İnsanoğlunun yeryüzünde ortaya çıkışından günümüze değin milyarlarca yıl geçmiş ve insanlar soyunun devamı ve toplumsal düzenin sağlanması için kendi içinde sistemler kurmuştur. Bunlardan biri de aile sistemidir. M.Ö 2000 yıllarına gelindiğinde bugünkü anlamda anne baba olma, karı koca olma kavramları ortaya çıkmaya başlamıştır. Karı koca olarak birlikte bir araya gelme davranışına “evlenme” ve kurulan bu ilişkiye de “evlilik” adı verilmiştir. Bu çerçeveden bakıldığında evlilik 4000 yıllık geçmişe sahip toplumsal bir kurumdur.
Toplumsal sistemin en küçük birimini meydana getiren bu yapının, insanın kurduğu her yapıda olabileceği gibi, zamanla aksayan yönleri ortaya çıkmaya başlamıştır. “İki ayrı insan” tarafından oluşturulan aile, bunun doğal sonucu olarak, çatışma potansiyelini de içinde barındırmaktadır. Farklı ortamlarda yetişmiş, kendine özgü kişiliklere sahip insanların, aile kurup bir arada yaşamaya başlamalarıyla birlikte bireysel ihtiyaç ve beklentilerinde benzerlikler oluşabileceği kadar farklılıklar da ortaya çıkabilmektedir. Bu benzerlikler ve farklılıkların eşliğinde hayatın zorluklarına karşı bir liman olarak düşünülen ailenin bazen kendisi fırtınalı bir denize dönüşebilir. Eşler birlikte çıktıkları bu yolculukta artık birlikte yol almak istemediklerini fark edebilirler ve “boşanma” süreci söz konusu olabilir.
Hukuksal bir kavram olarak ele alındığında boşanma, basit anlamda evlilik sözleşmesinin sona ermesidir. Ruhsal boyuttan bakıldığında ise aile birliğinin bozulması beraberinde aile içindeki bireyleri etkileyen bir sürecin başlamasını da beraberinde getirir. Çocukların ve gençlerin bu süreçten etkilenme durumları ebeveynlerin evliyken, boşanma aşamasında ve boşandıktan sonraki davranış ve tutumlarının yanı sıra çocuk ve gençlerin kişilik özellikleri çerçevesinde şekillenebilmektedir. Ailenin dağılması, aynı yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da birçok değişik duygusal tepkiye yol açabilmekte ve ileriki yaşamlarında da tekrar gündeme gelme olasılığını taşıyabilmektedir. Çocukların içinde bulundukları yaşa göre bazı duygular daha yoğun yaşanabilirken bazılarıysa baskılanarak ileriki yaşlarda tekrar ele alınması gereken bir mesele olarak su yüzüne çıkabilmektedir.
Bu yazıda O. Ayalon ve A. Flasher’in 1993 basımlı “Zincir Reaksiyon: Çocuklar ve Boşanma” ve ayrıca 2005 yılı basımlı E.P. Benedek ve C. Brown’un “Çocuğunuzun Boşanma Sürecinizle Baş Etmesine Nasıl Yardımcı Olabilirsiniz?” adlı kitaplarından yararlanarak boşanma süreci farklı açılardan ele alınması amaçlanmıştır. Boşanmanın tarihsel ve sosyolojik incelemesiyle başlayan yazı, beraberinde ebeveynlerin ve onların çocuklarının boşanma süreçlerindeki psikolojik olası duygu durumları ve yansımalarının kapsamlı bir analizini içermektedir.
Ayalon & Flasher (1993), boşanmanın sosyolojik, psikolojik boyutları ve sonuçlarının ebeveyn ile çocuklar açısından irdelenmesinin aile bağlarının sürdürülebilirliği ve bireysel ihtiyaçların sağlıklı bir şekilde karşılanabilmesi için önemli olduğunu vurgulamaktadır. Boşanmanın olası olumsuz sonuçlarının en aza indirilmesi aile bireylerinin bu süreçte birbirlerine gösterecekleri anlayış ve destek ile mümkün olabilmektedir.
