Aile Sistemi İçinde Ergenle Yaşamak, Ergeni Anlamak

İnsan sosyal bir varlıktır. (Aronson,1978) Doğumu itibarı ile hem bakıma, hem de sosyal desteğe ihtiyacı olan insan canlısı bu ihtiyacının birinci basamağını aile grubu içerisinde giderir. ‘’Aile’’ basit tanımı ile evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik (Türk Dil Kurumu) olarak tanımlanmaktadır. Başka bir değişle anne baba ve çocuklardan oluşan en küçük sosyal birim de denebilir. İlerleyen tanımlara baktığımızda ‘’Aynı gaye üzerinde anlaşan ve birlikte çalışan kimselerin bütünü’’ ile karşılaşıyoruz. (Türk Dil Kurumu, https://sozluk.gov.tr)

Bu kapsamda bireyin ve toplumun fonksiyonlarında temel olan aile, hayata gelmiş olan bireyin var  oluşu ve yaşamında çok önemli bir yer tutan beslenme, bakım, sevgi ihtiyacı, duygusal gelişim, psikolojik gelişim, eğitim, kültürel değerleri kazanma, sağlıklı zekâ gelişimini sürdürme gibi temel ihtiyaçlarını karşıladığı birincil yer ve ilk çevredir.

Gelişim sürecinde aile üyeleri arasındaki ilişkiler ve aile ortamı, psikososyal yönden bireyin en çok etkileşime uğradığı yerdir. Her ailenin kendine ait geliştirdiği bu dil ve ilişkiler bütünü kendine has ve biricik özellik taşımakta ve birbirinden bağımsız farklılıklar göstermektedir. Bu ilişkiler, bireyin gelişimi sırasında kendine güvenmesini, kendine ve diğer bireylere saygı ve sevgi duymasını, kimlik kazanmasını, kişilik gelişimini, sosyal beceriler geliştirmesini ama en önemlisi topluma uyum sürecini olanaklı hale getirir. Her aile birbirinden farklı olsa da içinde barındırdıkları temel prensiplere bağlı olarak kabaca “Bağımlı Aile, Baskıcı Aile, Özgürlükçü Aile, Tutarsız Aile, Demokratik Aile, Dijital Aile” diye ayrılabilir. Farklı yapıdaki bu aile tipleri olumlu ve olumsuz yönleri ile bireyin gelişimini her yönü ile fiziksel, zihinsel, akademik ve sosyal olarak etkilemektedir. Ağırlıklı olarak çekirdek aile içinde devam eden bu gelişim ve uyumlanma sürecinin ergenlik dönemine odaklanarak anlamaya çalışacağız.

Latince “adolescere” büyümek, olgunlaşmak anlamını taşır. (https://www.vocabulary.com/dictionary/adolescence) Türkçeye “ergenlik” olarak giren bu deyim, bir durumdan ziyade bir süreci anlatmaktadır. Yani bireyin biyolojik, psikolojik, zihinsel ve sosyal açıdan bir gelişmenin, olgunlaşmanın gerçekleştiği, çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemidir. (Yavuzer, 1982: s.75) Unesco, ergenlik dönemini 15-25 yaş dilimleri arasında göstermektedir. Dönemin başlama yaşı cinsiyete göre ve ülke şartlarına göre değişiklik gösterebilir. Bu dönem ülkemizde kızlarda 10-12, erkeklerde 12-14 yaşları arasında başlar. (Yavuzer, 1982:s.78) Birey bu dönemde ne çocuk ne yetişkindir. Adeta değişip başkalaşmayı beklediği bir koza dönemindedir ve bu dönemi başkalaşarak yeni kimliğini tanımlayıp belirleyecektir.

Ergenlikte başlangıçta büyümenin hızlı oluşu, biyolojik ve cinsel değişmeye eşlik eden hormonal değişimler ergenin hem duygularında, hem de düşünce, tutum ve davranışlarında belirgin farklılıklar sergilemesine neden olur. Bu süreçte ergen duygu, düşünce ve davranışları ile inişli çıkışlı oldukça değişken bir dönemdedir. Zaman zaman sert, ergen deyişiyle “atarlı” olabilirken, zaman zaman içine kapanarak adeta dünyada yokmuşcasına bir süreç geçirebilir. Bu değişken tutumlar adeta lunaparklardaki hız treni gibi bazen haftalar bazen günler bazen de aynı gün içinde sert değişiklikler gösterebilir.

