Özel Öğrenme Bozukluğu

Çocukluk yıllarımda okul yaşamı benim için çok zordu. Çok geç okumayı öğrendim. Yazımı ben bile okuyamıyordum. “b” ve “d” harflerini sürekli karıştırıyor bazı harfleri de ters yazıyordum. Matematik dersi ise başlı başına bir sorundu. Mars’ta yaşam üzerine konuşabiliyor ama 2 ile 2’yi toplayamıyordum. Yönleri karıştırıyordum. Bu yaşta bile bana bir yer tarif etseler bulamam, mutlaka çizerek anlatmaları gerekir. Ailem ve öğretmenlerimden sürekli “Çok akıllı bir çocuk ama hala neden başarılı olamıyor? Öğrendiklerini hemen unutuyor.” sözlerini duyuyordum. Kendime güvenim kalmamıştı…”

Yaşamda buna benzer hikayesi olan pek çok insan bulunmakta. Bu insanlar neden bu zorlukları yaşıyorlar? Sizler için araştırdık ve Özel Öğrenme Bozukluğu konusunda uzun yıllardır çalışmalar yapan pedagog Prof. Dr. Ümran Korkmazlar Oral ile röportaj yaptık. Sayın Oral, uzun yıllara dayanan deneyimlerini, karşılaştığı örnekleri bizlerle paylaştı. Keyifle okuyacağınızı ve Özel Öğrenme Bozukluğu konusunda detaylı bilgiye sahip olacağınızı düşünüyoruz.

  • Özel öğrenme bozukluğu nedir?

35 yıllık meslek yaşamımda çocuk ruh sağlığı kliniğinde çalıştığım yıllara baktığımda öğrenme bozukluğunun zeka problemi gibi algılandığı zamanlar aklıma geliyor. Aslında dünyada da ilk önce böyle algılanmış, daha sonra farklı vakalar ve araştırmalar bu problemin zeka ile ilişkisi olmadığını, hatta normal ya da normalin üstünde zekaya sahip kişilerde görüldüğünü ortaya koymuştur. Bu bulgu, öğrenme bozukluğunun en ayırt edici özelliğidir. Öğrenme bozukluğu, duyusal, fiziksel, ruhsal, kültürel soruna bağlı olmayan, okuma, yazma, matematik, kendini ifade etme, mekanda yönelme alanlarından birinde ya da tümünde güçlük çeken çocukları kapsar. Anne babaların deyimiyle; bu çocuklar ‘akılları kadar başarı sağlayamayan çocuklardır’.

Okul Öncesi Dönemde Belirtiler

  • Zaman – mekân – yön ile ilgili güçlükler (dün/bugün/yarın, inmek/çıkmak, ayakkabıları ters giymek, kitabı ters tutmak),
  • Kısıtlı kelime bilgisi; isimlendirme/hatırlama ile ilgili güçlükler,
  • Temel kavramları öğrenmede (özellikle sınıflandırma ve sıralama becerileri ile ilgili) güçlükler (renk, sayı, haftanın günleri, benzerlik, farklılık vb)
  • İnce motor becerilerde (özellikle resim ve çizimlerle kendini gösteren), öz bakım becerilerinde ve sosyal becerilerde güçlükler/gelişimsel gecikme,
  • Kelimeleri ters söyleme ya da hecelerin yerini değiştirme (teşekkür-tekeşşür; Beşiktaş-bekiştaş; mavi-vami…)
  • Konuşurken benzer sesleri karıştırma (f/v; m/n; b/m…),
  • Koordinasyon güçlükleri (ip atlama, bisiklete binme)
  • Sözlü yönergeleri alma ve uygulamada güçlük,
  • Dikkat ve konsantrasyon güçlükleri.
  • Gecikmiş el tercihi,
  • Geç konuşma, telaffuz/artikülasyon sorunları,