Boşanmanın beraberinde getirdiği yaşamdaki değişimler, kişisel duygu durumu, ihtiyaçların farklılaşması gibi faktörler aile bireylerini ruhsal ve fiziksel yönden etkiler. Özellikle stres bu süreçte en çok deneyimlenen duygu durumudur. Boşanma sürecinin resmiyet kazanmasından itibaren yaşanan değişimler ve stres faktörleri kendini göstermeye başlayabilir. Boşanma öncesi varlığını hissettiren farklı aile dinamikleri boşanma sonrasında da sürebilir ve yerine kronik strese bırakabilir. Aile bireyleri bu süreçle baş etmekte zorlanabilir. Boşanmanın etkileri tıpkı suya yatay sektirilen bir taşın ardı ardına oluşturduğu küçük dalgalar gibi birbirini izleyebilir. Her bir seviyede farklı bir davranış ve ihtiyaç ortaya çıkarak kendi içinde farklı ölçütlerde zorluklar oluşabilir.
Boşanmanın olumsuz etkilerini üzerinden atmaya başlayan aile bireyleri artık kendi adımlarının ne olacağı konusunda uyumlanma sürecine girmeye başlar. Çocuklar değişime daha açık ve esnek olmalarına rağmen ebeveynlerine olan bağlılıkları onların daha sonraki hayatlarındaki tutum ve davranışlarının belirleyicisi olacaktır. Genelde çocuklar ebeveynleri ile olan ilişkilerindeki tutum ve davranışlarda tutarlılık ve kararlılık görmek isterler. Küçük çocuklar kendilerine yakın olan yetişkinlerin deneyimlerinden faydalanmayı önemserler. Onlar farkına varmadan ebeveynlerin duygu durumlarını okumayı öğrenerek aile içinde yolunda gitmeyen bir durum ortaya çıktığında farklı tepkiler vermeye başlayabilirler.
Çocuk ve Ergen Gözünden Boşanma
Boşanma süreci ebeveynlerin ve çocukların kendi algıları açısından farklılıklar gösterir. Ebeveynler evliliklerinde yaşadıkları stresli ve çatışmalı durumun sonlanması nedeniyle kimi zaman bir rahatlama hissi yaşamaya başlarken, çocuk ve ergenler için ise ailenin dağılmasının yarattığı ebeveynlerini kaybetme duygusu oluşabilir. Bu sürece suçluluk, korku, öfke, üzüntü, reddetme ve gerileme gibi duygular ve davranışlar da eşlik edebilir. Hatta okulda akademik ve sosyal sorunların yanı sıra uyku sorunları, yeme bozuklukları, kronik baş ve karın ağrıları gibi bazı fizyolojik belirtiler ortaya çıkabilir. (Benedek & Brown, 2005)
Suçluluk, çocuklarda boşanma sürecinde ortaya çıkabilecek olan duygulardan biridir. Örneğin “Annem babam benim yüzünden mi ayrıldılar?” gibi sorgulamalar içine girebilecek olan çocuklara ebeveynlerin; aldıkları kararın ondan kaynaklanmadığını, kendi aralarında çözümlenemeyecek bir sorunları olduğunu ve ayrı yaşamalarının daha uygun olacağına dair karar verdiklerini ifade etmeleri önemlidir.
Korku, çocukların anne-babalarının ayrılıkları sonrası hissedebilecekleri bir diğer duygudur. Okul öncesi yaştaki çocuklarda birlikte yaşadığı ebeveynin de onu bir gün terk edebileceği, güvenli alanını kaybedebileceği ve evden ayrılan ebeveynin onu eskisi kadar sevmeyeceği gibi konularda korkular yaşanabilir. Daha büyük yaştaki çocuklarda ise benzer korkuların yanı sıra boşanmanın hayatını nasıl etkileyeceği ile ilgili korkular da yaşanır.
Öfke duygusu, çocuklarda boşanma sürecini kabul etmeye başladıklarının bir belirtisi olarak kendini gösterebilir. Bu durumda ebeveynlerin bu duyguyu görmezden gelmemeleri ve kabul edilebilir düzeyde açığa vurmalarına izin vermeleri önem taşır.
Üzüntü, çocukların ailenin dağılmasına dair hissettikleri önemli bir duygudur. Ağlamak, yalnız kalmayı istemek, az konuşmak, öfkeli davranmak, bu duyguyu yansıtan resimler yapmak, hayale dalmak ve eski alışkanlıklarını terk etmek gibi davranışlar bu üzüntünün bir yansımasıdır. Duygusunun anlaşıldığını hissettirmek, onarıcı olacaktır.
