Ayna Nöronlar

Ayna nöronlar hem gözlem yoluyla davranışın hem de empati yoluyla duygunun aynalanmasını sağlıyor bu nedenle çocukların eğitimi konusunda ayna nöronlar önemli bir yer tutuyor. Gözlem, kişinin bir davranışı edinme ve geliştirmesini kolaylaştırır. Örneğin, daha önce bisiklete binmemiş ama bisiklete binenleri gözlemlemiş çocuklar, bisiklete binmeyi daha kolay öğrenirler. Zira burada aynı hareketi yapan birini izlerken tetiklenen ayna nöronlar devreye giriyor. Aynı durum çocuk-ebeveyn ilişkilerinde de geçerlidir. Gelişim sürecinde, taklit etme önemli bir öğrenme yöntemidir. Çocuk ayna nöronlar sayesinde ebeveynlerinin yaptığı davranışları gözlemleyerek kolayca öğrenir. Düşünün ki, insanlığın çeşitli becerileri geliştirmesi yüzyıllar aldı. İnsanoğlu avlanmayı uzun yüzyıllar içerisinde buldu ama ondan sonraki nesil avlanmayı gözlemleyerek öğrendi ve sonraki nesiller o bilgi ve davranışı aynaladı. Ayna nöronlar, davranışların gözlemlenmesinin yanında duygu hisseden kişilerin gözlemlenmesiyle de aktive olur. Bu sayede kişiler birbirleri ile empatik bir ilişki kurabilirler. O zaman ayna nöronlar iletişim kurma gibi karşılıklı sosyal beceri gelişiminde yaşanan sorunları açıklayabileceği ileri sürülebilir. Anne-babalara ve eğitimcilere çocukların bazı davranışları kazandırmaları ya da istenmeyen davranışları değiştirmeleri konusunda önemli görevler düşüyor. Çocuklar, çevre ile iletişim, problem çözme becerilerini ebeveynlerini veya öğretmenlerini yani onlara rol model olan kişileri gözlemleyerek öğreniyorlar. Örneğin bir problem karşısında eğer ebeveyn sert, öfkeyle ve eleştirel yaklaşıyorsa, olayın farklı boyutlarını göremiyorsa onu gözlemleyen çocuk da bir probleme bakarken farklı boyutlarını geliştirecek alternatifler üretemiyor, problemin içeriği ile ilgili verilen mesajları öğrenmek yerine öfkelenmeyi öğreniyor. Duygu bulaştığı zaman duygunun yani öfkenin etkisi altında sorunlara bakılıyor. Ergende öfkeli yaklaştığı için anlatılan doğru söylemler onu sadece öfkelendiriyor ve öfkesi doğrultusunda da ebeveynle ilişkisi çatışmalı bir hal alıyor. Bu nedenle ebeveynler doğru mesajlar verseler de bunu doğru biçimde yapmadıkları için sonuç elde edemiyorlar, aksine çatışmayı büyütüyorlar. Uzmanlara her zaman “bana reçete tarzı bir öneri verin, öyle davranayım ve ilişkim iyi gitsin.” denilir ama aslında bu işin tek reçetesi ebeveynin kendi üzerinde çalışmasıdır. Çeşitli konularda kendini eğitmesi, problemlerle alternatif baş etme yolları öğrenmesi, kişisel gelişimini sürdürmesidir. Ebeveyn-çocuk/ergen ilişkisinde bu kaçınılmazdır. Çünkü ebeveynin nasıl bir kişi olduğu çocuğunun nasıl bir kişi olacağının sınırlarını belirler.

Yazan:
Psikiyatrist Prof. Dr. Tarık Yılmaz
İstanbul Bilim Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı