Duyusal Etkinliklerin Öğrenmeye Etkisi

Duyularımız anne karnından itibaren gelişmeye başlar ve çevremizle ilişki kurmamızda önemli bir rol oynar. Gebeliğin üçüncü haftasından itibaren embriyo, anne karnındaki sıcaklığı ve basıncı hissettiğinde duyusal gelişim başlamış olur. Gebeliğin beşinci haftasından itibaren embriyo, duyusal uyaranlara ilk yanıtlarını vermeye başlar (Asqarova ve Zengin, 2022). Duyular; çevreden gelen ses, herhangi bir görsel, tat, koku gibi uyaranların, duyu organlarımızla (göz, kulak, dil, deri, burun) etkileşime girmesiyle ortaya çıkmaktadır. Duyular, hem çevremize adapte olmamızı sağlar hem de hayatı algılayış biçimimizi kolaylaştırır. Vücudumuzun içinden ve çevreden gelen uyaranlardan edinilen bilgiler, duyu organları sayesinde beyne aktarılır. Beyin de bu uyarana karşı bir aktivite veya hareket oluşturur ve beyinden gelen sinyallerle vücudumuz hareket etmeye başlar. Bu hareket sırasında birden fazla duyu organımız aktifleşir (Kranowitz, 2014). Bununla birlikte; öğrenmenin gerçekleşmesi, bilişsel beceriler ile motor becerilerin gelişmesi ve öz-denetim sahibi olabilmek için de duyulara ihtiyaç vardır.

Günlük hayatımızda gerçekleştirdiğimiz her eylem için duyularımız gereklidir. Özellikle erken çocukluk dönemi dediğimiz 0-6 yaş dönemi, duyusal açıdan oldukça önemlidir. Çünkü bu dönem, çocukların en meraklı oldukları, en çok keşif ve inceleme yaptıkları dönemdir. Bunları yapabilmeleri için ise duyulara ihtiyaç vardır. Yapılan araştırmalara göre; 0-6 yaş dönemindeki bir çocuk ne kadar çok duyusal ortama ve etkinliğe maruz kalırsa, beyin gelişimi de aynı derecede olumlu etkilenir (Tekerci, 2022). Gelişimin bu denli hızlı olduğu bir dönemde, uygun ve yeterli düzeyde duyusal uyarana maruz kalmayan çocuklarda beyin gelişimi olumsuz etkilenebilir ve buna bağlı olarak gelişimsel sorunlar, davranış problemleri veya duyusal bozukluklar görülebilir (Asqarova ve Zengin, 2022).

Duyusal etkinlikler, dürtü ve davranış kontrolü açısından da günlük yaşamı etkiler. Duyularını aktif olarak kullanan çocuk ve yetişkinlerin; günlük yaşam becerilerinin ve organize olabilme becerilerinin, dikkat sürelerinin, duygu ve davranış regülasyonlarının daha yüksek olduğu gözlenmektedir. Aksi halde ortaya çıkabilecek duyusal bozukluklar, çocukluktan başlayıp yetişkinlik döneminde de devam edebilir:

  • Bazı kıyafetlerin dokusuna veya vücudu sarmasına karşı hassasiyet,
  • Kalabalıktan kaçınmak için sıraya girmemek veya alışverişe gitmemek,
  • Yürüyen merdiven veya asansör gibi araçlara binememek,
  • Başkalarını rahatsız etmeyen birtakım seslerden rahatsızlık duymak,
  • Araba veya deniz yolculuklarında bulantı hissi,
  • Yüksek ses veya ışıklı ortamlardan rahatsız olmak,
  • Dikkat problemleri yaşamak,
  • Motor becerilerde denge problemleri,
  • Habersiz yapılan fiziksel temaslara aşırı tepki vermek,
  • Yeme bozuklukları veya kronik uyku bozuklukları yaşamak.

Bu davranışların bazılarını sürdürmek bireye ve çevresine zarar vermeyebilirken, bazılarını tolere edebilmek zorlaşabilir. Kıyafetlerin etiketinden rahatsız olunduğu için etiketi kesmek kabul edilebilir bir başa çıkma davranışı sayılırken, toplantı odasındaki saatin sesinden rahatsız olup toplantıdan çıkmak işlevsel bir başa çıkma mekanizması olmayacaktır. (Albatros Balıkesir, 2023).

