Aile kavramı, çocuğun hayata katılması ile başlar. Talat Parman, “Yuvayı dişi kuş değil, yavru kuş kurar.” diyerek bu duruma işaret eder. Bir bebeği hayal etmek, ona ruhsal ve fiziksel olarak hazırlanmak, yaşantıyı ona göre düzenlemek anne babalığın başlangıç noktası sayılabilir. Anne baba olmak rolleri üzerine önceden hazırlanmak her zaman da kolay değildir. Yeni bir bebeğin gelişiyle birlikte çiftler –öncesinde başka bir çocuğa sahip olmaları durumunda bile- o bebeğin anne babası olarak yeni bir rolü deneyimlemeye başlarlar. Bu önemli yaşam olayı ile, anne babalar için birden çok duygu ruhsallıkta belirgin hale gelir. Kimi zaman yeterli olmaya yönelik endişeler, kimi zaman onu tehlikeli dış dünyadan korumak/kollamak konularının öne çıktığı kaygılar ve korkular, kimi zaman da gelişimine tanık olmanın verdiği coşkuyla heyecan…
Günümüzde hem geleneksel hem de modern aile yapılanmalarından söz etmek mümkündür. Çocuğun nasıl bir aile yapılanması içinde bulunduğu, ailelerin rollerini ve katılım biçimlerini etkiler. Bir çocuğun büyümesine tanıklık ederken ebeveynlik rolü (biyolojik anne/baba olmak ya da koruyucu ebeveynlik gibi) ve katılımı (birlikte ya da ayrı yaşamak, yasal süreçle ilgili katılım hakkı olmak/olmamak gibi) hem özelde aile içi dinamiklerini hem de sosyal çevre içinde farklı ihtiyaçların oluşmasını gerektirebilir.
Yaşadıkça öğrenilen, keşfedilen ve geliştirilen anne babalık rolü, kişileri kendi aile yaşantılarıyla ilgili o güne dek farkına varmadıkları birtakım duygu ve yaşantılarla bağlantı kurmaya zorlayabilir. Anne babalar, kendi çocukluklarında kaygılarının nasıl dindirildiği, başarılarının nasıl takdir edildiği, sevinçlerinin nasıl paylaşıldığı ve hatalarının nasıl ele alındığı gibi konuları çocuklarıyla kurdukları ilişkiye taşıyabilirler. Kişi, anne ya da baba olduğunda kendi geçmiş yaşantılarına dönerek, kendi anne babasını daha iyi anlar hale gelebilir. Anne babası ile ilişkilerinde o güne dek dile getirilememiş, çözülmeden ve yeterince kapsanmadan bırakılmış/biriktirilmiş öfke duygusu da kendi anne babalık deneyimine katabilir. Kimi zaman da kişi, anne babasını aşırı idealize etmesi nedeniyle kendisinde iyi bir anne ya da baba olmaya dair ruhsal gücü bulamayabilir. Çocuğuna onlar kadar iyi olamayacağına, onlar gibi iyi bakamayacağına dair korku yaşayabilir. Bu durumu, kendi ebeveyn rolünü “büyük ebeveynlere” devretme ve bu devredişi takip eden suçluluk duygusu izleyebilir.
Kimi zaman da anne babalar özgün bir yapı sunarlar. Kendi bakım gördüğü ailenin dinamiklerinden farklı, başka değerler üzerine inşa ettikleri ve ilişkilenme biçimi farklılaşmış ev yaşantıları geliştirirler. Aynı sebeplerden sevecen anne baba olmak, tutarlı olmak, kuralcı olmak, arkadaş ebeveyn olmak gibi konular her ailenin dinamiğinde farklı anlamlar ve değerlere karşılık gelebilir. Anne babalık rolünde çocuğun kendi özelliklerinden, ihtiyaçlarından getirdiklerinin dışında, anne babanın kendi gerçekliği ve ruhsallığından ortaya koyduğu birtakım özellikler olduğunu fark etmek de bu açıdan kıymetlidir.
