Bir bebeğin doğduğunda kendisine bakım verene ihtiyacı oldukça fazladır. Anne, baba veya bakım veren her kimse kendi hayatını ikinci plana alır ve bebeğin ihtiyaçlarına odaklanır. Çünkü dünyaya yeni gelmiş bu canlının adaptasyonu için eşliğe ihtiyacı vardır. Bu dönem aslında bakım verenler için zorlayıcı ve yorucu da olabilmektedir. Ancak bakım verenler ne zaman yorgunluğunu ya da zorluğunu dile getirecek olsalar, çevresindekilerin birbirine benzer söylemleri ile karşılaşırlar, bu günlerin iyi günler olduğu, bebeğin büyüdüğünde asıl o zaman zorlukların anne ve babayı bekliyor olacağı gibi.
Yeni doğmuş bebeğin bocalayan anne babasına adres gösterilen bu zorlu yıllar, çocuğa yaklaşım ve ergene yaklaşım açısından da birbirinden farklı ele alınabilmektedir. Örneğin bir bebeğin her geçen gün farklılaşan davranışları onun büyümesi ve gelişmesine eşlik etme heyecanı ve mutluluğuyla karşılanır. Ellerinden tutmadan kendi kendine ayakta durduğu ilk an, kendini anlatmaya başladığı ilk sözleri hiç unutulmaz, o anlar bir kutlama anı gibidir sanki. Ailelerin birçoğu, bu şahitlik ettikleri büyüme anlarını, tarihleri not ederler ve bu yıllarca anılır. Sıra ergenliğe geldiğinde gelişme ve büyüme çabası bambaşka bir tepki ile karşılaşacaktır. İlk söyleyeceği kelimenin heyecanla beklendiği bebeklikten, kendini anlatmasından, ifade etmesinden, rahatsızlık duyulan hatta zaman zaman susturulmaya çalışılan bir yaşam dönemine geçilmiştir. Coşkuyla karşılanan desteksiz ayakta ilk duruş veya ilk adımlar, bağımsızlığını arayan ergenin uzaklaşma çabası söz konusu olduğunda, coşkunun yeri endişeye bırakılır, hatta devreye engellemeler girebilir. Bu dönemdeki “büyüme” ebeveyne çoğu kez korkutucu gelebilir ve o kadar da hoş karşılanmayabilir.
Yeni deneyimlerine uyumlanmaya çalışan, anne babayı bu denli korkutan, ilerleyen yaşları zorlayıcı deneyimlerden ibaret gösteren bu algının kaynağı neye dayanır? Ergenlik neden hem ebeveyn hem de çocuk için korkulu bir rüyadır? Büyüyüp gelişmenin hızla yaşandığı ergenlik döneminde neler yaşanır, neler deneyimlenir?
Ergenlikle birlikte ortaya çıkan değişimlere ve bu değişimlerin ne kadar aniden ergenin ve ailesinin yaşantısına etki ettiğine işaret etmek isteyen Nergis Güleç bu süreci anlatımında Orhan Veli’nin “Birdenbire” adlı şiirinden yola çıkar.
Birdenbire
Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar…
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.Othan Veli Kanık
Güleç (2014), ergenliği bir çeşit ikinci doğum olarak ele alırken, ergenlerin “aniden” karşı karşıya kaldıkları değişim sürecini yaratıcılığa ve canlılığa dair algılamakta zorluk yaşadıklarını dile getirir. Çünkü tüm bu değişime ayak uydurmak, kendini yeniden tanımlamak ve tüm ilişkiler içerisinde yeniden konumlandırmak ergen için zorlu bir görevdir. “Birdenbire bedenleri değişmiştir, narsisistik olarak beslendikleri, yaslandıkları anne babalar yabancılaşmış, tanıdık olan ne varsa sanki yitirilmiştir.”