İlköğretim Döneminde Belirtiler

  • Yaşıtlarına kıyasla düşük akademik başarı, inişli çıkışlı performans,
  • Sayı/sembol/harf/ses kavramlarını anlamada ve ilişkilendirmede güçlükler,
  • Geç okuma; hatalı/yavaş okuma,
  • Uzun/yeni kelimeleri okumada ve okuduğunu anlamada ve anlatmada güçlükler,
  • Benzer görünüşteki harf, rakam ve sembolleri karıştırma (b/d/p/g; noktalı harfler; 6/9; +/x…),
  • Okurken ve yazarken benzer sesteki harfleri karıştırma (f/v; m/n; b/m…),
  • Okurken ve yazarken hecelerin yerini değiştirme (ve/ev; gibi/bigi…),
  • Okumada kelimelerin sonunu yanlış söyleme/uydurma, satır atlama,
  • Okuma ve yazıda harf, hece, sözcük atlama, ters çevirme, ekleme, birleştirme, uydurma,
  • Okuması zor/yavaş/karmaşık/ters yazı; bakarak yazmada ve diktede zorlanma,
  • Yazılı ifade güçlükleri,
  • Dağınık defter düzeni; imla ve noktalama hataları (büyük-küçük harf); bozuk satır düzeni (yukarı ya da aşağı kayan); uygun büyüklükle yazamama,
  • Matematik sembollerini, kavramlarını ve geometrik şekilleri öğrenmede zorlanma, karıştırma,
  • Matematikte eldeleri unutma, işleme ters taraftan başlama, işlem yapmadan doğrudan sonucu yazma,
  • Özellikle çarpım tablosunu, kesirleri, grafikleri, ölçüm ve olasılıkları öğrenmede güçlük,
  • Saat, zaman, tarih kavramlarını öğrenmede zorluk,
  • Sıralama becerileri, yönergeleri takip etme ve organizasyon yapma ile ilgili güçlükler,
  • Kısa süreli dikkat aralığı; konsantrasyon ve bellek güçlükleri.

Ergenlik ve Yetişkinlik Dönemlerinde Belirtiler

Ergenlik döneminden önce tanılanan ve bu konuda destek alan Özel Öğrenme Bozukluğu vakaları, yukarıdaki akademik zorlukların pek çoğunda aldıkları desteğin nitelik, süre ve yoğunluğuna paralel olarak belirli ölçülerde ilerleme kaydederken ÖÖB’nun izleri aşağıda sayılan alanlarda, hiçbir destek almamış bireylerde çok daha yoğun olmak üzere gözlemlenmeye devam etmektedir:

  • Çalışmaya başlayamama; çalışırken çok çabuk dağılma; dikkatsizlik,
  • Organizasyon güçlükleri (dağınıklık, randevuları kaçırma, plan yapamama),
  • Düşünce ve ifadelerini organize etme, planlama, özetleme ve düzenlemede zorluk,
  • Konularda önemli olan noktaları belirleyemeyip gereksiz ayrıntılar içinde kaybolma,
  • Yön bulamama,
  • Derste not tutmada zorluk,
  • Dinlediğini/okuduğunu kavramada güçlük,
  • Bellek güçlükleri,
  • Okunaksız, hatalı yazı,
  • Yetersiz kelime bilgisi ve edinilmiş bilgi,
  • Zamanı kullanamama,
  • Noktalama ve imla hataları,
  • Düşük hızda ve yetersiz nitelikte okuma, yazma,
  • Yabancı dil öğrenmede zorluk,
  • Bilgiler arasında ilişki ve hiyerarşi kurma güçlükleri,
  • Soyut kavramları anlamada zorluk,
  • Sıralama güçlükleri (kelime, fikir, dosya, sözlük…)
  • Okuma/yazma/matematiğe karşı ilgisizlik, isteksizlik,
  • El-göz koordinasyon güçlükleri,

 

  • Ailelerle yaptığımız bireysel görüşmelerde, örneğin baba “Ben de böyle bir öğrenciydim. Okuma, yazmayı ben de geç öğrendim ama şimdi başarılı bir iş adamıyım.” diyebiliyor. Bu sorunun genetik tarafı var mıdır?

Gelişimsel bir durum olduğu için sonradan olması mümkün değildir. Herhangi bir kaza sonucu okuma yetisini kaybeden kişiye de nörologlar “dislektik” diyorlar ama bizim öğrenme bozukluğu kapsamında söz ettiğimiz sorunlar gelişimseldir. Hatta yapılan birçok araştırma bu sorunun genetik olduğunu da gösteriyor. Ancak bazen çocuk kendini iyi gizleyebiliyor ya da sorunun derecesi farklı oluyor. Okumayı bire bir yardımla çözebiliyor, akıcı okuyamıyor veya okuyor ama matematik alanında zorlanıyor. Özellikle bir öğrenci 3.sınıfa geldiğinde bunu görebiliyoruz. Sanki geç tanı alınmış gibi düşünülüyor ama çocuk o zamana kadar akademik becerileri bir şekilde yürütmüş oluyor.

