Çalışan Anneler, Eşlik Eden Çocuklar

Yaşamın önemli dönüm noktalarından biridir çocuk sahibi olmak. Onu dünyaya getirmek, büyütmek, bağımsız, mutlu ve sağlıklı bir birey olarak hayata hazırlamak büyük bir sorumluluktur. Bu nedenle daha yolun başındayken yani çocuk sahibi olmaya karar verdiğimiz andan itibaren hayaller kurup planlar yapmaya başlarız. Yatağını, odasını, hangi kıyafetleri giyeceğini vb. en ince ayrıntısına kadar düşünürüz. Bu tatlı heyecanın yanında bir yanımız bir parça kaygılıdır çünkü bebeğe kim bakacak sorusu zihnin bir yanında asılıdır. Özellikle de çalışan anneler için vicdan meselesidir bu. Bir yandan ekonomik koşullar, çalışma hayatına devam edip etmeme kararı, işyerindeki pozisyon, işyerinin çocuk sahibi olmaya bakış açısı, bir yandan da en kıymetli varlığın gelişiminin her anını yakalama arzusu…

İçsel çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bu dönemde; çalışan annelerin zihinsel, bedensel ve duygusal olarak ne denli yorulduklarına tanık oluyoruz. Hem iş hayatının içinde olmak, hem ev ile iş arasındaki güçlüklerle mücadele etmek hem de her şeyi denge içinde götürmeye çalışmak… Tüm bu beklentiler çalışan anneler için üstesinden gelinmesi zor durumlardır.

Peki, çalışan anneler çocuklarını büyütürken temelde hangi sorunlarla karşılaşıyor? Sorunların çözümü konusunda neler yapmalılar? Çocuklarının bulundukları yaş dönemlerini dikkate alarak nasıl bir tutum sergilemeliler? Eşlerin/babaların bu aşamadaki rolü ne olmalıdır?

Çalışan Annelerin Yaşadığı Güçlükler

Çocuğu doğmadan önce çalışma hayatının içinde olan, üretken ve sosyal bir kadının uzun süre evde olması kariyeri açısından kaygılanmasına, sosyal ve duygusal olarak da doyum sağlayamamasına neden olabilir. Böyle bir durumda çalışmak anneyi daha iyi hissettirebilir. Çalışma hayatının neden olduğu zorluk ve sıkıntıların yanı sıra çalışıyor olmak, annenin öz saygısını olumlu etkileyen bir faktördür. Keyif aldığı mesleği yapmak, ailesinin geçimine katkıda bulunmak kişinin gelişimini ve benlik algısını olumlu yönde etkiler.

Yoğunluğu kişiden kişiye değişmekle birlikte genel olarak baktığımızda çalışan annelerin yaşadığı en önemli sorunlardan biri çocuklarına karşı hissettikleri suçluluk duygusudur. 0-6 yaş grubu çocuğu olan çalışan annelerin çocuk bakımı ile İlgili karşılaştıkları sorunlar ve sorun çözme yaklaşımları adlı araştırmada; araştırma grubundaki annelerin %72.5’inin çalışmaktan dolayı suçluluk duygusuna kapıldığı; %91.5’inin suçluluk duygusuyla başa çıkabilmek için “Çocuğumla zaman geçirmek için fırsatlar yaratırım.” dediği görülüyor. (Akhan, Batmaz, 2011) Aslında yeterince iyi anne olmak; fiziksel, zihinsel ve duygusal tüm enerjimizi çocuğa ayırmak değil birlikte geçirilen sürenin niteliğidir. Ayrıca son yıllarda yapılan birçok araştırma çalışan annelerin, ev hanımı annelere oranla çocuklarıyla kaliteli zaman geçirme sürelerinin çok daha fazla olduğunu göstermektedir. Çalışan annelerin her şeye en iyi şekilde yetişme kaygıları dolayısıyla, zamanlarını iyi planladıkları ve bu planlamaya göre de çocukları ile geçirecekleri özel zamanlara daha sık yer verdikleri belirlenmiştir.

