Kendin İçin “Bir” Saat

Büyük şehrin koşturmacası içinde, ev ve işyerimizdeki sorumluluklarımız arasında bazen boğulduğumuzu hissedebiliriz. Hayatın bize yüklediği rollerimizle ilgili sorumluluklarımızı yerine getirirken kendimiz için ne yaptığımızı durup düşünmeye fırsatımız bile olmaz. Hobiler tam da bu noktada imdadımıza yetişir, bize ilaç gibi gelir.

Hobi; yapılması zorunlu olmayan, kişiye keyif veren, kişinin eğlenceli anlar geçirmesini sağlayan her türlü aktiviteye verilen genel bir isimdir. Hobinin en önemli özelliği yetiştirmek için zaman kısıtlaması olmaması, ne bir yarış ne de rekabet içermemesidir.

Hobiler severek, isteyerek seçtiğimiz ve zaman ayırdığımız aktiviteler olduğu için duygusal dünyamızı rahatlatır. Kendimiz için bir şeyler yapma duygusu öz değerimizi arttırır. Hobiler ile uğraşırken o anda kalıp geçen zamandan keyif aldığımızdan yaşam doyumumuz artar. Kendimizle ilgili o güne dek fark etmediğimiz bir özelliği fark edebiliriz. Örneğin; hiç resim yapmamış biri benim yeteneğim yok diyebilir. Bu alana yöneldikçe, emek ve dikkatini verdikçe yapabildiğini görür ve kendini yeniden keşfetmeye başlar. Hobiler; kendimiz için bir şeyler yapmamızın verdiği haz ile öz değerimizin artmasına, bunun sonucunda da hem aile hem iş yaşantımızdaki ilişkilerimize olumlu yansımalara yardımcı olur.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Geropsikiyatri Bilim Dalı Öğretim Üyesi Psikolog Karay (1998), sanayi toplumu olunması ile kişilerin, yaşantılarının boş ve sıkıcı olmasından yakındıklarına değinmiştir. Başarılı fakat tekdüze günlük yaşantının derin bir hoşnutsuzluk duygusunu da beraberinde getirdiğini ifade eden Dr. Karay, “Yaşam süresince birtakım sorunlarla karşılaşmak kaçınılmaz. Ancak herkesin içinde birtakım ruhsal güçler var ve bunlar geliştirilirse kişi daha zengin, ilgi çekici ve mutlu bir hayata kavuşabilir. Hobiler de bu güçlere ulaşmayı sağlıyor. Yapmamız gereken şey, yaşamın genel koşullarını benimseyip bu yaşayışı kendi iç güçlerimizle doldurup geliştirmektir. Bu bize bir iç huzur sağlar, kendimize olan değeri ve güveni geliştirir. Böylece problemlerle daha kolay baş edebiliriz. Gizli derinliklerimizi keşfeder, güzelliklerden etkilenme, bunlara tepki gösterme ile yaratma gücümüzü ortaya çıkarabiliriz. Böylece “Hayatın bana vereceği bir şey var mı, hayatım yaşanmaya değer mi?’ sorularına cevap bularak yaşamı zenginleştiririz.” vurgusu yapar.

Hobi Sahibi Olmanın Yaşama Katkısı

Farklı hobiler, farklı zenginlikler sunar insan yaşamına. Fotoğrafçılık, takı tasarımı, pastacılık, resim gibi sanatsal hobilerle uğraşan kişiler ortaya somut ürünler çıkarmanın doyumunu yaşar.

Sportif ve harekete dayalı hobiler (dağcılık, bisiklete binme, oriyantrik vb.) beyinde endorfin adı verilen hormonun salgılanmasını sağlar. Bu hormon rahatlık, huzur ve keyif ile doğrudan ilintilidir. Spora ve harekete dayalı hobiler vücut gerginliğini azalttığı için kişiyi stresten uzaklaştırır. Bu hobilerin bir diğer avantajı da uykuyu düzenlemeye yardımcı olmalarıdır.

Zihin hobileri, aklımızı, mantığımızı, stratejik düşünme becerilerimizi kullandığımız aktivitelere verilen isimdir. Mesela satranç oynamak, dama oynamak, su doku çözmek, bulmaca çözmek, yapboz yapmak, matematik ile ilgili problemlerle uğraşmak hem zihnimizi meşgul eder hem de rahatlatır.

