Zorluklardan Güçlenerek Çıkmak

Yaşam uzun bir yolculuk gibidir. Bu yolculukta birçok iniş çıkış gerçekleşir. Sayısız öğrenme, deneyim, sevinçli ve mutlu anlar yaşandığı gibi acılar, hayal kırıklıkları, umutsuzluklar, özlemler, nefretler, kıskançlıklar, yenilgiler de tecrübe edilir. Bu zor zamanlar gün olur ailede yaşanan bir hastalık, iş kaybı veya bir iflas şeklinde, gün olur deprem veya ölüm gibi üzücü deneyimlerle kişinin karşısına çıkar. Hayat, sakin ve olağan akışının içinde, zor yaşantıların etkisi ile kesintiye uğrar.

Anne babalar bu zor anlarda çocukları için çok önemli bir dayanak oluşturur. Çocuklar ve gençler zor anlarda tüm dikkatlerini ebeveynlerine çevirirler. Onların sağlam duruşları, soğukkanlı yaklaşımları, duygusal kontrolleri çocuklar için önemli bir destek oluşturur. Çünkü çocuklar her zaman anne ve babasını referans alırlar. Anne babaların yaşanan durum içinde duygusal dalgalanmalar yaşaması ve yaşadığı duyguları yansıtması doğaldır. Ancak yetişkinlerin hayat deneyimi, duygularını yansıtırken kontrollü olabilmelerini kolaylaştırır. Üzülmek, ağlamak, çaresizlik hissetmek insanidir ancak bu duyguların davranışlara yansımasını kontrol edebilmek mümkündür. Zor yaşantıların arkasından çaresizlik içinde kalmış, kontrolünü kaybetmiş bir yetişkin, çocuk ve genci daha olumsuz etkiler. Eğer anne babadan herhangi biri bu açıdan bir zorluk yaşıyorsa diğer ebeveynin bu konuda kontrolü ele alabilmesi önem kazanır. Anne babaların  zor bir yaşantıyı ele alırken geleceğe yönelik dayanışma içinde kalan tutumları ve yeri geldikçe edinilen bilgilerin paylaşımı çocuklara ilk etapta yaşananları anlamlandırmaları açısından yeterli olacaktır. Çocukların yaş ve kişisel özelliklerini de dikkate alarak kısa öz bilginin verilmesi, kafa karıştıracak detaylara girilmemesi dikkat edilmesi gereken bir unsurdur.

Baş Etme Becerileri

İnsanlar yaşamda kalabilmek için birçok uyumlanma becerisi kazanır. Küçük yaştan itibaren yaşanan birçok süreç bireyin strese karşı dirençli olmasına katkı sağlar. Anne babaların bu uyumlanma becerisi sırasında rutinleri ayakta tutma çabaları çocukların dayanıklı olmalarına ve devamlılığı sürdürebilmelerine yardımcı olacaktır. Mümkün olduğunca aynı saatlerde birlikte yenilen yemekler, sabah uyandığında gülümseyerek, “Günaydın” diyerek selamlaşma, birlikte seyredilen film günlerini devam ettirme veya önemli sayılan günleri aynı içtenlikle kutlamaya devam etmeye çalışmak bunlardan bazıları olabilir. Ailece rutinleri sürdürme çabası, kontrol edilebilecek olanlara odaklanmaya çalışmak, yaşamın normale döneceği hissini uyandırır ve umudu aşılar. Her şeyin yoluna girmesi için gösterilen çabaya ailece katılmak dayanışmayı artırır. Zorlu yaşantılar sırasında kişinin, geleceğe dair umudunu yitirmemesi, umudu besleyip hep ayakta tutması baş edebilme güçlerini harekete geçirebilmesi için önemlidir.

Yüzyıllardır insanoğlunun zorluklarla baş edebilmek için geliştirdiği yöntemler vardır ve bilim insanları bu yöntemleri formüle etmişlerdir. Mooli Lahad ve arkadaşlarının (2000), ortaya koydukları yaklaşıma göre; kimi inancıyla kimi duygularını ifade ederek, kimi sevdiği arkadaşını arayıp konuşarak, kimi saatlerce yürüyerek, kimi müziğin ritmi ile hayallere dalarak, kimi de bilgi almak için uzun okumalar yaparak baş etmeye çalışır. ( H.A.N.D.S. 2000 )

Anne Babalar Kriz Anlarına Nasıl Hazırlık Yapabilirler?

