Bir Çizginin Üstünde Yürümek:
İçe Dönüklük ve Dışa Dönüklük

Sahnede mikrofon elinizde kalabalıklara hitap etmeyi sever misiniz? Bunu bir fikir olarak mı seversiniz, gerçekleştirdiğiniz bir eylem olarak mı? Havadan sudan gündelik sohbetleri mi tercih edersiniz yoksa derinliği olan ve anlamlı konulara mı ilgi gösterirsiniz? Peki ya zorlanma anlarınızda size iyi gelen şey nedir? Bir başkasından destek almak mı yoksa sevdiğiniz bir kitapla, diziyle ya da sporla enerji tazelemek mi?

Aslında bir dışa dönük mü içe dönük mü olduğunuz, bu sorulara vereceğiniz yanıtlarda saklı olabilir.

İnsan; biyolojik, psikolojik ve sosyolojik boyutları olan bir canlıdır. İnsanın bedeni, tercihleri, kararları ve yaşantısı da tüm bu yanlarından izler taşır. İnsan ruhunu yaptığı seçimleri belirler, der Nietzsche. İronik bir biçimde, insanın seçimlerini de ruhsal kapasitesi ile kendi biricik doğası belirliyor gibidir. Öyleyse çeşit çeşit seçimlerden, çeşit çeşit ruhsal özellikler, çeşit çeşit insanlar ortaya çıkar.

İnsan üzerine çalışan araştırmacılar ve ruh sağlığı profesyonelleri için kişilik teorilerinin merkezine konumlandırılan kavramlardan biri de içe dönüklük ve dışa dönüklük olmuştur. Psikanalist Carl Gustov Jung, bu iki kavramı derinlemesine inceleyerek bir kişilik teorisi ortaya koyabilmiştir. Jung, bir dönem psikanalizin iki öncü teorisyeni olan Sigmund Freud ve Alfred Adler ile birlikte çalışmıştır. Bu üç teorisyenin yaklaşımları ve teorileri birbirinden farklılaşmaya başlamış ve sonunda da her biri kendi yoluna giderek bağımsız çalışmaya geçmişlerdir.

Sigmund Freud, psikolojik gelişimi dış gerçeklik dünyasında tatmin bulmak olarak değerlendirmektedir. Freud, kendisi de teorilerini geliştirirken daha dışa dönük bir tutum gösterir, diğer meslektaşlarıyla tartışarak ve mektuplaşarak fikirlerini geliştirir. İnsanların kendi yaşamlarını kurmaya çalışan yaratıcı sanatçılar olduğuna inanan Alfred Adler ise ortaya koyduğu “aşağılık kompleksi” teorisi ile odağını daha çok “iç mücadele” kavramına taşır. Jung’a göre Adler, daha içe dönük yapıda biridir. Bu üç teorisyenin ayrı düşmesinden sonra Freud narsisizm ile ilgili yazılarında “içe dönüklük” kavramını olumsuz bir şekilde etiketler. Bu da içe dönüklüğün günümüze dek uzanan olumsuz, pasif, değiştirilmesi gereken bir kavram olduğu algısını yaratır. Belki de bu etki nedeniyle uzunca bir süre, içe dönük yapının doğal ve çok kıymetli yansımaları “sorun” olarak ele alınmış ve dışa dönük birey tercih edilir algılanmıştır.

İçe dönük yapı mı dışa dönük yapı mı daha başarılı diye düşünmek yerine, hangi işin hangi yapı ile uyumlu olduğu insanın kendi yolunu çizmesinde etkilidir. Psikanalist Carl Gustov Jung’a göre hiçbirimiz sadece “içe dönük” ya da “dışa dönük” değilizdir. İnsanın uyumlu ve işlevsel bir hayat yaşayabilmesinin yolu, içe dönük ve dışa dönük pozisyonlarda sürekli olarak konum değiştirebilmesidir. Bu esneklik hem iç kaynaklarımızı beslemeyi hem de dış gerçeklik dünyasında uyumlu bir yaşam sürmeyi kazandırır.

İçe dönüklük, içe dönük olma durumu olarak tanımlanan bir kavramdır. İçe dönük ise, gerginlik ve çatışma durumlarında, kendi içine kapanarak, olaylardan ve başkalarından kaçan (kimse) olarak anlaşılır(TDK). Bu tanım, Jung’un ortaya koyduğu içe dönüklükten oldukça uzak bir noktaya düşer. Walden Üniversitesi tarafından yayınlanan bir yazıda içe dönüklüğün anlamı biraz daha farklı bir noktaya taşınmaktadır: İçe dönüklük, dışadönük kişinin dış uyaran kaynaklarının aksine, içsel duygulara odaklanılmasıyla karakterize edilen bir kişilik türüdür.