Aile içinde çocuğun tepkileri, düşünceleri, büyük oranda ötekilerin çocuğu görme ve düşünme şekline bağlıdır. Her çocuk, gelişimi açısından olumlu bir kaynaktan beslenme ihtiyacındadır. Çocuğun nasıl bir ebeveyn kaynağından yararlanacağı konusu özel olarak anne ve babanın kontrolündedir. Hayatının ilk anından itibaren bebeğe olumlu bir ortam yaratmak, çocuğa farklılıkları ile var olabileceği olanaklar sağlamak olumlu bir kaynağın sunabileceği özelliklerdir.
Karmaşadan Çözülmeye Gitmek…
Toplumsallığın ilk alanı ailedir. Anne baba çocuğunun bakımıyla uğraşırken ona kendi dünya görüşleri, deneyimleri ve düşünceleriyle birlikte kendi duygularını da sunar. Burada hem olumlu, hem de negatif duygulanımların buluşabileceği, tehdit edici duygu/durumunun hafifletileceği bir alandan söz etmek mümkündür. Bu olumlu ya da olumsuz deneyimlere müdahale, anne ve babaların çocuklarını gözlemleme ve dinleme yetenekleriyle oldukça ilişkilidir. Böylelikle, anne babalar çocuklarıyla ilgili mutluluk veren deneyimleri karşıladıkları gibi rahatsız edici, bazen de garip ve kaotik olanı da kapsama kabiliyetlerini geliştirmek durumunda kalırlar.
Çocuk büyürken birbirinden farklı ilişkiler, kurallar ve dinamiklerle karşılaşır. Çocuk, kimi deneyimleri anlamlandırmak ve olumlu bir duyguya çevirebilmek için anne babanın ruhsal dünyasının yardımına ihtiyaç duyar. Hızla gelişen teknoloji, yoğun çalışma saatleri, çocukların okul dışı yaşantılarında da belli hobiler ediniyor olması gibi pek çok etken nedeniyle ev içi paylaşımlar oldukça sınırlanmaktadır. Birlikte geçirilen sürenin kısalması, anne ve babaların çocuklarına vermek istedikleri mesaj, katmak istedikleri değer ve göstermek istedikleri ilgi konusunda daha titiz ve bir anlamda kaygılı hissetmelerine neden olabilir. Çocuğun, canlı ve sürekli değişen deneyimleri anne babaları bu hıza uyum sağlamaya, bunu kusursuz yapma girişimine yöneltebilir. Anne babaların bu kusursuz olma girişimi sonucu ortaya çıkabilecek stres, birtakım tetiklenmeleri de beraberinde getirebilir. Bu durumda, çocuğun duygusunu anlamak ve saygıyla yaklaşmak oldukça zorlayıcı olabilir.
Okuldan Eve Taşınanlar…
Okul çağı çocuğu, okul gününü ardında bırakıp eve geldiğinde, tüm gün yaşadıklarını uygun bir alan bulup aktarma ihtiyacında olabilir. Kimi zaman aktarmak istedikleri kendi içinde var olan öfkeyi ve bu dürtünün açığa çıkarılmasını gerektirebileceği bir konu olduğunda anne babasının bunu taşıyamayacağından endişe duyabilir. Bu nedenle çocuk kendi korktuğu bu içsel dürtüleri dışsallaştırarak bir başkası üzerinden anlatabilir. Bazen de çocuklar okulda onu oyunlarına dâhil etmeyen arkadaşlar, hiçbir zaman başarılı olamadığını düşündüğü bir ders ya da etkinlik gibi örnekler üzerinden içindeki gerilim ve kaygıların yatıştırılmasını bekler. Anne babalar çocuklarının bu ihtiyacını görmekte zorlanabilirler. Bu nedenle olayın içeriğine odaklanmak, kurgu olanları ve gerçek olanları ayırt etmeye girişmek, çocuk dışındaki kişileri de devreye sokarak yaşananları detaylı dinlemeye çalışmak aslında ana konudan uzaklaşmaya sebep olabilir. Çocuklar çoğu zaman anlattıkları durumların doğru ya da yanlış olmasından çok, hangi ihtiyaçlarla bu konuyu paylaştıklarının anlaşılmasını beklerler. Anne baba olarak kendi dinamiklerini fark edebilme ve zorluklar karşısında kendini telkin ederek sakin kalabilme, çocuğun asıl ihtiyacını görebilme ve bunu doyurabilme konusunda kişilere yardımcı olacaktır.