Şu sıralarda 30 yaşlarında bir danışanım var. 3 yaşındaki çocuğu ondan kitap okumasını istediğinde okuyamıyor. İnterneti karıştırıyor ve o yaşta yaşadığı sorunun ne olduğunu anlıyor. Geçmişe yönelik bilgi aldığımızda, “dikkatsiz” diye uzmanlara götürüldüğünü görüyoruz ama hiç müdahale edilmemiş, biraz ilaç verilmiş. Okulu yarım bırakmış. Daha sonraki zamanlarda “depresyon” diye tanılanmış. Aslında bu da doğal bir tanı. O kadar mutsuz olunca depresyon da buna eşlik ediyor. Hikayenin derinine indiğimizde, hiç örgü öremediğinden, adresleri aklında tutamadığından, telefon numaralarını tek tek söylediğinden, eczaneye gittiğinde ilacın adını telaffuz edemediği için yazarak ifade ettiğinden söz ediyor. Örneğin, yemeği akıldan muhteşem yapıyor ama listeye bakarak yapamıyor. Hatta bir kez evini bulamadığını da söyledi. Referans noktası olarak köşe başındaki marketi belirlemiş, bir bakmış market yok. O kadar zaman oturduğu sokağın adını bile okumamış ya da dikkat etmemiş. Dolayısıyla evini bulamamış. Öğrenme sorunu olan kişi görsel düşünür. Sağ hemisfer daha baskın çalıştığı için fotografik hafızaları iyidir ancak sözel olarak ifade etmesi istendiğinde büyük sıkıntı yaşarlar.

  • Özel Öğrenme Bozukluğu şemsiyesi altında yer alan disleksi, disgrafi ve diskalkuli kavramlarını biraz açıklar mısınız?

Kelime anlamı olarak baktığımızda, “dis” bozukluk, “leksi” okuma demektir, disleksia da “okumada bozukluk” anlamına gelmektedir. Disgrafi; yazmada bozukluk, diskalkuli de matematikte bozukluk olarak tanımlanır. Sadece “disleksi” tanımını kullanırsak, öğrenme bozukluğunu dar bir çerçevede tanımlamış oluruz. Bu alt alanların hepsi bir kişide görülmeyebilir. Biri daha baskın olabilir. Okumada bozukluk varsa ve sorun çözülmezse hepsine yansır. Okuduğunu anlamayan bir öğrenci doğal olarak matematik problemini çözemez ama siz problemi çizip anlatırsanız hemen anlayıp cevabını verebilir.

Şu ana kadar hep okuma yazmada sorun olarak ailenin dikkatini çekmiş bir vakam var. Çocuğa 10 liran var, 3 liraya kalem alacaksın, ne kadar para üstü kaldı? dedim. Yanıt alamadım, problemin kafasında canlanmadığını fark ettim. Problemi yazılı hale getirdik yine yanıt yok. Benden 10 lira istedi. Parayı evirdi çevirdi “Paranın üstü neresi?” dedi. Gerçekten böyleler. “Para üstü” sözü onun için hiçbir şey ifade etmiyor. Ya da “Topla” dediğinizde odayı toplamak ile toplama yapmak onun için ayrışmıyor, soyutlayamıyor ve görselleştiremiyor.

  • Tanı koyma süreci nasıl gerçekleşiyor? Sadece bir test yaparak tanı konulabilir mi?

