Bir Antik Yunan filozofu olan Sokrates, “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” der. Onun bilgi karşısında gösterdiği büyük tevazu, alçak gönüllülüğüne mi işaret eder yoksa bilginin ihtişamına, büyüklüğüne mi? Bu söz ile hayatını düşünmeye ve öğrenmeye adamış bir filozof olarak Sokrates, insan doğasındaki bilme dürtüsünün daima diri kalacağına işaret eder.
Bilmek neden önemlidir? sorusunun cevabı, insanın hayatta kalma ve medeniyet kurma serüveninde saklıdır. ‘’İnsanın olayları anlama merakı onu daha ilk çağlarda soru sormaya ve yanıt aramaya yöneltmiştir.’’ (Ertekin, Nihat, Tolun, Ülkü, 2002). Merak güdüsüyle keşiflere çıkan, keşiflerle dünyayı öğrenmeye çalışan insan, hayatta kalmanın yollarını bilme dürtüsü sayesinde bulmuştur.
Bilmeye Niçin İhtiyaç Duyarız?
Bilmeye duyulan ihtiyaç, insan doğasının bir parçasıdır. Doğuştan gelen bu merak duygusu, bireyin hayatta kalmasını sağlamak için önemli bir işlev görür. İnsanlar, karşılaştıkları bilinmeyenleri çözerek risklerden korunur ve yaşamlarını sürdürebilmek için gerekli becerilere ulaşırlar. Eski Yunan filozoflarından günümüzün bilim insanlarına dek merak, çağlar boyunca doğayı anlamada itici bir güç olmuştur.
Merak kavramı, insanlığın doğasında yer alan bir unsur olarak farklı şekillerde tanımlanmıştır. Filozof ve psikolog William James, merakı bilişsel algıya yönelik daha iyi bir çıktı olarak tanımlamıştır; yani, merak, ne bildiğini ve bilmediğini anlamaya duyulan arzudur (James 1899, aktaran Kidd ve Hayden, 2015). Merak, Piaget (1969) tarafından “beklenmedik olanı açıklama ihtiyacı”, Kagan (1972) tarafından belirsizliği çözme arzusu, Engel (2011) tarafından daha fazla bilgi edinme dürtüsü olarak tanımlanmaktadır. Bütün bu tanımlamalar ışığında Hayden ve Kidd’e (2016) göre merak, bilgiye yönelik bir dürtü halidir.
İnsanlar anlayabilmek ve belirsiz durumlardan kurtulabilmek için araştırırlar, merak aracılığıyla bilinmeyenden bilinene doğru yolculuğa çıkarlar. Litman (2005); merakın insanı kendi ilgisi, yani eğlenme amacıyla veya sadece cehaletten kurtulmak için bilgi aramaya götürdüğünü söyler. Merak eden insan araştırmakta, araştırdığında keşif yapmakta, keşif yaptıkça zevk almakta, zevk alınca davranışını tekrarlamakta, davranışını tekrarladıkça ustalaşmakta, ustalaştıkça yeni beceriler kazanmakta, yeni beceriler kişinin kendine güvenmesini sağlamakta, kendine güveni öz saygıyı getirmekte, öz saygı güvenlik ihtiyacını karşılamakta ve kişinin güvenlik ihtiyacı karşılandığında daha fazla araştırma yapmaktadır (Perry, 2011). Bilgiye erişme amacıyla merak eden insan, merakının sınırlarını zorladıkça kendini daha yetkin hissedip başaracaklarının da limiti olmadığını görebilir. Örneğin; genç yaşlarda bilime olan merakıyla tanınan Einstein, evrenin işleyişine dair sorular sormaktan hiç çekinmemiştir. Okulda aldığı eğitimin yanı sıra kendi başına yaptığı okumalar ve deneylerle merakını sürekli beslemiş, fizik alanında devrim niteliğinde teoriler geliştirmiştir. Einstein’ın hayatı, merakın ve bilgiye açlığın insanı nasıl büyük başarılara yönlendirebileceğinin somut bir örneğidir. Merak, onu sadece akademik başarıya değil, aynı zamanda insanlık tarihine damga vuran keşiflere de götürmüştür. Bu da gösteriyor ki merak sınırlarını zorladıkça, kişi kendi potansiyelini keşfeder ve başarılarına dair sınırları aşabilir.
