Ruhsal Ketlenmenin Öğrenme Sürecine Etkisi

COVID-19 Pandemi süreci tüm dünyada ekonomik, sosyal, duygusal, psikolojik, siyasi alanlarda büyük değişimler yarattı. Yaş gözetmeksizin herkesin hayatını temelden sarstı, değiştirdi ve değişim devam etmekte. İnsanlar, kendilerini hastalıktan korumak amacıyla sevdiklerinden, diğer aile üyelerinden, arkadaşlarından fiziksel olarak uzak tutmak zorunda kaldılar. İnsanın doğasına aykırı olan bu yeni izole düzene alışmak hiç de kolay olmadı şüphesiz. Hem yetişkinler hem çocuklar birçok şeyden mahrum kaldı… hala kalıyorlar. Mart 2020’den günümüze süren ayrılık ve kayıplar, çocuklarda hüzün ve öfke gibi duygular ortaya çıkardı. Pandemi birçok belirsizliği içerisinde barındırması nedeniyle, insanların çeşitli endişelerini (ölüm, kayıp, istila edilme endişeleri) tetikledi ve kaygı düzeylerini artırdı.

Ruhsal Gelişim ve Zihinsel Gelişimin Birbiriyle Olan İlişkisi

Ruhsal ve zihinsel dünyamızı birbirinden ayıramayız. İkisi bir bütündür ve hayat boyu değişim ve gelişim gösterebilir. Bizi biz yapan hem hissettiklerimiz hem de algılama, düşünme, muhakeme, problem çözme, hayal kurma, hafıza, dil becerileri gibi özelliklerden oluşan zihinsel kapasitemizdir. Bazen sahip olduğumuz zihinsel kapasitemiz yaşadığımız bazı ruhsal durumlardan etkilenebilir. Kapasite vardır ama bir türlü istenilen şekilde ortaya çıkamıyordur. Bazen ailelerin şu şekilde söylemleri olabiliyor: “Bu çocuk çok zeki ama yerinde duramıyor.” “Bu çocuk zehir gibi, istese 15 dakikada ödevini tamamlayabilir. Ama bir türlü başlayamıyor. Masaya oturtana kadar canım çıkıyor.” Bütün bunların sonucunda herkes gergin ve yorgun. Peki bu var olan kapasitenin ortaya çıkmasına engel olan nelerdir?

Çocuk ve ergenlerin ruhsal gelişimleri, zihinsel gelişimlerini doğrudan etkileyebilir. Yaşadığımız duyguların öğrenmemiz üzerinde olumlu olumsuz etkileri olabilir. Çocuk mutlu olduğunda veya öğretmenini sevdiğinde daha kolay öğrenebilirken, mutsuz, endişeli, baskı altında hissettiğinde ise öğrenme süreci ketlenebilir. Aynı şekilde fazla endişeli durumlarda beynin bazı bölümleri kendini kapatabilir ve sağlıklı olarak işlevini yapamayabilir.

Çocuk ve ergen çevresini (dış dünyayı) tehdit edici bulduğunda endişelenir, kendini güvende hissetmez ve öğrenemez. Gelebileceğini düşündüğü tehlikelere karşı kendini korumaya alır ve dış dünyaya kendisini kapatır. Ruhsal yapı, enerjisinin çoğunu endişeye ve bu endişe ile başedebilmek için savunma mekanizmalarına harcar. Bunun yanında “Öğrenmede ketlenmelerin, saldırgan dürtünün baskılanması ile de bağlantısı vardır. Saldırgan dürtüden korku ve bu dürtüyü dondurma çabası, zihinsel faaliyetlere yatırım güçlüklerinde sık görülen bir durumdur.” (Zabcı, 2019, Öğrenme ve Bilinçdışı, S. 118).