Reddetme, çocukların ebeveyn ayrılıkları aşamasında gözlenebilecek bir durumdur. Çocuklar anne-babalarının bir gün tekrar bir araya gelecekleri ümidini taşıyabilirler. Aile içerisinde her ne olumsuzluk yaşanırsa yaşansın, çocuklar için ebeveynlerinin bir arada yaşaması hayali daha önemlidir. Ebeveynlerinin neden ayrıldıklarını anlamalarını zorlaştırabilir. Çocuklar, ayrılık durumunu kendisinin istenmediği şeklinde yorumlayabilmekte, dolayısıyla kendini değersiz, istenmeyen kişi olarak algılayabilmektedirler. Bu nedenle eşler, birlikte açıklama yaparken çocuklarının ihtiyacını göz önünde bulundurarak “Bizim ayrılmamız senden de ayrılacağımız anlamına gelmiyor. Seninle her zaman ilgileneceğiz ve seveceğiz.” gibi ifadeler kullanarak onu rahatlatabilirler.
Gerileme, boşanma sürecindeki çocuklarda görülebilecek bir diğer ifade biçimidir. Bazı çocuklar anne babasının boşanmasına, gelişim süreçlerinde tamamlamış oldukları daha önceki aşamaya geri dönme davranışı gösterebilmektedirler. Görülebilecek tipik gerileme davranışları, parmak emme, tuvalet alışkanlıklarında gerileme, anne-babaya vurma, anne babadan ayrışamama, eskiden sevilen bir oyuncağa yeniden dönme ve bağlanma şeklinde görülebilmektedir. Bu davranışlar kısa vadede beklendik savunmalar olmakla beraber, devamlılığı durumunda üzerinde durulması gereken konulardır. Bu tür davranışlar, çocuklara zor durumlardan kaçarak rahatlama, kontrolü sağlama, zihinsel olarak ise emin ve rahatlatıcı bir yere sığınma imkânı vermektedir. Çocukların bu davranışları karşısında sabırlı olunmalı, onların ailelerinden bu dönemde beklediklerinin sevgi, destek ve anlayış olduğu unutulmamalıdır.
Yalnızlık ise aileden bir üyenin ayrılıp gitmesi ile oluşabilecek ve çocukta boşluk yaratabilecek bir histir. Çocuk evden giden ebeveynin yaşattığı yalnızlık hissinin yanı sıra, birlikte yaşadığı ebeveyninin artan sorumlulukları nedeni ile kendisine ayrılan zamanda da azalma ile karşılaşabileceğinden daha çok yalnızlık duygusu yaşayabilir. Kimi küçük çocuklar hayali arkadaşlar yaratarak kendilerini oyalayabilirken, yaşça büyük olanlar ise sıkılabilir, yalnızlık hissedebilirler ve evde tek başına kendilerini idare etmek, korkuları ile baş başa kalmak gibi durumlarla yüz yüze kalabilirler. Ebeveynlerin bu süreçte kendi yaşamlarını düzene koyarken çocuğun yaşamında rutinleri de oluşturmaya özen göstermesi gerekecektir.
Fizyolojik belirtiler çocuklarda ailede yaşanan sıkıntılara bağlı olarak rastlanabilmektedir. Yaşadıkları strese bağlı olarak mide rahatsızlıkları, baş ağrısı, göğüs ağrıları ve kramplar gibi fizyolojik sorunlar yaşayarak tepkilerini ortaya koyabilirler. Bu bedensel sorunların psikolojik temelli olabileceği unutulmadan aile tarafından önemsenerek ele alınmalıdır. Ayrıca bu dönemlerde sık hastalanmalarının sebepleri arasında aşırı üzüntü ile bağışıklık sistemlerinin zayıflaması da yer alabilmektedir. Bu durumlarda aileler mutlaka çocuklarını gözlemleyerek nedenlerini araştırmalıdır. Boşanma sürecine bağlı olarak çocuk ve gençlerde uyku sorunları da baş gösterebilmektedir. Kendi yataklarında yatmama, uyumak istememe, kâbus görerek uyanma gibi birtakım problemler yaşayabilmektedir. Bilinmeyen bir karanlığa dalmak gibi duyumsanan uyku, çocuklara bunu terk edilme ve kaybetmek duygularını çağrıştırabilir. Uyku problemleri, sevgi ile yaklaşan ve kararlı davranan bir ebeveyn sayesinde, birkaç ay içinde normale dönebilmektedir.
Ayton & Flasher (1993), bu stres faktörlerinin altında yatan temel bazı dinamikleri şöyle tanımlar.
