Her birey yaşam içinde bir yolculuktadır. Yolculuğun güzergâhını çoğu zaman ihtiyaçlar belirler. Öncelikle bunlar beslenme, ait olma, güven gibi temel ihtiyaçlarken doyuma ulaşıldığında yeni bir ihtiyaç ortaya çıkar. Kişi kim olduğunu, yaşamdan ne beklediğini ve yaşama ne kattığını sorgular. Bunları sorgularken kendi gerçekliğini anlamaya çalışır ve bu anlama süreci belki de yaşam boyu devam eder. İnsanın kendini anlamak için çıktığı bu yolda, yaşamı, doğayı, evreni ve ötekini anlama ihtiyacı da beraberinde gelir; çünkü evreni anlamak özünde insanın kendini anlamasıdır. Tüm bu anlama, kişinin benliğinin derin sularında kaybolduktan sonra tekrar kıyıya ulaşabilmesiyle gerçekleşir ama belki de derin sulardaki yolculuk bir ömürdür…
Geçmişten günümüze insanın kendini anlamaya ve gerçekleştirmeye olan ihtiyacı birçok düşünürün ve bilim insanının konusu olmuştur. Hem ülkemize hem de dünyaya mal olmuş büyük düşünür Mevlana’yı kendini gerçekleştirme yolunda en cesur adımları atan kişi olarak görmek, kendini gerçekleştirmenin özünü düşündüğümüzde kaçınılmazdır. Mevlana, kendi ruhunun derinliklerinde kaybolurken yaşamın gerçekliğinde var olmuştur. Kendini anlamaya çalışırken “ötekini” de anlayabilmiştir. “Kim olursan ol, hangi dilde konuşursan konuş, ama dilsizlerin dilini öğren.” diyen bir düşünürdür Mevlana. Dil, din, ırk gözetmeden sevgiyi, hoşgörüyü, bilgeliği koşulsuz paylaşan, manevi yolculuğunu gerçekleştirirken kendini evreni anlama yolunda da bulan biridir. Üç kısa söz anlatır hayatımı der: “Hamdım, piştim, yandım.” Koskoca yaşamını üç sözcüğe indirebilecek kadar alçakgönüllüdür Mevlana ve bu kısa anlatış belki de kendini gerçekleştirmenin özüdür.
Psikoterapist ve psikodramanın kurucularından Moreno ise, kendini gerçekleştirmeyi “spontanlık” ve “yaratıcılık” kavramları ile açıklar. Spontanite; eski bir duruma yeni, yeni bir duruma da uygun bir tepki vermektir. Kişinin içinde bulunduğu duruma farklı bir gözle bakabilmesi, kendini, çevresini, yaşamı sorgulama cesaretinde olduğunu gösterir. Bu cesaret kendini gerçekleştirme yolunda atılan önemli bir adımdır. Yaratmak kavramı da yine bilinen bir duruma farklı bir tepki vermeyi içerir, yani kişi sıradanlıktan uzak, değişime ve gelişime hazırdır. Kendini gerçekleştirme yolculuğunda olan kişi, öncelikle kendi benliğini yeniden inşa eder, yaratır ve zırhlarından arınır.
Kendini gerçekleştirme kavramına psikolojide geniş bir yer veren Abraham Maslow, bu kavramı ihtiyaçlar piramidi üzerinden açıklar. Ona göre kişi, en temel ihtiyaçlarını gidermeden bir sonraki basamağa geçemez ve en son adım olan kendini gerçekleştirme aşamasına da ulaşamaz. İnsanın kendini gerçekleştirebilmesi için yoğun ve disiplinli çalışmasının, çevresinin farkında olmasının, olaylar karşısında sorumluluk alabilmesinin ve yaşadığı olumsuz durumlarda kendi sorumluluğunu görerek bunları düzeltme yoluna girebilmesinin önemli olduğunu vurgular.
Maslow geleceğe dönük hedef oluşturmanın her bireyde farklılık gösterdiğini söyler. İnsan kendini tanıma, hedef belirleme ve gerçekleştirme yolunda ilk barışı kendisi ile yapar ve ulaştığı varlık da yine kendisi olur. Kişi ancak kendini tanırsa diğer bildiklerinin doğruluğunu anlayabilir; çünkü kişi aslında kendini arıyordur. Maslow kendini gerçekleştirebilen kişilerin özelliklerini 16 maddede toplar.
Bu kişiler;
- Gerçeğin bilinebilecek yönlerini doğru olarak algılar.
- Gerçeğin bilenemeyecek olanların bilinemeyeceğini doğru olarak algılar.
- Gerçeği olduğu gibi kabul eder.
- Kendisini olduğu gibi kabul eder.
- Başkalarını olduğu gibi kabul eder.
- Yaşamın getirdiği olayları tam anlamıyla yaşayarak tadını çıkarma eğilimindedir.
- Kendiliğinden hareket eder.