Çocuk Büyütürken

Çağın hızı ve gerekleri açısından bakıldığında, iletişim ve sosyal becerilerin bireyin daha mutlu ve başarılı bir hayat yaşamasını etkilediği görülmektedir. Bu nedenle çağın anne babaları, çocukları için bilişsel ve fiziksel gelişim kadar sosyal gelişimi de ön planda tutmaktadır. Sosyal ilişkiler kuran, geliştiren, kendini rahatça ifade eden, duygularını bastırmayan ve kendini ortaya koyabilen çocuklar yetiştirmek anne babalar ile eğitimcilerin oldukça önemsedikleri bir konudur. Bununla birlikte, sosyalleşme tek tip bir kavram değildir. Yetişkin ya da çocuk herkes farklı şekillerde sosyalleşebilir. İçe dönüklerin, sosyalleşme ile ilgili zorluklar yaşadığına dair yargılar tam olarak gerçeği ortaya koymamaktadır. İçe dönükler de sosyalleşir, ancak dışa dönüklerden farklı şekillerde. İçe dönükler kendilerini; kendilerine has şekilde daha temkinli, daha çok düşünerek ifade ederler.

Anne babalar içe dönük olmanın doğal yansımalarını anladığında, çocuklara bir etiket olarak bu kavramı yapıştırmazlar. Dolayısıyla içe dönük bir çocuk olmaktan çok, içe dönük anları olan bir çocuk olarak onlara yaklaşırlar.  Çocuklarından gelen ve “temkinli” denilebilecek tutum ve davranışlar, daha yavaş harekete geçmesi gibi durumlar, daha az sayıda ilişki kurması gibi konular anne baba için kaygıyı tetiklememelidir. Böyle bir çocuğun gerçekten de arkadaşlık ilişkileri daha az sayıda olabilir ancak kalıcı ve güven ilişkisine dayalı az sayıdaki arkadaşlarıyla daha yoğun bir duygusal doyum yaşaması da mümkündür. Anne babalar, çocuklarının gelişimlerini düzenleyici ve destekleyici olabildiklerinde, çocuklar zihinsel güçlerini ve duyarlı ruhsal becerilerini daha rahat geliştirip gösterebilirler.

Ebeveynlerin kendileri de içe dönükse, bugün çocukları için onları endişelendiren konular belki de kendi çocukluklarında yeterince anlaşılamamış olmalarından kaynaklanıyor olabilir. Ya da dışa dönük yapıdaki ebeveynler içe dönük çocukları ile nasıl uyumlanacaklarını bilemedikleri için de endişe duyabilirler. Her iki durumda da, anlamaya çalışmak ve sağduyu ile çocuklara rehberlik etmek zorlaşabilir. Çocuğun biricik gelişiminde ruhsal denge çok önemlidir. Hepimizin biraz içe dönük biraz dışa dönük olduğumuzu hatırlamak önemlidir. Bu nedenle çocuklarını anlayıp kabul edebilmeleri ve kendi yerlerini bulabileceklerine inanmaları, çocuğun ebeveynlerinin kaygılarını yüklenip yıpranmasını önleyecektir. Çünkü kaygının en zor hali ebeveynden çocuğa aktarılan ve çocuğun kendisi yaşamadığı için anlam vermekte zorlandığı kaygıdır.

Kim bilir ebeveynin, belki de çocuğuna destek olmasından önce, kendi benliği ile tekrar hatta belki de yeni baştan ilişki kurması gereklidir.

Bir Çizginin Üstünde

Sosyal ilişkiler ve bağ kurmaya duyulan ihtiyaç; insan için oldukça önemlidir. Bu ihtiyacı ortaya koyma biçimi farklılıklar gösterse de içe dönük yapıdaki bireyler için de sosyal ilişkiler çok önemlidir. Hatta doyurucu ve derin arkadaşlık ilişkilerinden beslenmeyi önemserler. Dışa dönük bireyler sosyal ihtiyaçlarını konuşarak, arkadaşlarıyla buluşarak, göz önünde bulunarak karşılar. İçe dönük bireyler ise sosyal ihtiyaçlarını, iç seslerini dinleyerek, bazen yalnız kalmayı tercih ederek, yaratıcı yönlerini açığa çıkaran ürünler ortaya koyarak ifade ederler. Buradan hareketle, dışa dönüklerin daha sık uyarana ve sosyal etkileşime ihtiyaç duydukları anlaşılabilir. İçe dönükler ise temposu daha yavaş ve kendileri için anlamlı olan ilişkilere çekilme eğilimindedir.   Bu temel fark aynı zamanda bu iki yapının kendine duygusal bakım verme tarzı olarak da kabul edilebilir. İçe dönükler kendileri ile baş başa kaldıkları sessizlik alanında duygularını düzenlemeye ihtiyaç duyarlar.

İçe dönüklüğü tanımlarken bunun ne olmadığını da anlamaya çalışmak önemlidir:

İçe dönük kişiler insanlardan uzak duran, yalnız kalmayı süreklilik haline getirmiş kişiler değildirler. Birçoğu arkadaş canlısıdır ve arkadaşları tarafından da güvenilir bir dost olarak kabul görürler.