“Özel bir yeteneğim yok fakat tutkulu derecede meraklıyım.”
Einstein
Bilmek, insanın dünyayla ilişkisini düzenleyen en temel ihtiyaçlardan biridir. İnsan, çevresini, kendini ve dünyayı anlamlandırma çabası içindedir. Bu ihtiyacın oluşma nedenlerinden biri belirsizlikten kaçma eğilimidir. Bilinmeyen, insan zihninde korku ve endişe uyandırırken, bilgi bu kaygıları yatıştırarak güvenlik hissi sağlar. Ancak bilmek her zaman mümkün değildir ve bilmemeye tahammül edebilmek de insanın zihinsel esnekliğini geliştirebilir çünkü bilmek kadar bilmediğini kabul etmek de öğrenme sürecinin önemli bir parçasıdır. Bilmeye neden ihtiyaç duyduğumuzu bu nedenler çerçevesinde açıklayabiliriz.
Çocukluk ve Merak
Merakla ilgili tanımlara bakıldığında, merakını en yoğun şekilde ortaya koyan bireylerin çocuklar olduğu söylenebilir. Çocuklar doğdukları andan itibaren dış dünyayı merak ederler (Alabay, 2020). Bilmeye yönelik ihtiyaç, çocukluk döneminde güçlü bir şekilde kendini gösterir ve öğrenme sürecinde aktif bir rol oynar. Piaget’in (1952) de belirttiği gibi çocuklar birer küçük bilim insanı gibi sürekli deneyler yaparak ve gözlemler gerçekleştirerek dünyayı keşfetme arayışına girerler.
Yeni şeyleri tanımaya, bilmeye yönelik eğilimin bebeklik çağından itibaren görüldüğü ve 4-5 yaşlarında hızla arttığı bilinmektedir (Ertekin, Nihat, Tolun, Ülkü, 2002). Okul öncesi dönemde soru sorma, çocukların merak ve ilgilerinin ifadesi için bir kaynak olarak kabul edilmektedir. Bu sorular onların bilişsel gelişimleri başta olmak üzere duygusal gelişimleri, dil gelişimleri, öğrenme motivasyonları ve problem çözme becerileri üzerinde önemli bir role sahiptir (Sak ve Sak, 2020).
Çocukların sorduğu sorular bazen yetişkinleri zorlayabilir. “Ne?”, “Neden?” gibi sorular, sıkça karşılaşılan ve arkası kesilmeyen meraklarının dile gelmiş halidir. Çocuklar dünyayı anlamlandırabilmek ve etraflarında olan biteni bilmek istedikleri için sorularını sıralarlar. ‘’Gökyüzü neden mavi, uçaklar nasıl uçuyor, bu bina neden böyle yapılmış?’’ gibi masum sorularla birlikte kibrit yakma veya elektrik soketlerinin içinde ne olduğu gibi soruların yanıtlarını da merak edebilirler. Hatta bazen bu soruları yöneltmek yerine cevapları deneyerek öğrenme yolunu seçebilirler. Yetişkinler, çocukların zarar görmelerinden korkar çünkü bu gibi durumlarda merak dürtüsü çocukları tehlikeye atma riskine sahiptir. Ancak burada, çocukların merakını köreltmeden ve cesaretlerini kırmadan desteklemek oldukça önemlidir. Deneyimleyerek öğrenmeye çalışan bir çocuğa ceza vermek, yeni deneyimlerin önünü kesebilir. Eğer çocuk korkutulursa ya da kaygılandırılırsa, yeni öğrenme deneyimlerine karşı isteksiz hale gelebilir. Bu nedenle merak duygusu desteklenmeli ve dünyalarını güvenli bir şekilde keşfetmeleri için çocuklar yönlendirilmelidir. Çocukların merakını teşvik etmek, onların öğrenme süreçlerini zenginleştirecek ve dünya hakkında daha fazla bilgi edinmelerine yardımcı olacaktır.
Belirsizlikten Kaçınma
Belirsizlik; farklı araştırmacılar tarafından uyumsuzluk, öngörülemezlik, yanlış tanımlama ve şüphelilik kavramlarıyla ilişkilendirilerek tanımlanmıştır. Belirsizlik günlük hayatta sıkça karşılaştığımız ve yönetme ya da azaltma ihtiyacı duyduğumuz bir olgudur (Küçükkömürler, 2017).