- Yaratıcı bir biçimde davranabilir.
- Kendine ve yaşama gülebilir.
- İnsanlığa değer verir ve onun sorunlarını ciddiye alır.
- Son derece yakın ve derin birkaç dostu vardır.
- Savunucu değildir.
- Gerektiğinde çok çalışır ve sorumluluğunun farkındadır.
- Dürüsttür.
- Çevresinin farkındadır, sürekli çevresini araştırır ve yeni şeyler dener.
- Yaşamı bir çocuğun gözüyle ve kalbiyle görüp yaşayabilir.
Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi
Fizyolojik ihtiyaçlar: Maslow kendini gerçekleştirmenin ilk basamağının beslenme, barınma, sağlık, uyku gibi temel ihtiyaçlardan başladığını söyler. Bu basamaktaki ihtiyaçlar karşılanmadan bir üst basamağa geçilemez. Evi olmayan, karnını doyuramayan, uygun fiziksel koşulları oluşmayan kişilerden bir üst basamağa geçmesi beklenemez.
Güvenlik ihtiyacı: Kendini hem ruhsal hem de fiziksel olarak güvende, emniyet içinde ve tehlikeden uzak hissetmek kişinin güvenlik ihtiyaçlarını oluşturur. Burada sözü edilen güvenlik yalnız içinde bulunulan zamanı değil kişinin geleceğini de kapsar.
Ait olma, sevme ve sevilme ihtiyacı: Fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçları karşılanan insan bir gruba ait olma ve sevilme ihtiyacı duyar. Başkaları ile ilişki kurmak, kabul edilmek ve bir yere ait olmak bu basamakta yer alır. Bu ihtiyacın karşılanması kişinin kendini iyi ve özel hissetmesini sağlar.
Saygı ve saygınlık ihtiyacı: Daha önceki ihtiyaçları karşılanan kişi artık üyesi olduğu grupta saygı görmek ve değer verildiğini hissetmek ister. Gelişimi, başarıları çevresindekiler tarafından takdirle karşılanan, saygı duyulan kişinin kendine olan güveni de artar; çünkü kişinin kendine duyduğu saygıyı ve güveni başkalarının gözünde test etmeye ihtiyacı vardır.
Düşünsel ihtiyaçlar: Bu basamağa ulaşabilen insan artık etrafı, dünyayı, bilimi, sanatı, özgürlüğü keşfetme ihtiyacını fark etmeye başlar; çünkü bu basamak bilmek, anlamak, merak etmek, keşfetmek, anlamlandırmak kavramları ile bağlantılıdır. Kendini gerçekleştirmede en önemli basamağın burası olduğunu düşünülebilir. Richard Bach’ın Martı’sını hatırlar mısınız? Kitabın ilk sayfasından son sayfasına kadar Martı Jonathan’ın kendini keşfedebilmek yolundaki öğretilerini, özgürlük yolundaki farkındalıklarını okuruz. “……. binlerce, binlerce martı var, biliyorum.” diyerek başını salladı Sullivan. “Bildiğim tek yanıt, senin milyonda bir rastlanan ender kuşlardan olduğun Jonathan. Yola çıkanlarımızın çoğu çok yavaştı. Nereden geldiğimizi unutup nereye gittiğimizi merak bile etmeden, günübirlik yaşayarak çoğu kez birbirinin aynısı olan şeyi yaptık; bir dünyadan gelip diğerine gittik. Birbirimizi yemekten, birbirimizle mücadele etmekten, sürüye gücümüzü kanıtlamaya çalışmaktan daha başka yaşama nedenleri olduğunu öğrenmek için kaç yaşamdan geçmek zorunda kaldık bir fikrin var mı Jonathan? Binlerce Jon, on binlerce! Ardından mükemmellik diye bir şeyin varlığını fark edene kadar yüzlerce yaşam daha… Yaşama amacımızın mükemmeli bulma ve onu açığa çıkarma olduğunu anlamak için diğer yüzlercesi daha yaşandı. Şimdi de aynı kural geçerli, tabii ki diğer dünyayı bir öncesinde öğrendiklerimizle kurarız. Ancak hiçbir şey öğrenilmemişse, sonraki yaşam öncesinin aynısı olacaktır, aynı sınırlar ve kazanmak için yüklenilen aynı sıkıntılar… Nasıl kurtulacağız bu tekrarlar ve sıkıntılardan? Deneyerek, tekrar deneyerek, deneyimleyerek, cesurca, spontanlıkla ve yaratıcılıkla yenilikleri keşfederek.”
Estetik ihtiyaçlar: Güzellik, sanatta ve doğada simetri, denge ve düzen olarak sıralayabileceğimiz bu ihtiyaçlar, kendini gerçekleştirebilme basamağına giden son adımdır. Sanat, drama, resim, müzik, heykel, mimari bu basamağa ulaşabilen kişilerin kendi varoluşlarını ortaya koyma şeklidir.
