Bir bebek doğduğu andan itibaren çevresindekileri aynalayarak hayatın içerisinde var olur. Bebeğin doğduğu andaki ağlaması doğum anına şahitlik edenlere/ bebeğin yakınlarına derin bir nefes aldırır ve rahatlatır. Bebek büyürken ihtiyaçlarıyla bağlantılı olarak bu ağlamasını sürdürdüğünde çevresinden nasıl karşılık aldığına bağlı olarak kendi duygularını düzenleyebilecek ve dışa vurabilecektir.
Bebeklerin sözel becerileri gelişene kadar genelde iki nedenle ağladıkları görülmektedir: Bunlardan ilki açlık, uyku, sevgi ve kapsanma ihtiyacı, hijyenin sağlanması yani altının değiştirilmesi gibi temel ihtiyaçlarının karşılanma beklentisidir. Diğeri ise birikmiş stres, korku, özlem gibi duygularla baş edebilmesi ve olumsuz duygusunun dışa vurumu gibi gerilimi azaltma amaçlı ağlamalardır. Bakım verenin bu ağlamaya tepkisi/ karşılığı bebeğin bundan sonra, iletişimde sözcükleri kullanmaya başlayacağı dönemde dahi, olumsuz duygusu ile nasıl baş edeceğinin belirleyicisi olacaktır. Yetişkinlerin her durumda olduğu gibi bebeklere/çocuklara yaklaşımı bu konuda da farklılık gösterebilir. Peki, bebeklikten itibaren, kendisini zorlayan duygusunu rahatça ifade edebilmesi için bir bebek/çocuk nasıl bir yaklaşıma ihtiyaç duyar?
Mutlu olan bir bebek/ bir çocuk görüldüğünde kişinin içi aydınlanır, bebeklerin ve küçük çocukların neşesinde hayatın tüm güzellikleri gizlidir sanki. Heyecanlı bir çocuk görüldüğünde bazen onun sakinleşmesine yardımcı olmak istenir, bazense bu heyecanı tanımakta zorlanılır ve o fazla hareketli/fazla gürültülü bulunur. Öfkeli bir çocuğun öfkesine ne kadar tahammül edildiği, öfkesiyle baş edebilmesine nasıl eşlik edildiği bireysel farklılık gösterebilir. Bazen sakinleşmesi için gereken dinginlik sağlanabilirken bazense kişi öfkenin tehdit ettiği kendi duygularına yenik düşer ve bebeğe/çocuğa yardımcı olmakta başarısız olabilir. Bir çocuğun üzüntüsünü kabul edip onun yanında olduğunu hissettirenler olduğu kadar, üzüntünün göreceli olduğunu düşünenler, yani çocuğun içinde bulunduğu duruma üzülecek kadar uygun ve geçerli bulamayan yetişkinler de olabilir… Bu yetişkinlerin olası yaklaşımları şu şekildedir;
İyisin, bir şeyin yok!
Bak burada ne varmış?
Ağlaman bitene kadar odanda kalıyorsun.
Korkulacak/üzülecek ne var bunda?
Ağlaman bitene kadar parka gitmiyoruz.
Benim oğlum akıllıdır/ kızım güçlüdür ağlamaz.
Tüm bu ifadelerle belki o anda ağlayan bebeği veya çocuğu sakinleşmeye davet ediyor olunduğu düşünebilir. Ancak aslında olan onun duygusunu yok sayıp oyalamaya çalışmak, dikkatini dağıtmak, uzaklaştırıp izole etmek, tehdit etmek, duygusuna ket vurmaya çalışmak veya çocuğa belli atıflarda bulunup onu veya bazen bizi zorlayan duygusunu yaşamayı engellemektir. “Ağlamayı acı çekmekle özdeşleştiren bir kültürel anlayış vardır ve anne babalar çocuklarının ağlamayı kestiğinde daha iyi hissedeceğine inandırılmıştır. Gerçekte ise tam tersi doğrudur: ağlamak acı çekmekten kurtulma sürecidir ve çocuklar gözyaşı dökme özgürlüğüne kavuşmadıkça kendilerini daha iyi hissedemezler.” (Solter, 2012)
Bazen yetişkinler, ağlamanın altında yatan nedenin çocuk tarafından sözle ifade edilmesini bekler. Bebeklikte ihtiyacını ağlayarak anlatan, yetişkine kendisini duyurmak için ağlamayı seçen bebek daha anlayışla karşılanırken konuşmayı öğrenmiş bir çocuk için bu durumu kabul edilemez gibi değerlendirilip bir ifade problemi yaşadığı, kendini anlatmakta yeterince gelişmediği sonucuna varabilir. Ancak aslında kabul edilmelidir ki, ağlamak başlı başına bir dildir, bir anlatım biçimidir. Bu nedenle çocukların sözlü ifade becerileri geliştikten sonra da günlük yaşantılarındaki hayal kırıklıklarının üstesinden gelmek için ağlamaya devam ettikleri görülür. Duygularını söze dökmeyi, örneğin “Babamla yeteri kadar zaman geçiremediğim için üzgünüm, annem yanımda olmadığı için onu özlüyorum.” demeyi öğrenebilirler. Duyguları hakkında konuşmak onların üstesinden gelmeye çalıştıkları duruma kısmen yardımcı olacağı için yaşadıkları rahatsız edici deneyimden kurtulmak, iyileşmek için ağlayıp öfkelenerek acıyı ifade etmeye ihtiyaç duyarlar. Yani ağlamak aslında gerilimi boşatmak için bir yoldur ve sağlıklıdır.