Aileyi oluşturan bireyler birbirinden etkilenir, aileyi yaşayan bir organizma olarak düşünmek ve ele almak gerekir. Organizma içindeki organların birindeki sıkıntı, diğer organların dengesini, işleyişini ve fonksiyonelliğini etkiler. Gelişmekte olan ergenin herhangi bir davranış değişikliği örneğin ders başarısının inişi veya çıkışı, isyanları, içine kapanması, öfke patlamaları sadece ona bağlı ve biricik sebep değildir. Yıllar boyu içinde bulunduğu aile yapısı, rol modeli aldığı kişiler, ailenin içinde bulunduğu bütünsel değişim ve sıkıntılar ve/veya aile bireylerinden herhangi birinin hayat değişimi, sağlık sorunu da bu davranış değişikliğinin sebebi olabilir.

Ailenin kendi içinde etkileşen bir sistem oluşu, bazı kurallara uyması zorunluluğunu da beraberinde getirir. Bu yapı içindeki her birey kurallara uymak, karşılıklı olarak o dönemde aldığı rolleri üstlenmek ve var olan yetkileri paylaşmak durumundadır. Aile içerisinde bu rol ve görevlerin paylaşımı ergenin ‘’değerli’’ zamanını almak değil, ancak onu yetişkinlik dönemine hazırlamanın bir yoludur. Bu anlamda aile yapısının baskıcı, korumacı kimliği veya özgürlükçü yapısı ergenin öz güven, öz yeterlilik, öz şefkat ve empati gelişimini temelden etkilemektedir.

Ergenlik dönemini bir bakıma buz pistinde kaymaya benzetebiliriz.  Son derece kaygan ve değişken olan bu hayat pistinde en önemli ihtiyaç güven, denge ve tutarlılıktır. Aile ise bunu temin edecek en yakın gruptur. Bu durumda aile bir organizmaysa bir homeostasis yani denge hali ihtiyacı mevcuttur. Aile bireylerinin etkileşim ve iletişimindeki problemleri, rollerdeki karmaşası, yetkilerin yersiz, yetersiz ve hatta yanlış kullanılması, bu yapı içindeki dengeyi bozar. Bu durum ergenin içinde bulunduğu ‘’hayat pisti’’nde yanlış yerlere savrulmasına ve/veya düşmesine sebep olabilir. Dengenin olduğu yetkilerin yerinde kullanıldığı aile yapısındaki deneyim ise bir ‘’hayat dansı’’na dönüşür.

Sistemik yaklaşıma göre aile; işleyişi içinde deneme yanılma yolu ile kendi oluşturduğu kurallar tarafından kontrol edilen, öz düzenleme sistemidir. (Selvini-Rlazzoli eta,1978) Her ailenin kendine ait yaşamsal bir dili ve parmak izi zamanla oluşur. Oluşan bu iz bir diğerinden farklılık gösterir. Bu durum özellikle ergenlik döneminde kendini arkadaşının yerine koyan çocuğun davranış değişikliklerinin temel sebeplerinden biridir. Öyle ki ergenliğin başında arkadaşının tıpkısı gibi olma çabası bir sonraki dönemde farklılaşma ihtiyacına ve aykırılığa son döneminde ise öznelliğe doğru evrilme eğilimindedir. Bu durum her biri ayrı ayrı ailelerinin yansıması olan, ergenin sosyal ortamını oluştururken seçtiği arkadaş ve akran gruplarıyla şekillenir. Seçilen arkadaş geleneksel aile yapısının bir uzantısı ise kimlik gelişimi o yöne evrilirken, baskıcı aile yapısından gelen arkadaş ile kavgacı, sindirilmiş bir yapıya yönelim olabilir. Ergen doğarken ailesini seçemese de onlardan öğrendiği normlarla arkadaşlarını seçer. Neticede her çocuk, ailesinin bir yansımasıdır.