Çocuğa ömrü boyunca taşıyacağı bir etiket koyuyorsunuz, bu nedenle tanı koyarken titizlik göstermeniz gerekiyor. Bazen öğrenme sorunu da gelen her çocuğa Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tanısı konuluyor. Aslında çoğunlukla DEHB’ye öğrenme bozukluğu eşlik ediyor. Çocuğa ilaç veriliyor, belli bir düzeyde işe odaklanması sağlanıyor ama öğrenme sorunu ile uğraşılmadığı için problem ortadan kalkmıyor. Çoğu ülkede olduğu gibi bizde tam aşamasında WISC-R testini kullanıyoruz. Buna ek olarak okuma-yazma-matematik analizi, lateralleşme testi, dokunsal ayrımlaştırma çalışmaları da yapıyoruz. Bazı çocukların dil gelişiminde de sıkıntı olabiliyor, “r” harfi yerine çocuk “y” diyorsa, bu okumasına ve yazmasına da yansıyor olabilir. Bunu iyi ayırt etmek lazım; sadece artikülasyon bozukluğumu var, yoksa bir öğrenme güçlüğü mü söz konusu? Dolayısıyla dil testi de uyguluyoruz.

Bu çocuklar akademik yaşamlarındaki travmatik deneyimlerden oldukça etkileniyorlar. Motivasyonları kırılıyor. Bu nedenle, tedavi sürecinde önce psikoterapi yapıyoruz. Bu çocukların kendileri ile ilgili “beceriksizim, değersizim” veya ilaç da alıyorsa “Ben hastayım, hiçbir zaman düzelmeyeceğim. Beğenilmiyorum.” gibi o kadar olumsuz düşünceleri var ki, bu düşünceler onların ilerlemesine ikinci bir engel oluşturuyor.

  • Özel öğrenme bozukluğunun tamamen iyileşmesi mümkün mü? Görülme sıklığı cinsiyete göre değişir mi?

Yeni araştırmalar, kız ve erkeklerde eşit oranda görüldüğünü gösteriyor. Erken yaşta müdahale edildiğinde, büyük ölçüde tedavi edildiğini görebiliyoruz. Bu tamamen beynin işleyişi ile ilgili bir durum. Sağ hemisferini sol hemisferine yardım edecek şekilde kullanmayı öğrenirse yaşadığı zorluk azalabiliyor. Ancak bazı izlerini ileriki yaşlarda da görmek mümkün oluyor. Öğrenme sorunu yaşayan pek çok ünlü var. Einstein, 9 yaşına kadar okuma öğrenememiş. Picasso, tüm okul yaşamını resim yaparak geçirmiş. Liseden mezun olamayacak durumdaymış ama akademinin sınavını kazanmış. Lise diplomasını verebilmek için ona ayrı bir sınav uygulanmış. O sınavda bile bazı harfleri ters yazdığı görülmüş. Yine de kurul kararı ile lise diploması verilmiş.

Aileler ve öğretmenler çok çabuk sonuç istiyorlar. Aslında çocuk da başarmayı istiyor. Ben çocuklara diyorum ki; “Ben teknik direktörüm. Taktik vereceğim. Evde onları yapacaksın.” Çok hoşlarına gidiyor. Örneğin, “bu hafta kızmabirader oynayıp gelin” diyorum. “Oyun mu oynayacağız?” diye şaşırıyorlar. Aile sorunu tam olarak anlayamadığı için gerekiyorsa bir beyin resmi çizip, yapılan çalışmaların beynin hangi yönlerini etkilediğini gösteriyorum. Onlara günlük yaşamlarından örnekler veriyorum. Örneğin, yemek yapmanın aslında sıralı bir iş olduğunu anlatıyorum. Bunu söylediğimde “Aaaa… hiç öyle düşünmemiştim” diyorlar. Çocuğa “Bu tencereye malzemelerin ne kadarı sığar?” diye sormanın bile, onun karşılaştırma yapmasına, ölçüp biçmesine yardımcı olacağını yemeğin içine önce hangi malzemenin, kaç kaşık koyulacağını tahmin etmesinin önemli bir akıl yürütme süreci olduğunu açıklıyorum.

Aileler sihirli bir değnek değsin de sorun çözülsün istiyorlar. Tanı konduktan sonra ailelere “ağır-hafif-orta” gibi bir derecelendirme söyleyebiliyoruz. Orta veya ağır olduğunda aileler bunu zaten görüyorlar. Bunun uzun soluklu bir çalışma olduğunu ve emek vermek gerektiğini söylüyoruz. Zaman vermek çok tarzım değil ama “En az bu sömestr beraberiz. Yazı da iyi geçirmeniz lazım ki gelecek yıla daha az eksikle geçelim” diyorum. Bazen de aileler istediklerini veya hoşlarına gideni anlıyorlar. Bazen çalışıyoruz sonra bir süre ara veriyorlar. Ortaokulda ya da yüksek öğrenimde yeni sorunlar olduğu için geliyorlar. Erken ele aldığımız çocuklar eksik ve güçlü yanlarını bildikleri için kendilerine uygun bir bölüm seçiyorlar. Örneğin, bir tanesi spor akademisini, bir tanesi fotoğrafçılığı, bir diğeri de grafik tasarımını seçti.