Çalışan anne için diğer bir sıkıntı kaynağı ise; o işteyken çocuğuyla kimin ilgileneceğidir. Yabancı birine güvenmek, çocuğunu emanet etmek kolay alınabilecek bir karar değildir. Ayrıca anneler çalışma yaşamına dönme kararı ile birlikte çocukları ile aralarındaki bağ konusunda da endişe yaşayabilirler. Amerika Birleşik Devletleri’nde “bağlanma kuramı” üzerine yapılan bir araştırmada, annelerin iş nedeniyle henüz dokuz ayını doldurmamış bebeklerinden ayrı kalmalarının, bağlanmayı ne derece etkilediği saptanmaya çalışılmış ancak anlamlı sonuçlar elde edilememiştir. Araştırma sonuçlarına göre çalışan anneler bebekleriyle daha az zaman geçirmelerine rağmen, gereksinimlerine karşı daha duyarlıdırlar. Burada, güvenli bağlanmanın oluşmasını etkileyebilecek durum, annenin rol çatışması içerisine girmesidir. Rol çatışması içerisinde olan annelerin bebeklerine yeterince zaman ayıramadıkları düşüncesiyle kaygıya kapıldıkları, bu durumun da iletişimlerinin kalitesini olumsuz yönde etkilediği görülmektedir. (Cyntia ve ark.1993)

Ankara Üniversitesinin yayınladığı dergide yer alan Sever’in (2015) makalesinde bu durum “Modern annenin yükü, geleneksel anneye kıyasla çok daha ağırdır; çünkü omzunda yepyeni beklentilerin ağırlığı vardır. Modern anne, çocuklarına modern tıp ve çocuk uzmanlarının sunduğu -en gelişmiş bilgilere uygun bir bakım vermeli, bu esnada onları çağın fikirlerine göre yetiştirmeli ve bilişsel gelişimlerini desteklemelidir. Tüm bunları yaparken de sosyal hayatını ve mümkünse kariyerini devam ettirmeli, kişisel bakımını da ihmal etmemelidir. Bu hem gerçekçilik sınırlarını aşan bir beklentidir hem de bunların bir kısmının bile gerçekleştirilebilmesi için çocuk bakımı konusunda desteğe ihtiyaç duyulacağı açıktır.” şeklinde ifade edilmiştir.

Bebeğin doğmasıyla birlikte eş ilişkilerinde değişim ve farklılaşmanın olması kaçınılmazdır. Artık annelik ve babalık rolleri devreye girmiştir. Doğumdan sonraki ilk aylarda özellikle annenin hayatındaki en önemli ve en fazla yer kaplayan rol annelik olacaktır. İlk aylarda babanın rolüne alışması ve gerekliliklerini yerine getirmesi bazen zaman almaktadır. Baba ne kadar hızlı devreye girerse anne de kendini daha rahat hissedecektir. Öncelikle babanın anneyi duygusal olarak desteklemesi, bakım verme esnasında yardımcı olabilmesi, evin düzenini organize etmesi gibi yardımlar annenin kendisini daha iyi hissetmesine olanak sağlayacaktır. Yapabildiği ölçüde öz bakım becerilerine destek verebilmesi hem bebeğiyle iletişiminin güçlenmesine olanak tanıyacak hem de annenin kendisine zaman ayıracağı bir alan açacaktır.

0-6 yaş döneminde çocuğu olan çalışan ve çalışmayan kadınların, evle ilgili faaliyetlerdeki planlama süreçlerinin nasıl olduğunu saptamak amacıyla yapılan bir araştırmaya göre çalışan kadınların ailelerinde evle ilgili faaliyetlerin yürütülmesinde daha paylaşımcı bir anlayışı benimsediği ifade edilmektedir. Özellikle çalışan kadınların eşlerinin, evle ilgili faaliyetlerde daha katılımcı, işbirlikçi ve destek veren bir profil çizdikleri söylenebilmektedir. (Güntekin ve Bener, 2006) Bu durum günümüzde çalışan annelere destek olan babaların giderek arttığını göstermektedir. Aslında anneler artık iş yükünün bir kısmını babalarla paylaşabilmektedirler.

Çalışan Anneler “Hayır” Kelimesini Daha mı Az Kullanıyor?

Çalışan annelerin yaşanan tüm bu zorlayıcı duygular nedeniyle çocuklarının sevgilerini kaybetmekten endişelenip zaman zaman onlara karşı aşırı hoşgörülü davrandıkları görülmektedir. “İyi anne olmak” adına çocukta olduğu düşünülen ilgi ve sevgi açlığının onların isteklerini fazlasıyla yerine getirerek kapatılabileceği düşünülmektedir. Oysaki sağlıklı bir çocuk yetiştirmenin temel kurallarından biri çocuğa her istediğinin olamayacağını, bazen isteklerinin yerine gelmesi için beklemesi ve onları erteleyebilmesi gerektiğini fark ettirmektir. Her istediğini almak ya da yapmak çocuğun ileriki yıllarda dış dünya ile ilişki kurmasını zorlaştıracaktır. Bu durum çocuğun aileden beklentisinin artmasına; ailenin de onun aşırı taleplerini karşılamakta zorlanmasına neden olabilir. Önemli olan hissedilen suçluluk duygusundan kurtulabilmek ve sınırları net oluşturabilmektir.

