinyallerine dikkat etmek gerekir.
- Peki çocuk hiç soru sormuyorsa?
O da bir sorun. Çocuk sormuyorsa, gelişim dönemine uygun olarak gelişip gelişmediğine bakmak gerekir. Ya da çocuğun evin içerisinde soru sormamasına neden olabilecek bir ortamı fark etmeden mi yarattık? Bunu da düşünmemiz gerekir. Ayrıca bize sormuyor acaba başkalarına mı soruyor? Başkalarından farklı ya da yanlış bir bilgi mi öğreniyor? Bunlar da kontrol edilmelidir
- Konuşmayan bir çocuğa nasıl yaklaşmalıyız?
Fırsatları değerlendirmek uygun olacaktır. Örneğin, 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun “Bebek nasıl olur?” sorusunu sormasını bekleriz ama çocuk çıt çıkarmıyorsa ailede, komşuda bir hamile varsa, o örnekten yola çıkarak “Ayşe Teyzenin bebeği olacak, bebek karnında büyüyor.” gibi bir cümle ile konuşmayı siz başlatabilirsiniz. Veya kardeşi var ve siz bezini değiştiriyorsunuz, kadın-erkek farkını oturtup konuşmadan orada verebilirsiniz. Amacımız “Hadi otur seninle cinsellik hakkında konuşalım.” demek değildir, uygun sahneyi yakalamak gerekir…
- Kitabınızda cinsellikle ilgili bilgileri kız çocuklarına annelerin, erkek çocuklara babaların vermesinin uygun olacağını söylüyorsunuz. Bunun nedeni nedir?
Çocuklar özellikle ergenlik döneminde ya da daha küçükken cinsellikle ilgili kelimeler onlara komik, utanılacak konular gibi gelir. Bu nedenle de kendi cinsinden biriyle daha rahat konuşabilir, sorularına daha iyi yanıtlar alabilir. Gelişim olarak beklentimiz zaten erkek çocuğun babaya, kız çocuğun anneye yakınlığıdır. Evde bir baba var ama çocuk cinsellikle ilgili her türlü sorusunu anneye soruyorsa, anne-çocuk ilişkisinde, baba-çocuk ilişkisinde bir karmaşa var demektir. Sonuçta bir ebeveyn anlattıklarının büyük bir kısmını okuyarak bir kısmını da tecrübeyle öğreniyor. Özellikle de duygu kısmını tecrübeyle öğreniyor. Örneğin, 11 yaşındaki bir erkeğin gece boşalmasında ne hissettiğini bir annenin bilme şansı çok azdır. Anne kızının kanamadan korkmasını anlayabilir ama erkek çocuk için “ne var bunda, erkek oldun işte” diye düşünebilir. O nedenle empati yapabilmek, aynı cins ebeveyn için daha kolaydır. Dolayısıyla aynı cins ebeveynin cinsel içerikli bilgileri anlatması, paylaşması daha uygundur.
- Toplumumuzda aile içinde kullanılan bazı ifadeler var. Erkek çocuklara “çapkın”, kız çocuklara “büyüyünce çok canlar yakacak” denilir. Bu ve bunun gibi ifadeler çocuğun cinselliğe bakışını nasıl etkiler?
Bu tarz ifadeler, çocuğun sadece cinselliğe bakışını değil, hayata bakışını ve toplum içinde cinsiyeti algılayışını da etkiler. Cinselliğin de ötesinde, çocuklar gelişirken belli özelliklerine çok atıfta bulunmak onların diğer alanlarının çok geride kalmasına neden olmaktadır. Örneğin, siz kız çocuğunuzu “ah güzel kızım, ah güzel kızım” diye yetiştirirseniz, güzelliğinin çok fazla vurgulanması ona sevilmenin güzelliğiyle bağlantılı olduğu mesajını verebilir ve o zaman kız çocuğu başka yeteneğini geliştirme ihtiyacı duymaz. Bütün yatırımını da güzelliğine yapar. Tek bir özelliğe yatırım yapmışsak ve o özellik elimizden giderse ya da o özellikle ilgili en ufak bir tereddüte düşersek yıkımımız çok daha fazla olur. Fakat yan desteklerimiz varsa çok rahat ederiz. Cinsellik açısından baktığımızda da çocuğa şunu öğretmiş oluyoruz; ne kadar çok adamı süründürürsen, ne kadar çok kız tavlarsan, o kadar erkeksin veya o kadar dişisin diyoruz.