Çocukların zorlayıcı duygularını anlamakta yetişkinler neden zorlanır? Ağlamaya tahammül edebilmek birçoğu için neden zordur?
“Çocuklarınızla uyumlanmakta, onları anlamakta ve anlaşılmakta en zorlandığınız anlar, çocuklarınıza en çok sarılmanız gereken anlardır” (Solter.2012)
Yetişkinler zorlu duygular yaşayan ve ağlayan bir çocuk gördüklerinde kendi geçmişlerinden gelen bilinçdışı tepkilerle karşılık verirler. Bazı yetişkinler bu duruma daha hassas, endişeli veya şefkatli yaklaşabilirken bazı yetişkinlerde ise bu durum yetersizlik, öfke, zorlanma yaratabilir. Bu tepkilerdeki farkın temelinde her yetişkinin kendi çocukluğundaki duygularının nasıl ele alındığı, zorlu duygularını ifadesine ne kadar alan açıldığı, ağlamalarının nasıl karşılandığı belirleyicidir. Yani yine bir ebeveyn olarak verilen tepkinin, kendi çocukluğunda karşılaştığı tepkilerden bağımsız olmadığı görülür. Bir çocuğun ağladığında o ağlamanın kişide yarattığı etkiyle kendi çocukluğundaki acı, yas, öfke, korku, kıskançlık gibi duygularla ilgili bir hafıza tetiklenir. Bu nedenle ebeveynlerin kendilerini anne baba rolünde değerlendirirken kendi çocukluk dönemlerindeki zorlanmalarını da hesaba katmaları önemlidir. Çünkü bir çocuğun ağlamasına tahammül edebilmek aslında başlangıçta kişinin kendi duygularıyla barışmaktan geçer. Bir yetişkin olarak kendi çocukluğunuzda sizin ağlamanıza nasıl bir tepki verilirdi, ağlamanıza izin mi verilirdi, susturmanız bastırmanız mı beklenirdi diye düşünerek geçmişe bir ayna tutmak ağlama karşısında hissettiklerinizi veya çocuğunuza verdiğiniz tepkileri anlamlandırmanızda faydalı olacaktır.
Zorlayıcı Duyguların Altında Ne Yatar?
Ağlamak pek çok toplumda fiziksel acı ile birleştirilebilmektedir. Bir çocuk düştüğünde ağlıyorsa ona neresinin acıdığını sorarız, canı yandığı için ağladığını düşünürüz. Hâlbuki düşmek korkuyu, hayal kırıklığını, güvensizliği de beraberinde getirmiş ve tüm bu duyguların gerilimi nedeni ile de ağlıyor olabilir. Bedenimiz pek çok farklı duruma benzer stres tepkilerini verir. İster kolumuzu acıtmış olalım, ister ailemizden birinin ciddi bir sağlık sorunu olduğunu öğrenelim benzer tepkiler veririz ve aslında bu tepkiler bizim stresle başa çıkmamızı sağlar.