Bilinçli ve kararlı bir biçimde hobi edinmeye başlama döneminin genellikle yetişkinliğe geçiş sürecinde hatta çoğunlukla yetişkinlikte olduğu dikkati çekmektedir. Kişiler ilgi alanlarını keşfederek değişen ve gelişen dünyayı daha aktif takip etmeye başladıklarında farkındalıkları gelişmekte ve seçimleri daha gerçekçi olabilmektedir.

Ergenlerle boş zamanların değerlendirilmesi üzerine yapılan bir araştırma sonucunda, ergenlerin üçte biri gibi önemli bir kısmının boş zaman kavramını “gereksiz zaman” ya da “boş boş oturmak” olarak algıladıkları görülmektedir. Yine aynı araştırmada bireyin boş zaman etkinliklerini değerlendirme ile ilgili tutum ve davranışlarının ailesinden edindiği alışkanlıkların izlerini taşıdığı görüşü vurgulanmaktadır. Ancak ne çelişkidir ki günümüzde ebeveynler, daha 3-4 yaşlarından itibaren çocuklarını piyanodan yüzmeye, baleden patene sayısız kurslara bıkmadan usanmadan getirip götürmeye başlamaktadırlar. Hatta çocuklarının isteksiz olmaları ya da bu kursları reddetmeleri durumunda sanat, spor vb. farklı hobilerin gelecek yaşantılarında onlar için ne kadar önem teşkil edeceğini içeren nasihatler verebilmektedirler. Tüm konularda olduğu gibi çocuklarımızın söylediklerimizi değil yaptıklarımızı model aldıkları unutulmamalıdır. Şunu biliyoruz ki çocuklar istemedikleri hiçbir şeyi yapmazlar. Bu nedenle gelişimlerine katkıda bulunacağını düşündüğümüz etkinlikleri dayatmak yerine merak uyandırarak farkındalıklarını sağlamak hobi edinmelerine yardımcı olabilecektir. “Kentsel Alanda Çocuklara Doğa Bilinci Kazandırmada Oyun Mekanı Tasarımının Rolü” konulu bir araştırmada “Ekolojik Benlik” kavramından bahsedilmekte, “Ekolojik benlik, oyun ve mekan yoluyla edinilecek deneyimle bilince taşınacak; sonuçta doğa koruma kendiliğinden gerçekleşerek bilinç dışı hale gelecektir. İçselleştirilen doğa koruma bilgisi, alt beyin yoluyla nesillere aktarılarak 2-3 kuşakta yerleşebilecektir.” bilgisi paylaşılmakta ve bu bağlamda özellikle ilkokul döneminde itici güç olan merak duygusu uyandırmanın hobi gruplarıyla oluşturulabileceği vurgulanmaktadır. (Çukur, Özgüner, 2008)

Aslında bilinmektedir ki çok küçük yaşlardan itibaren çocuklarımıza sunduğumuz oyuncaklar, faaliyetler, katılmasını sağladığımız etkinlikler hayatını zenginleştirmek ve öğrenme sürecini keyifli hale getirmek içindir. Ancak hobiye dönüşebilmesi belki de biraz daha bilinçliliği gerektirmektedir.

Hobilerle İlgili Araştırma Bulguları

Temel projesi mutluluğu araştırmak olan Amerikan Psikoloji Derneği başkanı Seligman, 2002 yılında yayımladığı ” Gerçek Mutluluk” adlı eserinde mutluluğun; haz (mutluluğun güler yüzlü parçası), bağlılık (kişinin ailesi, işi, duygusal ilişkileri ve hobilerine olan ilgisi) ve anlam (daha kapsamlı bir amaca ulaşmak için kişisel güçlerden yararlanma) olmak üzere üç farklı bileşenden oluştuğunu ileri sürmektedir. Mutluluk kavramı tanımlanırken hobilerin bağlılık bileşeninde değerlendirilmesi dikkati çekmektedir. (Şeker, 2011)

Tükenmişlik sendromu ile ilgili araştırmalar yapan “Maslach ve Jackson (1986) tükenmişliği duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarıda düşmeden oluşan, “Üç bileşenli bir psikolojik sendrom.” şeklinde ifade etmişlerdir. Tükenmişlik öncelikle bireyin duygusal kaynaklarını tüketmesi ile ortaya çıkmakta ve kişinin duygusal anlamda tükenmesi ile sonuçlanmaktadır.” bulgusuna ulaşmışlardır. Çözüm için önerdikleri bireysel düzeyde tükenmişlikle başa çıkma yollarından birinin de hobi edinmek olduğunu vurgulamışlardır. (Ardıç, Polatçı, 2008)

Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü “Meslek ve Hobi Edindirme Kursuna Katılan ve Katılmayan Kadınların Ruh Sağlığı Durumlarının Karşılaştırılması” konulu tez çalışmasında Dığrak (2014), meslek ve hobi edindirme kursuna katılmanın ruh sağlığına olumlu etkisi olduğu, ruh sağlığı sorunlarıyla ilgili belirti görülme durumunu azaltan oldukça önemli bir belirleyici olduğu sonucuna varmıştır.

