Çocuklarda Ve Ergenlerde Yeme Bozuklukları: Önleme Ve Etkin Müdahale Yöntemleri

Yeme bozuklukları çocuklarda, ergenlerde ve yetişkinlerde yaygın olarak görülen psikolojik bir problemdir. Yeme bozuklukları, çocukluk çağında tohumlarını atmaya başlar ve çoğunlukla ergenlik veya erken yetişkinlik döneminde ortaya çıkar. Yeme bozukluğunun birçok çeşidi olup kendi içinde şekil değiştirebildiği gibi farklı yaş gruplarında kendisini farklı şekillerde gösterebilir. Yeme bozuklukları, her ne kadar yemek ve/veya kilo ile ilgili bir problemmiş gibi gözükse bile görünenden çok daha komplikedir. Yeme bozukluğunun ortaya çıkmasında genetik, psikolojik, sosyal birçok etken rol oynar. Önlem alınmadığı veya tedavi için erken müdahale edilmediği zaman ömür boyu sürebilecek, kişinin hayatını fiziksel, psikolojik ve sosyal olarak olumsuz yönde etkileyen kronik bir hastalığa dönüşebilir.

Çocuklarda Yeme Bozuklukları

Çocuklarda görülen yeme bozukluklarında, çocuk dile getiremediği duygu ve düşüncelerini yeme davranışı ile göstermeye çalışır. Bu sebeple de ebeveynlerin odağını çocuğun yeme davranışından çok yeme davranışı ile ne anlatmaya çalıştığına odaklamaları, çözüme giden yolda çok daha yardımcı olacaktır.

Çocuklarda, özellikle 5-10 yaş aralığında, yaygın olarak yemek seçme ve duygu duruma bağlı yemek yemeyi reddetme veya fazla yeme, en yaygın görülen yeme bozuklukları arasında sayılabilir.

Yemek Seçme

Yemek seçme davranışı, çocuklarda yaygın olarak görülür. Genellikle fiziksel, psikolojik ve sosyal herhangi bir olumsuz etki yaratmadan, ergenlikle birlikte kendiliğinden ortadan kaybolsa bile bazı çocuklarda yemek seçme davranışı, fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimi olumsuz yönde etkiler. Bu sebeple de ebeveynlerin yemek seçen çocuklarının yemek seçme davranışını daha iyi anlaması ve gerekli önlemleri alması oldukça önemlidir.

Yemek seçen çocuklar, kendi belirledikleri birkaç besin dışındaki besinleri tüketmeyi reddederler. Tüketmeyi seçtikleri besinler çoğunlukla karbonhidrat, yağ, şeker oranı yüksek besinlerdir. Yemek seçen çocuklar, sadece belli besinleri tükettikleri için akranlarına kıyasla bedensel gelişimleri daha yavaş seyredebilir; bu sebeple de hekim kontrolleri aksatılmamalıdır. Aynı zamanda yemek seçme, çocukların sosyalleşmesini de olumsuz yönde etkileyebilir. Çocuklar, yemek seçtikleri için yemek olan sosyal ortamlardan olabildiğince kaçınırlar. Sonuç olarak, yemek seçme davranışı çocukların sadece bedensel gelişimlerini değil, aynı zamanda sosyal gelişimlerini de olumsuz yönde etkileyebilir.

Çocuklarda yemek seçmenin temel sebepleri arasında, özellikle aşırı korumacı/kontrolcü ebeveynlere karşı çocuğun kendi sınırlarını belirleme ihtiyacı ile belli yiyecekleri yiyip belli yiyecekleri yemeyerek ailesine kendisinin kontrol edilemeyeceği mesajını vermek istemesi sayılabilir. Bunun yanı sıra, ebeveynlerinden yeterince ilgi, sevgi göremediğini düşünen çocuk, yemek seçme davranışı ile ebeveynlerin ilgisini çekmeye çalışabilir. Dolayısıyla, ebeveynlerin ilgisiz tutum ve davranışları da çocuklarda yemek seçme davranışına sebep olabilir.