Kriz anlarında ön hazırlıkları iki konuda yapmak mümkündür. Çocuklarla güvene dayalı ilişkiler ve güçlü bağlar kurmak birinci adımdır. Kriz durumları için zihinsel ve fiziksel olarak hazır olmak da ikinci önemli adım olacaktır.

İlişki kurmak atılacak ilk adımdır. Çocuklar veya zorluklara maruz kalan kişi ile önceden kurulan ilişkinin güvenilir ve güçlü bağlarla sağlam bir zemine oturmuş olması gereklidir. O kişiye önemsendiği, değer verildiği hissettirilmelidir. Bu durum karşılıklı birbirine olan inancı pekiştirdiği gibi duygusal bağları da güçlendirir. Yalnız olmadığı, her an yanında olunduğunu bilmesi gerektiğinin söylenmesi önemlidir.

“Anne baba, zor anlarda dahi çocuklarına önem veriyor, onlara şefkatli, sıcak, duyarlı davranabiliyor, olumlu çevrenin yaratılması için çaba gösteriyorsa, bu durum mümkün olduğunca olumsuzlukların etkisini azaltma gücüne sahip olacaktır. Çocukla duygular, düşünceler hakkında konuşmak, günlük hayat içerisinde doğallıkla bu konuları es geçmeyecek şekilde sohbet etmek, çocukla konuşurken zengin bir dil kullanmak, ona doğruyu yanlışı anlatmak, anlaması için muhakeme becerisini desteklemek, ne, neden, niçin, nasıl sorularını sormak, düşünmesini, kendi düşünüp, değerlendirerek bir sonuca varması, zorluklar karşısında da sorun çözme becerilerini güçlendirmeye yarar sağlar. Empatik merhametle vicdanla bağlantılı yaklaşımlar, kısacası pozitif ortamlar, şefkatli ve yapıcı bir aile yapısı, duyarlı ve gayretli anne babalar, travmatik yaşantıların kuşaklar arası geçişindeki kısır döngüyü kıracak güce sahiplik taşır.” (Selçuk, A.B.  2020 s.90,91,117).

Zihinsel ve fiziksel hazırlıkların yapılması da ikinci önemli adım olacaktır. Deprem, pandemi gibi durumlar için ailenin gerekli zihinsel ve fiziksel hazır oluşunun sağlanması ebeveynlerin sorumluluğundadır. Olası durumlar için anne babanın bu hazırlıkları önceden yapmış olması gerekir. Salgın hastalığın önlenmesi amacıyla aile için alınacak önlemleri netleştirmek gerekir. Ziyaretlerde sosyal mesafe, hijyen kuralları çocuklarla birlikte konuşulabilecek konulardır. Anne babanın aile içinde birinin hastalığa yakalanması durumunda, hangi hastaneye gidileceği, çocuklar için kimden yardım isteneceği, kimin aranacağı gibi soruların cevaplarını hazırlaması önem taşır. Bu zihinsel hazırlık çocuklarla yaş dönemi özelliklerine göre paylaşılabilir. Ancak endişe yaratacak içerikleri paylaşmanın bir yararı olmayacaktır. Örneğin deprem hazırlığında yapılacaklar planlanırken çocuklarla hazırlıkların paylaşılmalıdır, ancak bu hazırlıklar içinde onları endişelendirecek bölümler varsa yaşına uygun olan kadarının konuşulması yeterli olacaktır. Yaşanılan evin depremde hasar göreceğine inanılıyor ve taşınma düşünülüyorsa bu düşünce paylaşılırken uygun bir çerçeve oluşturulmalıdır. “Her an yıkılacak, o nedenle taşınmak gerekiyor.” şeklinde bir açıklama endişeyi artıracak bir yaklaşım olacaktır. Olası deprem için yapılması gereken hazırlıkları yapmak, çocuklara da yapmaları gerekenleri açıklayıp, önemsemelerini sağlamak, o sırada yalnızca yetişkinler tarafından evin değiştirilmesi sürecini yürütmek yeterli olacaktır.

Sosyal Dayanışma

Zorluklar, krizler yaşandığında yaşamın rutini bozulur, büyük bir dağılma gerçekleşir. Her zamanki doğal akış artık değişmiştir. Alışık olunan rutinler eskisi gibi değildir. İnsan bu değişiklikten ruhsal olarak da olumsuz etkilenir. Kişi kendini çaresiz, kaygıları artmış, tükenmiş, yalnız, terk edilmiş vb. duygular içinde hissedebilir. Bu zor anlarda sosyal dayanışmanın yaralara merhem olabilme etkisi vardır.