Çocukların yaşantısında somut olarak göremediğimiz pek çok stres kaynağı vardır: Anne babadan ayrılmak, akran çevresi içerisinde yerini bulmak, aidiyet oluşturmak, büyümek, ondan beklenenleri yerine getirebilmek gibi… Gözle görmediğimiz ancak çocuğun dünyasında büyük anlam ifade eden pek çok duygusal neden ağlamaya sebep olabilir. Anne babalar çoğunlukla çocuğun neden ağladığını keşfetme ihtiyacı içinde olurlar, fakat bazen ağlamanın nedenine dair bir ipucu bile bulamayız. Aslında önemli olan çocuğun neden ağladığını bulmamızdan çok ağlamasına kabulle yaklaşabiliyor olmamızdır. Çünkü nedeni söze dökülse de dökülmese de ağlamak yararlıdır. “Ağlama hepimizin doğuştan sahip olduğu doğal bir tamir seti olarak değerlendirilebilir”. (Solter, 2012)
Yardımcı olmak için
Kültürel olarak veya içinde yetişilen aile dinamiğinde ağlamaya dair verilen tepkiler sonucunda anne baba olarak olası sonuçları veya etkilerini fark etmeden çocuğa ağlamasını bastırma mesajı verilmişse veya onu zorlayan duygularını bastırmaya yönelik bir tutumda olunduğu fark ediliyorsa ebeveyn yaklaşımında dikkate alınması ve değiştirilmesi gerekenler olabilir. İlk etapta yapılması gereken kişinin kendi duygu sağaltımı için kendisine izin vermek, ihtiyaç duyuyorsa zorlandığı konularda destek almak, yakınlarıyla kendisini zorlayanlar üzerine paylaşımda bulunmak olabilir. Kendi duygularını görmezden gelen bir ebeveyn olarak çocuğun duygularına samimi bir şekilde alan açabilmek istikrarlı bir şekilde sürdüremeyeceğimiz bir çabadır.
Çocuklar anne babalarında güçlü duygular doğurabilir ve son derece rahatsız edici olabilirler. Anne babalar çocuklarının davranışlarının tetiklediği öfke duygularını zararsız bir biçimde dışa vurabilirlerse daha net düşünebilir ve kabul edilmez davranışlarla daha yaratıcı, etkili ve çocuklarına zarar vermeyecek yöntemlerle başa çıkabilirler. (Solter,2018)
Kişinin kendi içine dönüp bu duygularla baş etmenin, onları ifade etmenin yolunu bulduktan sonra çocuğun ağlama veya öfke nöbetlerine tahammül edebilmesi ve onun ihtiyacını anlayabilmesi daha da kolay olacaktır. Bununla birlikte yaşadığı stres durumu ile baş etmesinde çocuğa yardım etmek için aşağıdaki öneriler hayata geçirilebilinir:
Güvende olduğunu hissettirmek
Çocuklar hangi yaşta olursa olsun anne ve babaları tarafından sevildikleri ve güvende olduklarını hissetmeye ihtiyaç duyarlar. Güvende hissetmek demek her ne olursa olsun o kişinin onu incitemeyeceğini ve terk etmeyeceğini bilmek demektir. İlişkideki bu temel aslında çocuğun ruhsal birçok ihtiyacının da alt yapısını oluşturur. “İnsanın yaşı her ne olursa olsun, eğer arkasını yaslayabileceği güvenilir bir kişisi varsa ve başı sıkıştığında ondan yardım isteyebileceğini biliyorsa, ondan mutlusu yoktur.” (Bowlby, 2012)
Bunu hisseden çocuk, zorlu duygularında da anne babasının onu bırakmayacağını, zorlanmanın olağan olduğunu, kabul göreceğini bildiğinde stresle baş edebilme konusunda daha sağlıklı bir tutum geliştirmiş olacaktır. Çocuk, kendisini, duygusunu kontrol edebilmek için birtakım kalıplara ihtiyaç duymayacak -aç olmadığı halde yemek yemek/ tırnak yemek/ parmak emmek vs.- ve dışavurum konusunda sorun yaşamayacaktır. Bu nedenle çocuklara yardımcı olabilmek için yapılması gereken ilk şey güvenli bir zeminde duygularını yaşamasına ve ağlamasına imkân verebilmektir.