Anne ve babalar, çocuklarının ne yiyip ne yemediğine odaklandıkça yani odağı yemekte tuttukları sürece, çocuk kelimelerle ifade edemediği düşünce ve duygularını yeme davranışı ile ifade etmeye devam eder ve bozuk yeme davranışı daha kronik hale gelir. Bu sebeple de özellikle yemek seçen çocukların anne ve babaları, odaklarını çocuklarının ne yiyip ne yemediğinden çekip yeme davranışı ile ne anlatmaya çalıştıklarına yöneltmeleri, hem çocuğun duygusal gelişimi açısından hem de bozuk yeme davranışının ortadan kalkması açısından çok daha etkili olur.

Duygu Duruma Bağlı Az Yeme ya da Fazla Yeme

Çocukların da yetişkinler gibi yeme tutum ve davranışları strese maruz kaldıkları zaman değişebilir. Yalnız, çocuklar gelişme döneminde oldukları için çocuklarda görülen yeme davranışındaki değişiklerin sağlığa olan etkileri yetişkinlere kıyasla daha ciddi olabilir. Bu sebeple de hekim kontrollerinin aksatılmaması gerekir.

Çocuklarda da zaman zaman normalde yediğinden daha az miktarda yemek yeme ya da normalde yediğinden daha fazla miktarda yemek yeme görülebilir. Eğer bu durum bedensel, duygusal ve sosyal gelişimi olumsuz yönde etkilemeye başlarsa mutlaka psikolojik destek alınması gerekir. Yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da ifade edilemeyen, sağlıklı şekilde yönetilemeyen duygular bozuk yeme davranışı şeklinde kendisini gösterebilir ve bu durum önlem alınmazsa kronik bir problem haline gelebilir. Örneğin, çocuk okulda arkadaşları ile bir problem yaşıyor ve yaşadığı problemi, duygularını dile getirmekte zorlandığı için bu süreci yönetmek adına yemek yemeyi reddetme, olabildiğince az besin tüketme ya da normalde yediğinden fazla besin tüketmeyi bir araç olarak kullanıyor olabilir. Yine, yemek seçme davranışında olduğu gibi yemek yemeyi reddetme, kısıtlı beslenme ya da normalde olduğundan daha fazla yemek yeme özellikle aşırı korumacı ve kontrolcü ebeveynlere karşı çocuğun kontrolün kendisinde olduğuna dair verdiği bir mesaj da olabilir. Anne ve babasından yeterince ilgi görmediğini hisseden çocuklar da anne ve babalarının ilgisini çekmek için çok az yeme ya da çok fazla yeme yöntemini seçebilirler.

Bu sebeple de anne ve babanın çok az yemek yiyen çocuğuna “ye” demesi ya da fazla yiyen çocuğuna “yeme” demesi, kontrolcü bir yaklaşım olacağı için problemin daha da kronik hale gelmesine sebep olabilir. Ayrıca o güne kadar ilgi görmediğini düşünen çocuk, yeme davranışı üzerinden ilgi gördüğünü anladığı noktada yeme davranışını değiştirmeyerek anne ve babasının ilgisini üzerinde tutmaya yönelecektir. Bu sebeple, anne ve babanın odaklarını yemekten çekip çocuğun hangi stres faktörü ile yemek yeme davranışını değiştirdiğini anlamaya çalışmaları, sürecin olumlu yönde gelişmesi açısından yardımcı olacaktır. Bu süreçte psikolojik destek almak çocuğun gelişiminin olumsuz yönde etkilenmesi açısından da oldukça önemlidir.