Dirençli bir kişilik yapılanması olan, evdeki dinamiklerle okuldaki dinamikleri ayırmaya çabalayan bazı çocuklar, ev dışı yaşantılarını anne babalarla paylaşmak konusunda temkinli olabilir. Çocukların yaşadıkları olayları anlatması kadar anlatmamasının da bir değeri ve anlamı vardır. Bireyselleşme sürecindeki çocukların kendilerine dair özel bir alan inşa etmeye çalışmaları, ilişkilerini kendi düzenleyebilmelerine dair gücü anne babadan almak istememeleri, kimi zaman da aşırı kaygılı tepkilerden çekinmeleri bu tür bir duruma sebep olabilir. Anne babaların eşlik edemedikleri, doğrudan bilgi alamadıkları evin dışında kalan yaşantıya dair olaylar ve durumlar, çocuk tarafından sansürlenerek ya da kimi zaman abartılarak da getirilebilir. Yaşadıklarının kendi ruhsallığında nasıl bir duyguyu açığa çıkardığı üzerine birlikte düşünmek, sorularla yönlendirmeden onun izin verdiği ve verebildiği kadar bilgiyle eşlik edebilmek önemlidir.
Ağlamanın Anlamı
Anne babaların baş etmekte zorlandığı başka bir durum da çocuğun ağlama tepkileridir. Ağlamak sıklıkla mutsuzluk, öfke, kaybetmek gibi olumsuz deneyimlerin ardından görülen bir tepkidir. Bazen çocuğun ağlaması anne baba için öylesine kaygı yaratan bir duruma dönüşür ki, hemen müdahale ederek onu yatıştırmak, kendi iç dünyaları ve bedenlerinde de açığa çıkan bu gerilimi yok etmek isterler. Ancak ağlamanın bir ifade biçimi olduğunu fark etmek, kişinin ve çocuğunun olayları ele alış tarzını ve duygulanım biçimini etkiler. Çocuğun tüm duygularına saygı ile yaklaşmak, ağlayarak ya da söze dökerek kendisini yatıştırma yollarını keşfetmesine olanak tanımak gerekir. Anne baba, çocuğu ile ilgili neyi hemen ortadan kaldırmak/hemen değiştirmek istiyorsa, orada kendi iç dünyasına temas eden bir zorlanma olabileceğini hatırlamalıdır. En çok zorlanılan yer, en kolay tetiklenen yerdir. Burası, yatışmanın ve yatıştırabilmenin de en zor olduğu alandır.
Anne baba olmak uzun ve değişimlerle dolu bir hayat yolculuğunda sürekli olarak çocuğu kapsamakla ilgili bir roldür. Çocuğa şefkat verirken anne babanın kendisine dair de ihtiyaç duyduğu şefkati fark etmesi ve kendi duygularını anlaması, kendi kapsanma ihtiyacını da kabul etmesi kıymetlidir. Anne babalar zaman zaman bu işlevi çok önemli görmeyebilir ancak kendilerinde anlamlandıramadıkları ve üzerine çalışamadıkları bir duyguyu çocuklarında fark etmeleri oldukça güçtür. Kendisi üzerine düşünmekte zorlanan ve ihtiyaçlarını fark edemeyen anne babalar oldukça büyük bir iyi niyetle harekete geçseler de, çocuğun yatışmasından çok taşırılması sonucuna gidebilirler. Anne babanın ruhsal alanının kaygılı olması ya da çocuğa yansıtmalarındaki bu tür süreçler, çocuğun kendilik yaşantısını etkileyebilir. Çocuk kendi gelişimsel olanaklarını yakalayamayabilir ve düşünce kapasitesini geliştirmekte zorlanabilir. Bu durum, bireyselleşme sürecini de olumsuz etkileyebilir.