  • Öğrenme sorunu yaşayan bir çocuk ya da ergen akademik bir destek de almalı mıdır?

Eğer akademik açık büyükse, kendini bu konuda geliştirmiş bir öğretmenin katkısı iyi olacaktır. Ancak uzman ve öğretmen arasında işbirliği olmalıdır. Çocuğu sadece öne oturtmakla sorun çözülmüyor. Her gün bir saat uzmanın önerdiği egzersizleri yapması gerektiği için okuldaki ödevleri konusunda anlayışlı olmak gerekiyor. Ortaokul ya da lise yıllarında, her dersten, özel destek alan öğrenciler iyi gözlemlenmelidir. Bu kişiler, geçmişte yeterince müdahale edilmemiş bir öğrenme sorununa sahip olabildikleri gibi atlanmış, gözden kaçmış bir öğrenme bozukluğu vakası da olabilirler. Çünkü her dersten özel ders alınması doğal değildir. Bir lise öğrencisi birinci sınıf düzeyinde okuyor, yazı yazmayı sevmiyor, matematikte hala çarpım tablosunu bilmiyor. Bu çocuk özel ders alıp sadece o yılın derslerini çalışsa sorunun çözümüne ne kadar katkısı olabilir ki?

  • Okul ortamında akademik olarak zorlanan çocuklar için sınıf tekrarı önerilebilir mi?

Eğer çocuk çok zorlanıyorsa, akademik yaşam hızlanmadan sınıf tekrarı yaptırmak yararlı olabilir. Bunu daha çok ilk üç sınıf için düşünebiliriz. Ya da liseye geçmeden ortaokul yıllarında da bu yapılabilir. Eğer çocuk yeterli okul olgunluğuna sahip değilse, okula geç göndermek de yararlı olabilir. Bunu yapmadığımız durumlarda, okula başladıktan çok kısa süre sonra zorlanmaya başlayacak ve mutsuz olacaktır. Biz uzmanlar, ailelere öneri verirken “mutlaka bunu yapın” demeyiz. Bir seçim yaptıklarında nasıl sonuçlarla karşılaşacaklarını vaka örnekleri üzerinden anlatmaya çalışırız.

Bazı tecrübeli okullar, çocuk okula başladığında nasıl zorlanacağını hemen fark ediyor. Bu konuda aileye geri bildirim verdiklerinde, gücenen, kırılan aileler de olabiliyor. Aile okul seçiminde, okulun akademik başarı konusundaki hassasiyeti göz önünde bulundurmalıdır. Bu çocuklar normal zekâya sahip olduklarından, aile o güne kadar yaşanan problemi fark etmemiş olabiliyor. Anne babanın hassasiyetini düşünüp, çocuğun olumlu yönlerine de vurgu yaparak güçlük yaşadığı alanları ve okulda nasıl zorlanabileceğini incitmeden anlatılması gerekiyor.

Okul öncesinde çok fark edilemeyen bir problem olduğu için, aile ilk duyduğunda şok olabiliyor. Anne babaya öğrenme güçlüğünü çok iyi anlatmalıyız. Anne babalar genelde uzmanlara gittiklerinde, maddi manevi tasarruf yapmak için “destek almazsak ne olur, kendi kendine gelişme olmaz mı, ne kadar sürede sorun ortadan kalkar, garantisi nedir” gibi sorular sorarlar. Aslında tüm bu soruların yanıtı, her bir çocuk için değişir.

Gelişim, çocuğun yaşadığı sorunun derecesine, uygun yardım alınmasına ve anne-babanın vereceği desteğe bağlıdır. Dikkat eksikliği de, öğrenme sorununa çoğu zaman eşlik ettiği için, çocuğun ilaç kullanmasının sorunu tamamen çözdüğünü düşünen anne babalara rastlıyorum. Anlattığınız halde sorunu kabul etmeyip, yıllar sonra gelen anne-babalar oluyor.