Birey biopsikososyal bir bütündür.  Her birey kişiliği, değer yapısı, kendine özgü anlayışı, zihinsel düzeyi, duyguları, düşünceleri ve kimlik yapısı, yetişme tarzına bağlı sosyokültürel statüsü ile yaşayan, hisseden ve etkilenerek davranışlarını değiştirebilen bir varlıktır. Konuşulan her sözün, kapalı veya açık olarak verilen her mesajın, her jest ve mimiğin olumlu veya olumsuz anlamda maruz kalan bireyde bir etki yaptığı kesindir. Bu etkilerin en fazla görüldüğü dönem olan ergenlikte öncelikle aileden aldığı mesajlarla kendilerini değerli/değersiz, güvende/güvensiz hisseder. Bu durum onların psikososyal ve sosyokültürel konumlarını, işlevselliklerini, duygu durumlarını kısaca yaşama kalitelerini etkiler.

İnsan canlısının macera ve risk aldığı çeşitli denemeler ve oyunlarla bezediği en belirgin dönem olan ergenlik, ailenin de bir çeşit sınavıdır. Çatışmaların sürekliliği, ergenin belli belirsiz her konudaki sorgulama ve dirençleri bir yandan devam ederken, yetişkin dünyasına geçiş için geliştirmeye çalıştığı ilişki kurma ki bu hem bir sosyal gruba ait olma hem de özel ilişki kurma ihtiyaçlarının karşılanması ile ilgili iç çatışmalarının her gün gündemde olması, ailenin diğer üyelerini yoran bir haldedir. Sosyal aidiyet ve akran ilişki denemeleri yine ailenin sosyal yapısının içe dönük veya dışa dönük yapısı ile ailenin sosyal akışkanlığı içinde doğal bir biçimde şekillenirken özel ilişkiler ve kabulü hem ergen hem aile için stres faktörü olmaya devam eder. Özel ilişki bir taraftan doğanın çağrısı ise de ailenin içinde yaşadığı kültür, sosyal norm ve ailenin kabul ettiği kurallarla yaşam şekli birinden diğerine farklılık göstermekte bu da ergenin kendini ve yaşantı biçimini kıyaslamasına sebep olmaktadır. Kıyaslama birey için gerek aile içi gerek iç dünyasında her zaman çatışma için ideal ortamı hazırlaması ile bilinir.

Bir diğer stres faktörü ise ergenin beden algısı ve ailenin buna yaklaşımıdır. Korumacı aile beslenmeye ve rahatlığa önem verirken, baskıcı ailenin yaklaşımı sağlıklı beslenme ve içinde yaşanan grubun normlarına uygun giyinip yaşamaktır. Ergenin burada kabul görebildiği oranda ‘’gerçek Ben’i yaşayabildiği aksi takdirde ‘’yaratılan ve istenen ben’’ i yaşamaya çalıştığı gerçeği ortaya çıkıyor.

Kabul görme sadece bedensel değil ama genel anlamı ile belki de en temel sorunudur gencin. Bugünün getirdiği teknolojik değişim ve beraberinde sanal dünya ve dijital ortam ailelerin analog ve dijital varoluşu ile anlam kazanıyor. Geleneksel yapı ve kinestetik özellikler barındıran analog ilişkiler içindeki ailenin teknoloji kullanımını sınırlandırması bir uç; dijital iletişim ağındaki teknolojik ailenin şefkatten uzaklaşan iletişim biçimi başka bir uçtur.

İlişkiler giderek zorlaşıyor. Konuşmanın yerini mesajlaşma, tartışmanın yerini telefon ve snapchat aldı. Duygular ise durum güncellemeleri ile paylaşılmakta. Duygusal gel gitler içinde ve inişli çıkışlı bir dönemdeki ergen ise donanımlı. Sanal dünyada istediği avatarla istediği platformda kendi dünyasını oluşturabiliyor. ’’gerçek ben vs. yaratılan ben’’ diye kendini formatlıyor. Bir diğer boyutu ise ulaşılamayan ergen. Kabul iletişimin en kolay yolu…

Sistemik yaklaşımda, aileler tarihsel gelişimi sırasında kendilerini her türlü değişimlere karşı yeniden yapılandırmada ve hatta yeniden yapılandırmaktadır.(Culloch,1980)

İşlevsel aile ortamı içindeki ergen çevresindeki bireylerin ihtiyaç ve isteklerine saygı göstermesi, öz güveni, farklı ve tutarlı ilgileri, sorumluluk alabilmesi ile öne çıkar. Bu özellikleri ortaya çıkartan en önemli koşul bireylerin aile adına verilen kararlara yetki ve yeterlilikleri ile ortak olarak katılmasıdır. Duygu ve düşüncelerini aile içinde rahat bir şekilde ifade etmeleri, iletişimin ve etkileşimin güven çatısı altında samimi ve anlayışla karşılanması ile mümkün hale gelmiştir. Ortak düşünce, işbirliği, fedakârlık ve geleceğe güven duyma ailenin bireyleriyle kurduğu güvenli bağ ve bu bağın ergeni kucaklaması da öz güven, öz yeterlilik ve öz denetim adına farkını ortaya koyar. İşlevsel aile ortamında bireyler huzurludur, ilişkiler doyurucudur.

