Sanatın Gücü

“İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır. ”
– Tolstoy

Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. İnsan, nasıl duymaya, düşünmeye başladığı andan itibaren yaşama girmiş olursa, insanlık da duygularını ve düşüncelerini sesler, çizgiler, renkler ve simgeler halinde şekillendirmeye başladığı andan itibaren tarih sahnesine çıkmış olur.

Sanat iç ve dış dünyanın buluşma ve bütünleşme noktasıdır. Özellikle kimseyle paylaşılamayan, utandıran, acı veren, sevindiren, mutlu eden duygular ya da yaşantılar sanat ile ortaya çıkar. Sanat, dışavurumcu niteliğiyle yenilenmeyi ve kendini yeniden yaratmayı sağlar.

Bilinçaltına itilen olumsuz yaşantılar ve duygular sanatın renk, ses, biçim, hareket, ritim, dil araçlarıyla dışa vurulur. Dışa vurulanlar kişide rahatlama sağlar.

Sanatla uğraşırken yaşamın monotonluğundan çıkıp, başka formlarda kendimizi ifade etme şansı buluruz. Bilimsel araştırmalar bir sanat dalıyla uğraşmanın kişinin fizyolojisini ve duygu durumunu olumlu yönde değiştirdiğini gösteriyor. Sanatla uğraşırken vücuttaki gerginliğin yerini rahatlama alıyor. Özellikle görsel sanatlar, müzik, tiyatro ve dans ile uğraşmak bedenin tüm hücrelerine olumlu mesajlar gönderiyor. Kişinin duygu durumundaki olumlu değişiklikler bağışıklık ve sinir sistemini de güçlendiriyor. Kişi rahatlayıp iç dünyasını dışa yansıtmaya başladıkça bastırılmış duygu ve düşünceler sağlıklı bir kanalla dışa çıkmış oluyor.

Sanatla İç İçe Geçmiş Yaşamlar

  • Kızım, Ben ve Tiyatro

Başarılı tiyatro oyuncusu, değerli velimiz Emre Kınay’a sanatının çocuğu ile olan ilişkisine etkilerini sorduk;

Tiyatro sanatının olmazsa olmaz tek gereği oyuncudur. Bir tek seyirci ve bir oyuncu karşı karşıya geldiğinde tiyatro eylemi başlar. Tiyatronun tanımlarından biri de “hayatın aynası” olduğudur. İnsanın, kendini hataları ve sevapları ile gördüğü bir ayna… Oyuncunun beslendiği en önemli kaynak yine insandır. İnsanın her hali, her duygusu, insanın öyküsü, yaşadıkları… Oyunculuk “sanatı” bir yorum sanatıdır. Yaşamdan gözlemleyerek süzdüklerini, bir karakter yaratma aşamasında, o karakterde birleştirir özenle… Ve her oyuncu biraz çocuktur. Mesleği oyun oynamak olan, oyun oynarken öğrenen, öğrendikçe öğrenen ve doymayan öğrenmeye, aslında tıpkı bir çocuk gibi…

Duru doğduğunda hayal edemedim nasıl bir hikâyemiz olacağını… Allahtan bu yeni tanıştığım duyguyu sahiplenmem birkaç ayı geçmedi. Kızım biraz büyüyünce benim en yakın arkadaşım oldu, ayrıca meslektaşım! Çünkü o da oyuncuydu, üstelik benden onlarca kat daha doğal bir oyuncu… Siz bana “sanatınız kızınızla ilişkinizi nasıl etkiliyor?” diye sorunca düşündüm de, onun, yaşamı küçük küçük fark edişinden ben mesleğim adına daha çok etkilendim… Onun bir yeşil yaprağı ilk gördüğü andaki tepkisi ya da ilk kar yağışını gördüğündeki sevinci ya da yağmur damlasını tatmaya çalışması, sevdiği nesneleri koklayıp, dokunup daha yakından tanımaya çalışması ve daha bir sürü keşfi benim de farkındalık duygumu alabildiğine yükseltti.

Ben ondan bunları öğrendikçe, bazı durumları onunla beraber yeniden keşfettikçe empati duygum daha da gelişti… Şu anda o benim en yakın arkadaşım ve her işi beraber yapıyoruz. Önemli her kararı birlikte alıyoruz ve Duru evin eşit söz hakkına sahip bireyi. Yani “oyunun” nasıl oynanacağını birer birey olarak ortak kararlarla belirliyoruz. Tıpkı tiyatroda olduğu gibi… Ama kimin daha çok etkilendiği meselesini terazide tartacak olursak, sanırım kantar denge de durur…

  • Öğretmenlerimizin Yaşamında Sanat

Öğretmenimiz İsmail Rızvanoğlu’na, çeşitli sanat dallarıyla ilgilenme hikayesini ve sanatın yaşamına katkılarını sorduk:

