Benimle Oynar mısın?

Bir çocuğun en temel ihtiyaçlarından biri nedir diye sorsak kendimize, oyun aklımıza gelir mi? Oyun oynamaya kaçıncı sırada yer veririz? Bir bebeğin doğduğu andan itibaren gelişmek, büyümek ve yaşama hazırlanmak için bolca oyun oynamaya ihtiyacı vardır. Oyun, çocuklar için doğaldır ve aynı zamanda önemli bir iştir. Doğduklarından itibaren parmaklarıyla, elleriyle, ayaklarıyla, küçük bir tahta parçasıyla, bir parça kumaşla, hatta odaya giren güneş ışığıyla veya yansıyan gölgelerle bile oyun oynayabilirler.

Bebeğe bakım sağlayan kişilerin ilk etkileşimi hep oyunla başlar. Gülümsemek, gıdıklamak, onlarla konuşmak, bebeklerin bu seslere verdiği yanıtlar, gülücükler hep bu ilk oyunların temelidir. Oyun bebeklikten itibaren çocuk için hayatı tanımak, iletişim başlatmak, arkadaşlık kurmak, paylaşmak, kendini ifade etmek, korku ve kaygılarıyla baş edebilmek için bir araçtır.

Oyun, çocuğun ihtiyaç duyduğu becerileri öğrenmesini ve hayatı boyunca gireceği rolleri deneyimlemesini sağlar. Serbest oyun imkânları tanınan çocuk, fiziksel açıdan kendi sınırlarının farkına varır. “Ne kadar yükseğe tırmanabilirim? Ne kadar hızlı koşabilirim? Bu oyuncağı ne kadar güçlü devirebilirim?” sorularının cevabını bulmaya çalışır. Fiziksel sınırlarını oyun aracılığıyla keşfeden çocuk sosyal becerileri anlamında da oyun sayesinde işbirliği yapmayı, paylaşmayı, lider olmayı, yetersizliği, çatışmayı, uzlaşmayı öğrenir. Öğrenme ve oyun birbirine ayrılmaz şekilde bağlıdır. Oyun fiziksel ve sosyal gelişim kadar öğrenme becerileri konusunda da gelişimsel bir rol oynamaktadır. Oyunun gelişimsel bir iş olduğu ve öğrenme için can alıcı bir önem taşıdığı pek dile getirilmez. Nasıl oyun oynayacaklarını bilmeyen ya da oyunları bastırılmış olan çocuklar hem duygusal gelişimleri açısından hem de yaratıcı öğrenme kapasiteleri açısından endişe vericidir. (Youell, 2006)

Oyunun çocuğun yaşamındaki tüm gelişim alanlarına katkısını fark eden birçok ebeveyn çocukları için oyun grupları düzenleyerek, önceden belirlenmiş bir zaman ve yerde bir araya gelerek onlara alan açmaya çalışırlar. Ancak yetişkinler çoğu zaman saklambaç, sandalye kapmaca gibi kurallı oyunları ya da yapboz, satranç, kutu oyunları gibi sınırları çok belli olan, serbestliğe ve yaratıcılığa yer kalmayan oyunları önerirler. Elbette bu oyunların da çocuğun gelişimine katkısı vardır, ancak sembolik oyunun yeri ve etkisi farklıdır. Sembolik oyunda,  amaç ve kullanılacak araçlar (oyuncakları) tamamen çocuk tarafından belirlenir. Bazen de çocuklar hiçbir amaç olmadan öylesine oynarlar.  Kendi kurallarını koyarlar ya da kural koymamayı tercih edebilirler. Aslında tam da bu şekilde kendilerini zorlayan yaşam olaylarını veya duyguları ortaya koyma ve oynadıkları oyun aracılığıyla gerilimlerini azaltma şansı bulurlar.

Çocuğuma kitaplarla öğretmeyi denedim,
Afallayıp şaşkınlıkla suratıma baktı.
Disiplin altına almak için net ifadeler kullandım,
Hiç de kazançlı çıkmadım.
Ümitsizliğe kapıldım, vazgeçtim.
“Ben bu çocuğa nasıl ulaşacağım?” dedim ve ağladım.
Anahtar kelimeyi verdi elime:
“Gel” dedi, “Oyna benimle.”