Ergen için oldukça zorlayıcı, ergeni kıvrandıran ancak kıvrandıkça da büyümesine ve kendisini bulmasına yol açacak bu süreç, çoğu kişi tarafından olumsuzluklar atfedilmiş bir dönemdir. Ergen, bu dönemde anne babasını alıştığı, tanıdığı, belki daha kolay iletişim kurabildiği ilişkisinden, yeni bir dönemin kapılarını açarak bu bilinmezliğin içine çeker. Şimdi hem kendini bulmak hem de ilişkilerini baştan yapılandırmak için anne ve babasıyla yeni yollar keşfetmelidir. Ancak ergenin bu bilinmezlik ve bilinmezliğin içinde kendi başına salınma arzusu, anne babayı zorlayan en önemli unsurlardandır. Birçok şeyde olduğu gibi bilinmezliği yenmek için daha çok düşünmek, anlamaya çalışmak ve kapıları açık tutabilmek için de ergenin duygusunu anlayıp ona eşlik edebilmek önemlidir. Bunu yaparken ergenin davranışlarından çok ihtiyaçlarına odaklanılmalıdır. Çünkü anne babayı zorlayan, hep yeni çözüm yolları bulmaya iterken zaman zaman da öfkelendiren tüm o davranışlar, aslında anladığımızda hak verip belki de destek olmaya çalışacağımız ihtiyaçlardan doğmaktadır.
Bu ihtiyaçlar ergen için aslında kendi belirlediği ihtiyaçlar değildir. Gelişiminin ona dayattığı, bazen ayak uydurmakta hatta belki de tıpkı ebeveynleri gibi anlamlandırmakta zorlandığı, ama bir anda hayatını şekillendirmeye başlayan değişimlerdir. Yerini, zamanını, gidişatını belirleyemediği, sanki izleyicisi olduğu ama bir taraftan tam da başrolünde olduğu bir dönüşüm başlamıştır. Ergen fiziksel ve duygusal değişim süreçlerindeki salınımları içinde zorlanırken ebeveynin yapması gereken ona tıpkı bebekliğinde olduğu gibi gelişme fırsatını vermek ve aynı zamanda da onu koruyacak çerçeveyi sağlamaktır.
Peki ergen bu dönemde neler yaşar ve nelere ihtiyaç duyar? Bu ihtiyaçlar nasıl ele alınmalı, güven veren çerçeve nasıl oluşmalıdır?
Özgürleşmek
Tüm bu değişimler esnasında ergen kendi sınırlarını yeniden çizmeye, değişen bedenine ve kimliğine uygun sınırları belirlemeye çalışırken özgürleşme ihtiyacı belirgin olarak kendini gösterir. Bu ihtiyaç ebeveyn ile ergenin en büyük çatışma konusu olabilmektedir. Ergen hayatındaki değişimleri deneyimlemek için özgürlüğe ihtiyaç duyarken ebeveynin kaygıları tetiklenir. Daha düne kadar çocuk olan bu birey bu özgürlüğün üstesinden gelebilecek mi? Hatalar olduğunda sonuçlarına katlanabilecek mi? Yaralar alacak mı? Bu yaralarla baş edebilecek mi? gibi sorular ebeveynin gündemini meşgul eder. Ebeveyn ergenin yakınında olup tüm kaygılarını kontrol altına almaya, olası yaraları kendince ‘en aza’ indirmeye çalışırken aslında ergende de tam bir karşıt olma ihtiyacı belirir. “Karşı çıkmak, ergen için etraftaki yetişkinlerle, özellikle anne babasıyla ilişkisinde kendisini konumlandırmanın ayrıcalıklı bir yoludur. Dayanıklılığını denerken, ‘karşı’ olduğunu belirtirken, bir ayrışma hareketi başlatır. Ötekiyle farkı ölçüsünde, kendisinin kim olduğunu keşfeder.” (Jeammet, 2012)
Mesafe Koymak
Ergenin kendini keşfetme süreci ayrışma, mesafe koyma ihtiyacını da beraberinde getirecektir. Ergenliğin en çatışmalı durumlarından biri de belki birey olabilmek için diğerinden yani ebeveynden ayrışabilme sürecidir. Ayrışabilmek mesafe koymakla mümkün olur, bu hem gözle görülen hem de ilişkisel bir mesafedir. Ergen odasının kapısını kapatarak, mesafesini somutlaştırır. Daha az anlatır, daha az konuşur, aynı alanı daha nadir paylaşır anne ve babasıyla. Bir küçümseme, bir alay belirir dilinde. Tüm bunlar aslında anne baba ile çocuksu ilişki biçimini değiştirmek, dönüştürmek ve kendisinin ayrı bir birey olarak konumlandığı yeni bir ilişki biçimine kavuşabilmek içindir. “Her şey kolay olabilirdi: ergen büyürken yavaş yavaş özerklik kazanacak, yenilik isteyecek, ihtiyaç olarak hissettiğinde gitmeyi arzu edecek. Zaten ebeveynleri hazır olacak, güvenliğine dikkat ederek inisiyatif kullanmasına izin verecekler.” (Jeammet, 2012) Ancak tüm bunlar, söze döküldüğü kadar kolay değildir elbette. Çünkü ergen zorlu bir ikilem içindedir. Hem anne babasına ihtiyacı vardır hem de onlardan uzak olmaya… Bu çelişkili süreci yürütmek hiç de kolay değildir. Burada ebeveynin sağduyulu yaklaşımı önem kazanır. Alan açan, ihtiyaç hissedildiğinde tam da orada olduğu mesajını verebilen ebeveyn bu ikilemi ve ergenin kaygılarını yatıştırmaya yardımcı olacaktır.