Bu durum genel toplum yapısını da bozuyor. Erkekle kadın arasındaki ilişkiyi birinin birini tavlaması gibi basit bir iletişime indirgiyor.
- Çocukların cinsel içerikli oyunlar oynaması doğal mıdır? Çocuğunun bu tarz oyunlar oynadığını gören ailelerin ve öğretmenlerin yaklaşımı nasıl olmalıdır?
Ailelerin ve öğretmenlerin korkulu tepkileri tamamen ne yapacağını bilememe ve olayın ne olduğunu anlamama ile ilgilidir. Çocuklar önceleri kendi cinsiyetleri ve karşı cinsle ilgili ayrımı birbirlerinin görüntülerine bakarak yani biçimsel olarak yapıyorlar. “Kızların saçı uzun, erkekler pantolon giyer, kızlar etek giyer.” gibi. Çocuklar sonra fark ediyorlar ki, cinsiyetler arasında farklı başka özelliklerde var. Birbirlerinin cinsel organlarını merak ediyorlar, görmek istiyorlar. Bunu görmenin yollarını deniyorlar. Sadece bir merak bu. Bu merakını daha legal yollarla gidermeye çalışıyorlar. Örneğin; doktorculuk, evcilik oynuyorlar. Onun bu merakını gidermek gerekiyor. Yapılacak olan, “Merak ettiğini biliyorum ama kendi cinsel organımızı başkalarına göstermiyoruz, başkalarının da cinsel organlarına bakmıyoruz. Neyi merak ediyorsan sen söyle ben sana anlatayım” demektir. Onu suçlamadan, aşağılamadan yaklaşmak gerekiyor. Bağırdığınız zaman o korkuyla ilk cinsel eğitimi vermiş oluyorsunuz, “Cinsellik gizli gizli yapılması gereken kötü bir şeydir” diyorsunuz.
- Sizce toplumumuzda mastürbasyon konusundaki yanlış inanışlar nelerdir? Okulda ya da evde mastürbasyon yapan bir çocuğu gören ebeveyn veya öğretmen nasıl davranmalıdır? Bu tutum çocuğun yaşına göre farklılık göstermeli midir?
Mastürbasyon bir çeşit kendini uyarmadır ve doğaldır. Mastürbasyona yönelik tutumlar, kültüre göre farklılık gösterir. Ailenin ve bireyin verdiği anlama göre mastürbasyon sorun olabilir. En gelişmiş ülkelerde dahi mastürbasyonun, zayıflattığına ya da bazı hastalıklara neden olduğuna ilişkin yanlış inanışlar vardır. Bu inanışlar, mastürbasyonun körlükten akıl hastalığına kadar farklı bir yelpazede sebep olabileceği olumsuzlukları içerir.
Çocukluk döneminde görülen mastürbasyon genellikle aileleri endişelendirir. Bu durum bebeklik döneminden itibaren çocukların gevşemek için keşfettikleri parmak emme, tırnak yeme gibi davranışlardan çok farklı değildir. Bazen çocuğun kendisini yoksun hissetmesine yol açan, az ilgi, memeden kesme, bakıcı değişimi, kardeş doğumu, aile içi sorunlar gibi durumlar mastürbasyona yönelmesine neden olabilir. Çocuğun mastürbasyona yönelmesindeki bu durumlara dikkat edilmelidir.
Çocukların mastürbasyonu kalabalık içinde ve birlerinin yanında yapması hiçbir yaşta doğal karşılanmamalı, üzerinde durulmalı ve önemsenmelidir. Bu davranışın ne zamanlar daha sık olduğu gözlendiğinde, önceden çocuğa daha iyi seçenekler sunmak yararlıdır. Çocuk mastürbasyon yaparken görüldüğünde, kızıp “yapma” demek yerine dikkatini başka yöne ve şeylere çekmek doğru olacaktır.
- Mastürbasyon yapan çocuğuna çok sert tepki veren, yasak getiren aileler olabiliyor. Bunun çocuğun gelecekteki cinsel yaşantısına etkisi nasıl oluyor?
Sert tepki verildiğinde, çocuk ilk şunu öğrenir: “Cinsellikte ilgili sorunum ne olursa olsun, cinsellik hakkında hiçbir şekilde konuşmamam gerekir. Ne yapıyorsam gizli yapmalıyım.” İkinci etki çocuğun cinselliğe karşı korku geliştirmesidir. Çünkü mastürbasyon için “Çok yaparsan hasta olursun, akıl hastası olursun.” diyenler olabiliyor. Çocuklarda buna inanıyorlar veya kendilerini durdurmaya çalışıyorlar, durduramayınca da suçluluk ve korku yaşayabiliyorlar. Özellikle, mastürbasyonun günah ve kötü olduğu söylenen ailelerde, bu durum ergeni ciddi ruhsal sıkıntılara sokabiliyor.