“Bir enstrüman çalma arzum ilköğretim yıllarına kadar dayanır. Bu arzumu üniversiteye başladığım yıl üniversite korosuna katılarak gerçekleştirdim. O yıllarda biriktirdiğim harçlıklarımla bir ud satın alıp etraftan aldığım küçük desteklerle birlikte kendi kendime çalmayı öğrendim. Bugün evimde 5-6 farklı müzik aleti var ve zaman zaman onları da çalmayı deniyorum. Ebru sanatına ilgim de çocukluğumda bir kitabın cilt kapağında gördüğüm çiçekli ebruyla başladı. Yaklaşık 10 yıldır bu sanat dalıyla uğraşıyorum. Bugün evimde bir ebru atölyem var. Ebru yapmak veya bir müzik aleti çalmak sabır gerektiriyor. Sabır duygusu da insanlarla ve öğrencilerle ilişkilerimde olumlu katkı sağlıyor. Yaptığınızın hep daha iyisini yapma çabası içinde olmak, insanda azim ve gayret duygusunu beslerken, heyecan duygusunun da artmasını sağlıyor. Sanat, kişinin yaşama daha farklı bakmasına, daha yaratıcı olmasına, insanın güzel olanı takdir etme duygusunu geliştirmesine ve güzelin ne olduğunu anlamasına yardımcı oluyor. Yaşamın içinde insan için bir sığınak oluyor. Yeni çevreler ve yeni insanlar tanımanıza yardımcı oluyor. Sanat ile uğraşan bir yetişkin çocuklarına da model oluyor. Benim de çocuklarım küçük yaşta ilgilendiğim sanat dallarıyla tanışma şansını yakalamış oldular.”

Öğretmenimiz İlyas Erdoğmuş dans tiyatrosuyla tanışma hikayesini ve dans tiyatrosunun kendisine neler kazandırdıklarını bizlerle paylaştı:

“Dans Tiyatrosu ile 2005’te üniversitede aldığımız Sanat Eğitimi dersi ile tanıştım. Yakın arkadaşım Yavuz Gümüş’ün yönetmenliğinde Ada Dans Tiyatrosu grubunu kurduk. Ada’dan birçok oyuncu geldi geçti. Birçoğu şu anda benim gibi öğretmen olsalar da Ada’dan vazgeçemiyorlar. İçimizde engel olamayacağımız bir sahne aşkı var ve bu aşk bizi her zaman bir arada tutuyor. Amacımız hiçbir zaman profesyonel olmak ve para kazanmak olmadı. Sadece söylemek istediklerimiz vardı ve en güzel yolu buydu. Öyle yerlerde öyle insanların ilgisini çektik ki, ne yaptığımızın farkına işte o zaman vardık galiba. Artık her yerde kendine güvenen, sesini çıkarabilen, başkaldırabilen, yeri geldiğinde susmayı bilen, güzellikleri kaçırmayan, korkmadan eleştirebilen ve daha neler neler yapabilen insanlar oluverdik.

  • Öğrencilerimizin Yaşamında Sanat

Kaancan Deniz 12 FB A

Çoğumuz sanatla okul sıralarında müzik ya da resim dersinde tanıştık. Ben de bir çizgi çekebilme kabiliyeti bile yoktu. Fakat bu dersleri severdim çünkü müziğe olan ilgim ilginç bir şekilde müzik dersi yerine resim derslerindeki klasik müzik dinletileri sayesinde gelişti.

Belki resim dersinde resim yapamıyordum ama en azından kendime bir ilgi alanı bulmuştum. Yedi senedir okul orkestrasında çalıyorum. Geriye dönüp bu rastlantısal tanışma zincirime baktığımda yaşantımda ilk defa bir alanda aldığım karardan zerre kadar memnuniyetsizlik duymadığımı görüyorum. Keman benim sosyalleşmemi, insanlarla daha kolay iletişime geçmemi sağladı. Enstrüman üzerinde yetkinleştikçe daha da mutlu olduğumu ve bu disiplini değişik alanlara da kazandırdığımı fark ettim.

Aysima Yavuz 10 A

Bir fotoğraftan yola çıkarak yazılan şiirlerin değerlendirildiği “İnsan Yüzleri” adlı şiir yarışmasında öğrencimiz dereceye girdi.