“Saldırgan dürtünün yapılandırıcı birçok işlevlerinden birisi de her türlü etkin faaliyetin dinamizmini oluşturmasıdır. Akademik ilerleme, rekabet ve öğrenme sürecindeki etkin tutumlar, aslında saldırgan dürtünün dinamizminden kaynak sağlar. Bu dürtünün baskılanması durumunda ise çocuk, edilgen bir özdeşleşmeye girerek tüm etkin akademik faaliyetlerden de kendisini geri çekebilir. Artık benliğin enerjisinin büyük bir bölümünü dürtüyü ketlemeye harcayacak ve bilişsel süreçlere yatırım mümkün olmayacaktır.” (Zabcı, 2019, Öğrenme ve Bilinçdışı, S. 119).

Yukarıda da bahsedildiği üzere, içsel kaygılara günümüzde Covid 19 gibi dışsal bir kaygı kaynağı da eklendi. Pandemi dönemi, çoğu kişide Covid 19 virüsünün sağlığı tehdit etmesi ve çocuğu sevdiklerini kaybetme endişesi ile karşı karşıya bırakması dışsal bir tehlike oluşturdu. Bu kadar yoğun bir endişe kaynağı varken odaklanmak, dikkati sürdürebilmek, sakin kalabilmek, öğrenebilmek çocuklar için zorlaştı. İlk zamanlarda bir şok dönemi yaşandı ve o anda belki çoğu duygumuzu, endişemizi dondurduk ve ancak bir süre geçtikten sonra bazı tepkiler, semptomlar ortaya çıktı veya çıkacaktır.

COVID 19 Pandemi Sürecinin Çocuk ve Gençler Üzerindeki Bazı Olumsuz Sonuçları

Yapılan bazı araştırmalara göre, pandemi döneminde çocuk ve ergenlerde genel olarak kaygı düzeyinde artış, uyku düzeninin bozulması, yemek yeme alanında düzensizlikler, mutsuzluk, dikkat ve konsantrasyon sorunları, depresyon gibi bazı psikolojik sorunlar ortaya çıkmıştır. Covid-19 ve izolasyon sürecinin çocuklar üzerindeki olası psikolojik ve sosyal etkileri, bazı yaş dönemlerine göre farklılıklar gösterebilmektedir.

Okul öncesi: 2020, İmran, Zeshan ve Pervaiz’e göre, “Okul öncesi çocuklarda yaygın olarak isteksizlik, oyuna odaklanmada güçlük, biberon kullanımı, parmak emme, tuvalet kazaları, anne ve babadan ayrılamama gibi durumlar yaşayabilecekleri gözlenmiştir.” (IKÇÜSBFD, COVID-19 ve İzolasyon Sürecinin Çocuklar Üzerindeki Olası Psikososyal Etkileri, Gözde Akoğlu, Tuğba Karaaslan). Başka bir araştırmada ise “Küçük çocukların kendi davranışlarıyla birçok şeyi ilişkilendirmesi nedeniyle, hastalığı kimi zaman, yanlış hareketlerinin sonucu olarak yetişkinler tarafından kendilerine verilen bir ceza olarak da algılayabilirler.” (Van Sağlık Bilimleri Dergisi. Derleme Makalesi- 2020;13-Özel Sayı, S. 71)

Okul çağı: “Okul çağındaki çocuklara yönelik bulgular ise korku ve kaygıda belirgin artış, kardeşlerle sorun yaşama, huzursuzluk, saldırganlık, psikolojik kaynaklı bedensel rahatsızlıklar, sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınma, odaklanmada zorluk, uyku sorunları ve sosyal çekilme gibi davranışların gözlenebileceğine işaret etmektedir.” (İmran, Zeshan ve Pervaiz, 2020; Olness, Mandalakas ve Torjesen, 2015) (IKÇÜSBFD, COVID-19 ve İzolasyon Sürecinin Çocuklar Üzerindeki Olası Psikososyal Etkileri, Gözde Akoğlu, Tuğba Karaaslan).