Aletha Solter tarafından uyarlandı (2017)

Ebeveynler oyun oynamakta neden zorlanır?

Ebeveynler çocuklarıyla ilgili bilgileri, onun hayatında ne olup bittiğini ve tüm bunlardan nasıl etkilendiğini en iyi onunla birlikte yere oturup oyun oynadıklarında edinirler. Oyunlar çocukların sadece hayallerinin değil aynı zamanda yaşadıkları ve zorlandıkları durumların da bir aynasıdır. Oyun oynamak, çocukların dünyayı sahiplenmesinin, keşfetmesinin, yeni deneyimleri anlamlandırmasının ve hayatın üzüntülerinin ardından toparlanmasının bir yoludur. (Cohen,2022)

Ancak bazen ebeveynler için oyun oynama motivasyonu sağlamak zordur. Çocuklarını ne kadar sevdiklerinden, çocuklarının ihtiyaçlarını ne kadar fark ettiklerinden ve çocuklarına ne kadar yardımcı olmak istediklerinden bağımsız olarak bazen oyun oynamak bir yetişkin için oldukça zorlayıcı bir görev gibidir. Oynadığı oyunda çocuğuna eşlik etmeye çalışan bir anne, aniden evde yapması gereken başka bir iş olduğunu anımsar, baba telefonuna önemli bir mesaj geldiğini fark eder ve hemen bu mesajı yanıtlaması gerektiğini söyleyerek oyundan uzaklaşır. Çünkü bazı zamanlarda istekli olduğunu düşünse de ebeveyn için oyun zamanları iç dünyasında olup bitenler nedeniyle bölünebilir. Burada ebeveynin kendi ihtiyaçlarını anlaması, çocukla ilişkisi ve kendi iyi olma halleri açısından önem taşımaktadır. Oyun oynamakla ilgili olumsuz çocukluk anıları, belki oyun oynamak yerine kendine veya başka ilişkilere zaman ayırma isteği, yoğun iş temposu, diğer sorumluluklar, belki de nasıl kendini serbest bırakıp oyun akışında eğleneceğini bilmiyor olmak ebeveyni zorlayabilir. Çocukların oyun içindeki tutumları veya oyundaki temalar, kişinin çocukluğuyla ilgili çözüme ulaştıramadığı sorunları tetikliyor olabilir. Bu tetikleyiciler farkında olmadan ortaya çıktığı için yaşanan duygunun kendi çocukluğuyla ilgisi olduğunu anlamak birey açısından bazen mümkün olmayabilir. “Bu tür tetikleyiciler ortaya çıktığında beyninizin sevecen ve olması gerektiği gibi tepki veren bölümü kilitlenir. Yeniden güçsüz bir çocukmuşsunuz gibi, öncelikle kendi varlığınızla ilgili kaygı duyarsınız.” (Solter, 2017) Bu duyguların eşliğinde oyun zamanının kesintiye uğraması, kimi zaman ebeveynin çocuklarına kırıcı tepkiler vermesi, aradaki bağın zedelenmesi olasıdır.  Böyle bir süreçten geçerken aşağıdaki öneriler ne yaşadığımızı anlamamız konusunda yol gösterici olabilir:

Çocukluğunuzu keşfedin: Başka bir yetişkinle, oyun oynamak konusundaki kendi hatıralarınızı konuşmak, kendi çocukluğunuzu keşfetmeye çalışmak, “Çocukken en sevdiğiniz oyuncak neydi, onunla ne yapmayı severdiniz? En sevdiğiniz oyun neydi? Oynarken kendinizi nasıl hissederdiniz? Anne veya babanız sizinle hangi oyunu oynardı, keyifli miydi, sıkıcı mıydı? Rekabetle ilgili neler hatırlıyorsunuz, kazandığınızda nasıl hissederdiniz, kaybettiğinizde ne düşünürdünüz?” gibi sorularla kendi çocukluğunuzun oyun anılarına dönmek çocukluğunuzdaki karşılanamamış ihtiyaçlarınızı anlamanıza yardımcı olabilir.