Belirsizliğin öngörülemeyen, tahmin edilemeyen ve kontrol edilemeyen olarak algılanması nedeniyle insanlar; hayatta kalabilmek ve hedeflerini gerçekleştirmek için belirsizlikleri azaltma gereksinimi hissederler (Küçükkömürler, 2017). Bir iş görüşmesinden sonra yanıt beklemek, taşınma sürecinde yeni bir ülkede nasıl bir yaşam kuracağını kestirememek veya çok iyi geçmeyen bir sınavın sonucunu tahmin edememek gibi olaylar belirsizlik yaşanmasına yol açabilir. Bu tür belirsizlikler de gelecekte ne olacağını bilmemekten kaynaklanan kaygı ve endişelere neden olabilir. Belirsizlik, hem içinde bulunduğumuz anda yaşadığımız hem de geleceğe dair olasılıkları içeren bir kavramdır. Bu nedenle kişilerde günlük yaşam ya da geleceğe ilişkin çeşitli tepkilere yol açabilir ve kontrol edemiyor olmak rahatsızlık yaratabilir. İnsanlar genellikle geleceği tahmin edememe durumunda kaygı hissedebilirler.
İnsan beyni, doğal bir “beklenti makinesi” olarak çalışır ve en temel işlevlerinden biri, geleceği tahmin etmektir. Beyin, geçmiş deneyimlerden ve çevremizdeki mevcut bilgilerden yararlanarak gelecekteki olaylar hakkında tahminlerde bulunur. Bu tahminler, istenen sonuçlara ulaşma olasılığımızı artırırken, gelecekte karşılaşabileceğimiz zorluklara hazırlıklı olmamızı sağlar (Grupe ve Nitschke, 2013).
Belirsizlik veya tehdit hissedilen bir durumda, değişen ortama yönelik uygun stratejiyi hızlı bir şekilde seçmek için beyin alarm durumuna geçer (Toyabe, Sagawa, Ueda, Muneyuki ve Sano (2010). Alarma geçen beyin, belirsizliği ortadan kaldırmak için yeni bilgilere ihtiyaç duyar. Beyin, yeni bilgiler aracılığıyla daha önce karşılaşılan durum ve deneyimlerden edindiği bilgileri kullanarak farklı ihtimalleri değerlendirip belirsizliği minimuma indirmeye çalışır. İnsan için bilinmeyen durumlar tehdit olarak algılandığından, bilgi seviyesi yükseldikçe tehditle baş etme kolaylaşır ve insan geleceğe veya içinde bulunduğu duruma yönelik daha isabetli tahminlerde bulunabilir. Kaya ve Keskin’e göre mevcut durumla, ulaşılabilecek durum arasındaki tahmin hataları ne kadar fazlaysa belirsizlik o kadar yüksek olacaktır (2023).
Öte yandan insanlar, bilinmeyen veya gizemli şeylere karşı doğal bir ilgi duyarlar. Belirsizlik, bazen hayal gücümüzü harekete geçirir ve yenilikçi düşüncelere kapı aralar. Bu merak güdüsü, yaratıcılığın da kaynağıdır ve büyük ölçüde insanın bilinmezle olan ilişkisiyle şekillenir. Örneğin; insanlık tarihinin seyrini değiştiren önemli buluşlar, ateşin keşfinden covid aşısının bulunmasına kadar bu belirsizlikle ilişkimizin bir sonucudur. Belirsizliğin yarattığı merak duygusu, insanları bilinmeyenleri incelemeye ve bazı durumları daha anlaşılır hale getirmek için yeni çözümler üretmeye teşvik eder. Bu bağlamda; belirsizlik ve merak ilişkisinin, insanlığın gelişiminde katkısı olduğu söylenebilir. Küçükkömürler’e göre belirsizlik literatürünü ve belirsizlikle olan ilişkimizi değerlendirirken belirsizliği yalnızca olumsuz bir kavram olarak değerlendirmememiz ve değişim, gelişim ve merak gibi değişkenler ile olan ilişkisini de göz önünde bulundurmamız önemlidir (2017).