Ergenlik: “Ergenlerde gözlenebilecek tepkilerin de okul çağında sergilenen davranışlara ek olarak isyan, risk alma davranışları, konsantrasyon eksikliği, bilinç bulanıklığı ve konfüzyonu kapsayabileceği belirtilmektedir.” (Olness, Mandalakas ve Torjesen, 2015) (IKÇÜSBFD, COVID-19 ve İzolasyon Sürecinin Çocuklar Üzerindeki Olası Psikososyal Etkileri, Gözde Akoğlu, Tuğba Karaaslan).

Kaygıya Karşı Bazı Savunmalar

Kişilerin kaygıya karşı kendini savunma yöntemleri vardır. Benliğimiz zaman zaman birbirinden farklı bazı savunma mekanizmalarını devreye sokar. Tabi ki her çocuk ve her anne-baba biriciktir. Buna göre herkesin aynı koşullar altında farklı savunmalar kullanabileceğini söyleyebiliriz. Bazı kişiler kaygılandıkları anda bu duyguyla başedebilmek amacıyla dış dünyadan kendilerini soyutlayabilir, iç dünyalarına kapanabilir. Bazı çocuk ve yetişkinler ise “Bir şey yok canım, abartıyorlar.”, “Yok bir şey.”, “Bana bir şey olmaz.” diyerek inkar edebilir. Tümgüçlülük savunması ise kişinin her şeyi bildiğini ve sınırsız her şeyi yapabileceğini düşünmesidir. Bununla birlikte tümgüçlülük savunması olan “Çocukların pek çoğu için ‘bilmeme’ durumu o kadar tehlikeli ve dayanılmazdır ki bu riski hiç almazlar. Bu çocuklar yeterince kapsanamadıkları sürece tümgüçlülüklerinden vazgeçme riskini almazlar, bilmemeye katlanamazlar ve bilginin bir başkasında (öğretmende) olduğunu kabul edemezler.” (Youell, 2006, Öğrenme İlişkileri, S. 45-46) Duyguları hakkında konuşmak yerine sadece bilgiye, araştırmaya, okumaya yatırım yapmak da farklı bir savunma yöntemidir. Sürekli hareket halinde olmak, yerinde duramamak, çok fazla ve uzun konuşmak, gereğinden fazla neşeli ve coşkulu olmak, aşırı miktarda alış veriş yapmak, sürekli yemek yemek gibi manik savunmalar ise kaygı ile farklı bir başetme yöntemidir. Pandeminin ve karantinanın ilk ortaya çıktığı dönemde en ilkel kaygılarımız tekrar canlandı. Hayatta kalabilmek, sağlıklı olabilmek için beslenmeye ağırlık verdik. Burada bahsettiğimiz bazı savunma mekanizmaları, ruhsal dünyamızı korumak ve dengelemek amacıyla devreye girerler. Dolayısıyla bu savunmaları değiştirmeye ve durdurmaya çalışmak son derece sakıncalıdır. Bütün bu zaman zaman devreye giren savunma şekillerinin yoğunluğu, hangi durumda nasıl kullanıldığı ve hayatın kalitesini ne ölçüde zorlaştırdığı ve değiştirdiği dikkatle izlenmelidir. Çok aşırı ve normalin dışında çocuğunuzda gözlemlediğiniz davranışlar olduğunda bir profesyonelden destek almak iyi olabilir.

Çocuk Kaygı Yaşadığında Ebeveyn Neler Yapabilir?

Anne-babaların kendi kaygılarını kontrol edebilmeleri ve olabildiğince sakin kalmaya çalışmaları önemlidir. Çünkü çocuklar çevrelerindeki yetişkinlerin duygu durumundan ve davranışlarından birebir etkilenebilirler.

Dengeli ve birbirini tamamlayan bir anne-baba çifti olmaya çalışın. Çocuğun hissettiklerini anlayan ve dönüştüren annesel ve çocuğun güvenliğini sağlayan, sınır ve kural koyan babasal bir işleve ihtiyaç vardır.