Yürütülen bir araştırmada araştırmacılar, hobi sahibi olmanın bunama başlangıcını geciktireceğini tespit etmişlerdir. Araştırmada 70 ile 89 yaşlarında, hatırlama sorunu yaşayan yaklaşık 200 kişi, bu sorunu yaşamayan bir grupla karşılaştırılmıştır. Katılımcılara son bir yıl içinde günlük faaliyetleri ve 50 ile 65 yaş arasında zihinsel olarak ne kadar aktif oldukları hakkında sorular sorulmuş, orta yaşta okuyan, oyun oynayan veya dikiş diken, örgü ören kişilerin hafıza kaybı riskinin yüzde 40 oranında azaldığı belirlenmiştir.

İş Dünyasının Hobilere Bakışı

Son yıllarda işe alım mülakatlarında sorulan klasik sorularda hobilerin de yer aldığını görüyoruz. Kişinin karakterini, hayatta bakış açısını gösterdiği, iş ya da okul yaşamı dışında farklı alanlarda kendini geliştirme isteklerinin ve iletişim becerilerinin göstergesi olarak düşünülüyor. Hatta hobilerin işe alınacak pozisyona uygun olup olunmadığını bile gösterdiği savunuluyor.

Geçmişte boş zaman etkinlikleri olarak bakılan ama günümüzde planlanarak zaman ayrılan hobilere birçok şirketin çalışanları için önemli bütçeler ayırdığını da görmekteyiz. Şirketler, çalışanlarının hayat dengelerini kurabilmeleri için çalışmak kadar boş zamanlarını da yaratıcı bir şekilde değerlendirmekle mümkün olduğu bilincine varmışlardır. (Aksoy, 2012). Hobilerin, çalışanlar arasında kaynaşmayı arttırdığı, planlı olma, stratejik düşünme ve yaratıcılık alanlarını geliştirdiği ve kuruma aidiyet duygusunu güçlendirdiği düşünülmektedir. Uzun süreli uğraşılara, hobilere sahip olan kişilerin zamanla daha araştırmacı olduğu, eğlenerek çalışma alışkanlığı kazandığı, etkili ve hızlı karar alma yeteneklerinin geliştiği de görülmüştür.

İş dünyası eleman seçimi konusunda bu kadar hassasiyetini artırmışken bu sürecin eğitim hayatına entegre edilmesi de ülkemizde oldukça yaygınlaşmıştır. Özellikle üniversitelerde öğrencilerin değişik ilgi alanlarına hitap edecek kulüpleri kurmaları desteklenmekte, zengin kulüp seçenekleri göze çarpmaktadır. Yükseköğrenim kurumlarında yer alan kulüp saatleri hayata hazırlanma aşamasında olan gençlerin kişisel gelişimlerini ve özgüven gelişimini desteklemektedir. Kampüs yaşamının ayrılmaz bir parçası olan öğrenci kulüpleri; bireysel yetenekleri geliştirmekte, takım halinde çalışabilmeyi sağlamakta, sosyal ve kültürel gereksinimleri karşılamaktadır. Günümüz kampüs hayatında öğrencilerin kendi yaratıcılıkları ile kurdukları ve çalışmalarını planladıkları çok farklı yaratıcı kulüplerin olduğunu görmekteyiz.

Görülüyor ki, keyif alarak yürüttüğümüz hobilerimiz hayatımızın her alanına katkı sağlayarak bizi zenginleştirmekte, farklılaştırmakta ve mutlu kılmaktadır. Kendi ilgi alanımıza yönelik seçeceğimiz hobiler bize farklı ufuklar açacak ve yaşamımıza değişik anlamlar kazandıracaktır.

Yazanlar:
Asude Işık Tunca
Uzman Psikolojik Danışman

Belkıs Elitaş
Psikolojik Danışman