Duyusal etkinliklerin öğrenmeye etkisi de oldukça büyüktür. Öğrenme sürecinde farklı duyuların kullanılması, bilginin daha kalıcı hale gelmesini sağlar. Araştırma sonuçlarına göre, bireyler deneyimlediği şeyi daha iyi öğrenir ve daha iyi hatırlar. Duyu organlarının öğrenme üzerindeki etkisine bakıldığında; öğrenmenin %83’ü görme, %10’u duyma, %3,5’i koklama, %1,5’i dokunma ve geriye kalan %1’lik kısmı da tat alma duyularıyla gerçekleşmektedir (Akpınar ve Ersözlü, 2008).

Duyusal etkinlikler; hem erken çocukluk döneminden başlayarak yaşam boyu hem de eğitim öğretim süreci içerisinde tüm dünyada önemli bir yere sahip olmuşken, halen bu konuda bir takım yanlış inanışlar da varlığını sürdürmektedir. İnsanların azımsanmayacak bir bölümü; duyusal etkinliklerin, farklı gelişen bireylere uygulanan bir özel eğitim metodu olduğunu düşünse de gerçek böyle değildir. Duyusal etkinlikler; yaşam boyu devam edilmesi gereken ve her yaştan bireyin öğrenme sürecini, hafızasını, davranışları üzerindeki kontrolü olumlu etkileyen bir gelişimdir. Özel eğitimde sık kullanılmasının nedeni de farklı gelişen bireylerin öğrenme süreçlerini daha kalıcı hale getirmek, bilgiyi uzun süre hafızada tutmalarına yardımcı olmak ve dürtü kontrolünü sağlamaktır. Bu nedenle farklı gelişen çocukların eğitim programlarında duyu bütünlemeyle ilgili aktivite ve egzersizleri dışarıda bırakmazken, akranlarıyla uyumlu gelişen çocuk, genç ve yetişkinlerde de duyusal zorlanmaların/sorunların görülebileceğini kabul etmekte zaman zaman zorlanılmakta gibidir. Bununla birlikte bireyin yaşı kaç olursa olsun, duyu girdisi fazla olduğunda (beyindeki sinir sistemi duyular aracılığı ile aşırı uyarıldığında ve buna bağlı olarak duyusal hassasiyet geliştiğinde), bu uyaranları nasıl regüle edeceğinin alternatif yollarını bulması da önemlidir. Bu alternatif yolların kişiden kişiye değişebildiğini de unutmamak gerekir. Kimisi kısa bir mola verip temiz hava alırken kimisi de bir bardak su içerek, nefes egzersizi yaparak, kısa bir yürüyüşe çıkarak veya sakinleştirici bir müzik dinleyerek duyularını kontrol altına alabilir.

Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi dönemi de çocuk, genç veya yaşlı ayırt etmeksizin tüm bireylerin duyusal gelişimlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Yeterince uyarana maruz kalmayan duyu organları nedeniyle öğrenme süreci sekteye uğramıştır. Doğal yollarla gerçekleşmesi gereken sosyalleşme ve çevreyle etkileşim süreci engellenmiştir. Çocuklar üzerine yapılmış salgın öncesi ve sonrası dönemlerine ait araştırmalar incelendiğinde; salgın sonrasında çocukların duygu düzenleme becerileri ile davranışsal ve duygusal dürtü kontrollerinde yavaşlama ve geriye gitme görülmüştür. Bu durumun aynı zamanda ebeveynleri de olumsuz etkileyerek özellikle annelerin negatif, depresif ve öfke duygularının daha yüksek olduğu saptanmıştır (Evirgen Argın ve ark., 2020). Pandemi döneminde dünyanın 10 ülkesinde (ABD, Kanada, Hindistan, İspanya, Endonezya, Brezilya, İsveç, Lübnan, Şili ve Nijerya) çocuk psikologlarının 10 ay boyunca yürüttükleri bir çalışmaya göre her beş çocuktan ikisinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu veya duyusal sorunlar görülmüştür (Bhatt, 2021). Aynı araştırmaya göre en çok etkilenim, bireylerin beden farkındalığı ile görme ve dokunma duyularında olmuştur. Sık sık el yıkamak zorunda olmak dokunma hassasiyetine, hareketlerin azalması ve uzun süreler aynı pozisyonda oturmak hareket ve koordinasyonun zayıflamasına, çevrimiçi toplantı veya derslerin yoğunluğu işitsel ve/veya görsel hassasiyete, sosyal etkileşimin minimuma inmesi iletişim problemlerine ve empati yoksunluğuna neden olmuştur (Bhatt, 2021).