İçe dönükler, haklarını arayamayan, fazlasıyla kendine dönük ve kişiliğin otantikliğini yani özgünlüğünü perdeleyecek ölçüde aşırı uyumlu ve/veya utangaç kişiler de değildirler. Bazı durumlarda utangaç olabilme yalnızca içe dönüklere ait bir durum değildir, dışa dönükler de utangaçlık ile baş etmek zorunda kalabilirler. İçe dönüklük ile çekingenlik zaman zaman karıştırılan yapılar olarak ortaya çıkabilir.

İçe dönük kişilik özellikleri, sosyallikten uzak bir kalıba yerleştirildiğinde, onların çok daha kıymetli ve yarar sağlayan becerilerini görmezden gelmiş oluruz. Salt bir içe dönüklük olmadığı gibi salt bir dışa dönüklük de yoktur. Kişiliğin bu iki farklı yapısı bir çizgi olarak düşünülürse, her birey kendi kişiliğinde bu iki yapıdan izler taşır. İkisi de önemlidir, bir yapının diğerine üstünlüğü söz konusu değildir. İki yapının da hayatın akışını kolaylaştırma bağlamında farklı ve güçlü avantajları vardır.

Birey, odaklanmak ve dikkati korumak gereken bir anda içe dönük yanını, topluluk karşısında bilgi verilecek ve grupla çalışılması gereken konularda dışa dönük yanını ortaya koyabilir. Hayatın içinde farklı avantajlara sahip bu iki yapının, birlikte ortaya koyacakları bir performansın, çoğu zaman daha başarılı ve bütüncül olacağı söylenebilir. Bir yazar, uzunca bir süre odaklanarak kitabını oluşturur ancak kitabının tanıtımı ve okurla buluşması sırasında oldukça etkileyici bir konuşmacı olarak içe dönük yaratım sürecinden farklı olarak dışa dönük bir yapı sergileyebilir.

İş Dünyası ve İçe Dönük Yapılar

Yönetim teorisyeni Jim Collins’in iş dünyasında yüksek performans gösteren şirketlerin üst düzey çalışanlarının ortak özelliklerini anlamaya yönelik yürüttüğü bir araştırmada bu kişilerin içe dönük yapı özellikleri, ortak güçlü özellikler olarak belirlenmiştir. Örneğin, araştırmaya dahil edilen CEO’larla birlikte çalışanlar onları “sessiz, mütevazı, alçakgönüllü, içe dönük, zaman zaman utangaç, zarif, kendilerini gerektiğinde geri planda tutabilen ve ölçülü” olarak tarif etmişlerdir.

Pennsylvania Üniversitesine bağlı bir okul olan Wharton İşletme Okulunda örgütsel psikoloji alanında Profesör Adam Grant’ın toplumda dışa dönük bir ideal varken, rekabetçi iş dünyasında yönetici işlevlere sahip içe dönüklerin dışa dönüklere göre daha farklı hatta bazen de daha iyi yaptıkları şeyleri belirlemeye yönelik bir araştırması olmuştur. Bu araştırma sonucunda müzakere yeteneği, uzun saatler odaklanarak çalışabilme, iyi bir dinleyici olmak, sabır, yaratıcılık, zengin bir iç dünya, dikkatli ve temkinli karar almak, dış dünyadan gelen ödüllere ihtiyaç duymamak gibi özelliklerin içe dönük liderlerde fark yaratan güçlü özellikler olduğu ortaya çıkmıştır.

Bütünsel Bir Yaklaşım

Değişiklikleri çok sevenler, değişikliklere tahammül edemeyenler… Hızlı düşünenler, zamana yaymayı sevenler… Sahne insanları ya da sahne arkasındaki yaratıcı zihinler… Tüm bu ikilikler her bir bireyin her gün kendisi için seçebileceği kişilik özellikleridir.

Ortama, işe, ilişkiye ve koşullara bağlı olarak en etkili ve bütüncül şekilde bu kişilik tiplerini yansıtabilmek, yaşam becerileri açısından işlevseldir. Bununla beraber bir süreliğine çizginin bir tarafına çekilmek, kaygı uyandırmamalıdır. Çocuğun içe dönük onarım süreçlerinden sonra dengeyi bulabilmesi için ona destek olunmalıdır. Bu destekleme sürecinde kaygıları yansıtmadan ve etiketler üzerinden düşünmeden, her iki profilin de yaşam için gerekli olduğu akılda tutulmalıdır.

Yazan:
Feray İlme
Danışman Psikolog 

Kaynakça

Cain, S (2020). Sessiz. Pegasus Yayınları.

Laney, M. (2015). İçedönük Çocuklar. Doğan Kitap.

Jung, C.G (2019). Psikolojide Tipler, Pinhan Yayınları, İstanbul.