İnsan sosyal bir varlıktır ve yaşanan zor anlar, sonrasında insanı kapsayan, tutan mekanizmalar, sosyal çemberlerin olması iyileşme sürecini kolaylaştırır. Sosyal çemberleri oluşturan akrabalık ilişkileri, yakın arkadaşlar zorlu durumlarda ailenin iyileşme sürecine destek verebilirler. Yoğun iş tempoları nedeniyle çekirdek aile olarak yaşamak durumunda kalan anne babaların, sosyal bağları güçlendirecek etkinliklere zaman yaratmaya, destek alabilecekleri ilişkileri kurmaya özen göstermeleri önemlidir. Ayrıca toplumun yapılanması içinde de sosyal yardım verecek destek birimleri her zaman görev yapar. Yaşanan zorlu olaylar sonrasında sağlık ekipleri, güvenlik birimleri, eğitimciler, psikologlar, sosyal çalışmacılar destek olabilmek için çeşitli çalışmalar yürütebilirler. Bu destekten yararlanabilmek için de yardım alabilmeye hazır olabilmek çok önemlidir. Bu nedenle zaman içinde ailenin kurmuş olduğu sosyal ilişkiler, aile dışından gelecek yardımı alabilmek için çocukların hazır olabilmesini de kolaylaştırır.

Duyguları Anlamak

Duygular; nasıl davranılması gerektiğine dair öncülük yapan önemli yol göstericilerdir. Duygular aynı zamanda hızlıca niyeti belli eden ve ifade edildiğinde başkalarını etkileyen birincil iletişim sistemidir.

İnsanın hayatındaki en güçlü duygularından biri hiç şüphesiz “korku” duygusudur. İnsanoğlu korku sayesinde kendini tehlikelerden korumayı başarmış ve mücadele ederek neslini sürdürmüştür. Geleceğe yönelik taşınan tehlike ve tehdit algısı kaygı ve endişe duygularının yaşanmasına neden olmaktadır. Zihnin ürettiği bu algı şekli, zaman diliminin uzamasıyla neyin gerçek neyin gerçek olmayan tehlike olduğunun ayırt edilmesini zorlaştırabilmektedir. Sungur’a göre (2020), endişe genelde tüm insanların yaptığı bir düşünce aktivitesidir. Amaç geleceğe yönelik, tehdit engelini kontrol altına alabilmektir. Kişi kendi özgün iradesi ile bu durumu başlatabilir diye ifade eder. Olumsuz duyguyu kabul etmek; onu kontrol edebilme imkânı sunar. Kişi belirsizlik içinde kalmaya devam etmek yerine, kontrol edebileceğine odaklanmalıdır. Mümkün olduğunca şimdi ve burada kalarak zihnimizin geçmiş ve geleceğe kayması konusunda farkındalığının üst düzeyde olmasına çaba göstermelidir. Bu yaklaşım kişiyi kaygı ve endişeden koruyarak eylem içinde olmasına yardımcı olur.

Zorlukların Ardından İnsanlar Neler Yaşayabilir?

Kriz anlarında yaşananlardan herkes farklı oranlarda ve sürelerde etkilenir. Büyük çoğunluk ilk şoku atlattıktan sonra zorlukla mücadele edebilecek güçlü davranışları sergileyebilir, diğerlerine eşlik edebilir. Hatta bazı kişiler, yönlendirilirlerse diğerlerine yardım edebilecek gücü bulabilirler. Bazı kişiler de hızla toparlanarak zorlu durumlarda liderliği üstlenir ve olayın yaşandığı yerde zararı önleyecek, yaşantının sürmesini sağlayacak önlemlerin alınması için diğerlerini de yönlendirebilir.

Zorlu yaşantıda kişilerin nasıl etkilendiklerini anlayabilmek için ilk yapılacak yardımlardan biri, o kişilerin olaydan ne kadar etkilendiğini anlamaya çalışmak olmalıdır. Nasıl hissettiğini sormak, fiziksel olarak eşlik edecek durumda olup olmadığını anlamaya çalışmak, yönergeleri alıp almadığını kontrol etmek, ihtiyacı olduğunda yardım istemesini hatırlatmak gerekebilir. Anne baba çocuklarıyla bir zorlu durum içinde kaldıklarında çocuklarına ayrı ayrı ve diğer eşe nasıl hissettiğini sormaya özen göstermelidir. O an yaşanan süreçten en çok etkilenen aile üyesini bulmak ve destekleyici olmak zor olayın üstesinden gelebilmeyi kolaylaştıracaktır. Küçük çocuklar ebeveynlerinin güvenli ifadeleri ile daha kolay sakinleşebilirken, ergenlerin sakinleşebilmesi için zamana ihtiyacı olabilir. Onun büyük olduğu için olgun davranması gerektiğini düşünmek, beklemek, istemek doğru bir yaklaşım olmaz. Ebeveynlerin yaşam deneyimleri ile güçlü olmak için çaba sarf edebilmeleri daha mümkündür. Ancak onlardan biri de kontrolünü bir süreliğine kaybedebilir. Önemli olan olası kriz durumlarında neler yapılabileceğinin zihinsel olarak hazırlığını yapmaya çalışmaktır. Bu minik tatbikatlar, kriz anında bire bir hayata geçirilemese de güç toplamak, zihni düzenlemek için yardımcı olan hazırlıklar olacaktır. Bu hazırlıkları yapan ailelerde, aile üyelerinden biri bu basamakları diğerlerine hatırlatacak gücü bulabilir.