Çocuğunuzla geçirdiğiniz oyun zamanları hakkındaki duygularınızı ifade edin: “Sürekli oyun oynamamızı istemesinden rahatsız oluyorum, daha fazla kendi kendine zaman geçirmesini isterdim, oyun kurallarını hep onun belirlemesi benim canımı sıkıyor, sürekli aynı oyunları tekrar etmemizden bunalıyorum.” gibi kişiden kişiye veya zaman içerisinde değişebilecek duygularınızı ifade edin. Bu hisleriniz üzerine düşünün ve bir başkasıyla da olabildiğince bunların üzerine konuşmayı deneyin.

Kendi ihtiyaçlarınızı fark edin: Bir yetişkin çocuğun temel ihtiyaçlarını gidermekle yükümlü olsa da aslında kendi temel ihtiyaçlarını görmezden geldiği sürece bunu sürdürmesi çok olası değildir. Bu nedenle her yetişkin kendi ihtiyaçlarının ne kadar giderilebildiğine de bakmalıdır. Yalnız kalma ihtiyacı, dinlenme, uyku, kendinize katkı sağladığını düşündüğünüz herhangi bir aktivitede yer almak, eşinizle birlikte geçirdiğiniz zaman, duygularınızı ifade etme alanı, ebeveyn olma çabanıza destek alabilmek gibi birçok ihtiyacınız yeterince giderilmediğinde karşılanamamış ihtiyaçlarınıza rağmen çocuğunuza eşlik etmeye çalışmak zorlayıcı olacaktır.

Oyunun zorlu yaşam deneyimlerindeki iyileştirici etkisi:

Çocuklar zorlu yaşam olaylarını deneyimlerken kimi zaman stres, öfke gibi duyguları dışa vuramayabilirler. Bebeklikten itibaren yaşanan durumlar karşısında ihtiyacı görülmemiş çocuklarda bu travmalara bağlı olarak bazı davranış sorunları, uyum problemleri, duygusal zorlanmalar görülebilir. Oyun tüm bu zorlanmalarda çocuğun bastırdığı duygusunu yansıtabileceği, iyileştirici bir alan olarak ortaya çıkar. Ebeveynin bu oyunlara katılımı hem çocuğun ihtiyacını görmesini ve buna yönelik destek sağlamasını hem de ilişkisel olarak bağlarını güçlendirmesini sağlar. Oyunlardaki temel birkaç prensip Solter’e göre (2017) şu şekilde olmalıdır:

  • Çocuğunuzun yönlendirmelerine izin verin ve esnekliğinizi koruyun.
  • Öğretmeye çalışmaktan ve düzeltmekten kaçının.
  • Oyununa tercümanlık yapmaktan veya analiz etmekten kaçının.
  • Çocuğunuz ağlarken oyun oynamaya çalışmayın.

Aşağıda ise sıklıkla karşılaşılabilecek bazı yaşam olayları ve bu durumlarla çocuğun baş edebilmesini kolaylaştıracak öneriler bulunmaktadır.

Kardeş doğumu veya kardeş rekabeti

Yeni bir kardeşin aileye katılacak olması düşüncesi çocuk tarafından her zaman coşkuyla karşılanmayabilir. Büyük çocuk/çocuklar için bu rekabetin tetiklenebileceği, aile içindeki yeni rolüne dair karmaşa yaşayabileceği bir dönemdir. Bir çocuğun kardeşinin dünyaya gelmesi kadar, küçük çocuğun büyük olanın oyununa/ yaşamına karışmaya başlaması, ebeveynin ilgisini çekebilmek için rekabete girmesi de iki veya daha fazla çocuklu evlerde sıklıkla gözlemlenen çok önemli bir stres kaynağına dönüşebilir.

Çocuklar için olduğu kadar ebeveynler için de stres kaynağı olarak ifade edebileceğimiz bu rekabetle baş etmek için oyun, yine rahatlatan ve bağları güçlendiren bir alandır. Burada önemli olan her çocuğun kendi ihtiyacına odaklanılabilecek, kendine ait zamanlar yaratabilmektir. Yapı malzemeleri, oyuncak bebekler, küçük arabalar, yaratıcılığını ortaya koymasını kolaylaştıracak malzemelerle kendi talebine göre belirleyeceği oyunlar ve bu oyunlara eşlik ederken ebeveynin zihnini sadece çocuğuna verebiliyor olması işlevsel olacaktır.