Yaşam kalitesi, bireyin geleceğe ilişkin umutları ve beklentileri ile bunların deneyimlere dönüştürülmesi arasındaki farkı yansıtmaktadır. Bir anlamda insanların yaşam biçimlerinden duydukları tatminin ölçümüne ilişkin bir standart olarak tanımlamaktadırlar.

Aile içinde ergenle kaliteli yaşam kuralları neler olabilir diye incelesek, ilk kural herhalde işlevsel olmalarıdır. Aile bireylerinin önce birbiri ile uyumu ve işbirliği beraberinde aykırılık ve çatışmalara rağmen ergeni kabulü önemlidir. Aile içinde bireylerin kendilerine verdikleri rolleri doğru sınırlarla oynamaları ve koydukları ortak kuralları hem takip etmek hem de uygulamak ve tabii bunları yapmaya çalışırken iletişim ve etkileşimin yeterli olması gereklidir. Sonuç olarak sağlıklı birey, sağlıklı bütünlüğü ile fonksiyonel aileyi oluşturacak, sağlıklı aile sağlıklı toplumu oluşturacaktır.

Yaşam kalitesi, bireyin umutları ve beklentileri ile bunların deneyimlere dönüştürülmesi arasındaki farkı yansıtmaktadır. Bireylerin yaşadıkları çevreyi algılama biçimleri yaşam beklentilerini belirlemektedir. Bu beklentilerin karşılanma düzeyi ise bireylerin yaşama uyumunu kolaylaştırmakta ya da güçleştirmektedir. Bu uyum sürecini başarabilen bireyler, zor yaşam koşullarında da geçerli bir yaşam kalitesi sürdürebilme olanağına sahip olabilirler (Culloch,1980).

‘’Aile İletişimi, Ebeveyn Sorumlulukları, Duygusal, Duygusal Refah, Fiziksel / Materyal Refahın Algılanması”, çalışmasında bireylerin yaşadıkları çevreyi algılama biçimleri yaşam beklentilerini belirlemektedir.’’ diye ifade eder. (Özmete,2010) Bu beklentilerin karşılanma düzeyi ise bireylerin yaşama uyumunu kolaylaştırmakta ya da güçleştirmektedir. Bu uyum sürecini başarabilen bireyler, zor yaşam koşullarında da geçerli bir yaşam kalitesi sürdürebilme olanağına sahip olabilirler (Andrews ve Withey, 1976).

Ergenli Aile İçinde Huzuru Koruma Yöntemleri 

  1. Birbirlerinin kişiliklerini değiştirmek yerine davranış biçimlerine ve görüş ayrılıklarına saygı duyup uyum sağlama yollarını araştırma böylece hem ergeni tehlikeden korumak hem de yeni bakış açısı yaratmak.
  2. Geçmişten çok bugün ve gelecek üzerine odaklanmak, sorunu çözmek ve sorun çözümünden sonra tekrar tekrar hatırlamamak ve hatırlatmamak.
  3. Yapılmasını istemediklerinden çok yapılmasını istediklerine, hatta geçmiş başarılarına odaklanıp motive etmek.
  4. Özellikle akademik alanda ve davranış değişikliği istenen her alanda gerçekçi, ulaşılabilir ortak hedefler belirlemeye çalışmak.
  5. İletişim becerilerini geliştirip iletişim sorunlarını ve dirençlerini fark edip iyi birer konuşmacı ve dinleyici olmaya gayret etmek.
  6. “Biz” ekip duygusu ile sorunları çözmeye ve farklılıklarını kabul ederek, anlaşamadıkları konularda uzlaşmaya, yüzleşmeye çalışmak.
  7. Kendilerini ve birbirlerini tanıyıp ihtiyaçlarını ve isteklerini keşfetmeye, sınırlarını ve sorumluluklarını belirlemeye karşılıklı olarak gayret etmek.
  8. Sevgiyi gösterme yollarından hangisinin ergen ve aile için en önemlisi olduğunu keşfetmeye odaklanmak, bu odakta kalarak sevgiyi göstermek.