Ergenlik Döneminde Görülen Yeme Bozuklukları

Yeme bozuklukları ergenlik döneminde en yaygın görülen psikolojik problemlerden biridir. Ergenlikle birlikte bedensel değişimlerin ortaya çıkması, beden şekli ve kilonun özetle dış görünüşün önem kazanmaya başlaması, karşı cins tarafından beğenilmek isteme, akran gruplarına dâhil olma-popüler olma isteği beden şekline yüklenen anlamın bu dönemde daha da artmasına sebep olur. Çocukluk ve yetişkinlik dönemi arasında yer alan ergenlik dönemi, kişiliğin gelişmekte olduğu, ergenin kendisini tanımlayacak özelliklerinin net olmadığı, özellikle akranlar tarafından onaylanmanın oldukça önemli olduğu bir dönemdir. Bu sebeple de birçok ergen için dış görünüş, kendisini somut olarak tanımlayabileceği yani çevre tarafından onaylanıp kabul görmesi için net bir araç olarak algılanır. Ergenlik dönemi, beden şekli ve kiloya yüklenen anlamın en fazla olduğu dönemdir desek yanlış olmaz. Bu dönemde ergen, akranları tarafından değer görmek, kabul edilmek için belli bir beden şekli ve kiloya sahip olması gerektiği düşüncesine sıkı sıkıya bağlanabilir. Bu dönemde ergenin kilosuna özen göstermesi doğaldır. Yalnız, sıkı diyetlere başvurma, aşırı egzersiz yapma gibi tutum ve davranışlar yeme bozukluğu belirtileri olabileceği için anne ve babaların zamanında müdahale etmek adına oldukça dikkatli olmaları gerekir.

Özellikle çocukluk çağında fazla kilosu olup akranları tarafından kilosu ile dalga geçilen ergen için kabul görmek ve onaylanmak için genellikle beden şekli ve kilo birçok akranına göre daha fazla önem taşır. Dolayısıyla, çocukluk çağında fazla kilosu olup akran zorbalığına maruz kalmış ergenlerde yeme bozukluğu görülme oranı çok daha fazladır. Bu sebeple de çocukluk döneminde fazla kilosu yüzünden akran zorbalığına, çocuğun kilosuna dair çevrenin eleştirisel tutum ve davranışlarına maruz kalmış ergen anne ve babalarının, çocuklarında yeme bozukluklarının ortaya çıkma ihtimalinin daha yüksek olduğunun bilincinde olmaları oldukça önemlidir.

Ergenlik Döneminde Yaygın Olarak Görülen Yeme Bozuklukları:

Anoreksiya Nervoza: Kişinin yaş, boy ve cinsiyetine göre normal kilosunda veya normal kilosunun altında olmasına rağmen sıkı diyetler ve/veya aşırı egzersiz yaparak kilo vermeye çalışması, hızlı kilo kaybı, kilo almaktan korkma, yemek yemeye başladığı an kontrolü kaybedeceği düşüncesi ile yemek yemeyi kısıtlama şeklinde belirtilerle kendisini gösterir. Genellikle erken ergenlik döneminde ortaya çıkar ve erken müdahale edilmezse hayati risk yaratan birçok sağlık problemine yol açabilir. Anoreksiya Nervoza olan ergenler arasında kilo kaybını saklamak için bol kıyafetler giymek oldukça yaygındır.