Bilmemeye Tahammül
Aristoteles, insanın bilme ihtiyacını, kitabı Metafizik’in ilk cümlesiyle vurgulamıştır: ‘’Bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler.’’ Bu sözden yola çıkarak insanların bilmemeye tahammülü olduğunu söyleyebilir miyiz? Kalaycı’ya göre (2008) bilgi, 21.yüzyılda en önemli olgu haline gelmiştir. Bu nedenle içinde yaşanılan çağ “bilgi çağı” olarak isimlendirilir. Geçmişte bilgiye erişmek kitap, radyo, gazete, dergi, ansiklopedi gibi mecralardan tek taraflı bir şekilde gerçekleşirdi. İnsan neyi ne kadar bilmediğinin bile farkında değildi belki. Neyi bilmeye ihtiyaç duyduğunun da… Bilgi çağı, adına yakışma arzusuyla sanki tüm teknolojik araçlarıyla insanlara bilgi verme yarışı içinde gibi görünmektedir. Peki, insan ruhsallığı bu yarışa hazır mı? Bilgiye kolay erişim insanların sürekli olarak “güncel” kalma baskısı hissetmesine ve her an yeni bilgiler öğrenme zorunluluğu duymasına sebep olabilir. Gündemlerin ve konuların popülaritesinin hızla değiştiği günümüz dünyasında, her bilgi karşısında güncel kalabilmek de pek mümkün olmayabilir. Sosyal medya mecralarında saniyeler içinde yenilenen akışlarla, her platformdan arka arkaya gelen bildirimlerle insanın, her şeyi takip edebilme çabası yorucu ve yıpratıcı olabilmektedir.
İnsanların içselleştirmeden maruz kaldığı bu bilgilerden sonra gerçekten “bilgilenmiş” ya da “öğrenmiş” hissetmesi bir yanılsama yaratır. Hemen her konuda yayınlanan dijital içerikler, bireylerin kendilerini hemen her alanda uzman olarak görmelerine neden olabilir. Örneğin; herhangi bir uzmanlığı bulunmayan, yalnızca sosyal medyada takipçi sayısı ve popülaritesi sebebiyle paylaşımları rağbet gören kişilerin yetkinliğine bakılmaksızın iletileri “doğru” olarak kabul edilebilir. Özellikle teyit edebilme imkanının olmadığı durumlarda, bilginin kaynağı sorgulanmaz. Bu da karşılaşılan herhangi türden bir içerik üreticisinin “uzman” olarak algılanmasına sebep olabilir.
İnsanlar bir yandan doğal bir merakla bilgiye ulaşma çabalarını sürdürürken, diğer yandan da bu bilgi bombardımanından ve aşırı bilgi yüklemesinden kaçma tavrını koruyabilmelidirler. Bilgiye ulaşmanın kolaylığı ve bu kadar çok bilgiye maruz kalmak, insanları bazen daha seçici ve hatta bazen daha kayıtsız olmaya yönlendirebilir. Bilmemeyi tercih etmek ya da bilmemeye tahammül etmek, bu yeni bilgi çağının bir getirisi olabilir.
Son Söz
İnsan neden bilmek ister sorusu, insanın varoluşuyla yakından ilgilidir. Bilme dürtüsünün yaşamın en temel amaçlarından biri olduğu söylenebilir. Ancak bu dürtü yalnızca hayatta kalma çerçevesinde kalmaz, aynı zamanda insanın kendini ve çevresini anlama arzusuyla genişler.
Bilme eyleminin sadece okullarda öğrenilen ya da ekranlardan edinilen bir görev gibi algılanmaması önemlidir. Aslında bilme süreci; insanın kendini doğayla, aileyle ve diğer insanlarla ilişkisi içinde ifade ettiği çok daha geniş, organik bir süreç olarak düşünülebilir.
Sonuç olarak doğal bir merakla bilme arzusu duyan birey, bazen bilinmeyenden kaçınarak bazen de bilinmeyeni kabul ederek kendi bilme yolculuğunu şekillendirir. Bireyler bilmediklerini kabul ettiklerinde öğrenme, sorgulama ve keşif yapma alanlarında kendilerine daha fazla alan açarlar; çünkü bazen en önemli “bilgi” bilmediğimizi fark etmektir.
Yazan:
Buse Ünlü
Psikolojik Danışman
Kaynakça
Alabay, E. (2020). 36-72 Aylık Çocukların Merak Ettikleri Bilim Sorularının Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi. Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi(23), 669-692.