Özdeşleşmek
Uzaklaşmak istediği anne baba, aslında bir taraftan da çocukluktan itibaren süregeldiği gibi özdeşim nesneleridir ergenin. Uzaklaşmak isterken bir taraftan da yakınında olmasına, gözleyip modellemeye, anne babanın kadınsı ve erkeksi rollerinden kendini yeniden oluşturmaya ihtiyaç duyar. Çünkü yetişkinliğe giden yolda cinsel kimliğini oluştururken anne ve babanın kadınsı ve erkeksiliğinden kendisine bir özdeşim yaratacaktır.
Jeammet (2012) ergenin anne baba ile gelgitli ilişkisini şöyle anlatır: “Yetiştirme dinamiği ebeveynin otoritesi ve ergenin özerkliği arasında yer alır. Fazla özgürlük bir terk ediliş gibi yaşanabilir, çok az özgürlük ise, dayanılmaz bir zorlanma gibi. Ergen karşı çıkarak kendisini hala anne babasına bağlayan ve hala ihtiyacı olan ilişkinin kuvvetini dener. Kendini aramaya tek başına cesaret edemezken onlara karşı çıkmak varlıklarını ve ilgilerini garantiler. Karşı çıkmak ergen için kişiliğini yapılandırmanın ideal bir yoludur.”
Bu karşı çıkışın ebeveynden ergene nasıl yansıdığı önemlidir. Karşı çıkış karşısında buna alan açan, ergenin hemen gerisinde bir yerlerde onun ihtiyacını bekleyen, yol bulma çabasına sabır gösteren bir ebeveyn olabileceği gibi, kayıp endişesi yaratan bir ebeveyn, misilleme yapan, acı çektiren, cezalandıran bir ebeveyn figürü de görülebilir. Özdeşim nesnesini seçerken ergen ve anne babası arasındaki ilişkinin yansımaları farklı şekillerde ortaya çıkar. Ergen kaybetmekten korktuğu ebeveyne sımsıkı tutunabilmek için onu da özdeşim nesnesi yapabilir, ona acı veren ebeveyni de seçebilir. Bu seçim çocukluktan itibaren süregelmiş ilişkilerin ışığında bilinçdışı bir seçim olacaktır elbette. Ancak en sağlıklı olan iki ebeveynin farklılıklarının da yer alabildiği ve bunun çocuğun kendi yapısıyla bütünleşebildiği, sindirebildiği bir özdeşimdir.