Bulimiya Nervoza: Kısa bir zaman dilimi içinde (yarım saat ila 2 saat gibi), kişinin normalde yediği yiyecek miktarının çok daha fazlasını yiyip sonrasında yediği yiyeceklerden aldığı kalorilerden kurtulmak amacıyla, yediklerini kusma, laksatif veya diuretik ilaç kullanma, aşırı egzersiz yapma gibi yollara başvurması şeklinde kendisini gösterir. Bulimiya Nervozada, Anoreksiya Nervozada olduğu gibi belirgin bir kilo kaybı gözükmez. Sindirim ağızda başladığı için alınan kalorilerin yüzde 60’ı ve daha fazlası, kusma, laksatif veya diuretik ilaç kullanımı, aşırı egzersize rağmen vücutta kalır. Belirgin bir kilo kaybı olmadığı için de dışarıdan anlaşılması oldukça güçtür. Kısa zaman içinde gerçekleştirilen yeme-kusma atakları gizli yapıldığı için Bulimiya Nervoza çevreden senelerce gizlenebilir. Yediklerinden kilo almamak için başlayan kusma, zamanla bağımlılık yaratıp bir rahatlama aracına dönüştüğü için kusmayı bırakmak oldukça güç hale gelir. Yeme-kusma atakları haftada birden günde yedi sekize kadar yükselebilir. Laksatif kullanımı, bağırsak hareketlerini bozduğu için kullanılan laksatif sayısı gün geçtikçe artar. Bir tane ile başlayan laksatif kullanımı zamanla günde 80-90 adet laksatif kullanımına kadar çıkabilir. Bulimiya Nervozada görülen en belirgin özellikler, banyoda fazla zaman geçirme, kusmadan kaynaklanan gözlerde kızarıklık, tükürük bezlerinde şişme olarak sayılabilir. Bulimiya Nervoza daha çok 14-15 yaşlarında, yani orta ergenlik döneminde başlar. Erken müdahale edilmezse, hayati risk taşıyan sağlık problemlerine sebep olabilir.

Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu: Ergenler arasında oldukça yaygın görülür. Daha çok geç ergenlik döneminde başlayan tıkınırcasına yeme bozukluğunun en belirgin belirtileri, kısa bir zaman dilimi içinde fiziksel olarak tok olunmasına rağmen normalde yenilen yiyeceğin çok daha fazlasını, kontrolden çıkmış bir şekilde yemek ve sonrasında pişmanlık ve suçluluk hissetmektir. Tıkınırcasına Yeme Bozukluğunun Bulimiya Nervozadan farkı yeme atakları sonrasında kişinin kilo almamak için telafi edici herhangi bir davranışa ( kusmak, laksatif-diuretik kullanmak, aşırı egzersiz yapmak) başvurmamasıdır.

Yeme atakları haftada bir görülebileceği gibi günde birkaç kaç kez de görülebilir. Yeme atakları, genellikle evde kimse yokken ya da gizli bir şekilde yapıldığı için çevre tarafından uzun süre anlaşılmayabilir. Hızlı kilo artışı tıkınırcasına yeme bozukluğunun belirtileri arasında sayılabilir. Yalnız, yeme ataklarının sayısı az ise hızlı kilo artışı da gözlemlenmeyebilir.

Yeme Bozuklukları, Anoreksiya Nervoza ile başlayıp Bulimiya Nervozaya ya da Tıkınırcasına Yeme Bozukluğuna dönüşebilir. Özetle, yeme bozuklukları kendi içinde şekil değiştirdiği için yeme bozuklukları belirtileri de dönem dönem farklılık gösterebilir. Tüm yeme bozuklukları hayati risk taşıyan sağlık problemlerine sebep olabilir. Bu sebeple de hiçbir yeme bozukluğu hafife alınmamalı ve zamanında destek alınmalıdır.

Yeme Bozukluklarının Belirtileri ve Sonuçları

Yemek olan ortamlarda gerilme, sosyalleşmekten kaçınma, yemek, kilo ve beden şekli ile ilgili konulara olan ilginin olağandan daha fazla olması, konsantrasyon problemleri, sık sık tartılma ya da hiç tartılmama, sık sık aynaya bakma ya da aynaya bakmaktan kaçınma, “Kendimi şişman hissediyorum.” ifadesinin kullanılması, sıkı diyetler yapma, gizli yeme, sindirim sistemi problemleri, saç dökülmesi, cilt problemleri, adet düzensizliği, dolaşım sistemi problemleri, uyku problemleri ve tabii sonu ölümle sonuçlanabilecek olan tıbbi komplikasyonlar yeme bozukluklarında yaygın olarak görülür.