- Kitabınızda iyi ve kötü dokunuştan söz etmişsiniz. Çocuklara “kötü bir dokunuşu” anne-baba nasıl anlatabilir?
Aslında iyi ve kötü dokunuşu hepimiz çok iyi ayırt ederiz. Bize bazı insanlar dokundukları zaman olumlu bir duygu hissetmeyiz ama olumsuz bir duyguda hissetmeyiz. Bazı insanlar dokunduğunda ise, çok rahatsız oluruz. Çünkü dokunma, cinselliğin bir parçasıdır. Bizi rahatsız ettiği zaman o kötü bir dokunmadır. Çocuğa öğretmemiz gereken şudur: “seni rahatsız eden bir dokunma olursa bunu haber ver.” Aile içi, tanıdık cinsel istismarı, yabancı istismarından daha çoktur. O nedenle “tanımadığın biri gelip sana dokunursa” demek çocuğu korumayacaktır. Önemli olan, “seni rahatsız eden dokunmayı durdur.” demektir.
- Mahremiyet kaç yaşından itibaren öğretilmelidir? Bazı aileler iç çamaşırı ile çocuklarının yanında dolaşıyor. Birlikte banyo yapıyorlar. Bu doğru mudur? Doğru değilse sınırları öğretmede yaş sınırı ne olmalıdır?
Mahremiyet 2 yaştan sonra yavaş yavaş öğretilmeye başlanır. 3 yaş çocukların toplumsallaşma yaşıdır. O nedenle 3 yaş kreşe başlama yaşıdır deriz. Toplumsallaşmak demek sadece toplumun içine girmek demek değildir. Aynı zamanda toplum kurallarını da öğrenme yaşıdır. 2 yaşında kız çocuğu yere yatıp eteği açılınca kimse sesini çıkarmaz ama 3 yaşından sonra “külot gösterilmez kapatılır.” diyerek öğretmeye başlarız. Çocuğun kendini korumayı öğrenebilmesi için de bunu öğrenmesi gerekiyor. Toplumsallaşmanın parçası olarak, nerede soyunulur, nerede giyinilir veya nerede giyinik olmak gerekir, bunu öğretiyoruz. Evin içinde herkes çıplak geziyorsa, o yaş grubu çocuğuna göre sınıfta da çıplak gezilebilir. Normaldir diye düşünür. “Anne babanın odasına kapı çalınmadan girilmez. Birisi soyunurken izlenmez.” Bunları da ayıp olarak değil de, çocuğu korumak için öğretmemiz gerekiyor. O zaman biri ona “soyun” derse, o da “bir dakika buralarda soyunulmaz” diye düşünebilecek ve ona göre hareket edebilecektir. Evde çıplak dolaşmak, bir modernlik tanımı değildir. Modern olmakla sınırsız olmayı karıştırmamak gerekir.
- Bazı anne-babalarda çocuklarını dudaktan öpüyorlar ve “bebeğim, aşkım” gibi ifadeler kullanıyorlar? Bunlar uygun mudur?
Hayır. Dudaktan öpmek, çocuğun cinsel açıdan uyarılmasına neden olabilir. Çocuk sizi dudaktan öpmek isterse, bunu ancak yetişkinlerin yaptığı söylenebilir. Hatta küçük çocuklara direkt “evlendiğin zaman böyle öpülür.” diyebilirsiniz. “İlerde birini seversen onunla bunu yaşarsın.” diye bir ayırımı anlamaları bu yaş döneminde zor olduğundan böyle anlatıyoruz. Ayrıca gelişim dönemine baktığımız zaman, özellikle 3-4 yaşlarında odipal dönemin içinde olan çocukların, bu dönemin çatışmalarını sağlıklı şekilde çözebilmelerinde sakıncalar doğurabilir. Bu dönem erkek çocuğun anneye, kız çocuğun da babaya yakınlaştığı, ilgi duyduğu bir dönemdir. Erkek çocuk annesini babadan, kız çocuk da babasını annesinden kıskanır. Akşam yatarken aralarına girip uyumak isterler. Amaçları anne baba arasındaki yakınlaşmayı engellemektir.