Belirsizlikler: Bazı aileler boşanma kararını çocuklarıyla bir süre paylaşmamayı tercih edebilirler. Bazı aileler ise boşanma kararını çocuklara açıklarlar ancak çocukta güven ortamını oluşturacak nedenler ve sonrasında nasıl bir süreç izleneceği konusunda net bir açıklama yapmakta zorlandıkları için çocukların kaygı düzeylerinde artışa sebep olabilirler. Bu belirsizlikler çocuk ve gençte kafa karışıklığı ve güvensizlik yaratabilmektedir.
Konfor alanlarını kaybetme kaygısı: Çocuklar alışmış oldukları ev düzeninde oluşabilecek değişimle kendi konfor alanlarını kaybetme endişesi yaşayabilirler. Hangi ebeveynde kalacaklar, gidiş geliş nasıl olacak, ekonomik destekleri kim ve nasıl sağlayacak, her iki evde de kendine ait özel alanları olacak mı gibi sorular çocuk ve gençlerde çeşitli kaygı durumları yaratabilmektedir.
Ebeveyn desteğinin kaybı: Ebeveynler, boşanma sürecinde yaşadıkları bazı kriz durumlarının çözülmesi ve yeni hayat düzeninin kurulmasını sağlarken çocuklarının temel bazı ihtiyaçlarını karşılamayı ihmal edilebilmektedir.
Arada kalmışlık hissi: Ebeveynlerin evlilik sürecinin bazı yansımalarını boşanma sonrasında da kızgınlık, öfke gibi duygularla sürdürmeleri, hatta birbirleri hakkında çocuklarıyla olumsuz paylaşım yapmaları çocuk ve gençlerde arada kalmışlık hissi doğurur. Bu durum çocuğun kendini ebeveynleriyle özdeşleştirmelerinde güçlük yaratır.
Rol model olma: Ayrılık sonrası ebeveynlerden birinin rol model olarak eksikliği çocukta boşluk yaratabilir. Anne veya babanın olmayışı çocuğu güvenlik, otorite ve disiplin algısından uzaklaştırabilirken, hemcinsi veya karşı cinsten ebeveyne olan uzaklığı onun kimlik oluşumunu farklı açılardan etkileyebilir.
Sosyal statü kaybı: Ebeveynlerin boşanması genelde çocukta sosyal statü kaybı gibi algılamasına sebep olabilir. Kendini diğer arkadaşlarından farklı görebilir, utanıp içine kapanabilir ya da öfke patlamaları yaşayabilir
Okul başarısızlığı: Özellikle boşanmanın yeni gerçekleştiği ilk yıllarda ailede oluşan değişimler beraberinde çocukta oluşan stres, zihinsel dağınıklık hali, belirsizlikler onun okul başarısını etkileyebilir.
Özsaygıya tehdit: Okul başarısında ve sosyal hayatta sürekli ya da geçici yaşanan kayıplar özsaygının yitirilmesine sebep olabilir.
Boşanma Süreci Yaşanırken
Bedenek ve Brown (2005) bu zor süreçte ilk adımın, çocuklara boşanmayı anlatmak olduğunu aktarırlar. Bazı anne ve babalar çocuklara, boşanma niyetlerini haber vermeyi gereksiz bulurlar. Çocukların yaşının küçük olması bu davranışı pekiştirir. Bu çocuk için yıkıcı olabilecek bir davranıştır. Bu tip davranışlar, çocuğun reddedilme duygularını kuvvetlendirmenin yanı sıra onun olanlara anlam verebilmek için kendi hikâyesini oluşturmasına yol açabilir. Çocuklara, boşanmaktan söz ederken dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri onlara doğru bilgi vermek olmalıdır. Çocuklar yaşanan durumu ebeveynlerinin düşündüğünden daha güçlü bir şekilde karşılayabilirler. Eğer, bu konuda doğru söylenmediğini sezerlerse, hem olayı daha yoğun yaşarlar hem de anne ve babalarına olan güven duyguları zedelenir. Ancak bu noktada unutulmaması gereken yetişkine özel olanın kenara ayrılarak paylaşımda bulunmanın daha destekleyici olacağıdır. Çocuklara boşanmaya yol açan gelişmeleri ve yaşanılan tatsız ayrıntıları anlatmanın hiçbir yararı yoktur.