Ebeveynler çocuklarına ilgiyi ve sevgiyi kimi zaman hediyeler yoluyla gösterme eğiliminde olabilirler. Her akşam eve oyuncak veya çikolata ile gelmek, çocukta sevgi ve ilginin maddi yolla verileceği inancını doğurabilir. Buna bağlı olarak da çocuk ilişkilerini maddi beklentiler üzerine kurma eğiliminde olabilir. Sevgiyi ifade etme biçimi olarak hediye vermek yerine, onunla birlikte zaman geçirerek çocuğa sevildiğini ve onayladığını sık sık belli etmek sevgiyi en dolaysız yoldan hissettirmektir.

Annenin Çalışmasının Çocuklar Üzerinde Etkisi

Okul öncesi dönem çocuklarının öz bakım becerilerinin annelerinin çalışıp çalışmama durumlarına göre incelenmesi amacıyla yapılan bir araştırmadan elde edilen bulgularda, çocukların yemek yeme, giyinme-soyunma, temizlik, tuvalet, tehlikelerden korunma gibi öz bakım becerileriyle ilgili birçok davranışı kazanma düzeyi ile annelerinin çalışıp çalışmama durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Çalışan anne çocuklarının öz bakım toplam puanlarının çalışmayan anne çocuklarından daha yüksek olduğu saptanmıştır. (Demiriz, Dinçer, 2000)

Yapılan bir diğer araştırmada, annenin çalışmasının, kız çocuğunun kendini eğitimsel ve mesleki hedeflere yöneltmesinde güdüleyici olduğu ve annelerinin çalışmasından duydukları hayranlıktan dolayı, onu önemli bir model olarak gördükleri belirlenmiştir. (Stewart ve Friedman, 1987, Dworetzky, 1990) Razon (2011), annenin çalışıyor olmasının her yaş dönemindeki çocuğu farklı etkilediğini şöyle dile getirmektedir:

  • 0 – 3 Yaş Dönemi: Uzmanların bakım verenin kesinlikle anne olması gerekliliğini vurguladıkları bir dönemdir. Çocuk alıştığı ve güvende hissettiği annesini yanında arar; kokusunu, gülüşünü, bakışını duygusal hafızasına yazmıştır. Ancak bir müddet sonra kendisiyle aynı yoğunlukta, aynı şekilde ilgilenen bir başka kişiyi de benimser. Bu kez de onu sığınılacak bir liman olarak görür. Bu noktada güvenilir bir bakıcı bulup onu değiştirmemek, çocuğun güven duygusunun gelişmesi açısından önemlidir.
  • 3 – 6 Yaş Dönemi: Üç yaşından itibaren çocuğun okul öncesi bir kuruma uyum göstereceği kabul edilir. Ancak bu dönemde çocuğun okula başlamış olmasının yanında anne ile iletişiminin ve ilişkisinin sağlıklı devam edebilmesi büyük önem taşımaktadır. Annenin bu anlamda gereken planlamayı yapabilmesi ve çocuğunun ihtiyacı olan süreyi birlikte geçirebilmesinin önemi üzerinde durulur.
  • Okul Çocuğu: Çocuğun kendisi için yeni sayılan okul ortamına uyum sağlayabilmesi, sınıf düzenine uyması, çalışma alışkanlığını kazanması için annesinin desteğine ve teşvikine ihtiyacı vardır. Okul çocuğu bilgisindeki artışın ve başarısının ilgi ile izlenmesini ister, başarısızlığa uğradığında kendisine yardım edilmesini bekler. Bu yaş çocuğunun temel beklentisi anne ilgisi ve yakınlıktır.
  • Ergenlik: Ergenlik çağı her ne kadar çocuğun artık büyüdüğü, bireyselleşip bağımsızlaştığı, anne babadan uzaklaştığı bir dönem olsa da ergen geçirmekte olduğu krizi atlatmak, biyolojik ve psikolojik yapısında meydana gelen değişiklikleri anlamak için yetişkinin rehberliğine ve yardımına ihtiyaç duyar, ondan anlayış bekler.