Yeme Bozukluklarının Sebepleri

Yeme bozukluklarının genetik, psikolojik ve sosyal birçok sebebi olabilir. Öncelikle, ailede yeme bozukluğu, bağımlılık, kaygı bozuklukları, depresyon gibi psikiyatrik bozukluk öyküsü olan kişilerde yeme bozukluğuna yatkınlık daha fazladır. Yapısal özellikler de yeme bozukluklarının oluşmasına yatkınlığı artırır. Mükemmeliyetçi, kontrolcü kişilik yapısı yeme bozukluklarına yakalanma olasılığını artırır. Ani hayat değişimleri (okul değiştirme, taşınma, ebeveynlerin ayrılması, yakın bir kişinin hastalığı ya da kaybı) yeme bozukluklarını tetikleyici etkenler arasında sayılabilir. Duyguların sağlıklı şekilde ifade edilmemesi, stres yönetme becerilerinin sağlıklı şekilde gelişmemesi de yeme bozukluğunun ortaya çıkmasında rol oynar. Medyadan ve sosyal medyadan ideal beden şekline dair gelen mesajlar, çevre tarafından ideal beden şekli ve kiloya ulaşmaya dair hissettirilen baskı, kilo ve beden şekline dair yapılan yorumlar ve eleştiriler yeme bozukluklarının ortaya çıkmasında ve devam etmesinde etkilidir.

Yeme Bozuklukları Tedavisi

Yeme bozukluğu her ne kadar yemek ve kilo ile ilgili gözükse bile psikolojik bir problemdir. Yeme bozuklukları üzerinden zaman geçtikçe daha da kronikleşir ve tedavi süreci uzadığı gibi bu süreç daha zor hale gelir. Bu sebeple de ailelerin çocuklarında yeme bozukluğu olduğunu fark ettikleri noktada, çocuklarının psikolojik destek alması için gerekli müdahaleyi yapması oldukça kritiktir.

Yeme bozukluğu tedavisinde, yeme bozukluğunun sebep olabileceği tıbbi komplikasyonlar olabileceği için psikolojik desteğin yanında hekim desteği de oldukça kritiktir. Süreç içinde gerekli görüldüğü noktada beslenme uzmanı desteği de alınabilir.

Yeme Bozukluklarının Önlenmesi İçin Anne ve Babalar Neler Yapabilir?

Anne ve babaların çocuklarının duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilecekleri bir ortam sağlamaları yeme bozukluklarının önlenmesinde oldukça önemlidir. Duygu ve düşüncelerin yargılanacağı, kabul görmeyeceği düşüncesi sonucunda ifade edilemeyen her duygu ve düşünce yeme bozukluğu davranışı aracılığı ile ifade edilmeye çalışılır. Anne ve babaların kendi duygu ve düşüncelerini sağlıklı bir şekilde paylaşarak çocuklarına rol model olmaları çocuklarının kendi duygu ve düşüncelerini sağlıklı şekilde ifade etmelerini öğrenmeleri açısından da oldukça önemlidir.

Stresi sağlıklı şekilde yönetmeyi öğrenmek yeme bozukluklarının önlenmesinde oldukça etkilidir. Bu sebeple de çocukların kendilerini rahatlatabilecekleri hobiler edinmesi stresi sağlıklı şekilde yönetmelerini öğrenmelerine yardımcı olur.

Anne ve babanın kontrolcü veya aşırı korumacı tutum ve davranışlarını esnetmeleri, çocuklarının birer birey olduğunu kabul etmeleri, onların kararlarını, isteklerini, kapasitelerini göz ardı etmediklerini hissettirmeleri de yeme bozukluğu davranışının ebeveynlerin kontrolcü tutum ve davranışlarına karşı sağlıksız bir sınır koyma yöntemi olarak ortaya çıkmasını engeller.