Çocuğa Dair Yaratıcı Bir Alan Oluşturabilmek…
Anne babalar çocuğun benlik gelişimi konusunda yardımcıdırlar. Çocuk benliğini anne ve babası tarafından “görülerek” ve “teşvik edilerek” oluşturabilir. Deneyimlerinin fark edilmesi, takdir edilmesi, düzenlenmesi kendi benliğiyle ilgili içselleştirebileceği doğru ve sağlam kaynakları fark etmesine yardımcı olur. Bu bir şekilde gerçekleştirilemediğinde, çocuk sıradan deneyimlerinin fark edilmediğini hisseder ve ihtiyaç duyduğu yardımın sağlanacağına dair güven duymak konusunda zorlanmalar yaşayabilir. Böyle bir zorlanma yaşayan çocuklar, erken çocukluk döneminde kendilerini tanımak, güçlü ve uyumlu bir benlik geliştirmek yerine, belirli duyguların kötü ve yasak olduğunu öğrenirler. Bu durum da, duygusal yakınlık kurabilmeleri için sınırlı bir kapasiteye sahip olmalarına neden olabilir.
Çocuklar hem akranları, hem de yetişkinlerle kurdukları ilişkilerde duygular konusunda oldukça açık bir meraka sahiptirler. Anne babaları ve diğer tüm ilişkide oldukları insanların bir konu hakkında “ne söyledikleri” ile “aslında ne düşündükleri” arasındaki olası farklılıkları hissederler. Bu sebeple özellikle sorunlar ve güçlükleri konuşurken, sözlü iletilen mesajlardan çok beden dili, yüz ifadesi ve göz temasından topladıkları bilgilere güvenirler. Anne babanın kapsayıcı bir tutumla gerçekleştirdiği bazı müdahaleleri bile, çocuğun getirdiği konu akılda tutulamadığında, anne babanın başka meşguliyetler taşıdıkları bir ana denk geldiğinde, kendi kaygılarını da arttıran tanıdık deneyimleri çağrıştırdığında, kendisinde bir öfke açığa çıkardığında çocuk için yatıştırıcı olmaktan çok uzağa düşebilir.
Anne babaların çocuklarına dair hayal ve beklentileri, sadece kendi duygu ve düşüncelerinden değil aynı zamanda çocukları ile kurdukları iletişim ve ilişkiden de etkilenir. Bu ilişkide çocuk, anne babasıyla birlikte özdeşleşir. Özdeşleşme, bireyin anne babanın yaşantılarına ve duygularına katılması süreci ve bu yolla kendi kimliğini tanıması ve tanımlaması süreci olarak da tarif edilir. Bu sekteye uğradığında, fark edilemediğinde anne babanın çocuğuna dair yaratıcı ve kapsayıcı süreçlerinde tıkanmalara sebep olabilir. Bu özdeşleşme içinde aynı zamanda, gelişmekte ve büyümekte olan çocuğa özerklik duygusu için alan verebilmek ve anne babanın ruhsallığından ayrılarak kendi ruhsal alanına geçiş yapabilmesini sağlamak ihtiyacı hissedilir. Anne babanın çocuğu farklı bir birey olarak tanıması, kabul etmesi ve hayatın içindeki herhangi türden bir deneyimi karşılarken güçlü, sağduyulu ve kırılganlık göstermeksizin durabilmesi, karmaşıklıktan çözülmeye giden süreçte yadsınamaz bir öneme sahiptir.
Duyguların Düzenleyicisi…
Çocuklar, duygularını anlamlandırma, ifade etme ve düzenleme konusunda ilişkilerden beslenirler. Erken dönemlerden itibaren anne baba çocuğun hayatındaki ilk müdahalecidir. Çocuğa eşlik eden, gözlem ve katılımlarıyla sürece dâhil olan anne baba, çocuk için duygu ve uyarımların düzenleyicisidir ve aynı zamanda bir rol modeldir. Üstelik yalnızca anne baba ve çocuk ilişki dinamiğinde değil, kişilerin diğer bireylerle, annenin babayla, babanın anneyle ilişkilerini ve gerilimlerini düzenleme/yatıştırma/dönüştürme kapasiteleri çocuk için başlangıç noktasıdır.