Ailenin bir arada kalmasını destekleyecek yollardan birisi de kriz anında iş bölümü yapabilmektir. Ergenlerden böyle durumlarda yardım istemek, duygularını yönetmelerine, baş etmeye çalışmalarına da yardımcı olabilir. Kendisinin istekli olmasını sağlayacak şekilde davet edebilmek de önem taşır. “Emirler işe yaramaz.”, “Sana ihtiyacım var.” ve “Bu yardımın çok önemli.” gibi yaklaşımlar işe yarayabilir.

Zorlu yaşam olayları karşısında çeşitli stres tepkileri gösterilmesi beklendik bir durumdur. Bu durumlarla ilgili söylenen şu söze katılmamak imkansızdır: “Yaşanan durum anormal, tepkiler normal” dir. O nedenle kriz anlarında sürekli tedirgin ya da panik olma hali, kendini güvende hissetmeme, kendini değersiz hissetme, öfke, gerginlik, sinirlilik, huzursuzluk, sürekli üzgün olma, kendine ya da sevdiklerine yönelik çeşitli endişe, korku ve kaygılar, başkaları tarafından anlaşılmadığını düşünme, umutsuzluk, çaresizlik, çökkünlük, kendini katı ve duygusuz hissetme, her şeyin kontrolden çıktığını düşünme, ne olup bittiğini anlayamama, dünyayı anlamsız ve boş görme, aşırı umursamazlık gibi davranışlar görülebilir. Bunun yanı sıra dikkat eksikliği, uykusuzluk ve uyku sorunları, iştah bozuklukları, baş ve karın ağrısı, bağışıklık sisteminin bozulması gibi somatik şikâyetlere de rastlanabilir.

Konuk, E. (2015), “Herkesin travmayı farklı yaşamasının birçok değişkenle ilişkisi vardır. Kişinin yaşı, olaya ne kadar doğrudan bağlantısı olduğu, kişilik yapısı, olayın süresi ve sıklığı önemli etkenler arasındandır. Olayın bireysel mi, toplu mu yaşanmış olduğu da süreci etkiler. Yaşanan olay daha geniş bir insan kitlesini ilgilendiriyorsa, bu olayın kişi üzerindeki etkisi daha az olur; çünkü olay paylaşılır ve nedenleri üzerinde fazla düşünülmez.”  Bazıları travma sonrası dönemde kendiliğinden bir iyileşme gösterirken, bazıları travmatik olayın üzerinden uzun bir zaman geçse bile travma sonrası stres sendromu belirtileri göstermeye devam ederler. Kişi yaşadığı travmayı normal yaşantının çok ötesinde ve baş edilemez olarak görüyorsa, kişinin olaydan sonra profesyonel bir yardım almasında yarar vardır.” der.

Zor Durumlar ve Kayıplar Sonrası Yaşanacak Evreler

İnsanların yaşanan kriz durumu sonrasında verdikleri tipik tepkiler; şok, inkâr, kayıp yaşantısının süreç içinde giderek kabul edilmesi ve yeniden yapılanmadır. Her ne kadar, araştırmacılar birbirine benzer süreç modelleri tanımlasa da bireysel farklılıklar söz konusudur. “Acının basıncı kişiden kişiye göre değişir.” Bu farklılık biyo-psiko-sosyal faktörlerle belirlenir. Kişinin baş etme yetenekleri, kişilik yapısı, yaşam deneyimleri, sosyal destek sistemleri, kişiler arası ilişkileri, eğer bir kayıp varsa ölen kişinin bireyin hayatındaki yeri, anlamı bu sürecin doğasını, gidişatını ve işlevselliğini belirler. Krizlerde yaşanan kayıplar, her zaman fiziksel olarak bir kişiyi kaybetmek olarak algılanmamalıdır. İş kaybı, boşanma, para kaybı, sağlığını kaybetme, güven kaybı, sosyal ilişkilerini veya statüsünü kaybetme gibi çok geniş bir perspektiften bakılabilir. (H.A.N.D.S. 2000)