Boşanmaya karar vermiş ailelerin, kararın çocukları üzerindeki etkisinin neler olabileceğini düşünerek hareket etmeleri gerekir. Boşanmaya karar verdikten sonra veya mahkeme süreci başladıktan sonra, çocuğun yaşına göre, aile içerisinde az çok hissettiği bu farklı durumun, uygun bir dille, yaşına uygun bir şekilde anlatılması gerekir. Bu durumu genelde anne-babanın ikisinin birden çocuğa açıklaması uygundur. Yapılması gereken, çocuğa anne baba olarak evlerini ayırmış olsalar dahi ona olan sevgi ve ilgilerinin hiçbir zaman son bulmayacağını aktarmak olmalıdır. Bu durumun yani anne babanın artık hayatlarını ayrı yaşayarak devam ettirmelerinin, herkesin faydası için zorunluluk olduğu ve başka alternatif kalmadığı, yine çocuğun yaşına uygun bir şekilde anlatılmalıdır. Çocuğa onun hangi tarafta kalırsa kalsın diğer ebeveyni görebileceğinin ve irtibatın devam ettirileceğinin altı çizilmelidir. Çocuğun ilerleyen dönem içerisinde psikolojik durumu takip edilmeli, özellikle gizli depresyon ve kaygı durumları göz önüne alınmalıdır. Bu yeni durum çocuğun sosyal hayatında, bazı sorunlar oluşturabilir ve uyum güçlüğü denen bir tabloya zemin hazırlayabilir. Çocuğa verilecek sevgi ve sağlanacak huzur ortamı, her türlü sıkıntı ile baş etmek için gerekli olan en önemli araçtır.
Ayrıldıktan sonra, ebeveynler birbirlerinin aleyhinde konuşmamalı ve çocuğa eşi ile olan problemi yansıtılmamalıdır. Bu durum boşanma yaşamış ailelerde sık görülür ve önemli problemleri beraberinde getirebilir. Aynı zamanda çocuğun ayrı yaşadığı ebeveyni sık görmesi (önemli bir problem yoksa ) sağlanmalı ve çocuğun iletişimi devam ettirilmelidir.
Boşanma olayının, çocuklara anlatılması için en doğru zaman eşlerden birinin evden ayrılmasının gerçekleşeceği günden en az bir hafta önce olmalıdır. Çocukların haberi duyduktan sonra kafalarını kurcalayan pek çok soruları ve dolayısıyla endişeleri olacaktır. Eğer, boşanma haberi eşlerden birinin tam evden ayrılacağı gün verilirse, çocukların duygularını açıklamak ve sorularına cevap bulmak için zamanları olamayacaktır. Bu nedenle, mümkün olduğu ölçüde normal bir aile düzeni içinde sürdürülecek bir süre boyunca, çocuklar anne ve babalarına soru sorma fırsatı bulacaktır.
Son Söz
Boşanma sonrasında çocuk için anne ve babası farklı evlerde yaşasalar da aileyi oluşturmaya devam edecektir. Bu nedenle aile bireylerinin birbirlerinin duygu ve düşüncelerine saygı duymaları önemlidir. Anne babalar yetişkin kimlikleriyle yaşanılan sorunların üstesinden gelebilecek özgüven ve kararlılığı gösterebilmeleridir. Çocuklarının yüksek yararı adına ebeveynlerin birlikte ve bilinçli olarak hareket edebilmeleri, boşanmanın olası olumsuz etkilerini yönetebilmeleri önemlidir. Unutulmamalıdır ki, her çocuk birbirinden farklıdır, her çocuk, her olaydan aynı oranda etkilenmeyebilir, tepkilerini ifade ediş biçimi ve zamanı farklılık gösterebilir. Bu süreç içerisinde yaşanan güçlüklerin yönetilemediği durumlarda ise bir uzmandan destek alınarak ilerlemenin anne-baba-çocuk adına katkı sağlayacağı göz ardı edilmemelidir.
Çeviren:
Neşe Eser
Uzman Psikolojik Danışman
Kaynakça
Ayalon, O. & Flasher, A. (1993). Chain Reaction: Childeren and Divorce. I. Title. II. Flasher, Adina.
Benedek E.P; Brown, C (2005). How to help your child overcome your divorce. American Psychiatric Press Inc.Washington D.C. P.9-12,16-23,60-72
British Library Cataloguing in Publication Data. (First Published by Jessica Kingsley Publishers, Ltd., London)