“Kronikleşen kardeş rekabeti için de, her iki çocuğunuzun sizi yastıkla devirmeye çalışacağı gücün çocukta olduğu oyunlar oynayabilirsiniz. Onlar güç gösterisi yaparken, sizin de güçsüz ve korkmuş numarası yapmanız gerekebilir. Eğer bu oyunlar beraberinde kahkaha da getiriyorsa, doğru yoldasınız demektir.” (Solter,2017) Oyunlardaki kahkaha, çocukların öfke, kıskaçlık gibi duygularından arınmalarını sağlarken oyun içerisindeki sembolik öğeler de duygularını daha derin ve daha rahat ifade etmesini sağlayacaktır.

Boşanma

Boşanma süreci, her çocuğun farklı duyguları yaşamasına neden olabilir. Üzüntü, endişe, bazen öfke gibi duygular bu süreçte çocuğun ebeveyne veya çevresine saldırganlık göstermesine, işbirliği kurmaya yanaşmamasına, okula uyumda zorluklar yaşamasına veya akademik olarak odaklanma, sorumluluklarını yerine getirmeme gibi sorunlarla karşılaşmasına neden olabilir. Boşanma sürecinde çocukların en temel ihtiyacı her zaman olduğu gibi koşulsuz bir sevgi görmek ve bunun yanında istikrarlı, güven duydukları alanlara sahip olmaktır. Bu süreçte çocuğun sembolik oyunlarla kendi dünyasını yansıtmasına izin vermek çok rahatlatıcı olacaktır. Gerçek yaşantıda anne babasına kızgınlığını, hayal kırıklığını göstermekte zorlanan çocuk, sembolik oyunda oyuncak bebekleri/ ayıcıkları aracılığıyla bir aile kurup, bu ailedeki bir sorunu, bir ayrılığı gündeme getirebilir. Çocuk yerine ebeveyn de bu şekilde bir oyun kurgulayabilir. Çocuk bu oyuna katılabildiğinde, duygularını da oyuncaklar üzerinden dile getirebilecektir. “Yavru ayı, evden gideceği için annesine/babasına çok kızgınmış.” diyebilmesi, kızgınlığı oyundaki figürler üzerinden bir eyleme dökebilmesi çok sağlıklıdır. Oyunda çıkan öfkeli davranışlar, korkulacak veya bastırılacak bir şey olarak ele alınmamalı, tam tersi çocuğun gerçek hayatta yaşadığı zorlu duyguları sembolize edebildiği bir yol olarak görülmelidir.

Hastalık/kaza/hastanede tedavi

Hastalık ve hastane süreçleri elbette her ailede stres yaratan önemli faktörlerdendir. Endişeleri beraberinde getiren bu zamanlarda oyun yine rahatlatıcı bir yol olarak devreye girer. Oyun sayesinde çocuk ağrı, hastalık ve hastanede tedavi nedeniyle oluşan duygularıyla baş etmenin bir yolunu bulurken, ebeveyn de çocuğunun stresinin altındaki temel meseleyi anlama fırsatı bulur. Doktor ve hastane temalı sembolik oyunlar oynayarak çocuğun yaşadığı stresin belki de fiziksel rahatsızlığından değil de hastanede yattıysa ebeveynden ayrı kalmak, herhangi bir yeri kırıldıysa hareket edememiş olmak veya başka herhangi bir şeyden mahrum kalmış olmaktan kaynaklandığını fark edebiliriz.

Çocuklar güçsüz veya hasta olduklarında, onları duygusal olarak güçlendirecek oyunları devreye sokmak rahatlatıcı olacaktır. Bu noktada ebeveynin başlatacağı ve çocuğun katkısının isteneceği kurgusal oyunlar devreye girer. Burada amaç onu kaygı ve acıdan uzaklaştırarak keyifli duygular hissetmesini sağlamaktır. Mizah, macera, sürprizler ve hatta belki bazı sihirsel detayların yer aldığı kahramanlık hikâyeleri özellikle küçük yaş çocuklarda son derece işe yarar olacaktır.