Kendini gerçekleştirme: Temel ihtiyaçları karşılanan birey artık ruhunun derinliklerine ayna tutabilir. Tabi bu ayna tutma kolay değildir. Maslow, kendi ruhunun derinliklerinde yol almak için insanın içsel motivasyona sahip olması gerektiğini ve bu motivasyonun “eksikliğe” ya da “gelişime” yönelik olmasının önemli olduğunu ifade eder. Hayatın erken dönemlerinden başlayarak belirli psikolojik gereksinimleri doyurulan bireyler gelişime yönelebilirler; olgunlaşma ve kendini gerçekleştirme için doğuştan getirdikleri potansiyellerini kullanabilirler. Gelişmeyle güdülenen birey daha az bağımlıdır, diğerine daha az borçludur, diğerlerinin övgü ve şefkatine daha az muhtaçtır; onur, prestij ve ödül için daha az kaygılıdır. Başka bir deyişle, onu yöneten belirleyiciler sosyal ya da çevresel faktörler değil, içsel dayanaklarıdır.
Gelişime yönelik kişiler ilişki kurarken kendi farkındalığını bırakır; “Benim için ne düşünüyor?” ya da “Bu ilişkide bana göre ne var?” düşünceleri olmadan tüm varlığıyla ilişki kurar. Kişi bencil olmadan ilişki kurarsa diğer insanı yalnızca fayda sağlamak amacıyla değil bir bütün olarak yaşayabilir. Bir başka insana ilgi duymak, diğer insanı bütünüyle tanımak ve yaşamak anlamına gelir. İlgilenmek insanın dünyada varolma şeklidir. İnsan gerçekten diğerine döndüğü ölçüde değişir.
Kendini Gerçekleştirmede Ailenin Rolü
Bebeklikten itibaren anne babalar çocuklarının en temel gereksinimlerini karşılayarak onların birey olmalarına ve kendilerini gerçekleştirme yolculuklarına eşlik ederler. Bu yolculukta anne baba çocuğuna ne kadar güven verir, onun ihtiyaçlarını ne kadar çok fark eder ve karşılarsa, çocuk o ölçüde kendini gerçekleştirebilir. Bu doğrultuda aşağıda sıralanan öneriler anne babalara rehber olabilir.
Çocuklarınıza her zaman her koşulda var olduğunuzu gösterin: Çocuklar ancak güvenli, sağlam duruş gösteren anne babaları sayesinde yaşamda daha güçlü var olabilirler. Bu yaklaşım çocukların ilerlemelerine ve kendilerini gerçekleştirmelerine zemin hazırlar.
Çocuklarınızı kayıpla tehdit etmeyin: Duygusal tehditler, duygusal cezalar çocuklarla ilişkide kul-lanılmamalıdır. “Böyle yaparsan giderim.”, “Beni çok üzüyorsun.” gibi cümleler çocukların güvenlik, ait olma, sevme ve sevilme ihtiyaçlarının karşılanmasını zorlaştırır.
Çocuklarınızı suçlamayın: Çocuklara sosyal çevreleri tarafından ne yansıtılırsa çocuklar da çevrelerine onu yansıtırlar. Çocuklar, kendilerini özellikle ebeveynlerinin gözünden görürler. Suçlayıcı ve eleştirel bir tutumdan kaçınarak iletişim kurmak çocukların özgüveni açısından destekleyici olur.
Çocuklarınızdan karar içerikli konularda yardım istemeyin: Anne baba çocuğun karşısında güçlü durmalıdır. “Demokratik aile”, “Eşit oy” yaklaşımları ve ebeveynin herhangi bir konuda bir türlü karar veremeyişi çocuğu tedirgin eder. Çocuklar güçlü, kararlı ve net duruş sergileyen, bu duruşları ile kendilerine doğru yön veren ebeveynler görmek isterler.
Çocuklarınızın yaşamına yönelik aşırı kontrolden kaçının: Bu durumdaki çocuklar ebeveynlerinden bağımsızlaşmakta zorlanırlar. Yeni bir okul ya da yabancı bir ortam bu yapıdaki çocuklar için oldukça zorlayıcı olabilir; çünkü ebeveyninden bağımsızlaşamayan bir çocuğun dış dünyaya dönerek sosyal ilişkilerde kendine güven duyması kolay olmayacaktır. Aşırı kontrol ve bunun getirdiği bağımlılık, çocuklarda öfke yaratabilir.
Çocuklarınıza karşı tutarlı davranış sergilemeye özen gösterin: Anne babaların çocukları ile ilişkilerinde tutarlı olmaları, çocuklara net bilgi vermeleri ve kendi aralarında ortak noktalar oluşturmaları büyük önem taşır. Kararlar alınırken anne ve babanın birlikte hareket edebilmeleri, birbirlerini dışarıda bırakmamaları çocukların kuralları içselleştirmesi adına gereklidir.
Yazan:
Gonca Baştuğ
Psikolog