Çocuğun hayal kırıklıkları, öfke, kaybetme duygusu, hayattaki zorluklarla nasıl baş ettiği gibi konularda anne baba düzenleyicidir. Çocuk büyüdükçe anne babanın ruhsallığından izler taşıyarak özgün yanıtlar üretir ve güçlükler karşısındaki doğal tepkilerine bakarak öğrenmesini sürdürür. Limbik düzenleme, bir anne babanın çocuğunun duygusal beyni ile uyumlu hale gelmesi durumudur. Bu, tüm yaşam deneyimleri için koruyucudur. Yaşam boyu karşılaşılabilecek tetiklenmeler karşısında kişinin psikolojik durumunu koruması, ruhsal sistemini ve duygusal tepkilerini kontrol edebilmesi kendini düzenlemeyi öğrenmesiyle ilişkilidir.
Kendini Düzenleme Becerisi ve Kendilik
Anne babanın çocuğunun yaşadığı deneyimler karşısında kendisinde oluşan tetiklenme anlarını fark etmesi ve kendi ruhsallığının izlerini sürmesi önemlidir. Çocuğun ruhsal dünyası ile bağlantıda olan anne babanın, olumlu ve düzenli bir duygu durumunu sürekli olarak yansıtması önem taşır. Çocuğun yaşam boyu kendine güven duyabilmesi anne babayla paylaşımlarından hareketle oluşur. Çocuğun yaşadığı güçlükler onda kaygı, öfke, stres yaratabilir. Anne babaların konuyu sakin ve yatıştırıcı bir şekilde ele alması çocuğun kendi gelişim sürecinde ilerleyebilmesi açısından önemlidir.
Yaşanan durum ne kadar zorlayıcı olursa olsun anne babaların empatik ve dönüştürücü ifadeler kurabilmeleri, çocukların baş etme becerilerini kullanmada gelişim göstermelerine destek sağlayacaktır. Anne ve babalar çocuklarına yaşaması, büyümesi ve benliğini güçlendirmesi için ruhsal ve gelişimsel bir alan sunarlar. Çocuklarda bu sunulan alanda var olmak isterler. Anne babalar, çocuğa kendine dair olanı aynalama rolüne sahiplerdir. Bu da anne baba çocuk üçgeninde yeşerten ve pozitif hareket kazandıran bir bağlanma oluşmasını destekler. Unutulmamalıdır ki bu bağlanma biçimi, zorlu yaşantılara dair bir içsel güç oluşturmaya olanak sağlar ve çocuğun kendini kabulünün, kendi donanımlarına güven duyabilmesinin önünü açar. Böylece, kendilik duyumu gelişir.
Yazan:
Merve Aysun Ceylan
Danışman Psikolog
Kaynakça
Arnoux, D.J. (Mart 2007). İletilebilen Ruhsal Yaşama Dair. Psikanaliz Yazıları, Psikanaliz ve Aile. (E. Abrevaya, Çev.) İstanbul: Bağlam Yayınları.
Cori, L. J. Var’olan Annenin Yok’luğu. (E. Akay, Çev.) Okuyan-Us Yayınları.
Eiguer, A. (Mart 2007). Ergenin Ailesi ve Ataları. Psikanaliz Yazıları, Psikanaliz ve Aile. (B. Alsancak Sönmez, B. Kolbay, Çev.) İstanbul: Bağlam Yayınları.
Meshulam, B. (Mart 2007). Çocuk, Korkuları ve Ailesi. Psikanaliz Yazıları, Psikanaliz ve Aile. İstanbul: Bağlam Yayınları.
Parman, T. (Mart 2007). Merhaba Bebek, Merhaba Aile. Psikanaliz Yazıları, Psikanaliz ve Aile. İstanbul: Bağlam Yayınları.
Solter, Aletha J. Bilinçli Bebek. (A. Cebenoyan, Çev.) Doğan Kitap.
Tükel, R. Bebek ve Anne Arasındaki Mekânda Öznenin Yaratılması: Winnicott’un Çalışmalarına Bir Bakış. Psikanaliz Yazıları, Donald W. Winnicott. İstanbul: Bağlam Yayınları.