Bu dönemin sonlarına doğru çocuk, hem cinsi olan ebeveynine yönelmeye, onunla özdeşleşmeye ve cinsiyet rollerini öğrenmeye başlar. Biz çocuğumuza “aşkım, sevgilim” diye hitap ettiğimizde ya da dudaklarından öptüğümüzde, O da “Aaa… ne güzel zaten ben de annemle/babamla evlenmeyi düşünüyordum.” diye düşünecek, odipal dönemi daha uzun ve çatışmalı olacak, kadın ve erkek rollerini öğrenme konusunda da sorunlar yaşayabilecektir. Ayrıca hijyen açısından da uygun değildir. Ağız ve dudaklardaki mikrobik yapıların çocuğa geçmesine neden olacaktır.
- Cinsellik ve ergen konusuna geçmeden önce ergenle anne-babanın iletişiminin nasıl olması gerektiği konusunda bize bilgi verir misiniz?
Öncelikle ergene “Hata yapabilirsin, buna kızabilirim ama ben yine de senin yanındayım.” mesajını vermek gerekir. Bu çok önemlidir. Hırsızlıkta yapsa, uyuşturucuda kullansa, hamile de kalsa bilmeli ki, siz onun yanındasınız. Siz onun yanında olmazsanız, o hata zinciri bir daha sizinde döndüremeyeceğiniz bir noktaya gidebilir.
İkincisi anne babaların ergenlik dönemi ile ilgili endişelerini aşağıya çekmeleri gerekir. Ergenlikteki en büyük problem, bu dönemde iki tarafında müthiş bir değişim içinde olmasıdır. Anne-baba daha kolay hükmedebildiği, kontrol edebildiği bir çocuk varken, birdenbire birçok şeyi bilen hatta ondan daha iyi bilen, onun her dediğine “evet sen çok iyi biliyorsun.” demeyen, biraz daha farklı bir bireyle karşılaşıyor. Ergenlik döneminde kimlik edinmeye çalışan bir ergen her şeyi denemeye çalışır. Ergenlik döneminin temel felsefesi zıtlıklardır. Sizi hem delice sevebilir hem de nefret edebilir. İkisini de aynı anda yaşar ve ikisi de gerçektir. Çok çabuk değişir. Çünkü doğruyu arıyordur. Onun bu arayışına izin vermek gerekir. Anne-babalar diyorlar ki, “ben aradım buldum, işte biliyorum doğru budur, ben söyleyeyim, o da kabul etsin.” Bizlerde anne-babamızın bulduğu doğrulan kabul etmedik. Zaten etmemeliyiz ki, nesil gelişsin. Artık büyüyen ve bize ihtiyacı azalan, biz yetiştirsek de bizden çok farklı başka bir varlığın yetiştiğini görmek gerekir. Ergene şunu söylenmelidir: “Endişeleniyorum, senin benden uzaklaşacağın endişesini de taşıyorum. Farkındayım, arkadaşların senin için çok önemli. Onlarla olmak istediğini de biliyorum ama bana da zaman ayırıp benim endişemi yatıştırırsan ben de senin bu gelişimine daha rahat bakabilirim. Bu yaklaşım işi çok kolaylaştıracaktır.
Ergenlik döneminin bunların dışında şöyle riskleri vardır: Öncelikle birçok ruhsal rahatsızlık ergenlik döneminde başlar ve hepsinin de başlangıç bulguları birbirine çok benzer, birbirinin içine girmiştir. İşin kötü yanı, bu bulgular klasik ergenlik bulgularına da çok benzer. Sinirlenme, odaya kapanma, hiç dışarı çıkmama, ters cevaplar verme gibi. O nedenle yan belirtileri çok iyi izlemek gerekir. Eğer normal ergenliğin dışında bu bulgular biraz ağır gidiyorsa ve hele genetik bir eğilimde varsa, o zaman bir destek almakta fayda vardır. Ergenliğin bir diğer riskli yanı, kendine zarar vermelerin çok arttığı bir dönemdir. Çünkü ergen beyni, erişkin beyni gibi işlemez. Ani kararlar verir. Öyle bir risk hissediyorsanız, o zaman bir uzmandan yardım almak gerekir. Ergenle ilişkinizde de sorunlar yaşıyorsanız, o zaman yardım alınabilir. Bu, sadece ergenin problemi değildir. “Bizim bir problemimiz var” dersiniz ve destek alırsınız. Ergenliğin bir başka riski de, hem özgürlüğün çok istenildiği hem de en büyük bağımlılıkların yaşandığı bir dönem olmasıdır. Ergen bir taraftan çok özgür olmak, diğer taraftan anne-babadan kurtulmak ister ama gidip uyuşturucu bağımlısı olabilir. Bir taraftan çok özgür olduğunu düşünür ama gidip bir cemaate, bir çeteye üye olabilir. Bu tür riskler varsa, o zamanda yardım almakta iyi olacaktır.
