Savunma Mekanizmaları

Azı Karar Çoğu Zarar

İnsanın yaşantısı zorluklarla doludur. Günlük yaşamımızda, belirsizlikler, çatışma, endişe, korku, gerginlik, hayal kırıklığı ve suçluluk duygularıyla başa çıkmamızı gerektiren pek çok durumla karşılaşırız. Çocuğunun sağlığı veya başarısı ile ilgili mutsuzluk hissetme, kariyerinde istediği yere ulaşamama, ikili ilişkilerinde sürekli çatışma yaşama veya bir yakınını kaybetme gibi durumlar buna örnek verilebilir. Bu yaşantılar insanı gerginleştirir, beden ve ruh sağlığını tehdit edebilir. Bu noktada sorulması gereken soru şudur;

Yaşadığımız bu sıkıntılara rağmen ruhsal bütünlüğümüzü nasıl koruyoruz?

Hepimizin bizi rahatsız eden gerçeklerden kaçmak veya bu gerçeklerle yüzleşebilmek, topluma uyum sağlayabilmek için denediğimiz yollar vardır. Savunma mekanizmaları, yaşadığımız gerginlik ve düş kırıklıkları ile baş etmemizde, duyduğumuz kaygıyı azaltmamızda ve tehdit altındaki benliğimizi korumamızda bizim bilinçsiz olarak kullandığımız mekanizmalardır. Bunlar çocukluktan yetişkinliğe her yaşta, herkes tarafından, kendini korumak amacıyla kullanılır ve kişinin gerek ortama uyumunda gerekse kişilik gelişiminde çok büyük bir rol oynar.

Savunma mekanizmalarının özellikle kaygı yaratan durumlarda sık kullanıldığı düşünüldüğünde, kişinin kaygı karşısında takınacağı tutum ve yapacağı davranışı anlayabilmek için önce kaygıların kaynağını anlamak gerekir. Bu duruma sınavdan düşük not alan bir öğrencinin ailesinin vereceği olumsuz tepkilerden çekinerek onlara daha yüksek bir not aldığını söylemesi örnek olarak verilebilir. Çocuğun bu davranışını yalan olarak değerlendirmek yerine onu bu davranışa iten kaygılarını anlamak gerekir.

Savunma mekanizmaları, kaygıyı ancak geçici olarak azaltır. İç çatışmalara olumlu ve uygun çözüm yolları buluncaya kadar benliği korur. Yaşadığı zorluklarla mücadele ederken sorunlarını çözmek yerine hayatının her çıkmaz noktasında savunma mekanizmalarının arkasına sığınan kişilerin problemlerini kalıcı bir şekilde çözemedikleri görülebilir.

Hangi Savunma Mekanizması? Ne Zaman?

Çevremizdeki kişilerin bazı olaylar karşısında zaman zaman anlam veremediğimiz tepkileriyle karşılaşmışızdır. Bu tepkileri incelediğimizde, kişinin yaşadığı olayla ilgili olarak kaygı ve çatışmadan kaçmak adına savunma mekanizmalarını kullandığını görebiliriz.

Örneğin; anne-babası tarafından ödevlerini yapmadığı için uyarılan bir çocuğun üzülmek yerine gülerek tepki vermesi veya umursamaz davranması gibi.

Savunma mekanizmaları kaygıyı azaltmaya, gerginliğin oluşumunu engellemeye, kişinin çevresine daha iyi uyum sağlayabilmesine katkı sağlarken bunların sürekli kullanımı ise kişiliğin gelişimini olumsuz etkilemekte ve gerçeklerden uzaklaşmaya neden olmaktadır.

En Çok Kullanılan Savunma Mekanizmaları

Yüceltme:
Toplumsal yönden kabul edilmeyen saldırgan veya cinsel eğilimler, yüceltme mekanizması aracılığıyla biçim değiştirerek toplumun kabul edebileceği şekle dönüşür. Örneğin, şiddet dürtüsü yoğun olan bir çocuğun bu dürtüyü doğal olarak yaşayabileceği aikido, tekvando gibi bir spor dalına yönelmesi.

Şakaya Vurma:
Kaygı uyandıran duygu ve düşüncelerin ciddiye alınmamasıdır. Konuşmada güçlük yaşayan bir insan, eleştirilerden çekinip az konuşmayı tercih edeceğine, işi şakaya vurup “Hepinize sabır diliyorum, ben konuşmaya başlıyorum.” diye söze başlarsa daha rahat konuşabilir.