Ergenle iletişimde mümkünse konuşurken başka şeylerle ilgilenmemelidir. Böylece ergenin ne demek istediği tam ve net olarak anlaşılır. Genel olarak beden dili kullanmalı, örneklemlerde gerçekçi olmalı,  demokratik tutum sergilemeli ve ceza yerine pekiştirici ve cesaretlendirici yöntemlere başvurmalıdır. Geçmişten çok bugün ve gelecek üzerine, yapılmasını istemediklerinden çok yapılmasını istediklerine odaklanmalıdır.

Gerçekçi, ulaşılabilir ortak hedefler belirleyerek aile içinde “Biz”i gerçekleştirmeye gayret etmelidir.

Konuk Yazar:
Naz Bozok
Uzman Psikolog

Naz Bozok | Uzman Psikolog

Serüven 1981 yılında Kadıköy Anadolu Lisesi son sınıfta üniversite sınavlarına hazırlanırken, Tıp ‘’okumak ya da okumak’’ tercihine zorlandığımız noktada başladı. Ben insanları seviyordum ve özellikle de çocuklarla birlikte olmak istiyordum. İşte Pedagoji kelimesiyle o zaman tanıştım. Kısa sürede çocuğun ailenin bir parçası olduğu ve çocuğu tanımakla beraber yetişkini ve aile ilişkilerini de tanımak ve dinamiklerini anlamanın sorun çözmede kolaylaştırıcı unsur olduğunu fark ederek Psikoloji, Psikopatoloji ve biraz da meraktan Nörolojiyle tanıştım. 1985’te Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenci iken Türkiye Spastik Çocuklar Merkezi’nde ilk stajıma başladım ve gerisi bugünler…

Yıllar içinde rollerim ve eğitimlerim Türkiye ve yurtdışında sürekli yenilenip eklenerek şekil değiştirmeye ve gelişmeye devam etti. Çocuk, yetişkin, aile, terapi, psikoloji, nöropsikoloji, son dönemde şiddetle teknoloji… yetmeyen bir öğrenme ve öğretme isteği ile bugünlere kadar geldi. İnsan kaynakları, anaokulu, okul yöneticilikleri, şirket eğitimleri, özel eğitim merkezi, hastane, üniversite, adliye, sivil toplum kuruluşları gibi farklı alanlarda ama hep insan ve insani değerlerle olmayı, bunları paylaşmayı ve öğretmeyi kendime hedef seçtim.

Başlangıç yani 1985 yılından bu güne kadar yurtiçi ve yurtdışında çeşitli kongre, seminer, panel ve toplantılara akademik kurul, panel başkanı, konuşmacı, bildiri sahibi ve katılımcı olarak katıldım. Çeşitli TV, radyo programlarına psikolog ve danışman olarak katılıp gazete ve dergilerde yazılarım yayınlandı. Halen KOZA Danışmanlık Merkezi’nde çocuk, ergen ve ailelerle uzman psikolog, süpervizör, aile terapisti ve yönetici olarak çalışmaktayım.

Kaynakça

Andrews ve Withey, (1976).ANDREWS Frank M., WITHEY Stephen B., Social Indicators of Well-being. Plenum Press, New York.

Aronson, E.(1980).The Social Animal,Third edition.W.H.Freeman and Company.

Mc Culloch,(1980) Educational Reconstruction)^

Özmete, E., (2010). Aile Yaşam Kalitesi Dinamikleri: Aile iletişimi, Ebeveyn Sorumlulukları, Duygusal, Duygusal Refah, Fiziksel / Materyal Refahın Algılanması.

Türk Dil Kurumu TDK, https://sozluk.gov.tr)

Yavuzer, H. (1982). Çocuk Psikolojisi, Remzi Kitabevi.

Yavuzer, H.(2015). Gençleri Anlamak, Remzi Kitabevi.

İnternet alıntısı, www.sosyalarastirmalar.com/articles/aile-yaam-kalitesi-dinamikleri-aile-letiimi-ebeveyn-sorumluluklar-duygusal-duygusal-refah-fiziksel–materyal-refahn-algl.pdf