Çocukla iletişim içerisinde olan ebeveyn, ögretmen, bakıcı gibi yetişkinlerin birbiriyle işbirliği içerisinde olması, herkesin aynı fikirde ve birbirinden haberdar olması, aynı kuralları uygulaması çocuğa güven verecektir.

Pandemi öncesi çocuğunuzun rutinlerini, pandemi sonrasında da devam ettirmeye çalışın. İzolasyon nedeniyle sevdiklerinden, okuldan, sosyal etkinliklerden uzak kalmak ve birçok belirsizlikle karşılaşmak çocuk ve gençlerin kırılgan olmalarına neden olabilmektedir. Rutinlerin devamlılığını sağlamak çocuğu rahatlatabilir ve kendini güvende hissetmesine neden olabilir.

Çocukları olabildiğince arkadaşlarıyla, aile üyeleriyle görüştürmeye çalışın ki o kişilerle kurulan bağın devam ettiğini anlayabilsin. Bu pandemi koşullarında yüz yüze görüşmek sadece kontrollü bir ortamda, daha az kişiyle ve daha nadir yapılabilecekken, görüntülü şekilde online görüşmelere daha kolaylıkla fırsat verebilirsiniz.

Çocuğun kaygısı veya sıkıntısı varsa onu dinleyin. Kendinizi çocuğunuzun yerine koymaya çalışın ve duygularını anlamaya çalışın. Kaygı duygusu sözel olarak anlatıldıkça, anlamlaştırıldıkça daha az endişe verici hale gelebilir. Ancak çocuğunuzun söylediklerini değiştirmeye çalışmayın. Mesela; “Yok bir şey.”, “Her şey çok güzel, sorun yok.”, “Endişelenecek ne var?”, “Haydi devam, mutlu ol bakalım.” gibi ifadeler; çocuğa çevresi tarafından anlaşılmadığını hissettirir. Aynı zamanda yaşadığı endişenin, başedilemez olduğunu düşünüp daha çok endişelenebilir.

Bazı çocuklar endişelendikleri zaman sürekli aynı soruları sorabilir. Örneğin: “Anne sen işe ne zaman gideceksin?”, “Akşam kaçta eve döneceksin?”, “Baba sana bir şey olmayacak değil mi?”, “Korona virüs beni hasta edecek mi?” gibi soruları tekrar tekrar size yöneltebilir. “Merak etme kendimi koruyorum, maskemi takıyorum, ellerimi yıkıyorum. İşten dönünce seninle oyun oynayacağız.” gibi güven verici açıklamalar yapabilirsiniz. Çocuk her soru sorduğunda “Aynı soruya aynı cevabı alacak mıyım?” düşüncesiyle bazı şeylerin değişmezliğini test etmek ister.

Çocuğunuzun sorularına, çocuğun yaş gelişimine uygun, samimi, yalın, fazla detaylı olmayan açıklamalar yapın. Sorularını geçiştirmeyin ve duymazdan gelmeyin. Sorduğu sorulara yanıt alamamak çocukları daha fazla kaygılandırabilir.

Çocuğunuza bazı açıklamalar yaptığınızda ve hazır olmadığını hissettiğinizde, devam etmeyin. “Şu anda senin için uygun bir zaman değil sanırım.”, “Şu anda dinlemek istemedin.”, “Sen hazır olduğunda bu konuyu konuşabiliriz.” şeklinde ifadelerde bulunabilirsiniz.

Öğrenmenin Olabilmesi İçin Gerekli Bazı Koşullar

Normal koşullarda bir kişinin öğrenebilmesi aslında hiç de kolay bir süreç değildir. Öğrenme sürecinin olabilmesi için bazı koşulların sağlanmış olması gerekir. Kişinin en azından normal bir zeka düzeyine sahip olması, farklı bir özel sorununun olmaması, öğreten kişi ile güvenli bir bağının olması, kendini güvende hissetmesi, merak etmesi, öğrenme sürecinden keyif alması, dikkatini odaklayabilmesi ve dikkatini sürdürebilmesi, eksik olduğunu kabul etmesi, olumsuz-negatif durumları tolere edebilmesi, yalnız başına kalabilmesi, uygun fiziksel ortamın sağlanması gerekir gibi.