Bütünleşmek
“Ergenlik bütün insani maceralar gibi denemeler, yanılmalar, ilerlemeler, vazgeçişler, keşiflerden oluşan yoğun bir çalışma dönemidir. Bu yolda ergen ve anne babası birçok çelişki ve belirsizliğin merkezindedir.” (Jeammet, 2012)
Çelişkiler ve belirsizliklerle dolu bu yolda özgürleşmek ve mesafe koymak hikâyenin girişiyse, hikâye özdeşimlerle gelişir ve aslında bütünleşme de ergenliğin sonuna yaklaşıldığının göstergesi olarak görülebilir. Bütünleşmek ayrıştıktan, özgürleştikten, birey olduğunu kendine ve çevrene kanıtladıktan sonra bütünün de bir parçası olabildiğini, içinde yaşadığın toplumda yerini bulabildiğini görebilmektir. Bütünleşme sanılanın aksine çocuğun/ergenin belli kalıplara sokulması konusundaki katılıkla değil, tam tersi farklılığın olumlu karşılanması ile kolaylaşacaktır. Kabul edildiğini hisseden her birey gibi ergen de kendini ispat çabasıyla risk getiren hazlara daha az ihtiyaç duyacak ve ait olduğu toplumun içinde kendi renklerini taşımaya devam eden toplumun bir parçası olabilecektir. Okul, arkadaşlar, kulüpler, çeşitli topluluklar ergene bu yolda kapılar açarlar ve ilerlemeyi sağlarlar.
Ebeveyne Düşen…
Ergenlikte esas mesele değişimler ve dönüşümler arasında salınan ergene, anne babanın ebeveynlik rollerinden vazgeçmeden eşlik edebilmeleridir. Ebeveynin sağlam çerçevesi içinde ergenin gelişmesine imkân tanıyacak dinamiğin bulunması önemlidir. “Anne babalar, ergenlerin içinde bir özerklik alanı yaratacakları belli bir sınırın koruyucularıdır. Bu iki pozisyon, kuşak farkı içinde bir arada var olmalıdır, iki taraf da teslim olmadan. Fazla kuvvetli otorite veya anne babaların ergenle birbirlerine karışmalarına yol açacak kadar direnç ortaya koymamaları, özerkleşmeyi oldukça benzer yollardan engelleyen tutumlardır. Ergenin kendi alanını idare etmesine izin verilecek bir çerçeve oluşturmak mümkündür, çerçevenin içinde verilecek hareket payı ona özgürlüğünü sunacaktır.” (Jeammet, 2012)
Tam burada “Peki nasıl olacak?” sorusu devreye girer. Çünkü ergen kadar anne baba için de nerede duracağını bilmek, hem koruyan hem özerklik veren alanı yaratmak zordur. Bu düğüm ancak ‘iletişim’ ile çözülecektir. Ebeveyn ile çocuk/ergen arasındaki iletişimde eksik kalan şey çoğunlukla duyguların iletilmesi olmaktadır. Jeammet “Sınır koymak, herkesin kendi alanına saygı göstermek, karşıtlığın ortaya çıkmasına izin vermek ve karşıtlığın düzenlenmesi için birbirine bağlanmak, paylaşacak alanlar bulmak, ya da iki ayrı alanın buluşmasına müsaade etmek; bütün bu girişimler ebeveynlerle ergenlerin iyi iletişiminin geri planını inşa eden olmazsa olmaz koşullardır.” diyerek iyi iletişimin önemine vurgu yapar. Sağlıksız bir iletişim yaralayıcıdır; çünkü ergen dile dökemediğini ya çevresine ya da kendisine yönelik saldırganlıkla ifadeye yönelebilir, sözle anlatamadığını aşırı davranışlarla ortaya koyabilir.
Ergenle iletişim kurmak her zaman kolay değildir. Duymaya, dinlemeye, kabul etmeye tepkisi fazla olabilir. Ancak bir taraftan da ilişkinin dinamiğini ve yaşanan tüm kaygıları düzenleyebilmenin yolu konuşup ‘uzlaşabilmek’ değilse bile an azından anlamaya çalışmaktan geçecektir. İletişim ilişkideki bağın temsilidir. Ergen bir yandan özerk olmak isterken bir yandan da anne babasından kopmak onu korkutur, çünkü bu güvenli limana hala çok ihtiyacı vardır. Bu nedenle iletişim önemlidir, ebeveynle konuşabilmek, ona alan açıldığını, görüldüğünü ve yalnız olmadığını hatırlatacaktır.
Yazan:
Berna Ergun
Uzman Psikolojik Danışman
Kaynakça
Güleç N., Psikanaliz Yazıları “Ergenlik: Anlamak ve Anlaşılmak Üzerine” Bağlam Yayınları 2014
Jeammet P., Ergenlik: Anne Babalar ve Uzmanlar İçin Nirengi Noktaları, Bağlam Yayınları 2012