  • Davranış sorunları ile size gelip, aslında öğrenme bozukluğu yaşadığını gördüğünüz vakalarınız oluyor mu?

Var tabii… Yıllar önce, bir çocuğun annesine okul servisindeki bir diğer öğrencinin annesi telefon açmış. “Oğlunuz kaka kokuyor” diye. Anne de çok üzülmüş. Bu olayı takip eden günlerde apartman görevlisi anneye, “sizin tuvalet camından aşağıya kakalı kilotlar atılıyor” diye bilgi vermiş. Anne biraz takip ettiğinde çocuğun iç çamaşırlarının çoğunun kaybolduğunu görmüş. Bu çocuk sürekli altına kaçırdığı için bana gelmişti. İki görüşme sonrasında akademik yaşantısına baktığımızda gördük ki, çocuğun okuması üçüncü sınıfta olduğu halde birinci sınıf düzeyindeydi ve yazısı çok hatalıydı. Bu çocuklar kendi farklılığını anladıkları zaman ya içe ya da dışa yönelttikleri sorunlar oluyor.

Hiç unutmadığım bir vakam daha var. Öğrenci 5.sınıfı bitirmiş ama hazırlık sınıfında okuldan kaçmaya başlamış. Baba çok yoğun çalışıyor. Anne okuldan kaçması için elle tutulur bir neden olmadığını, evde bir huzursuzluk ya da mutsuzluk bulunmadığını, okulun iyi bir okul olduğunu söylüyor. Çocukla yalnız görüşmek istedim. Görüşmenin bir yerinde çocuk ağlamaya başladı ve “Ne olur babama söylemeyin, çok üzülür, ben hala okuyup yazamıyorum.” dedi. “Sınıfları nasıl geçtin?” diye sordum. Sözel ifadesi çok güçlü bir çocuk olduğu için güzel sözler ve yaratıcı özellikleriyle sınıf geçmeyi başarmış. Aileyi çağırdık ve konuştuk. Babası inanamadı ve “Bütün harçlığıyla kitap, dergi alır.” dedi. Odası kitap dolu olan bu çocuk, okumayı çok istiyor ama yapamıyordu. Bayağı ağır bir vakaydı. Uzunda bir soyadı vardı ve soyadını yazamıyordu. Sonunda da kısaltarak yazmayı öğrenmişti. Hazırlık sınıfında ise henüz okuyamadığı anlaşılmış ve o da okuldan kaçmaya başlamıştı. Hazırlık sınıfı yabancı bir dilde de olunca yaşam daha da beter olmuştu. Evden servisle çıkıyor ama okulun dışında zaman geçiriyor ve okulda olmadığı anlaşılıyordu.

İkinci sınıfta öğrenme güçlüğü tanısı koyduğum bir kız çocuğunu da hatırlıyorum. Aile, tanıya inanmamış ve “gelişir” diye tedaviyi bırakmışlardı. Çocuk hiçbir zaman tam anlamıyla gelişmemişti. Bana en son geldiklerin öğrenci lise çağındaydı. Herkes okuma ve yazmasıyla dalga geçtiği için intihara teşebbüs etmişti.

  • Özel öğrenme bozukluğu olan kişiler yaşadıkları sorunlarla baş etmek için kendilerine özgü teknikler geliştirebiliyorlar…