Duyularla ilgili yapılan birçok farklı araştırmadan anlaşılacağı üzere duyusal etkinlikler, öğrenme süreci için oldukça önemlidir. Çeşitli yöntemlerle bu aktiviteleri desteklemek, bireyin duyusal sorunlarını olumlu yönde destekleyerek öğrenmeyi ve hafızayı daha kalıcı hale getirir. Duyu organlarımız beş tane olsa da duyusal sistemimiz yedi farklı alandan oluşmaktadır. Bunlar; görme duyusu, tat alma duyusu, koku alma duyusu, işitme duyusu, taktil duyusu (dokunma duyusu), vestibüler duyu (hareket ve denge duyusu) ile proprioseptif (derin duyu/vücudun farkındalık ve beden algısı düzeyine yönelik) duyudur (Özyazıcı ve ark., 2021). Bu nedenle yapılan her duyusal etkinlik, farklı bir duyusal alanı etkilemektedir.

Vücudun en büyük organı olan deri, dokunma yani taktil dediğimiz duyuyu algılar. Dokunma duyusunu erken yaşlardan itibaren desteklemek duyu gelişimi açısından önemlidir. Bu duyuyu desteklemek için tıraş köpüğü, oyun hamuru ve/veya kinetik kumlarla oyunlar oynamak, kumda ve çimende çıplak ayakla yürümek, farklı yüzeylere el ve ayakla dokunmak, su oyunları oynamak, sıcak veya soğuk bir duş almak, masaj yaptırmak yardımcı olabilir.

Tüm sinir sistemi ile bağlantılı olan ve diğer duyuların da yorumlanmasını sağlayan vestibüler sistem, bireyin yer çekimi ve fiziksel dünya ile ilişkisini belirler. Propriyoseptif duyular ise kaslar, eklemler ve tendonlardaki reseptörlerden (propriyoseptörler) gelen bilgilerle vücudun pozisyonunu ve hareketini algılar. Proprioseptif duyu, vücudun hareketleri hakkında topladığı bilgileri beyne iletir. Bu duyuları desteklemek için yatağın üzerinde zıplamak, doğa yürüyüşleri yapıp doğayı dinlemek, tırmanmak, pilates topuyla esneme hareketleri yapmak, yoga yapmak, derin solunum içeren etkinlikler yapmak(balon şişirme gibi), ağır nesneleri itmek/çekmek, salıncakta sallanmak gibi etkinliklere yer verilebilir.

Duyusal uyaranların ve duyusal etkinliklerin, öğrenme süreçleri üzerindeki olumlu etkisi oldukça açıktır ancak bu öğrenme süreçlerinde bireysel farklılıklara da dikkat etmek gerekir. Şöyle ki bazı bireyler, duyusal etkinliklere karşı aşırı hassas olabilirler ve bu tarz eylemlerden kaçınabilirler (kumda veya çimende yürüyememek, gürültülü ortamlarda duramamak, kalabalığa girememek, tıraş köpüğünü elleyememek, ışıklı ortamlardan/nesnelerden/oyuncaklardan kaçınmak gibi). Böyle bir durumda, duyusal bir sorundan bahsedebiliriz. Buna karşılık her öğrenememe durumunun veya kaçınma davranışının da duyusal bir sorun olduğu düşünülmemelidir.

Duyusal sorunlarda, öğrenmenin verimli ve kalıcı olması için öğrenme ortamı bireyin ihtiyacına göre düzenlenmelidir. İlk olarak dikkat dağıtıcı nesneler ortamdan kaldırılmalıdır ve sakin bir ortam oluşturulmalıdır. Aydınlatması yumuşak ve tercihen gürültünün az olduğu bir ortam oluşturulmalıdır. Çeşitli duyusal materyaller (konuyla ilgili dokunsal nesneler, görsel veya işitsel materyaller) kullanılarak eğitim süreci desteklenmeli ve bireyin katılımcı konumda olması sağlanmalıdır. En önemlisi de güvenli bir ortam oluşturularak bireyin yaşadığı sorunlara karşı duyarlı olunmalıdır. Bununla birlikte duyusal bir sorundan şüpheleniliyorsa mutlaka bir ergoterapist, fizyoterapist veya duyu bütünleme terapistiyle iletişime geçilmelidir.