Oynamak
Bebeklikten itibaren oyun asla sadece oyun değildir. Çocuklar oyunlarına onları zorlayan içsel meselelerini taşırlar. Bu bazen bilinçdışındaki bir deneyimin bazense gündelik yaşantısında çocuk için stres yaratan durumun/olayın/kişinin etkilerinin oyuna yansımasıdır. Örneğin doktor kontrolü olan bir çocuk bunu izleyen günlerde oyunlarında bebeklerinin doktoru olur, onlara aşı yapar ve aslında bu oyunlar ruhsal sağaltım için oldukça etkilidir. Oyunun iyileştirici etkisi gündelik bir korkunun/kaygının olduğu gibi derindeki travmaların, acının, yasın ve öfkenin de üstesinden gelme çabası olabilir. Ancak tek başına oynamanın sıcak ve ilgili bir dinleyici ile oynamak kadar etkili olmadığını gösteren kanıtlar da vardır. (Solter, 2019) Bu durum anne babaların özellikle küçük yaşlardan itibaren çocuklarının oyunlarına eşlik etmelerinin, çocuk izin verdiği ölçüde oyunlarda etkin rol almanın önemini göz önüne sermektedir.
Konuşmak
Biz yetişkinler için olduğu gibi çocuklar için de eleştirmeden dinlemeye hazır birini bulmak kendileri için bir alan açıldığının ilk göstergesi ve aynı zamanda rahatlamanın da ilk adımıdır. Çok küçük yaşta olmadığı sürece kendisi ile konuşulan ve kendisini anlatma fırsatı tanınan çocuklar onları zorlayan duygularını içlerinde biriken bir stres kaynağı olarak devam ettirmektense konuşarak gerilimini boşaltma eğiliminde olurlar. Bu nedenle eleştirmeden, yargılamadan, dikkatini dağıtmadan, odağını değiştirmeye çalışmadan yapılan her konuşma çocukta rahatlama yaratacaktır.
Bazen mantıklı açıklamalar yapmanın, hissettiği duygunun geçici olduğuna ikna etmenin o anda yaşanan krizi çözmekte yetersiz olduğunu gözlemleriz. Aslında çocuğun o andaki ihtiyacı duruma dair başka bir açıklama veya bakış açısı ile karşılaşmak değil, duygularının görülmesidir. Böyle zamanlarda duygularını adlandırmak onun yaşadığı gerilimi anlamasında ve anlaşıldığını hissetmesinde etkili olacaktır.
Temas Etmek
Ağlayan ve zorlu duygular yaşadığını gözlemlediğimiz çocuğun her şeyden önce ihtiyacı olan alanı ona sunmak önemlidir. Çocuğunuzun izin verdiği yakınlıkta durup orada olduğunuzu görmesini sağlamak ve sakinleşmesini beklemek olumlu sonuçlar verecektir. Özellikle ergenlik öncesi dönemde çocuğa temas etmek (bireysel tercihine göre sırtını sıvazlamak, koluna dokunmak, sarılmak vs.) bedensel gerilimini de azaltmak konusunda yararlı olabilir. Ancak ergenlikle birlikte bedensel sınırların önemi yoğunlaştığı için temas etmek yerine izin verdiği ölçüde yanında olmak, konuşmaya teşvik etmek daha iyi olacaktır. Yaşı ne olursa olsun temas konusunda çocukların bireysel ihtiyaçlarına ve seçimlerine göre hareket edilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Zorlayıcı duygunun altında yatan nedeni görmek
Bazen sorunun yaşandığı anda çocuğu zorlayan durumu veya hissettiği duyguyu konuşma isteği içerisinde olabilirsiniz. Aslında bu sıklıkla düşülen bir hatadır. Bu anlarda konuşmak, henüz hazır olmadığı bir durumla yeniden yüzleşmesine neden olacağı için çocuğu daha çok zorlayabilir. Bunun yerine çocuğun sakinleşmeye başladığı anları beklemek daha etkilidir. Bu konuşma sırasında ve sonrasında zorlayan duygunun altında yatanın ne olduğunu, çocuğun ihtiyacının ne olduğunu görmeye çalışmak gerekir. Daha sonra yaşanacak zorlanmalarda çocuğun ihtiyacını bilerek, fark ederek hareket etmek çocuğun da kendisine zor gelen şeyleri tanımasının ve ifade etmesinin yolunu açacaktır.
Yazan:
Berna Ergun
Uzman Psikolojik Danışman
Kaynakça
Bowlby J., Güvenli Bir Dayanak Ebeveyn-Çocuk Bağlanması ve Sağlıklı İnsan Gelişimi, Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları, 2012
Solter A., Çocuğunuza Kulak Verin, Doğan Kitap, 2012
Solter A., Ağlamalar ve Öfke Nöbetleri, Doğan Kitap, 2019