Öğrenebilmek ilişkisel bir durumdur, bağ kurmak ve güvende hissetmek gerekir: Başkalarıyla ilişki içerisinde ve bağ kurularak sağlıklı öğrenme gerçekleşebilir. Başka bir kişiden öğrenebilmek için güvenli bir ilişki en temel gerekliliklerden biridir. Özellikle çocuğun veya gencin sevdiği bir kişiden yeni şeyler öğrenmesi mümkün olabilir.

Öğrenmek için düşünebilmek gerekir: Bu da çocuğun veya ergenin çevresindeki kişilerden ayrışarak, farklılaşarak kendi fikirlerini ortaya koymasıyla mümkün olabilir. Çocuğa dikte eden, “Bu şekilde, şu zamanda, bu yöntemle yap.” demek, onların yerine düşünen, tüm sorulara cevap veren ve sorunlara çözüm bulan ebeveynler, çocuğunun bireyselleşmesine engel olur.

Öğrenmek için merak gereklidir: Önce küçük çocuk, kendi bedenini, anne ve babanın bedenlerini, nasıl dünyaya geldiğini, bebeklerin nasıl yapıldığını, cinsiyet farkını merak eder. Bu konuları merak etmek son derece sağlıklı bir süreçtir. Ancak çocuğa yaşına uygun ve hazır olduğu kadar bilgi vermek gereklidir. Bu dönemdeki merakları konusunda ebeveyn uygun tutumlarda bulunduğunda ve çocuk bazı aşamaları geçebildiğinde ilkokulda, okulda öğretilen bilgiye yatırımını yapabilir. Ancak bazı koşullar sağlanamadığında bu süreç biraz zorlaşabilir.

Öğrenmeden keyif almak gerekir: Düşünmenin haz uyandırmaması birçok öğrenme güçlüğünü açıklayabileceği gibi, düşünceye libidinal yatırım yapılmadan ortaya çıkan her düşünce yüzeysel ve yalnızca işlemsel olacaktır.” (Talat Parman, Öğrenme ve Bilinçdışı, S. 23)

Öğrenmek için çocukların anne ve babadan uzaklaşması gerekir: Öte yandan öğrenme sürecinde söz konusu olan, bir bilginin iletilmesinden çok, öğretmen ve öğrencinin ruhsal alanları arasında Winnicott’ın tanımıyla bir “geçiş alanı” yaratmak ve iki tarafın da buna katılımını sağlamaktır. Bu ara alan yaratıcılığın da alanı olacaktır. Bu da öğrencinin kendi düşünsel yaratıcılığını keşfetmesini sağlayacaktır. Bunun gerçekleşmesi de çocuğun bilgi nesnesine ulaşabilmesi yani merak duyabilmesi için anne baba nesnelerinden onları yitirme korkusu olmadan uzaklaşabilmesine bağlıdır.” (Talat Parman, Öğrenme ve Bilinçdışı, S. 24).

Öğrenmek için yalnız kalabilmek gerekir: “Olgunluğa ve yalnız olabilme kapasitesine ulaşmanın yolu, iyi anne-bebek ilişkisi deneyimlemiş olmaktan geçer.” der Donald Winnicott. Bir başkasına bağımlı olmayan, tek başına kalabilen çocuk öğrenebilir.

Öğrenmek için agresyonun uygun ve ölçülü şekilde çıkartılabilmesi gerekir:  Anne ve baba, çocuğun itiraz etmesine izin vermeli ayrıca çocuğun çıkarttığı agresyonu karşısında dağılmamalı ve misilleme yapmamalıdır. Bunun yanında dürtülerini/agresyonunu fazla çıkartan çocuklara mutlaka sınır getirilmelidir. Bu bahsettiğim koşullar sağlanamadığında çocuk endişelenebilir ve agresyonunu tamamen baskılama yoluna gidebilir. Bu şekilde öğrenmesi de ketlenebilir.