Telafi Etme:
Kişinin doyurulamayan, engellenen istek ve amaçları yerine başkalarını koymasıdır. Böylece engellenme sonucu kaygıya düşen, uyumsuzluk gösteren insan, başka alanda elde ettiği başarıyla kendine olan saygınlığını sürdürebilir. Arkadaşlarından ilgi görmeyen bir öğrencinin öğretmen asistanı rolü alması, derslerinde başarısız olan bir öğrencinin spor yaparak saygınlık kazanması, işinde başarısız olan bir kişinin dernek işlerini etkin bir biçimde sürdürmesidir.

Boyun Eğme:
Çatışma ve kaygıdan kurtulmak için başkalarından gelen etkileri kolayca kabul ederek bunlara tartışmasız uyum göstermektir. Bir çocuğun kendisi için uygun olmadığını düşünmesine rağmen arkadaşı ile çatışma yaşamamak amacıyla onun isteklerini yerine getirmesidir.

İçe Yansıtma:
Kişinin, başkalarının değerlerini veya özelliklerini bu kişilerle çatışmaya düşmemek veya bu kişilerin tehdidi altına girmemek için benliğine sindirmesi, kişiliğinin parçası durumuna getirmesidir. Ergenin akran baskısından kendisini korumak için o grubun düşünce ve davranışlarını kopyalayarak, onların giyindiği gibi giyinmesi, aynı müzik türünü dinlemesi buna bir örnektir.

Dışa Yansıtma:
Yansıtma mekanizması ile kişi, kendi içinde kabul etmediği bir dürtüyü başkalarında görür ya da başkalarının bu dürtüyü kendisinde gördüğünü sanır. Burada iki tür davranış söz konusudur: Birinde, kişi beceriksizliğinin, yetersizliğinin, başarısızlığının nedenlerini başkalarında arar. Örneğin, “Okulda başarısızım, çünkü öğretmen bana ‘taktı’.” “Okulda başarısızım, çünkü evde yeterli çalışma olanağım yok.” Diğerinde ise kişi kendisinin olumsuz, hatalı istek ve tutumlarını başkalarına yakıştırır. Örneğin, Kuzeninden hiç hoşlanmaya birisinin bu duygusunu kabul etmemesinden dolayı, aslında kuzeninin kendisinden hoşlanmadığına inanması. Dışa yansıtma mekanizmasının iki kişi arasında karşılıklı olarak işlediği durumlarda ilişki kurup sürdürme imkanı kalmaz.

Özdeşleşme:
Birey kendinde bulunan özellikleri özenilir bulmadığı zaman, kendisi olmaktan çıkıp istediği özelliklere sahip başka biriymiş gibi kendini algılamaya ve davranmaya başlar. Örneğin, erkek çocuğun, bir dizideki kabadayı ile özdeşim kurarak bedensel zayıflığının doğurduğu kaygıyı onun gibi davranarak yenmeye çalışması veya başarısız bir öğrencinin okulun en çalışkan öğrencisinin özelliklerinden bazılarını taklit etmesi.

Bastırma:
Korku, suçluluk gibi kaygı yaratan durumların bilinç dışına itilmesi ve bastırılmasıdır. Kaygı yaratan durumların bellekten silinmesi değil, bilinçaltına itilerek unutulması söz konusudur. Çocukluğunda anne-babası ile ilişkilerini hatırlamaktan üzüntü duyan birinin çocukluk anılarını hatırlamaması bu mekanizmaya bir örnektir. Ayrıca dilimizin ucunda dediğimiz unutmalarımız, çeşitli dalgınlıklarımız, atlamalarımız, ertelemeler ve yanlış anlatımlarımız da bastırma belirtileridir.

Saplantı:
Çocukluk yaşantısında iz bırakmış bir dönemle ilgili kişiye, nesneye, duruma bağlı kalmaktır. Saplantı sonucu çocukluk dönemine özgü duygu, düşünce ve davranışlar ortaya çıkar. Örneğin, yetişkin birinin çocuklukta yaptığı gibi oyuncak ayısı ile uyuması.

Yön Değiştirme:
Bireyin iç çatışmadan ve kaygıdan kurtulmak için bir nesneden, kişiden, durumdan başka bir nesneye, kişiye, duruma kaymasıdır. Örneğin, evde ağabeyinden şiddet gören bir çocuğun okula gittiğinde arkadaşlarına şiddet uygulaması.

Kötüleme:
Elde edilemeyen, ulaşılamayan kişilerin, nesnelerin, amaçların kötülenerek kaygıdan kurtulma yoludur. Başarısız öğrencinin okulu, işten çıkarılan bir çalışanın şirketi kötülemesi gibi.