American Psychological Association. (t,y). Uncertainty. İçinde APA dictionary of psychology. Erişim tarihi: Eylül 28, 2024, https://dictionary.apa.org/body-images
Aristotle (2016). Metaphysics. [Hackett Publishing]. Erişim adresi https://books.google.com.tr/books/about/Metaphysics.html?id=prGgCwAAQBAJ&redir_esc=y
Arkan, Z. N. (2022). “POST-TRUTH” KAVRAMI ÜZERİNE TÜRKÇE KARŞILIK DENEMESİ. İstanbul Kent Üniversitesi İnsan Ve Toplum Bilimleri Dergisi, 3(2), 1-15.
Bacanli, Hasan & Türk Kurtça, Tuğba. (2020). Eğitim Psikolojisi Açısından Merak: Genel Bir Değerlendirme. 17. 10.5152/hayef.2020.1923.
Dorpat, T. L. (1987) A New Look at Denial and Defense. Annual of Psychoanalysis 15:23-47
Grupe DW, Nitschke JB. Uncertainty and anticipation in anxiety: an integrated neurobiological and psychological perspective. Nat Rev Neurosci. 2013 Jul;14(7):488-501. doi: 10.1038/nrn3524
Güven A. (2020), Hakikatin Yitimi Olarak Post-Truth: Bir Kavramsallaştırma Denemesi, İnsan&İnsan, Yıl/Year 7, Sayı/Issue 23, 20-36.
Engel, S. (2011). Children’s need to know: Curiosity in schools. Harv. Educ. Rev., 81, 625-645.
Ertekin, B., Berker N., Tolun, A. & Ülkü, D. (2002). Bilimsel Araştırmada Etik ve Sorunları, Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları. Ankara Erişim adresi: https://www.tuba.gov.tr/files/yayinlar/raporlar/Bilimsel%20Aras%CC%A7t%C4%B1rmada%20Etik%20ve%20Sorunlar%C4%B1son.pdf
Kagan J. Motives and development. Journal of Personality and Social Psychology. 1972;22:51–66.
Kalaycı, N. (2008). “Yüksek Öğretimde Uygulanan Toplam Kalite Sürecinde Göz Ardı Edilen Unsurlardan “TKY Merkezi” ve “Eğitim Programları.” Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 6, (2), 163-188.
Kashdan, T. B., & Steger, M. F. (2007). Curiosity and pathways to well-being and meaning in life: Traits, states, and everyday behaviors. Motivation and Emotion, 31(3), 159-173
Keskin, M., & Özer Kaya, D. (2023). Afetlerle Tetiklenen Belirsizlik ve Stres Sürecinin Nöroanatomisi ve Kontrolü. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, 8(2), 741-747.
Kidd C, Hayden BY. The Psychology and Neuroscience of Curiosity. Neuron. 2015 Nov 4;88(3):449-60. doi: 10.1016/j.neuron.2015.09.010.
Küçükkömürler, Sanem. (2017). PSYCHOLOGICAL EFFECTS OF UNCERTAINTY. Nesne Psikoloji Dergisi. 5. 10.7816/nesne-05-10-07.
Litman, J. A. (2005). Curiosity and the pleasures of learning: Wanting and liking new information. Cognition and Emotion, 19(6), 793-814
Perry, B. D. (2001). Curiosity: The fuel of development. Early Childhood Today, 15(6), 22–23.
Piaget, J. (1969). The mechanisms of perception. New York: Basic Books.
Sak, R., & Şahin Sak, İkbal T. (2020). Bir gelişim göstergesi olarak çocukların soruları. Erken Çocukluk Çalışmaları Dergisi, 4(3), 918–943. https://doi.org/10.24130/eccd-jecs.1967202043258
Selçuk, A. B. (2004) Dijital Çağda Sağlıklı Çocuk Yetiştirmek. İstanbul: Kronik Kitap
Toyabe, S., Sagawa, T., Ueda, M., Muneyuki, E. and Sano, M. (2010) Experimental Demonstration of Information-to-Energy Conversion and Validation of the Generalized Jarzynski Equality. Nature Physics, 6, 988-992.http://dx.doi.org/10.1038/nphys1821
Türk Dil Kurumu. (t,y). Bilgi. Içinde Güncel Türkçe sözlük. Erişim tarihi: Eylül 28, 2024, https://sozluk.gov.tr/