Yazan:
Lora Kovancı
Psikolojik Danışman

Kaynakça

Akay, C. (2013). Ortaokul Öğrencilerinin Yaparak-Yaşayarak Öğrenme Temelli TÜBİTAK 4004 Bilim Okulu Projesi Sonrası Bilim Kavramına Yönelik Görüşleri. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 9(2), 326-338.

Akpınar, B. & Ersözlü, Z.N. (2008). Görme ve Koklama Duyularının Bilişsel Öğrenme Sürecindeki Rollerinin Karşılaştırılması. Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 2, 42-53.

Albatros Balıkesir. (2023, 10, 14). Yetişkinlerde Duyu Bütünleme Bozukluğu Belirtileri. https://albatrosbalikesir.com/yetiskinlerde-duyu-butunleme-bozuklugu-belirtileri/

Argın Evirgen, N., Kayhan, E., & ERDEN, H. G., (2020). COVID-19 salgınının ve karantina sürecinin okul öncesi dönemdeki çocuklardaki duygusal ve davranışsal etkilerinin araştırılması. Türkiye Klinikleri, Pandemi Psikolojisi (pp.17-26), Ankara: Türkiye Klinikleri.

ASQAROVA, S., & ZENGİN, T. T. (2022). Ekran Maruziyeti Bulunan Çocuklarda Ergoterapinin Duyusal Etkileri. PEARSON JOURNAL7(19), 140–145. https://doi.org/10.46872/pj.543

Bhatt, S. (2021, 03, 11). Kids, The Pandemic & A Mental Health Challenge. The Economic Times
https://economictimes.indiatimes.com/tech/technology/kids-the-pandemic-a-mental-health-challenge/articleshow/79787590.cms?utm_source=contentofinterest&utm_medium=text&utm_campaign=cppst

Bilsel, B. A., Aydöner, S. (2021). Çevre Faktörü ve Ergoterapi: Teori ve Model Yaklaşımları. IGUSABDER, 616-629.

Demirel, Ö., Erdem, E., Koç, F., Köksal, N., et al. (2013). Beyin Temelli Öğrenmenin Yabancı Dil Öğretiminde Yeri. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 15(15), 123-136.

Duyusal Akademi. Duyu Bütünleme Probleminin Belirtileri. http://www.duyusalakademi.com/icerik-detay.asp?id=8

Kranowitz, C. S. (2014). Senkronize Olamayan Çocuk. (Çev. E. Şeker Baggio). İstanbul: Pepino Yayıncılık.

Mutlu, B., Ergişi, A., Bütün Ayhan, A., Aral, N. (2012). Okul Öncesi Dönemde Montessori Eğitimi. Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi, 1(3), 113-128.

Özyazıcı, K., Boğa, E., Alagöz, N., Varlıklıöz, K., et al. (2021). Duyuların Gelişimi ve Duyu Bütünleme. Gelişim Ve Psikoloji Dergisi, 2(4), 209-226.

Sertel M., Tarsuslu Şimşek T., Tütün Yümin E. (2016). Yaşlılarda Kognitif Durum, Depresyon Düzeyi ve Denge Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. JETR, 3(3), 90-95.

Taşdemir, H. İ. & Efe, E. (2022). Buzdağının Görünmeyen Yüzü: Çocuklarda COVID-19 Pandemi Sürecinin Psikososyal Etkisi. Van Tıp Dergisi, 30(2): 223-229.

Tekerci, H. (2022). Erken Çocukluk Döneminde Duyu Eğitimi ve Nörobilim. Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 8(3), 975-994.

Yazıcı, E., Kandır, A., & Can Yaşar, M. (2014). Duyu Eğitimi Programının Çocukların Yaratıcı Düşünme Becerilerine Etkisi. Akademik Bakış Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi(40).