Anne ve babaların çocuklarını beden şekilleri ve kiloları ile ilgili eleştirmemeleri, çocuklarının beslenmelerini kontrol etmeye çalışmak yerine kendi yeme tutum ve davranışları ile onlara rol model olmaları da yeme bozukluklarının önlenmesinde oldukça etkilidir.

Anne ve babanın çocuğuna karşı eleştirisel tutumdan uzak, çocuğu için yüksek hedefler belirlemeden; özetle çocuk tarafından “Ben ancak matematik sınavından şu notu alırsam değerliyim.” “Ben ancak şu kiloda olursam değerliyim.”  şeklinde algılanabilecek söylem ve tutumlardan uzak durmaları, çocuğa kendisini olduğu gibi tüm özellikleri ile değerli olduğunu, sevildiğini hissettirmesi yeme bozukluklarının önlenmesinde çok önemlidir.

Konuk Yazar:
Dr. Feyza Bayraktar
Psikolog

Psikolog Dr. Feyza Bayraktar
Feyza Bayraktar, Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nden onur derecesi ile mezun oldu. Daha sonra, New York Üniversitesinde Uygulamalı Psikoloji Bölümünde yüksek lisansını yaptı. Yüksek lisansı sırasında, özellikle Kadın Ruh Sağlığı ve Yeme Bozuklukları alanlarında araştırma görevlisi olarak çalıştı. Yüksek lisans eğitimi sırasında, Chicago Üniversitesinden, yeme bozuklukları ve obezite psikolojisi üzerinde çalışması için kendisine araştırma asistanlığı teklifi geldi. Kendisi, New York Üniversitesinde yüksek lisans eğitimini yüksek onur derecesi ile tamamladıktan sonra, New York’da, özellikle kadın ruh sağlığı ve yeme bozuklukları alanında birçok klinikte psikolojik danışmanlık hizmeti verdi. New York Üniversitesinde yüksek lisansını yaparken, kendisi, Princeton Üniversitesi Sağlık Merkezinin klinik eğitim programına kabul edilerek, doktora eğitimine başlamadan, bu klinik eğitimi almaya hak kazanan ilk kişi oldu. Klinik eğitimi sırasında,  özellikle yeme bozuklukları alanına yoğunlaşarak, bu alanda klinik intern olarak çalışmaya başladı ve doktora eğitimini tamamladı.
Boston Üniversitesinde düzenlenen yeme bozuklukları ve kilo kontrolü tedavisinde bilişsel davranışçı terapiler eğitimini; Londra’da, Ulusal Yeme Bozuklukları Derneğinin yeme bozuklukları tedavisi eğitimini de tamamladıktan sonra duygu yönetme becerileri ile ilgilenmeye başladı. Duygu yönetme becerileri üzerine birçok uluslararası eğitime katıldı.
Feyza Bayraktar, kadın ruh sağlığı, beden imajı, yeme bozuklukları ve obezite psikolojisi ile ilgili ulusal ve uluslararası birçok çalışmada yer aldı.  Özellikle bu alanlarda, yurtiçi ve yurtdışı kongrelere konuşmacı olarak davet edilip eğitimler vermektedir. Kendisi, aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesinde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır. Yayın ve basın organlarında zaman zaman yer alan Feyza Bayraktar, 2014-2015 yayın döneminde, 24TV’de, psikolojik problemleri ele alan “Ne Yapmalı?” adlı bir program yapmıştır.
Kendisi, 2011- 2016 yılları arasında faaliyet gösteren Yeme Bozuklukları Destek Derneğinin kurucusu olup bu süre içinde derneğin başkanlığını yapmıştır. Kendisinin, 1994 yılında, 14 yaşındayken yayınlanan;  “Karanlıkta Doğan Güneş” adlı bir romanı ve 2011 senesinde Doğan Kitap’ dan yayınlanan “Yemek ya da Yememek” adlı bir kitabı vardır.