İnsan, yaşamı sürecinde birçok evreden geçer. Geçilen bu evrelerle birlikte, yaşamın getirdikleri, sorunları ve algıladıkları insana şekil verir, büyütür ve olgunlaştırır. Yaşam hepsinin bir araya gelmesinden ve hep birlikte bir anlam üretmesinden oluşur. İnsanoğlu yaşamındaki zorlukları, hayal kırıklıklarını, beklentilerini, karşılık bulamadıklarını, bazen yaşama yönelik bakış açısıyla, bazen algıladıklarıyla, bazen de şanssızlığı ile açıklayabilir. Ruhsallığın sağlıklı olabilmesi için kişinin tüm yaşamına baktığında anlamlı ve yaşanmaya değer bir hayata sahip olduğu ile ilgili kanının oluşması ve bu kanı için çaba sarf edilmesi gereklidir. Umutla geleceğe bakabilmeli ve çocuklarına bu bakış açısını aşılamaya çalışmalıdır. Çocuklarının, kendilerine onurlu ve anlamlı bir yaşam inşa etmeleri için cesaretle hayatla mücadele etmeleri için yüreklendirmelidir.

Nasıl Yaklaşmalı? Nasıl Ele Almalı?

İnsanlık yüzyıllardır birçok felaket ve acılardan geçmiştir. Aslında insanoğlu tahmininden çok daha dayanıklı, esnek, yeni durumlara adapte olabilen bir yapıdadır. Yaşanan olayları kabul edebilmek ve sorunu anlamaya çalışmak yapılması gereken ilk eylemlerden biridir. Atalay (2019), “Acıyı kabul etmek, acıya rağmen değil, acıyla birlikte devam edebilmektir.” der. Kendini sert şekilde eleştirerek yapamadıklarımıza odaklanarak, utancı, suçluluğu, hayal kırıklığını, üzüntüyü, kızgınlığı, umutsuzluğu tetiklemek yerine hedeflerimize ve yapabileceklerimize odaklanmayı seçmek daha doğru olacaktır. Atalay (2019), “Yaşantılarımızın içinde acı ve kederle karşılaşıp karşılaşmamayı bizler seçemeyiz, biz sadece bu durumlarla karşılaştığımızda, bunları nasıl karşılayacağımızı ve nasıl yanıt verebileceğimizi seçebiliriz.” demektedir.

Zorluklar beraberinde büyüme ve gelişmeyi de getirirler. Bu nedenle zorluklardan kaçmak yerine mücadele etmek kişiyi daha güçlü kılacaktır. Zorlanma yoksa gelişme de sınırlı kalacaktır. Zorluklar kişiyi konfor alanından çıkarır, fark etmek ve öğrenmeye en açık olunan zamanları sağlar. Birçok insan zorluklar sonrasında kendi güçleri, kapasitesi ve adaptasyon yeteneği olduğunu fark eder. Zorlu yaşantılarla baş edildiğinde, süreçten güçlenerek çıkmanın mümkün olduğu unutulmamalıdır.

Yazan:
Filiz Koçak
Psikolojik Danışman

Kaynakça

Atalay Z. (2019). Şefkat, İstanbul: İnkılap Kitapevi

H.A.N.D.S.: Helpers Assisting Natural Disaster Survivors- Surviving the Quake in Turkey (2000), Ders Notları

Selçuk A.B. (2020), İnsan Her Koşulda, İstanbul: Destek Yayınları

Sungur M.Z. (2020), Belirsizlikle Barışmak Kaygı ve Endişeyi Yönetmek, İstanbul: Büyükada Yayıncılık

İnternet alıntısı, Ekim 2020, M.E.B (2020) Salgın Hastalıklar Döneminde Psikolojik Sağlamlığımızı Korumak. https://www.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2020_03/30112459_ailecocuk.pdf

İnternet alıntısı, 2020 Ekim, M.E.B (2020) Salgın Hastalıklar Döneminde Psikolojik Sağlamlığımızı Korumak https://www.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2020_03/30112545_yetiYkin.pdf

Konuk, E. (2015). Travma ve Sonrası. Gelişim Dergisi, (10), 26-33. Aralık 2020, İnternet alıntısı, http://gelisim.terakki.org.tr/travma-ve-sonrasi/