Ve Kraliçe Haykırır

Yaşlı yıldızların aydınlattığı gecenin içinde bir kabile var
Öksüzlüğün içinden doğan ağaçlar eşlik etmekte ona
Tenine ana eli değmemiş kızın bedeni uyur
Huzursuz ruhu ise yarınıyla uğraşmakta
Ve güneş haykırır
Mauna moana

Siyah saçlı kadınlar uyanan kızı hazırlar
Takılan rengarenk taç çiçeklerden oluşmakta
Vahşice koparılmış duyguların ormanından
Süslenmiş kraliçe çıkar halkının karşısına
Ve kalabalık haykırır
Mauna moana

Gözler istemez renkleri içine hapseder
Ölü sesler usulca akar dudaklara
Düşünceler ısındıkça ısınır, sinsice karışır havaya
Oysa dans ederler, şarkı söylerler onlar
Ve dağ haykırır
Mauna moana

 

Siyah tüller ile örtülmeden daha bulutlar
Sona erer büyük tören, ateş söner karanlıkla
Asil akan sıcak kan kendini ruha kanıtlar
Kederli rüzgar dayanamaz sokulur kızın koynuna
Ve kraliçe haykırır
Mauna moana

Bir Terapi Yöntemi: Sanat

Tarih boyunca her coğrafyada sanatın iyileştirici gücünden çeşidi şekillerde yararlanılmıştır. Sanat, profesyonel anlamda tarihte ilk kez Anadolu’da Bergama topraklarında ruhsal hastalıkları iyileştirici bir teknik olarak kullanılmıştır. Bergama’da Zeus Tapınağı’nın bulunduğu Eskülap Antik Tiyatrosu psikodramanın, tedavi ve iletişimin geliştirilmesinde bir yöntem olarak tarihte ilk kez yapıldığı yer olarak bilinmektedir. Eskülap Antik Tiyatrosu Romalılardan günümüze sanatın eğlence, iletişim, sosyalleşme aracı olmasının yanı sıra tedavi, rahatlama, iyileşme ve gelişme amaçlı yapıldığının kanıtıdır.

Millet olarak kültürel köklerimizde sanatın tedavi edici özelliği yüzyıllar boyu kullanılmıştır. Osmanlı’da müzikle tedavi yöntemi en parlak dönemini yaşamıştır. Eski Türk musiki araçları, makamlar farklı duygusal ve fizyolojik rahatsızlıkların tedavisi için kullanılmıştır. Örneğin; rast makamının baş ve kas ağrılarına iyi geldiği, keyif, neşe, huzur ve mutluluk verdiği bilinmektedir. Bunun gibi Türk musikisindeki çok çeşitli makamların insan vücudunun farklı bölgelerinde iyileştirici güç olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Osmanlı Türk Hekimleri, müzikle tedavi konusunda çağdaşlarına öncülük ettiği gibi, günümüz modern tıbbına da ışık tutmuşlardır. Trakya Üniversitesi’ne bağlı sağlık müzesi haline getirilen Bayezid Külliyesi’ne bağlı şifahanede eskiden akıl ve ruh hastaları tedavi edilmekteydi. Tedavi aracı olarak müzik, çiçekler, çeşitli uğraşılar ve ilaçlar kullanılmaktaydı. Bilindiği gibi XIX. yüzyıla kadar Avrupa’da akıl ve ruh hastalarına çok kötü davranılırken, Osmanlı topraklarında bu hastalar için sanatın iyileştirici gücü kullanılmaktaydı. Hastaları müzikle tedavi etmek için şifahanede hanende (şarkı söyleyen) ve sazende (çalgı çalan) olarak görevliler bulunuyordu. Şifahane’deki musiki sahnesinin akustik sistemi de oldukça hassastı. Bir sanat dalıyla uğraşmanın kişinin ruh halini değiştirebileceği, sıkıntı ve stresin yerini rahatlamanın, korku ve endişenin yerini yaratıcılığın alabileceği daha o dönemlerde bilinmekteydi. Evliya Çelebi, Edirne şifahanesinden “Orada bir Darüşşifa vardır ki, dil ile tarif edilemez, kalemler ile yazılamaz” diye söz etmiştir.

ABD’li psikologlar insanların eski zamanlardaki mağara resimlerini incelerken, bu insanların özellikle çeşitli katliamları, göçleri, kutlamaları, dansları çizdiklerini görmüşlerdir. Psikologlar, bu resimlerin neden yapıldığı, ne işe yaradığı gibi konular üzerine düşünürken bütün bunların insanları rahatlatıcı bir yönü olduğu konusunda fikir birliğine varmışlardır. Sözle ifade edilemeyen bazı duyguların veya yaşantıların sanat yoluyla ifade edilebildiğini görünce “Bu yöntem neden terapide de kullanılmasın?” sorusuyla, 1950’lerde ABD’de “Sanat Terapisi” ortaya çıkmıştır. Bu yöntem günümüzde tüm dünyada yaygın şekilde kullanılmaktadır.

Yazan:
Belkıs Elitaş
Psikolojik Danışman

Elmas Özmen
Eğitim Uzmanı