Karşı Saldırı:
Bir eleştiri ya da kınama karşısında duyulan kaygıdan kurtulmak için, bunların doğru olup olmadığını düşünmeden, eleştiriyi yapanın kişiliğine saldırmaktır. Eşinin yaptığı yemekle ilgili bir eleştiride bulunan erkeğe, kadının, “Sen zaten hiçbir şeyden anlamazsın.” şeklinde cevap vermesi, bu savunma mekanizmasına bir örnektir.

Akla Uydurma:
Kişinin kendine acı veren durumlarda, akla yatkın görünen fakat sıkıntı vermeyecek bir neden, bir açıklama bulmasıdır. Başkaları ile kolay geçinemeyen, kendini sevdiremeyen ve insanları sevmeyen bir kişi, “Ben yalnızlıktan hoşlanırım.” diyerek bilinçdışı bir aldatıcı açıklama ile kendini rahatlatabilir. Öğrencilerin başarısızlık karşısında çalışmadıklarından değil, derslerin gerekli olmadığından, öğretmenlerin yetersiz olmalarından dolayı başarısız olduklarını düşünmeleri, golü kaçıran oyuncunun sahanın kötülüğünü ileri sürmesi gibi.

Gerçekleri Çarpıtma:
Kaygı yaratıcı bir gerçek ya da rahatsız edici bir durum karşısında kişi, gerçeğin yalnızca kendine yararı olan ya da kişiliğini yüceltici yanını benimser, gerçeği bu biçimde saptırır. Arkadaşları tarafından olumsuz davranışları nedeniyle sevilmeyen bir kişinin, “Ben çok akıllıyım, yetenekliyim, zaten meyve veren ağaç taşlanır.” diyerek sevilmediğini bu nedenlere bağlaması.

Yadsıma ve Düşleme:
Dayanılması zor olan bazı kaygı, çatışma ve duygular ve bunları doğuran olay ve eylemler ya kişi tarafından inkar edilir ya da hayal gücü kullanılarak kaygı azaltılmaya çalışılır. Yaşamını iyi bir sporcu olmaya adamış birinin mesleğinin en parlak döneminde yapılan sağlık muayenesinde kalp yetmezliği teşhisi konulduğunda, bu hastalığı kabul etmeyip doktorların yanlış bir tanıya vardıklarını düşünerek tedaviyi reddetmesi veya aynı kişinin bu tanı konduğunda hastalığını yok sayarak çeşitli yarışmalara katılıp başarılar kazandığını hayal etmesidir.

Gerileme:
Davranışların çocukluk ve gençlikteki gelişim dönemlerine geri dönmesidir. Ulaşılmış bir gelişme dönemi kişi için ileri derecede sıkıntı oluşturacak nitelikteyse, daha önceki bir gelişim dönemine gerileme, kişinin başvurabileceği bir savunma yoludur. Örneğin çocukluk çağında, kardeşi olunca çocuğun, tuvalet eğitimini unutarak altına yapmaya başlaması, “Ben de bebeğim.” demeye çalışması, bir gerilemedir.

Karşıt Tepki Oluşturma:
Gerçek duygu, düşünce ve beklentilerin tam karşıtlarını benimseyip göstermektir. Kardeşini kıskanan bir çocuğun, ona aşırı sevgi gösterisinde bulunması.

Duygu Dönüşümü:
Ruhsal çatışma sonucu bastırılmış duygu ve düşüncelerin simgesel olarak bedensel belirti ve yakınmalarla dışarıya yansıtılmasıdır. Örneğin, bir çiftin ciddi bir tartışması sırasında kadının birdenbire bayılması, karşılaştığı acı verici durumdan geçici bir süre için bile olsa kurtulmasına yönelik bir yan kazanç sağlaması.

Bölünme:
Duygu, düşünce ve davranış arasında bağlantının kalmadığı, sıkıntılı durumlarda kahkaha atıldığı, sevginin öfkeyle anlatıldığı, mutluluğun ağlayıp dövünerek ortaya konulduğu durumlardır.

Yaşantı içerisinde insanların birbirleri ile iletişimlerinde veya kendi iç dünyalarında çatışmalar yaşamaları kaçınılmazdır, önemli olan bu çatışmalarla baş etme becerilerimizdir. Bu süreçte kişi birden fazla savunma mekanizmasını kullanabilir. İnsanların kullandıkları savunma mekanizmaları da içinde bulundukları koşullara veya yaşamının bir döneminden diğerine göre değişebilir.

Yazan:
Meltem Erdinç Cingöz
Psikolog