Okul yaşamı

Okul, çocuğun dış dünyadaki varoluşunun en önemli alanlarından biridir. Aile ortamından bağımsızlaşan çocuk okulda yeni bir dünya içinde kendisine yer bulmaya çalışacaktır. Bu çaba çocuğun gelişimsel ihtiyaç duyduğu ve kendisini geliştirecek olan önemli bir alandır. Akranlarla bir arada bulunmak, dış dünyaya uyum sağlamak, yer edinmek her zaman kolay değildir. Bu uyum süreci, bunun yanında kuralların varlığı, akademik olarak başarılı olma beklentisi, artan sorumluluklar, kendi seçimleri dışında okulun sistemine uygun hareket etme zorunluluğu veya belki de sadece uzun süreli olarak bir yerde oturuyor olmak bile bir çocukta zorlanmaya neden olabilir.

Okul veya sürekli devam ettiği herhangi bir başka kurallı alanla ilgili yaşadığı her türlü zorluğu anlamlandırmak ve baş etmesine yardımcı olmak amacıyla temalı oyunlar oynamak iyi bir yol olacaktır. Bu oyunlarda hangi karakteri canlandıracağına kendisinin karar vermesi ve oyun akışını çocuğa bırakmak önemlidir. Çocuğun duygularını anlamanız ve oyuna katılımınız sürece olumlu etki edecektir. Sembolik oyun oynamayı tercih etmeyen çocuklardaysa sorun yaşadığı durumun veya karakterin resmini yapmasını, kil/oyun hamuru gibi malzemelerle heykelini yapmasını ve sonrasında bunu bozmaya teşvik etmek iyi olabilir. Çocuk, yaşadığı sorunla bağlantılı olarak ortaya çıkan saldırganlık ve öfkeden, yaşadığı gerilimden bu şekilde uzaklaşabilir.

Seyahatler/ Tatiller

Seyahat etmek, yeni bir yer görecek olmak pek çok yetişkin için çok istendik bir durum olabilir. Ancak bu durum bir çocukta aynı coşkuyu yaratmak yerine belli endişeleri beraberinde getirebilir. Böyle yenilikler çocuk için aynı zamanda tanıdığı bildiği çevreden ayrılmak anlamına gelir ve kendisini güvende hissetmesinde zorluk olarak karşınıza çıkabilir. Ruhsal olarak huzursuz hisseden çocuk bu endişesini sözel olarak ifade etmekte güçlük yaşadığında bu durum davranışlarına yansıyabilir. Bu nedenle yeni bir ortamda bulunacağı zaman olabildiğince tanıdık nesnelerden yardım almak, çocuk için uygun bir oyun ortamı sağlamaya çalışmak, sevdiği, oynarken sakinleştiği, belki uykuya geçişini kolaylaştıran oyuncaklardan bir çanta hazırlamak hem seyahat sırasında hem de tatilin geçirileceği yerde yardımcı olacaktır.

Oyunun zorlu yaşam olaylarında iyileştirici etkisi yadsınamaz; ancak oyun hayatın her anında vardır. Pozitif disiplin yöntemi olarak, evdeki işbirliğine katkı sağlamak, olumsuz davranışlarla ilgili farkındalık kazanmak ve değişime gitmek için, uyku rutininin bir parçası olarak oyun hep kolaylaştırıcıdır. Oyuncu ebeveynlik ise oyun oynamakla başlar ama ağlayan bir bebeği yatıştırmaktan alışveriş merkezinde birlikte dolaşmaya; yastık savaşı yapmaktan bisikletin yan tekerlerini birlikte çıkarmaya; kurallar üstünde pazarlık yapmaktan oyun parkında düştüğü için bozulan moralini yükseltmeye, okula hazırlanmaktan, uyku öncesi korkuları gidermeye ve rüyalarını dinlemeye kadar pek çok şeyi kapsar.  (Cohen,2022)

Yazan:
Berna Ergun
Uzman Psikolojik Danışman

Kaynakça

Cohen, L.J. Oyuncu Ebeveynlik, (Belgin Selen Haktanır, Çev)  Görünmez Adam Yayıncılık, 2022

Solter A., Oyun Oynama Sanatı Anne Babalar İçin Oyun Becerileri, (Türe Özer, Çev)   Doğan Kitap, 2017

Youell, B., Öğrenme İlişkileri, Eğitimde Psikanalitik Düşünce, (Erkan Uğuzalp, Evrem Tilki, Alper Şahin, Çev.) Bağlam Yayıncılık, 2006