- Kitabınızda “ergenlik, bilgilenmek yerine uygulama dönemine geçiştir” demişsiniz. Erken cinsel deneyim ergeni nasıl etkiler?
Hazır olmadan yaşanan cinsel ilişki, ergenin daha kimliğini elde etmeden bir üst kademeye geçmesine neden olduğu için problem olur. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından da sorun yaşanabilir. Bir diğer sıkıntıda geleceğe yansımasıdır. Hazırlıksız yaşanan cinsel ilişkinin geleceğe projekte edilerek, olumlu ya da olumsuz anlamda cinsellik öyleymiş gibi algılanmasına neden olur. İleriki dönemde de düşüncesizce, hazırlıksız yaşanan cinsellik sonucunda ortaya çıkan pişmanlık duygusunun getireceği sıkıntılar nedeniyle sorunlar yaşanabilir. İlişkide olduğu karşı cins için “birbirinizi asla görmeyeceksiniz.” şeklinde yaklaşılmamalıdır. Ergeni durduramıyorsanız da, yapacağınız tek şey korunmalarını sağlamaktır. Her koşulda korunma yolları ile ilgili bilgiler mutlaka verilmelidir.
- Aileler medya ve internetin olumsuz etkilerinden çocuklarını nasıl korumalıdır? Özellikle ergenlik döneminde yazışmalar, randevulaşmalar, kendi uygunsuz fotoğraflarını arkadaşlarına göndermeler yaşanabiliyor. Bu konularda aileler nasıl önlem alabilirler?
Denetlemek zorundalar. İnternette nereye giriyor, kimlerle konuşuyor, bu kontrol edilmelidir ama bu bir baskı uygulayarak veya gizli gizli yapılmamalıdır. Çocukta denetlendiğini bilmelidir. Dedektiflik yapmak yerine ona “İnternet ortamında bazı tehlikeler var ve benim zaman zaman denetlemem gerekiyor.” demeliyiz. Ergen bunu mahremiyetine müdahale gibi görebiliyor. Aileler bu kez ergeni gizli gizli denetlemeye başlıyor. Bunu yapan aileler genelde çocuğun gelişim süreçlerinde de farklı hatalar yapmış oluyorlar. Ergenlikte mahremiyetin ne kadarını ergene bırakacaksınız ne kadarını kontrol edeceksiniz, bunu zaten o gelişim süreci içerisinde çocuk biliyor. Çocuk odadan çıkınca yatak altlarına kadar kontrol eden anne-babalar var. Bu anne-babanın güvensizliği ile ilgili bir durumdur. “Ben ona pek çok şeyi öğretemedim. O nedenle bu kadar çok kontrol ediyorum. Doğrularımı öğrettiğime olan inancım yok. Onun gelişimini, doğru-yanlış seçimini çokta iyi yapamayacağını düşünüyorum.” anlamına geliyor. O zaman çocuk neden kendine güvensin. Güven ortamını oluşturduysanız zaten o zaman böyle uçlara kaymıyorsunuz. Çocuk eğer problem yaşadıysa ki, bu doğaldır, o zaman ilk başvurduğu yer ailesi oluyor. Ergenlere şunu mutlaka öğretmeliyiz: “Hata yapabilirsin. Hepimiz yapabiliriz. Hata yapınca ben sana kızabilirim de, çünkü senin için korkup endişelenebilirim ama yine de yanında olurum ve o hatanın sonuçlarını seninle göğüslerim.” Bunu öğretebilirseniz içiniz rahat olur. Yoksa hata yapacaktır, hata yapmaması imkansızdır.
- Bizim ebeveynlerle yaptığımız görüşmelerde anne-babaların daha çok “Bebek nasıl oluşur?” sorusuna cevap vermekte zorlandıklarını görüyoruz? Aileler okul öncesi dönemde bunu çocuğa nasıl aktarmalıdır?