Öğrenmek için dikkati odaklayabilmek ve sürdürebilmek gerekir: Dikkat bir dış nesne ile ‘iç içe geçmeyi’ ve onunla ‘birleşmeyi’ gerektiren zihinsel bir faaliyettir. Dikkat etmeyen çocuktaki ruhsal direnç aslında benliği muhafazaya yöneliktir. Çocuk tarafından bilgiyi içeri almak, istila edilme, bilgiyi vermek ise kendiliğin kaybı olarak yaşanabilir.” (Neslihan Z, Öğrenme ve bilinçdışı, S 116)

Uygun Ebeveyn Tutumları İçin Bazı Öneriler

Her şeyden önce çocuğunuz ile iyi bir ilişki içerisinde olun. İyi, sıcak, samimi bir ilişki içerisinde olmak için mutlaka birlikte sohbet edin, oyunlar oynayın. Bir ilişkide sevgi, şefkat, saygı, anlayış varsa üstüne her şey konulabilir. İyi bir ilişki her şeyin temelini oluşturur. “Her şeyin temeli iyi ilişki.” dedik ancak gerektiğinde sınır koymak da lazım. Ölçülü ve çocuğun ihtiyacına uygun şekilde konulan sınır ve kurallar, çocuğun güvende hissetmesini sağlar.

Olabildiğince sağlam, dayanıklı ve umutlu olmaya çalışın. Çocuklar ve gençler sağlam duran ve dağılmayan yetişkinler eşliğinde kendilerini daha güvende hisseder.

Davranışlarınızla çocuğunuza örnek olun. Anne ve babanın uygun model olması önemli. Söylenenler değil yapılanlar etkilidir. Örneğin: “Maske takmalısın.” diyen bir anne-babanın kendisinin de maske takmaya özen göstermesi gerekir aksi takdirde çocuk ebeveynini ciddiye almaz.

Evdeki herkes kendi rolünü üstlensin. Ebeveynler kendileri dışında diğer yetişkinlerin de sorumluluğunu fazlasıyla üstlendiğinde, yükleri çok fazla gelir ve roller çok karışır. Çocuklar karşılarında sadece anne rolü, baba rolü ile karşı karşıya olmayı ister. Anne ve baba aynı zamanda öğretmen, anne aynı zamanda baba da olmaya çalıştığında işler karmaşıklaşır. Ailenin okul kurumuna güvenmesi ve teslim olması çocuğa müthiş bir güven verir.

Çocuğunuzun olumlu yönlerini de görmeye çalışın. Bu olumlu özelliklerini fark edip çocuğunuza söyleyip övdüğünüzde güveni artacak ve olumlu bir ilişkinin geliştirilmesi ve sağlıklı sürdürülmesi mümkün olacaktır.

Çocuğunuzun kendisini ifade etmesi için alan tanıyın, onu dinleyin. Özellikle kıskançlık, öfke, endişe, üzüntü, başarısızlık gibi olumsuz duygu ve düşüncelerini de anlatması için fırsat verin. Çocuğunuz size bir arkadaşının kendisine yazdığı mesaja üzüldüğünü anlatıyorsa, bu duygusunu kabul edin. Ne hissettiğini anlamaya çalışın. Örneğin; “Bu durum seni biraz üzdü sanırım.” şeklinde bir yaklaşım içerisinde bulunabilirsiniz. Ancak “Böyle bir durumda üzülmek olmaz, bu zayıflıktır. Hiç sana yakışmıyor.” gibi şeyler söylemeyin. Bu tarz yaklaşımlar olumsuz duyguların başedilemez olduğu mesajını verip daha çok endişe uyandırabilir.