Görüldüğü gibi farklı gelişim aşamalarında, çocuğun farklı beklentileri vardır; annesi çalışsa da çocuk bunların gerçekleşmesini ister, bazı ihtiyaçlarının giderilmesini bekler. Çalışan anne suçluluk duygusunu bir kenara bırakarak çocuğunun gelişimsel dönemine uygun bir tutum sergilemelidir. Çocuğu ile olan iletişiminde iyi bir model olarak, doğruyu yanlışı öğreterek, kuralları fark ettirip öğrenme ihtiyacını karşılayarak duygusal yakınlığı verebilmelidir. Annenin sıcak ve samimi bir hava içinde çocuğunu yetiştirmeye çalışması, onun olgunlaşmasına yardımcı olması, ölçülü bir sevgi ve belli bir disiplin içinde çocuğun sorunlarına eğilmesi önemlidir. Çocuğun annesi ile kurduğu ilişkilerin, onun duygusal, zihinsel, sosyal hatta bedensel gelişimini etkilediği unutulmamalıdır.

Nitekim annenin yokluğunda uygun eğitim ve denetim sağlandığı hallerde, annenin çalışmasının çocuğu olumsuz yönde etkilemediği doğrultusunda araştırma bulgusu çoğunluktadır. Yeter ki, çalışan anne, duygulu ve bilinçli bir annelik yapabilsin.

Özetle, annenin çalışması durumunda göz önünde bulundurulabilecek öneriler şöyle sıralanabilir:

  • Annenin yerini dolduracak bakım verecek kişi iyi seçilmelidir. Bakım verecek kişiyle yapılacak görüşmede anne-baba birlikte olmalıdır. Bakım verecek kişiden beklentiler mutlaka birlikte dile getirilmelidir. Çocuk açısından bakım veren kişinin mümkünse sürekliliğinin sağlanması ve bunun görüşmede vurgulanması önemlidir. Bakım verecek kişi çocuk ile iyi iletişim kurabilmeli, şefkatli, güvenilir, anlayışlı ve duyarlı davranmalıdır. Mümkünse çocuğun kendi evinde bakımı sağlanmalıdır.
  • Üç – altı yaş çocuğu için kurum eğitimi yararlı olduğundan, okul öncesi eğitim kurumunun seçimi dikkatle yapılmalıdır.
  • Annenin belli bir çalışma programı olmalıdır. Bu program sık sık değişmemelidir, çünkü çocuk çok sık değişen programa uyum sağlamakta güçlük çeker.
  • Çok fazla değil kaliteli zaman geçirmek çocuğun ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayacaktır. Boş vakitleri önceden programlamak, her akşam eve dönüldüğünde ödev yapmak ya da televizyon izlemek dışında da çocukla baş başa zaman geçirmek için fırsat yaratmak önemlidir.
  • Çocuk için önemli olan zamanlarda (doğum günleri, okul maçları, gösteriler) yanında olmaya çalışılmalıdır.
  • Yorgun, stresli bir iş günü ardından eve geldiğinizde sizi özlemiş, sizle zaman geçirmek isteyen çocuğunuzla karşılaşabilirsiniz. Bu gibi durumlarda, çocuğunuza o gün yorgun olduğunuzu ya da iş yerindeki bir olay nedeniyle kızgın olduğunuzu anlatıp çocuğunuzdan beklediğiniz davranışı söyleyebilirsiniz. “Bugün çok yorucu bir gün geçirdim, biraz dinlemeye ihtiyacım var. O yüzden akşam yemeğini hazırlarken senin odanda oynamanı istiyorum. Sonrasında seninle sohbet edip oyun oynarız, yatmadan önce de kitap okuruz.” gibi.
  • İlk çocukluk yıllarında sağlanacak güven ve tutarlı ortam çocuğun kişilik gelişiminin temel taşlarını oluşturmaktadır. Bu noktada anne; yaşam düzeni içinde yapamadıklarına karşı hoşgörü geliştirmeli, kendi yükünü hafifleterek gerekli durumlarda çevreden yardım isteyebilmelidir. Ayrıca çalışıyor olmasının çocuğun gelişimine olumlu etkilerinin olduğunu düşünmesi duygusal yorgunluğunu da hafifleten bir durum olacaktır.

Yazanlar:
Asude Işık Tunca
Uzman Psikolojik Danışman

Belkıs Elitaş
Psikolojik Danışman