Evet, bilgisayar mühendisliğinde 3 yıldır okuyan ve atılmak üzere olan bir genç vardı. Bilgisayar programı oluştururken bütün büyük-küçük işaretlerini karıştırdığı için sınavlarda başarısız oluyordu. Bir taktik geliştirmiş, kendisine özel bir klavye yapmış. İşaretleri yönüne göre farklı renklere boyamış ve üzerine kendi etiketlerini yapıştırmış. Sınava da o klavye ile girmek istemiş. Üniversite bunu kabul etmemiş. “Bizim bilgisayarımızla sınava gireceksin” dedikleri için de genç sürekli sınıfta kalmış. Bu gencin sorununu yurtdışından gelmiş İngiliz bir profesör anlamış. Hikayesini dinlediğimde, üniversiteye girebilmek için üç yıl çalıştığını öğrendim. Bu çocuğun bütün okul yaşamı boyunca hiç defteri olmamış. Onu Bursa da bir konferansıma götürmüştüm. Öğretmenlere sunum yapacaktım. “Ben sadece kendi arabamla gidebilirim. Korkmayın, aklınızdan geçeni biliyorum ama ben iyi bir sürücüyüm” dedi. Bu çocuklar yönleri karıştırdıkları için ben tereddüt etmiştim. “Yalnız herkes 3 saatte gidiyorsa ben 6 saatte giderim” dedi. “Nasıl yani?” dedim. 60 km.den daha hızlı gittiğinde tabelaları kaçırdığını söyledi. Önceden yolu bayağı çalışmış. Neyse biz Bursa’ya problemsiz bir şekilde vardık. Konferansı dinledi ve “Neler yaşadığını anlat biraz” diye sahneye davet ettiğimde, sahneye çıktı, durdu baktı. Öncesinde ne konuşacağı ile ilgili hiçbir şey tasarlamamıştık. “Hepinizden nefret ediyorum” dedi. Tabii herkeste büyük bir sessizlik oldu! Bu nasıl bir şey diye fısıldaşmalar oldu. “Oh be, nihayet söyledim, tüm okul yaşantım boyunca öğretmenler beni hiç anlamadı” dedi.

  • Okulda öğretmenlere evde de ailelere bu çocukların genel yaşam becerilerini geliştirmek için neler önerirsiniz?

Her yaşa ait farklı uygulamalar yapmak gerekecektir. Bu çocuklar sözle düşünemiyorlar, görsel düşünüyorlar. Bu nedenle ailelerin her konuyu görselleştirmesi ve bunu anlayıp anlamadığını tespit etmesi çok önemli. Çocuğun farklı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Nedense çocuk görme engelli ya da bedensel engelli olsa, insanlarımız çok daha merhametli oluyor, kızmıyor, bağırmıyor. Yetişkinler “Akıllı ama yapmıyor, inatlaşıyor.” diye düşünüyorlar. Öncelikle çocuğu “kabul etmek” ve “anlamak” gerekiyor. Bir diğer önemli noktada “fark ettirmek”. Çocuk, “Ben farklı öğreniyorum.” diyecek ve çevresindekiler de onun farklı öğrendiğini kabul edip, yeni bir bilgiyi öğretirken ona uygun teknikler kullanmalıdır. O yüzden pek çok anne baba bize gelip günah çıkartıyor, “çocuğumu boşuna dövmüşüm” diyor.

Öğrenme bozukluğu olanlar bazen önemli muhakeme hataları yapabiliyorlar. Onun için zeki sayıp da akıl yürütemediği zamanlarda kızmamak gerekiyor. Örneğin; “Ateşte yanmak üzere olan bir yemek var. Annen de telefonla konuşuyor. Ne yaparsın?” gibi bir soru yöneltildiğinde “Annemi çağırırım.” şeklinde bir cevap verip kolay yolu seçtikleri gibi “İtfaiyeyi çağırırım.” diyerek uçta bir cevap da verebiliyorlar. Bu nedenle aileler, farkına vardırmak ve muhakeme becerilerini güçlendirmek için “Sen öyle düşünüyorsun ama bak bir de bu yol var.” demelidirler.

Uygun yaklaşımları tabii ki öğretmenlerin de bilmesi gerekiyor. Biz sayıları öğrenirken, sayı çubuklarımız yoktu. Toplama çıkartma yapmayı fasulyelerle öğrenmiştik. Okul ortamında da öğrenme süreçlerinde görselleştirmeye önem verilmelidir. Ayrıca çocuğun iyi yanları mutlaka korunmalı ve pohpohlanmalı ki, çocuk motivasyonunu kaybetmesin.

  • Öğrenme bozukluğu olan çocukların özgüvenini geliştirmek için neler yapabiliriz?