Sorunlar karşısında çocuğunuza hemen öğüt vermeyin ve hazır çözümler sunmayın. Bazı çözümleri kendisinin bulmasına izin verin. “Sen olsan ne yapmak iyi gelirdi?”, “Nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsun?” şeklinde sorular sorarak problem çözüm sürecine çocuğunuzu dahil etmiş olursunuz. Olumsuzluklarla başetmeye çalışmak kimliği güçlendirir.

Öncelikle kendinizin ve sonra çocuğunuzun bazı eksiklikleri olabileceğini kabul edin. Kimse mükemmel değildir ayrıca olmamalıdır. Beklentilerinizi düşürün, iletişimi artırın ve gerektiği kadar destek olun. Çocuğunuzdan beklentilerinizi artırmak ona daha fazla bir yük getirebilir.

Çocuğunuzun agresyonunu ölçülü miktarda çıkartmasına izin verin. Uygun şekilde itiraz etmelerine de fırsat vermek iyi olur. Oyunda her şey serbest olabilir ancak gerçekte vurmasına, fiziksel olarak zarar vermesine izin vermeyin. Stars Wars kılıç savaşları, polis hırsız oyunu, hayali olarak silahlarla oynamasına izin verin.

Son olarak birlikte yaşadığımız bu zorlu pandemi sürecinin, bizi güçlendirdiğini ve gelecekte zorluklarla başetme kapasitemizi geliştirdiğini/geliştireceğini düşünüyorum. El ele vererek, birbirimizle daha çok iletişim içinde, bu dönemi fiziksel/ruhsal anlamda sağlıklı bireyler olarak atlatacağımızı umut ediyorum. Freud’un belirttiği gibi; “Bir gün dönüp geçmişe baktığınızda, mücadelelerle geçen yılların hayatınızın en güzel yılları olduğunu fark edeceksiniz.”

Konuk Yazar:
Yasemin Büyükak Çakmak
Uzman Psikolojik Danışman

Yasemin Büyükak Çakmak
İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümünü, 1996 yılında tamamladıktan sonra 1998 yılında Belçika’da, Katholieke Universiteit Leuven’de (Katolik Leuven Üniversitesi’nde), ‘Çocuk ve Gençlerde Davranış Bozuklukları ve Duygusal Sorunlar’ alanında uzmanlık eğitimini aldı. 2012 yılından beri Pera Danışmanlık ve Eğitim Merkezinde, çocuk ve ergenlerle olan çalışmalarına devam etmektedir. İstanbul Çocuk ve Ergen Psikanalitik Psikoterapi Derneği, Rorschach ve Projektif Testler Derneği ve Psikologlar Derneği üyesidir.
Kaynakça

Akoğlu G. & Karaaslan T. (2020). Derleme: COVID-19 ve İzolasyon Sürecinin Çocuklar Üzerindeki Olası Psikososyal Etkileri. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi 2020; 5(2): 99-103, S. 100.

Freud, S. (2014). Mutlu Olma İhtimalimiz. İstanbul, Zeplin Kitap, S. 7

Parman, T. (2019). “Jacotot, Freud, Lacan Psikanalitik Süreç Bir Öğrenme midir?”, Psikanaliz Defterleri 3-Öğrenme ve Bilinçdışı. İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, S. 23-24

Sarman A., Tuncay S., Sarman E. (2020). Derleme Makalesi: COVID-19 Pandemi Sürecinde Medyanın 3-18 Yaş Arasındaki Çocuklar Üzerindeki Olumsuz Psikolojik Etkisinin Önlenmesi. Van Sağlık Bilimleri Dergisi 2020;13 (Özel Sayı). S. 71.

Youell, B. (2006). Öğrenme İlişkileri. İstanbul, Bağlam Yayınları, S. 45-46

Zabcı, N. (2019). “Öğrenme Güçlüklerinin Ardındaki Ruhsal/Duygulanımsal Etkenler”, Psikanaliz Defterleri 3- Öğrenme ve Bilinçdışı. İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, S.116, S. 118-119