Mümkünse yaşına uygun resimler bularak anlatılmalı. Okul döneminde bedensel ayrıntılar gösterilebilir ama okul öncesi dönemde sözel anlatımda yeterli olacaktır veya onun anlayabileceği basit resimlerle anlatılabilir. Bir kadın yumurtası ve baba tohumu olduğunu, baba tohumu ile anne yumurtasının birleşip bebek kanalı denilen yolla annenin karnına girdiğini, annenin karnında büyüdüğünü ve bir bebek haline geldiğini ve bebek haline gelince de doktorlar tarafından yine o bebek yolundan alındığını söylemek okul öncesi için yeterlidir. Bunu resimlerle gösterdiğinizde çocuklar için net bir açıklama olacaktır. O yaş döneminde çocukların %99’u “tohum oraya nasıl giriyor?” diye sormaz. Sorarlarsa da, birleşmeden sonra bebek kanalına geçmesinin babanın görevi olduğunu söylemeniz yeterlidir. Basit, yaşına uygun ama gerçeklerden sapmayan bilgiler anlatmak gerekir.
- İlkokul çağında; kız çocuğu futbol oynamayı ve erkek arkadaşları ile sürekli bir arada olmayı tercih ederse veya erkek çocuk kız arkadaşları ile sürekli oynamayı tercih ederse ne yapılmalıdır? Hangi noktada bir uzman desteğine ihtiyaç olduğu düşünülmelidir?
Karşı cins oyunlarına meraklı olan her çocuk, o cinse eğilim gösteriyor demek değildir. Hele de küçük yaşlarda. Öncelikle çocuğun kendi cinsi ile oynamasına engel bir durum mu var diye bakmak gerekir. Özellikle beceriksizlikten, ailenin yetiştirme şeklinden, çocuğun fiziksel veya ruhsal gelişimine ilişkin bir özellikten dolayı ilkokul dönemine özgü erkek çocukların çok meraklı olduğu oyunları bazı erkek çocuklar beceremiyor. Koşamıyor, futbol oynayamıyor, gözlüğü var veya başka bir engeli var. O gruba dahil olamadığında grup onu itmeye başlıyor. O zaman çocuk yalnız kalıyor. Genellikle kız çocukları çok daha fazla sarıp sarmalayıcıdır, içlerine alırlar. O da oynayacak bir yer bulmuş oluyor. Bu durumda çevresindeki yetişkinler onu uyarmaya başlıyor. “Sen kız değilsin, erkeklerle oyna.” diyorlar. Olmayan bir şey çocuğa söylenmiş oluyor. Bir süre sonra diğer erkek çocukları dalga geçmeye başlıyorlar. Böylece cinsel eğilimi ile bağlantısız bir şekilde çocuğu damgalamış oluyoruz. Hele ergenlik döneminde de bu damgalama devam ediyorsa ve ergen bunun üzerine, kendi isteğiyle veya zorla hemcinsiyle bir cinsel deneyim yaşarsa, o düğümü çözmek çok daha zorlaşıyor. O nedenle bir çocuk karşı cinsle oynamayı tercih ediyorsa, neden bunu istediği, neden diğer gruba katılamadığı araştırılmalı ve ilk akla gelen neden cinsel eğilim olmamandır. Mümkün olduğu kadar o gruba dahil edileceği ortamlar oluşturulmalıdır.
- Erkek çocuklar için cinsel gelişim özelliklerini düşünürsek en uygun sünnet yaşı nedir?
Sünnet, 3-6 yaş arasında önerilmiyor. Çünkü bu yaş dönemi ödipal dönemdir. Bu dönemde erkek çocuk için cinsel organ çok önemlidir ve onu kaybetme korkusu yaşar. Hele bizdeki gibi erkek çocuğu severken bile “pipini koparayım senin” şeklindeki korkutmaların olduğu bir toplumda, o yaş döneminde yapılacak olan sünnet çocuğun bu korkularını pekiştirir ve gerçekten cezalandırıldığını düşünmesine neden olur.
İki bebek battaniyelerin altında oturuyormuş biri diğerine sormuş;
– Sen erkek bebek misin kız bebek mi?Öteki;
– Bilmiyorum, nasıl anlarız ki?Diğeri;
– Ben biliyorum akıllımdemiş ve ötekinin battaniyesinin altına kafasını sokuvermiş 2-3 saniye sonra kafasını dışarı çıkarmış veeee gülümşemiş.
– Sen kız bebeksin bende erkek
Öteki;
– Ama nereden anladın?-Çok kolay akıllım senin patiklerin pembe benimkiler mavi…
Röportaj:
Prof. Dr. Bengi Semerci