Okuma-yazma çalışmaları dışında, çocuğu bedenini kullanarak ön plana çıkabileceği aktiviteler yapması konusunda cesaretlendirmek ya da sağ beyni geliştirmeye yönelik çalışmalar yapmasını sağlamak özgüven gelişimini destekleyecektir. Örneğin, müzik ya da mizah kullanımı sağ beynin geliştirilmesi için önemlidir. Anne- babanın çocukla birlikte bu alanlara yönelik çalışmalar yapması aralarındaki etkileşimi olumlu anlamda destekleyeceği gibi çocuğun gelişimine de yardımcı olacaktır. Yönleri, sağı ve solu karıştıran bir çocuk, anne-babası ile dans kursuna gidebilir ya da jimnastik, yüzme gibi sporlara yönelebilir. Sanat etkinlikleri de çocukların duygularını fark etmesi ve bu duyguları paylaşması için yararlı aktiviteler olabilir. Anne-baba ve çocuğun birlikte yapabilecekleri etkinliklerin organize edilmesi çocuğun örselenmemesi açısından gerçekten gereklidir. Okullarda bu çalışmalara yer verebilirler.

  • Size sormadığımız ama sizin değinmek istediğiniz bir konu var mı?

Yönetmeliklerle ilgili konuya değinmek isterim. Bu çocuklar yaşıtlarından farklı öğrendikleri için onları değerlendirme yöntemi de farklı olmalıdır. Çocuğun farklılığı okul tarafından kabul edilerek ona özgü yöntemler devreye sokulmalıdır. Değerlendirmelerde soru sayısının azaltılması, değerlendirmenin farklı bir ortamda yapılması ya da yazının puntosunun büyük olması, ek süre verilmesi bu yöntemler arasında yer alabilir. Ayrıca öğrenciye seçmeli sorular vererek bunlardan istediği iki tanesini yapabileceğini söylemek ya da notlarını yükseltmesi için ek proje ödevleri vermek diğer yollar arasında yer alabilir. Öğrenci hatalı yazı yazdığında, notunu kırmadan, hatasını fark etmesini sağlamak gerekiyor. Örneğin, İngilizce dersinde, söylediği gibi kelimeyi yazan bir öğrenciye, “söylediğin gibi yazıyorsun, şimdi bakarak yaz” diyerek hatasını fark ettirebiliriz. Ayrıca 1. ve 2. sınıf ortamında sesli okuma yaptırılmamasını öneriyorum. Bu çocuklar çok zor okudukları için, hatalarının arkadaşları tarafından fark edilmesi onları oldukça örseliyor. Yurt dışına eğitime giden bir danışanım için öğrenme sorunu olduğuna dair gittiği üniversiteye rapor hazırlamıştım. Üniversite, bu raporu dikkate alarak, derste not tutması güç olduğu için ona dersleri cd’ye çekip verdi. Türkçe okumakta zorlanan bir öğrencimiz için okuyucu desteği istemiştik. Bir kişi çocuğa soruları okudu, o da yanıtladı.

Eşitlik ilkesi gereği, öğrenme bozukluğu çeken öğrencilerin haklarının korunduğu ve yaşamlarının kolaylaştırıldığı bir eğitim sisteminin pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de yaygınlaştırılması dileği ile konuya gösterdiğiniz ilgi için bu çocuklar adına değerli “Terakki Ailesi’ne teşekkür ederim.

Röportaj:
Prof. Dr. Ümran Korkmazlar Oral
Pedagog

Prof. Dr. Ümran Korkmazlar Oral
Ümran Korkamazlar, İstanbul Üniversitesi Pedagoji Bölümü’nden mezun olmuş, Boğaziçi Üniversitesi’nde “Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık”, İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü’nde “Gelişim Nörolojisi” yüksek lisans programlarını tamamlamıştır. Doktorasını İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsünde “6-11 yaş ilkokul çocuklarının özel öğrenme bozukluğu ve tanı yöntemleri” tezini vererek tamamlamış, bu çalışması ile Türk Psikiyatri Cemiyeti Mualla Öztürk Araştırma ödülünü kazanmıştır. Korkmazlar, 27 yıl hizmet verdiği İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı Hastalıkları Ana Bilim Dalı’ndaki görevinden, kendi isteği ile ayrılarak, Bilim Üniversitesi Psikoloji Bölümü’ nün kuruluşunda yer almış ve Fen Edebiyat Fakültesi dekanlığı görevlerinde bulunmuştur. 2008-2009 yılları arasında da Beykent Üniversite’nde psikoloji bölüm başkanlığı yapmıştır. Şu an kendi kurucusu olduğu, Fide Danışmanlık Merkezi’nde çocuk, ergen ve ailelerle; öğrenme, okula uyum, gelişim, travma konularında çalışmaktadır.